İslam ceza hukuku, İslam hukukunun kendine özgü sistematiği içinde ukûbât terimiyle ifade edilmektedir.Genel kamu, anayasa ve idare hukuku meselelerini inceleyen el Ahkâmu’s-Sultâniyye ve es- Siyâsetu’ş-Şer’iyye türü kitaplar ile mâlî hukuka ilişkin meseleleri ele alan Kitâbu’l-Harâc ve Kitâbu’l-Emvâl türü kitaplarda da İslam ceza hukukunun kimi konuları yer almaktadır. Suç ve ceza, ceza hukukunun iki temel kavramıdır.

SUÇ

 

Suç Kavramı ve Tanımı: Klasik İslamî kaynaklarda suç kavramı, biri geniş diğeri dar olmak üzere iki farklı biçimde tanımlanmaktadır. Suç, Allah’ın emrettiği davranışları yerine getirmemek ya da yasakladığı davranışları yapmak biçiminde tanımlandığında dinî, ahlâkî ve hukukî kurallara dönük her türlü ihlâli içine alan bir kavramı göstermektedir. Geniş anlamında suçun kapsamına, dünyevî ya da uhrevî yaptırım öngörülen bütün davranışlar girmektedir. Suç, geniş anlamda kullanıldığında zenb, ism, hatîe, ma’siyet, isyan, cerîme gibi kelimelerle ifade edilen günah kavramına denk düşmektedir.
Suç kavramını ifade etmek için klasik İslam ceza hukuku kaynaklarında genellikle cerîme ve cinâyet terimleri kullanılmaktadır. Hayvanların ve eşyanın verdiği zararlarla onlara verilen zararlar da cinâyet terimi kullanılarak ifade edilmektedir.

Suçların Kısımları: Kitâb ve Sünnet tarafından doğrudan düzenlenmiş ve cezalarının belirtilmiş olup olmamasına göre had, kısâs ve ta’zîr suçları, diğeri de suç teşkil eden davranışın ihlâl ettiği hakkın türüne göre Allah haklarına ve kul haklarına yönelik suçlar biçimindeki tasniftir.

Had, Kısâs ve Ta’zîr Suçları: Had, kısâs ve ta’zîr kelimeleri, aslında cezaların türünü göstermektedir. Klasik doktrinde had suçları (cerâimu’l-hudûd) teriminin daha çok dar anlamında kullanıldığını da belirtmemiz gerekir. Buna göre had suçları terimi dar anlamında zina, zina iftirası (kazf), içki içme (şürb-sükr), hırsızlık (sirkat), yol kesme (hırâbe/kat’-i tarîk), isyan (bağy) ve dinden dönme (irtidâd) suçlarını ifade etmektedir.
Kısâs suçları (cinâyât/cerâimu’l-kısâs) denildiğinde, insanın canına ve vücut bütünlüğüne yönelik saldırı niteliği taşıyan yasaklanmış davranışlar kastedilmektedir. Cana ve vücut bütünlüğüne yönelik suçlar, adam öldürme suçu ile darp, yaralama gibi müessir fiilleri kapsamaktadır. Ta’zîr suçları (cerâimu’t-ta’zîr) ise, cezalarını belirlemede yetkili organ, pozitif düzeyde yasama yetkisini elinde tutan devlet başkanıdır.

Allah Haklarına ve Kul Haklarına Yönelik Suçlar

  1. Sırf (hâlis) Allah hakları,
  2. Allah ve kul hakkı ortak, fakat Allah hakkının üstün olduğu haklar,
  3. Allah ve kul hakkı ortak, fakat kul hakkının üstün olduğu haklar,
  4. Sırf (hâlis) kul hakları biçiminde dört kısma ayrılmaktadır.

 

Suçları şu şekilde tasnif edebiliriz:

  1. Sırf Allah hakkını ihlâl eden suçlar: Zina ve içki içme suçları örnek verilebilir.
  2. Allah ve kul hakkı ortak olup, Allah hakkının daha ağırlıklı olarak ihlâl edildiği suçlar: Zina iftirası (kazf) ve hırsızlık (sirkat) suçları örnek verilebilir.
  3.  Allah ve kul hakkı ortak olup, kul hakkının daha ağırlıklı olarak ihlâl edildiği suçlar: Bunlara kısâs suçlarını örnek verebiliriz.
  4.  Sırf kul haklarını ihlâl eden suçlar:

 

