Hz. Muhammed’in İslam’a Müslümanlara Yönelik Saldırılara Mücadelesi 1

sefadmin
Kasım 5, 2019

1- Müşriklerle İlişkiler

a- Hz. Peygamber, Barış ve Savaş
Peygamberliğin Medine döneminde, Hudeybiye Antlaşması’ndan Mekke’nin Fethi’ne kadar yaklaşık iki yıl devam eden barış dönemi dışında Mekke müşrikleriyle ve diğer müşrik Arap kabileleriyle ilişkiler genellikle mücadele ve savaş şeklinde geçmiştir. Ancak, Kureyş müşriklerine karşı izlediği politikada Hz. Peygamber’e yardımcı olan Huzâa’nın bazı kolları ile, Cüheyne, Damre ve Gıfâr gibi antlaşma yapılan kabileleri bundan hariç tutmak gerekir. Mekke’nin Fethi, Huneyn zaferi ve ardından Arap Yarımadası’nın çeşitli bölgelerinden heyetlerin Medine’ye gelip Müslüman olmalarıyla birlikte, müşriklerle ilişkilerde büyük bir yumuşama yaşanmıştır. Bununla birlikte, Hz. Peygamber’le müşrikler arasındaki mücadele, hicretin 9. yılı sonunda müşriklerle ilişkilerde son noktanın konulmasına kadar devam etmiştir.

Mekke döneminde nâzil olan Kur’an-ı Kerim âyetlerinde Hz. Peygamber’e ve inananlara sürekli sabır tavsiye edilmiştir. Müslümanlar maruz kaldıkları işkencelerden şikayet ettiklerinde Hz. Peygamber “Sabredin ben savaşla emrolunmadım” buyurarak onlara sabırlı ve metin olmayı öğütlemiştir.

Meşrû savunma: Savaşa izin verilmesinin en başta gelen sebebi Müslümanların canlarını, mallarını ve namuslarını korumalarına imkan tanımaktır. Müslümanlar, Mekke’de müşriklere hoşgörülü davrandıkça, onlar azgınlıklarını, zulümlerini artırmışlardı. Bu saldırganlık hicretten sonra da devam etti. Ebû Süfyan ve Übey b. Halef, ensara bir mektup yazarak Hz. Muhammed (s.a.s.)’le kabilesinin arasından çekilmelerini istediler ve aksi takdirde kendileriyle savaşacaklarını bildirdiler.

Hz. Peygamber’in gazveleri gerek savaş taktikleri ve gerekse dinî ve siyâsî sonuçları bakımından büyük önem taşımaktadır. Onun döneminde meydana gelen çarpışmalar, dünya harp tarihinin bilinen en az kan dökülen savaşlarındandır. Yapılan bir hesaba göre (yaklaşık olarak) onun dönemindeki bütün savaşlarda Müslümanların verdiği şehit sayısı (Bi’r-i Maûne ve Recî’ Olaylarında öldürülenler hariç) 138, müşriklerin verdiği ölü sayısı da (Kurayza hariç tutulursa) 216’dır. Çünkü Hz. Peygamber daima prensip olarak düşmanı yok etmeyi değil, kazanmayı tercih etmiştir.

b- İlk Seriyyeler ve Gazveler
Gazve : Asker sayısı az veya çok olsun, savaş için, yahut başka maksatla hareket edilsin, çarpışma meydana gelsin veya gelmesin Hz. Peygamber’in katıldığı bütün seferlere gazve (çoğulu. gazavât) denir.

Seriyye : Onun bizzat katılmadığı, bir sahâbînin kumandası altında gönderdiği askerî birliklere ise seriyye adı verilir.

İslâm tarihçilerine göre Hz. Peygamber’in emir ve kumandasında yirmi yedi gazve gerçekleşmiştir. Bunlar Ebvâ, Buvât, Bedru’l-ûlâ-Sefevân, Zü’l-Uşeyre, Bedir, Benî Kaynukâ’, Sevîk, Karkaratülküdr, Gatafân, Benî Süleym, Uhud, Hamrâülesed, Benî Nadîr, Bedru’l-Mev’id, Zâtü’r-Rikâ’, Dûmetülcendel, Müreysî’ (Beni’l-Mustalik), Hendek, Benî Kurayza, Benî Lihyân, Gâbe, Hudeybiye, Hayber, Mekke’nin Fethi, Huneyn, Taif ve Tebük’tür. Bu gazvelerden sadece dokuzunda çarpışma meydana gelmiştir.

Seriyyelerin sayısı hakkında otuz beş ilâ altmış altı arasında çeşitli rakamlar verilmektedir.

Bunlardan Batn-ı Nahle Seriyyesi hariç diğerlerinde baskın yapılmadığı gibi çarpışma da meydana gelmedi.

Birer ay arayla meydana gelen ilk üç seriyye şunlardır:

Birincisi : Hicretin 1. yılı ramazan ayında (Mart 623) Hz. Hamza’nın kumandasında yapılan Sîfülbahr seferi.

