Din sözcüğünün iki kökeni vardır.
İslam kültüründe bu ilişki uluhiyet ve ubudiyet kavramları ile ifade edilir.
Din: İki taraf arasındaki ilişkileri düzenleyen prensip, nizam ve yolun adıdır.
Genel anlamda din: İnsanın Tanrı, diğer insan ve varlıklarla ilişkilerini düzenleyen ve onlarla ilgili davranışlarının temelini oluşturan kurallar bütünüdür.
İslam bilginlerine göre hak din: Akıl sahibi insanları kendi tercihleriyle bizzat hayırlı olan şeylere götüren ilahi bir kanundur.
İlahi dinin 3 önemli unsur ve özelliği :
1- ilahi kaynaklı olması
2- Muhatabın akıl ve irade sahibi insanlar olması
3- Hayırlı olana götürmesi
İslam dini, insan açısından en yalın biçimiyle Allah’a inanma ve O’na ibadet etmekten ibarettir.
Dar anlamıyla ibadet: Namaz, zekat, oruç gibi türü, ilkeleri, çerçevesi ve biçimi büyük ölçüde dinin sahibi tarafından ortaya konulmuş belirli davranışları ifade eder.
İslam bir tevhit dinidir. Dinin iki boyutu vardır:
Davranış boyutu 3’e ayrılır:
İslam dininin asli kaynağını oluşturan Kur’an bütünüyle vahiydir. Peygamberin sözleri de esas itibariyle vahye dayanır.
Fıkıhta Kur’an ve Sünnet nas terimiyle ifade edilir.
Şer’i (ilahi,dini) hükümler: Farz, vacip, mendup, mekruh, haram, batıl, fasıt.
Şer’i hükümlerin kaynakları: Kur’an, Sünnet ve diğer kaynaklarıdır.
Geniş anlamda fıkıh: Bir veya birden fazla nassı metin dışı unsurları da dikkate alarak kendi iç bütünlüğü ve birbirleriyle ilişkisi bağlamında anlama ve yorumlama.
Ebu Hanife, fıkhın tanımını; “ Kişinin hak ve vecibelerini bilmesidir.” Şeklinde yapmıştır. Kitab-ı El fıkhul Ekber
Dar anlamıyla fıkıh: ibadet, muamelat, ukubat ile sınırlıdır.
İbadet: taharet, namaz, oruç, zekat ve hac
Muamelat: halal, haram, hukuki ilişkiler (sosyal, ekonomik, siyasi her türlü ilişki)
Ukubat: suç ve cezalar
Fıkıh faaliyetlerini yürüten kişiye FAKİH denir.
Fıkıh denilince ictihat akla gelir. İctihat elde edene MÜCTEHİT denir.
Ser’i –ameli bir meselenin hükmünü ilgili delillerden çıkarabilmek için olanca gayret sarf etmeye ictihat denir.
İctihat 2 ana unsura dayanır:
Fıkhın uygulamaya dönük yönü ifta (fetva) ve kaza (yargılama)
Sosyolojik unsur da ictihadın unsurlarındandır.
Fıkıh: dinle hayat, nasla olgu arasında köprü vazifesi gören oldukça canlı ve dinamik bir ilmi faaliyet alanıdır.
Dinin özü asla değişmez. Kıyamete kadar böyle devam edecektir.
İslamın özünü koruyarak değişen hayat şartlarına uyum sağlama meselesi klasik fıkıhta ahkamın tağayyürü (hükümlerin değişmesi) adı altında ele alınır.
Fıkıhta hükümlerin değişmesi; zaman içinde uygulamada gözlenen değişiklikler ve farklılıklardır.
Bu değişim hükmün neshi veya iptali anlamına gelmez. Şartlarla ilgilidir. Şartlar eski haline döndüğünde önceki hüküm tekrar yürürlüğe girer.
Fıkhın değişme ile bağdaşmaz gözüken özellikleri:
Kurtubi’ye göre dinin kemale ermesi: “İslam beş temel üzerine kurulmuştur.” hadisindeki ibadetlerin tamamlandığını gösterir.
Şatıbi gibi bir grup bilgine göre; dinin kemalinden anlaşılan dinin genel prensipleridir. Onlara göre dinin kemale ermesi yeni ictihatlara engel değildir. Dinde ictihada açık alan her zaman mevcuttur.
Fıkhın değişmeye açık olduğunu gösteren özellikleri:
Fıkıhta kolaylık ve zaruret prensipleri hükümlerin esnekliğini sağlayan araçlardır.
Kolaylaştırma: İslamın temel amaçlarından biridir.
Zaruret: dinin yasak ettiği bir şeyi yapmaya veya yemeye mecbur eden durum.
Zaruretler miktarınca takdir olunur. Zaruret sonucu mübah kılınan şey belirli bir miktarla sınırlıdır.
Karz: mislini almak üzere ödünç verilen; altın, gümüş, para, buğday.
Selem: para, peşin mal, veresiye almak üzere yapılan satım akdine denir.
İslam bilginleri hükümlerde değişmenin ilke olarak mümkün olduğunu kabul ederler. Zamanın değişmesiyle hükmün değişmesi inkar olunmaz. İman esasları, ahlak kuralları, ibadet şekilleri değişmez. Muamelat ve ukubat (ceza ve suçlar) alanında zamanla değişme olabilir.