Suçların Özellikleri

  1.  Hâkimin takdir yetkisinin bulunup bulunmaması
  2.  Şikâyete bağlı olup olmama
  3. Affın mümkün olup olmaması
  4.  Hafifletici sebeplerin dikkate alınıp alınmaması
  5.  Zamanaşımının etkili olup olmaması
  6. Suçun isbatında şüphenin etkili olup olmaması:

 

Suçun Unsurları

Kanunî Unsur :Kanunî unsur, bir davranışın (fiil) kanunda suç olarak tanımlanmış olması demektir. Kanunî unsur, kanunsuz suç olmaz ilkesine dayanmaktadır. Buna kanunîlik ilkesi de denilmektedir. Had ve kısâs suçları Kitâb ve Sünnet’te tanımlandığı
için kanunî unsuru içerdikleri ve kanunîlik ilkesine tam olarak uygun düştükleri görülmektedir. Ta’zîr suçları ise had ve kısâs suçları gibi tanımlı suçlar olmadıkları için, kanunîlik ilkesine tam anlamıyla uygun değildir. Hanefî hukukçular had ve kısâs
suçları ile keffâretlerde kıyas yapılamayacağını ileri sürmektedirler.

Ceza Hukuku Kurallarının Kişiler Bakımından Uygulanması

İslam ceza hukuku doktrininde çoğunluk görüşü, devlet başkanının diğer kişiler gibi, hiçbir suçtan ötürü mutlak ya da nisbî dokunulmazlığının bulunmadığı yönündedir. Hanefîler ise devlet başkanının Allah haklarına yönelik suçlar bakımından dokunulmazlığa sahip olduğunu kabul etmektedirler. İslam ceza hukukunda hanefîlere göre irtidâd suçundan ötürü, erkeklerden farklı olarak kadınlara ölüm cezası verilmez. İslam ceza hukukunda gayr-i müslim vatandaşlara da ceza hukuku kuralları ilke olarak aynı şekilde uygulanır.
İslam ceza hukukunda had suçlarını işleyen kölelere aynı suçu işleyen hürlere verilen cezanın yarısı uygulanır.

Maddî Unsur: Suçun maddî unsuru ile, suç olarak nitelenmeye elverişli bir davranışın (fiil) bulunması kastedilmektedir. İlliyet bağı ise, hareket ve netice arasındaki sebep- sonuç ilişkisi, yani hareketin neticeyi doğurucu niteliğidir. İlliyet bağı, cezaî sorumluluğun temel koşuludur. Teşebbüs, kişinin işlemeyi kastettiği suça elverişli araçlarla başlayıp, elinde olmayan sebeplerle tamamlayamaması demektir.

Hukuka Aykırılık: Bir davranışı suç olmaktan çıkartan, hukuk düzenince tanımlanmış sebepler bulunabilir. Bunlara hukuka uygunluk sebepleri denilmektedir. Öyleyse hukuka aykırılık, davranışın ceza hukuku kuralında tanımlanan suç tipine uygun düşmesi yanında, bir hukuka uygunluk sebebinin de bulunmaması durumunda açığa çıkmaktadır.
İslam ceza hukukunda hukuka uygunluk sebeplerini şu şekilde açıklayabiliriz:

Hakkın Kullanılması: Mesela İslam hukukuna göre anne ve babanın çocuğunu te’dip hakkı vardır.

Görevin Yerine Getirilmesi: Mesela bir hekimin hastanın vücuduna tıbbî müdahelesi, ceza kuralında tanımlanmış adam yaralama suçuna uymakla birlikte, hukuk düzenindeki başka bir kural tarafından bir hukuka uygunluk sebebi olarak öngörülmüştür.

Meşru Müdafaa: Meşru müdafaa, bir kişinin kendisine ya da üçüncü bir kişiye ait hakka yönelmiş haksız bir saldırıyı ortadan kaldırmak amacıyla saldırgana karşı gerçekleştirdiği savunma hareketleridir.

Zorunluluk Hali: Mesela susuzluktan ölme tehlikesi içinde bulunan kimsenin içki içmesi bir suç değildir.

Manevî Unsur: Fâilin kusurlu sayılabilmesi için, kusur yeteneğine (isnad yeteneği/cezaî ehliyet) sahip olması, bu yeteneği ortadan kaldıran veya azaltan bir halin bulunmaması yanında, hukuka aykırı davranışı kendi iradesiyle yapmış olması gerekmektedir. Buna suçun manevî unsuru, sübjektif unsuru ya da kusurluluk denilmektedir.

