Hadis, Hz. Peygamberin sözü, fiili, takriri veya ahlâkı ile ilgili intikal eden her türlü bilgi demektir. Sünnet ise, dinde uygulama ve ahlâk haline getirilip izlenen yol ve hadislerde ifadesini bulan nebevî yöntemdir. Sünnet, Hz. Peygamber tarafından çizilen ve ekseninde Kur’ân olan yol haritasıdır. Bu yol haritası içerisinde olumlu ve olumsuz davranışlar ele alınırken, insan iradesinin bu davranışlarda etkisi olduğu bilinir.
Hz. Peygamber, toplumu inşa eden ve ayakta tutan değerleri ve davranışları öğretmiş ve uygulamalarıyla da örnek olmuştur. Tarih boyunca pek çok gayr-i müslim bile, düşünce ve davranış bakımından Allah Resûlü’nün sunduğu ahlâk modeline olan hayranlığını dile getirmiştir.
Ahlâk “İnsanın iyi veya kötü olarak vasıflandırılmasına yol açan manevî nitelikleri, huyları ve bunların etkisiyle ortaya koyduğu iradeli davranışlar bütünü” diye tanımlanır. Ahlâk bireysel, toplumsal ve sosyal olarak üç grupta incelenir.
İnsan tabiatı itibariyle sosyal bir varlıktır. Diğer insanlarla bir arada yaşamaya mecbur olması nedeniyle insan toplumsal ahlâk kurallarına uymaya muhtaçtır.
Aile, toplumsal hayatın temel yapı taşıdır. Aile, toplumun özü ve çekirdeği, güzel ahlâk ve iyi alışkanlıklar kazandıran ilk eğitim yuvasıdır. Aile ortamında her önemli iş, eşler arasında konuşularak ve danışılarak çözülmelidir.
İnsanın aile bireylerine olduğu gibi, içinde yaşadığı toplumun üyelerine karşı görev ve sorumlulukları da vardır. Ahlâkî davranışların bireysel olanıyla toplumsal olanını açık ve net bir biçimde ayırt etmek pek de kolay değildir. Hadis ve sünnete dayanan ahlâk sisteminin, bireysel ve toplumsal anlamda çözülmeyi önlemek ve gelişmeyi sağlamak gibi iki önemli hedefi vardır.
Toplumun sağlık, güvenlik gibi ihtiyaçlarının karşılanması, onların düzenlenmesi ve denetlenmesi için bir kurum olarak devlet gerekir. Devlet adamı da vatandaşlarının değerlerinden, onların hak ve özgürlüklerini koruyup kollamakla görevlidir. Devlet yönetiminde “te’mîn-i maslahat ve tevzî-i adâlet” temel bir ilkedir.
İslâm ümmetinin, ortaya çıkan kötülüklere karşı sırasıyla aktif-fiilî tedbir, sözlü uyarı ve pasif-psikolojik direniş şeklinde tepki göstere- rek mücadele etmesi, irşad ve ıslah faaliyetlerini kesintisiz olarak sürdürmesi gerekir. Sosyal denetim ilkesi, “fert ve toplum hayatına din, akıl ve mâşerî vicdan tarafından benimsenen inançların, değerlerin ve yaşama tarzının hâkim kılın- ması; dinin, aklın ve sağduyunun reddettiği her türlü kötülüğün önlenmesi yolunda ferdî ve toplu gayretleri, siyasî ve sivil önlemleri ifade etmektedir. Peygamber (s.a.v.), risâleti gereği ahlâk ve hukuk dışı uygulamalara müeyyide getirmek suretiyle toplumun huzur ve saadetini sağlamıştır.İslâm toplumunda emr-i mârûf ve nehy-i münker görev ve sorumluluğu, belli ve özel bir sınıfın eline bırakılmış bir faaliyet değildir.
Haset, başkasının sahip olduğu maddî veya manevî imkânın yok olmasını istemek demektir. Hasetçinin kurduğu hile ve tuzak karşısında dikkatli olunmalı, aktif sabır ve metanet gösterilmeli, kıskançlık duygusunu kamçılayacak davranıştan kaçınılmalı, ikramda bulunarak, şefkat ve merhametle yaklaşarak onun şer ateşi söndürülmeli ve ona yardımcı olunmalıdır.
Hediyeleşme insanlar arasında sevgi ve dostluk kazandırdığını, düşmanlık, soğukluk ve kıskançlık gibi kötü duygu ve düşünceleri giderir. Ne var ki, verilen veya gönderilen hediyeden karşılık beklemek doğru olmadığı gibi, hediyeyi geri istemek de uygun bir davranış değildir.
Meveddet, salt bir sevgi değil, arzu ve istekle birlikte sevmek demektir. Nerede olursa olsun zulüm ve işkenceye maruz kalan bir müslümana maddî-manevî destek verilerek yardımlaşma ve dayanışma içinde olunması gereklidir. Müslüman, bilhassa yakınlarına duyduğu sevgi ve saygıyı ifade ederek, hiçbir ayırım yapmadan bütün mü’minlere şefkat göstererek ve hangi milletten olursa olsun herkese merhametli davranmalıdır. Sevgi, saygı, yardımlaşma ve dayanışma gibi ahlâkî esasların yerleştiği bir toplum yapısı, bazen bir gayr-i müslim için hidayet vesilesi olabilir.
Sosyal hayatta istikamet, doğruluk ve dürüstlük, gerçek mü’min olmanın göstergesidir. Sünnet ahlâkına göre çocukların kandırılıp aldatılması da yalan hükmünü taşıdığından bir suç ve günah sayılmıştır. Takva, hesap günü insanı zor durumda bırakacak ve onu mahcup edecek her türlü eylem, tutum ve davranıştan sakınmak demektir. Aldatan, kin ve düşmanlık taşıyan gönüllerin bulunduğu bir ortamda toplumsal barış ve huzurun sağlanması mümkün değildir.