İslam bilginleri şer’i hükümleri taabbudi ve ta’lili şeklinde ikiye ayrılır.
Geniş anlamda taabbudi hüküm- gerekçesi akılla kavransın ya da kavranmasın, içerisinde Allah hakkı bulunan her hüküm.
Dar anlamda- gerekçesi akılla kavranılamayan, dolayısıyla kıyas ve ictihada konu olmayan hükümler için kullanılır.
Genel anlamda ta’lil: taabbudi olanlar da dahil olmak üzere bütün şer’i hükümlerin belirli bir gayeye yönelik olduğunun kabul edilmesidir. Bu gaye insanların dünyevi ve uhrevi yararlarını sağlamaktadır.
Dar anlamda: nassla sabit olan belirli bir hükmün illetinin tespit edilmesi.
Kıyas: sonradan ortaya çıkan, Kur’an ve Sünnette hükmü bulunmayan olay ve meselelerde hüküm koymadır.
Kıyasın en önemli rükünlerinden biri- hükmün konmasına esas teşkil eden ve akılla kavranabilen mana yani illettir.
Hükümlerin taabbudi ve ta’lil olarak ayrılmasını zahiriler dışında bütün alimler kabul etmiştir.
Şatıbi- ukubat (ceza) ile ilgili hükümleri taabbudi kabul etmez.
Gazali- ceza konularında ta’lilin esas, taabbudun nadir olduğunu
Şafiler- bu konularda kıyasa baş vurmuş
Zahiriler- hükmün taabbudi olması için nalsa sabit olup olmamasına bakarlar. Nasla sabit olanları taabbudi kabul ederler.
Taabbudi şer’i hükümler:
Taabbudi fıkhın değişime kapalı alanlarını Ta’lili genişletilmeye ve değiştirmeye elverişli alanlarını oluşturmaktadır. Klasik fıkıhta az da olsa muamelatla ilgili taabbudi hükümler bulunur.
Evliliği sona eren kadınların iddet sürelerinde zamana ve şartlara göre değişiklik yapılamaz. Çünkü miktarla ilgili hükümler taabbudidir. Muamelatla ilgili hükümlerde asıl olan taabbud değil, ta’lildir. Kıyas ve ictihadın en fazla işletildiği alan muamelat alanıdır.
Nevazi: Arapça nazile kelimesinin çoğulu
Sözlük anlamı: Sonradan meydana gelen, insanlar için zorluk veya sıkıntı doğuran durum.
Nevazil kelimesinin fıkıh edebiyatındaki anlamları;
Hanefi mezhebindeki görüşler bilgi ve delil değeri bakımından 3’e ayrılır:
Hanefi literatüründe nevazil yerine vakıat-havadis kullanılır.
Nevazil-vakıat-havadis kelimelerinin tekil anlamı: Sonradan veya aniden meydana gelendir.
Nevazil eserlerin bir kısmına fetava da denir. (Fetva kitaplarından farklıdır)
Fetava denmesinin sebebi: İlgili dönemdeki birçok güncel meseleyi içine almış olması.
Günümüze ulaşan ilk nevazil eseri- Ebu Leys es Semerkandı’nın Kitabün Nevazil (Hanefilerde)
Daha sonra meşayihlerde Natıfi’nin Vakrat, Saduşşehid’in el Vakıat, Kadihan’ın el fetava, Keşşi’nin-Mecmüun-nevazil vel havadis vel vakıat
Günümüzdeki eserlerin bir kısmının adında nevazil kelimesi geçer. Bir kısmı ise kadaya muasıra, kadaya müstecedde, mesail muasıra, fetava muasıra
Hepsinin anlamı Çağdaş Fıkıh Meseleleri’dir.
Gayri Müslim toplumlarda azınlık olarak yaşayan çok sayıda Müslüman topluluğu vardır. Bu durum sosyal, siyasal ve kültürel problemleri ortaya çıkarmıştır. Bu toplulukların dini meselelerini ele alan fıkhül ekalliyat, fıkhül-caliyat alanı gelişim göstermiştir.
Fıkıh problemlerinin çözümünde;
İctihat yoluyla yeni meselelerde helal, haram, caiz, caiz değil gibi şer’i hükümler ortaya konur.
Günümüz fıkıh problemlerine getirilen çözümler;
İslam’da bütün dini düzenlemelerin en temel amacı: maslahatların temin edilmesi ve mefsedetlerin giderilmesidir. Yani; insanlar için fayda sağlamak, onlardan zararı savmak ve dünyayı şerlerden temizlemektir.
Muamelata ilişkin hükümler içinde makasıd (amaçlar) ve vesail (vesileler,araçlar) ayrımı da yapılır.
Makasıd ortadan kalkarsa vesile dikkate alınmaz.
Dini değer ve hükümler genel amacı gerçekleştirmedeki önem ve sırasına göre 3’e ayrılır;
1- Zaruriyat denilen 5 tümel değer: dinin, canın, aklın, malın, neslin korunması. Bütün şer’i hükümler bu değeri korumaya yöneliktir.
2- Haciyat: temel ihtiyaçlar (alışveriş, kiralama, evlenme, boşanma, tedavi)
3- Tahsiniyyat: insan onuruna, haysiyetine, estetik değerlere, güzel adet ve davranışlara uygun düşen hususları içerir. Temizlik, tesettür, yeme, içme ve giyinme ile ilgili pek çok hüküm.