Kusur Yeteneği: İslam ceza hukukuna göre kusur yeteneğinin bir kişide bulunması, onun temyiz kudretine (ayırt etme gücü) sahip ve ergenlik çağına ulaşmış (âkil ve bâliğ) olmasına bağlıdır.İslam ceza hukukunda ergenlik (bulûğ) çağı, kusur yeteneğinin tespitinde temyiz kudretiyle birlikte temel bir ölçüt olarak kabul edilmiştir.
İslam ceza hukukunda akıl hastalığı (cünûn), akıl zayıflığı/bunaklık (ateh) ile uyku ve bayılma kusur yeteneğini ortadan kaldıran hallerden sayılmaktadır.
Sarhoşluğun kusur yeteneğine etkisi.
İkrah (zor) altında kalarak suç teşkil eden davranışları yapan kimselerin kusur yeteneklerinin bundan etkilendiği İslam ceza hukukunda da kabul edilmektedir. Tam ikrah (ikrah-ı mülcî), kişinin canına ve vücut bütünlüğüne ya da tüm mal varlığına
yönelik tehdittir. Eksik ikrah (ikrah-ı gayr-i mülcî) ise dövmek, hapsetmek gibi cana, vücut bütünlüğüne ve tüm mal varlığına yönelik olmayan ikrahtır.
Kusur kişinin iradesinin suç teşkil eden davranışa yönelmesi demektir. Kusur, İslam ceza hukukunda önce kasıt ve hata olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır.
Kasıt, fâilin suçu bilerek ve isteyerek işlemesidir. Hata fiilde ya da kasıtta açığa çıkabilir. Fiilde hataya, av hayvanına ateş eden kimsenin bir insanı vurması; kasıtta hataya ise, askerin düşman askeri zannederek arkadaşını vurması örnek verilebilir.

CEZA

Ceza Kavramı ve Tanımı:Kelime olarak ceza, karşılık anlamına gelmektedir.
Ceza İlkeleri:İslam ceza hukukunda cezalar kanunîlik, şahsîlik ve genellik ilkelerine bağlıdır.
Kanunîlik İlkesi:Cezalarda kanunîlik ilkesi, ceza hukuku kurallarınca düzenlenmeyen hiçbir cezanın verilemeyeceği anlamındadır.
Şahsîlik İlkesi:Şahsîlik (kişisellik) ilkesi, cezanın ancak suçu işleyen kimseye verilebileceğini öngören bir ilkedir. Evrensel hukuk düşüncesi bakımından oldukça geç bir dönemde ulaşılan şahsîlik ilkesi, İslam ceza hukukunda baş- langıçtan itibaren yerleşik
bir ilke olarak mevcuttur.
Genellik İlkesi: Genellik ilkesi, cezaların tüm kişilere aynı şekilde uygulanması anlamındadır. İslam ceza hukukunda gayr-i müslimlere ve kölelere bir kısım cezalar, çoğunlukla onların lehine olmak üzere, farklı uygulanabilmektedir.

Cezaların Tasnifi

1. Aralarındaki İlişkiye Göre Cezalar:İslam ceza hukukunda cezalar aralarındaki ilişkiye göre aslî, bedelî, tâbi ve tamamlayıcı olmak üzere dört kısma ayrılmaktadır.
Aslî cezalar, suç için asıl olarak kararlaştırılan kısâs, el kesme ve recm gibi cezalardır.
Bedelî cezalar, aslî cezaların hukukî bir sebeple uygulanamadığı durumlarda onların yerine geçen cezalardır.
Tâbi cezalar, aslî cezaya hükmedilmesiyle suçlunun doğrudan katlandığı ve ayrıca hükmedilmesine gerek olmaksızın kesinleşen cezalardır.
Tamamlayıcı cezalar ise aslî cezanın yargı kararıyla kesinleşmesinden sonra ona dayalı olarak verilen ve hâkim tarafından ayrıca hükmedilmesi gereken cezalardır.

2. Uygulanma Biçimine Göre Cezalar: İslam ceza hukukunda cezalar uygulanma biçimine göre de bedenî, ruhî, hürriyeti bağlayıcı ve mâlî olmak üzere dört kısımda tasnif edilmektedir.
Bedenî cezalara ölüm, el kesme ve sopa cezaları örnek verilebilir.
Ruhî cezalar kınama, teşhir etme, öğüt verme gibi suçluya psikolojik olarak acı veren cezalardır.
Hürriyeti bağlayıcı cezalarla hapis cezaları kastedilmektedir.
Mâlî cezaların para ve müsadere biçiminde iki türde uygulandığı görülmektedir. Diyet bir tazminat olarak, Müsadere niteliğindeki mâlî cezalar.

Cezaları Düşüren Sebepler: İslam ceza hukukunda cezalar çeşitli sebeplere bağlı olarak düşmektedir. Cezaları düşürücü belli başlı sebepler

  1. Mağdurun rızası,
  2. Suçlunun ölümü,
  3.  Suçlunun tevbesi,
  4. Sulh,
  5. Af
  6. Zamanaşımı

 

SUÇLAR VE CEZALARI

Had Suçları ve Cezaları: Had suçları ve cezaları tabiri dar anlamında zina, zina iftirası (kazf), içki içme (şürb-sükr), hırsızlık (sirkat), yol kesme (hırâbe/kat’-i tarîk), isyan (bağy) ve dinden dönme (irtidâd) suç ve cezalarını ifade etmektedir. Doktrinde içki içme, dinden dönme ve isyan suçlarından birini, ikisini ya da her üçünü de had suçları kapsamında saymayan görüşler bulunmaktadır.

Zina Suçu ve Cezası: Ebû Hanîfe yalnızca bir kadın ve erkek arasında olan cinsel ilişki türünü zina suçu olarak tanımladığı halde, çoğunluk erkekle erkek, kadınla kadın arasında olanlar da dâhil, meşru ilişki dışındaki her tür cinsel ilişkiyi zina suçu olarak kabul etmektedir. Evli kimselerin işledikleri zina suçunun cezası recm, yani taşlanarak öldürülmedir. Bekâr kimselerin zina suçunu işlemeleri halinde ise onlara yüz celde (sopa) vurulur. Hanefîler dışındaki çoğunluğa göre zina suçunu işleyen bekâr kimseye ayrıca bir
yıl sürgün cezası verilir.

Zina İftirası (Kazf) Suçu ve Cezası: Zina iftirası (kazf), bir kişiye zina ettiği ithamında bulunmak ya da kişinin nesebini inkâr etmek anlamındadır.Zina iftirası suçunu işleyen kimseye ceza olarak seksen celde (sopa) vurulması öngörülmüştür. Ayrıca zina iftirası suçunu işleyen kimsenin, çoğunluğa göre tevbe edinceye kadar, Hanefîlere göre ise tevbe etse bile ebedî olarak şâhitliği kabul edilmez.

İçki İçme (şürb-sükr) Suçu ve Cezası: İslam’da sarhoşluk veren tüm içecekler haram kılınmış, bunların içilmesine cezaî yaptırım bağlanmıştır. İçki içmenin had mi yoksa ta’zîr suçu mu kabul edileceği İslam ceza hukuku doktrininde tartışmalıdır. Benzer şekilde cezasının kırk celde (sopa) mi yoksa seksen celde mi olduğu hususunda da görüş ayrılığı bulunmaktadır. İçki içme suçunun cezasını kırk celde kabul edenler (Şâfiî hukukçular) Hz. Peygamber’den gelen rivayetlere, seksen celde kabul edenler (Hanefî, Mâlîkî ve Hanbelî hukukçular) de Hz. Ömer zamanında gerçekleşen sahâbe icmâına dayanmaktadır.

Hırsızlık (Sirkat) Suçu ve Cezası: Hırsızlık suçu, koruma (hırz) altında bulunan başkasına ait belli değerde bir malın sahiplenilmek amacıyla gizlice alınması demektir.
Malın, çalındıktan sonra hırsızın mülkiyetine geçmesi Mâlikîlere göre suçun oluşumuna etki etmez. Hırsızlık suçunun üçüncü unsuru malın gizlice alınmış olmasıdır. Hırsızlık suçunun cezası, sağ elin bilekten kesilmesi biçimindedir (Mâide 5/38).

Yol Kesme (Hırâbe/Kat’-i Tarîk) Suçu ve Cezası: Yol kesme suçu, kişi veya kişilerin silah veya kuvvet kullanarak yerleşim yerlerinde veya yerleşim yerleri dışında insanları korkutma, öldürme, mallarını alma (soygun ve yağma) ya da yol kesme biçiminde açığa çıkan suçtur. Yol kesme suçu, ancak silah ya da kuvvet kullanılarak yapılabilir.
Kur’ân-ı Kerîm’de yol kesme suçu için ölüm, asılma (salb), el ve ayağın çaprazlama kesilmesi ve sürgün cezaları öngörülmüştür.
Hâkim, suçun ağırlığına göre belirlenmiş cezayı vermek zorundadır. Şöyle ki, yol kesme suçu işlenirken adam öldürülürse ölüm, öldürme yanında öldürülenin malı da alınırsa asılma cezası verilir. Yalnızca mal alınırsa sağ el ile sol ayak bilekten çaprazlama kesilir. Sırf yol kesilip insanların korkutulması halinde ise sürgün cezası uygulanır. Yol kesme suçunu işleyenler yakalanmadan önce tevbe ederlerse, söz konusu cezalar düşer (Mâide 5/34).

İsyan (Bağy) Suçu ve Cezası: İsyan suçu, silah gücüne sahip bir topluluğun meşru devlet başkanına karşı, kendilerince geçerli bir sebebi öne sürerek, onu devirmek amacıyla ayaklanmaları biçiminde tanımlanabilir. İsyan bastırıldıktan sonra hukukçuların çoğunluğuna göre devlet başkanı suçluları ölüm cezası dışında bir ta’zîr cezası ile cezalandırabilir.

Dinden Dönme (İrtidâd) Suçu ve Cezası: Dinden dönme, bir müslümanın dinini terk etmesi demektir. Hanefî hukukçular ise dinden dönme suçunu bir had suçu değil, savaş suçu olarak gördüklerinden yalnızca dinden dönme suçunu işleyen erkeklerin öldürüleceğini, kadınların ise tevbe edip dine dönünceye kadar hapsedileceğini benimsemişlerdir.

Kısâs Suçları ve Cezaları:

Kısâs suçları ve cezaları İslam hukuku kaynaklarında genellikle cinâyât başlıklı bölümde incelenir.

Adam Öldürme: Hanefî hukukçular adam öldürme suçunu, kasıt (amd), kasıt benzeri (şibh-i amd), hata, hata benzeri (mâ cerâ mecrâ’l-hata’) ve sebebiyet verme (tesebbüb) yoluyla adam öldürme biçiminde beş kısma ayırarak incelemişlerdir. Kasıtla adam öldürme (amden katl) suçunun cezası kısâstır. Hanefîlere göre kâtil ve öldürülen kimse arasında müslüman- zimmî, kadın-erkek ya da hür-köle ayırımı kısâs uygulaması bakımından bir farklılık oluşturmaz. Kasıtla adam öldürme dışında kalan adam öldürme suçlarının hiçbirinde kısâs cezası uygulanmaz. Bu suçlarda aslî yaptırım diyettir. Diyet, ceza değil, öldürülen kimsenin yakınlarına ödendiği için tazminat niteliğindedir. Kâtilin kasten adam öldürme dışında kalan adam öldürme suçlarında dinî bir ceza olarak keffâret ödemesi de gerekmektedir. Keffâret, mü’min bir köle azat etmek ya da imkân bulunmuyorsa iki ay oruç tutmaktır.

Müessir Fiiller: Müessir fiiller tabiriyle, vücut bütünlüğüne yönelik ölüme yol açmayan vurmak, yaralamak, kırmak, kesmek gibi acı veren her türlü fiil kastedilmektedir. Kasten yapılan müessir fiillerin cezası da kısâstır. Hatâen işlenen müessir fiillerde ise, fiil bilerek yapılmakla birlikte, vücut bütünlüğüne dönük bir saldırı kastı bulunmamaktadır. Hatâen işlenen müessir fiillerin yaptırımı da diyettir.

Ta’zîr Suçları ve Cezaları: Kitâb ve Sünnet’te suç olarak düzenlenmiş, fakat cezaî yaptırım öngörülmemiş davranışlar yer almaktadır. Yetkili organ, İslam hukukuna göre devlet başkanıdır. Devlet başkanı yetkisini, hâkimler aracılığı ile de kullanabilir.
Ta’zîr suçları, hem Allah haklarını hem de kul haklarını ihlâl edici davranışlar biçiminde açığa çıkabilir. Ta’zîr cezaları, ölüm, celde (sopa), hapis, sürgün, kınama, tehdit, azarlama, nasihat ve teşhir gibi çok çeşitli biçimlerde olabilir. Şu kadar ki, bazı İslam hukukçuları hiçbir ta’zîr suçu karşılığında ölüm cezası verilemeyeceğini kabul etmektedirler.

DHBT Sınavı
22.09.2024
0
Gün
0
Saat
0
Dakika
0
Saniye