İkincisi : Yine aynı yılın şevval ayında Ubeyde b. Hâris’in komutasındaki bir süvarî birliği tarafından gerçekleştirilen Râbiğ seferi.

Üçüncüsü : Bundan bir ay sonra Zilkade ayında Sa’d b. Ebû Vakkâs başkanlığında düzenlenen Harrâr seferidir.

Batn-ı Nahle Seriyyesi : Çarpışma meydana gelen dördüncü seriyye ise, hicretten on yedi ay sonra (Receb 2/Ocak 624) Abdullah b. Cahş başkanlığında gönderilen Batn-ı Nahle Seriyyesi’dir.

Bu dönemde tertiplenen gazveler ise, Ebvâ, Buvât, Bedru’l-Ûlâ ve Zü’l-Uşeyre’dir. Bu gazveler çeşitli sebeplerle hicretin ikinci yılında ve Bedir Savaşı’ndan önce düzenlenmişlerdir. Bu seferler esnasında Hz. Peygamber Medine ile Mekke arasında oturan bazı kabilelerle, sözgelimi Benî Damre ile, karşılıklı saldırmamak ve birbiri aleyhine bir üçüncü tarafa yardım etmemek üzere antlaşma yaparak onların tarafsız kalmalarını sağlamıştır.

c- Bedir Savaşı (2/624)
Hz. Peygamber ile müşrikler arasındaki ilk savaş Bedir’de meydana gelmiştir. Hicretin 2. yılında Kureyşliler, büyük bir kervan hazırlayıp Ebû Süfyan’ın idaresinde Suriye’ye göndermişlerdi. Bin deveden oluşan ve elli bin dinar sermaye ile hazırlanan bu kervan, Kureyş tarafından sevkedilen en büyük kervanlardan biridir.

Hz. Peygamber Medine’den çıkmadan on gün önce Talha b. Ubeydullah ve Said b. Zeyd’i kervan hakkında bilgi toplamak için Suriye yoluna gönderdi. Ancak bu iki sahâbî Medine’ye Bedir savaşı esnasında ulaşabildiler.

Bu arada kervanın dönüş haberini başka kaynaklardan öğrenen Hz. Peygamber, 12 Ramazan 2/9 Mart 624’te Medine’den hareket etti. Sancaktarlık görevine Mus’ab b. Umeyr, Hz. Ali ve Sa’d b. Muâz’ı tayin etti.

Peygamberimiz savaş sırasında Benî Hâşim’den ve diğer kabilelerden bazı kimselerin ve özellikle amcası Abbas’ın zorla çıkarıldığını belirterek öldürülmemelerini istemişti.

Mübareze : Teke tek vuruşma. Arap geleneğine göre savaş mübareze (teke tek vuruşma) şeklinde başlar.

Esirlere uygulanan muameleye gelince, Hz. Peygamber her şeyden önce esirlere iyi davranılmasını emretmiştir. Onlardan sadece ikisini, Ukbe b. Ebû Muayt ile Nadr b. Hâris’i, vaktiyle kendisine ve Müslümanlara yaptıkları ağır işkencelere karşılık olarak ölüme mahkum etmiştir.

Medine’ye dönerken bütün ganimetler bir araya toplanarak savaşa katılanlar arasında eşit şekilde bölüştürüldü. Daha sonra savaş ganimetleriyle ilgili ayrıntılı hükümler içeren âyet-i kerîme nâzil oldu. Buna göre ganimetin beşte biri Allah’a, Resûlü’ne, onun akrabasına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. Hz. Peygamber bu âyetin hükümlerini ilk defa aynı yıl Benî Kaynukâ’ Yahudilerinden elde edilen ganimetlere uyguladı.

Hz. Peygamber, Ebû Cehil’in devesini başkomutan hakkı (safiy) olarak kendisi aldı ve diğer develerinin arasına kattı. Bu deveye biner, gazvelere çıkardı. Hudeybiye seferine çıkarken kurbanlıkları arasında onu da götürdü. Müşrikler onu yüz deve karşılığında istediler. Ancak Hz. Peygamber “Şayet kurbanlıklar arasına katmasaydık kabul ederdik” dedi.

Hz. Peygamber, Zeyd b. Hârise ve Abdullah b. Revâha’yı Bedir zaferini haber vermek üzere Medine’ye gönderdi. Zeyd b. Hârise şehre ulaştığında Hz. Peygamber’in kızı Rukıye vefat etmiş ve yeni defnedilmişti. Hz. Peygamber de ramazanın sonunda veya şevvalin başında ordusuyla birlikte Medine’ye döndü.

Kur’an-ı Kerim’de Müslümanların Bedir Savaşı’nda meleklerin yardımıyla desteklendiği ve Allah’ın kendilerine yardım ettiği açıkça belirtilmektedir. Âl-i İmrân Sûresi’nin bu konuyla ilgili âyetlerinin meâli şöyledir: “Andolsun ki sizler güçsüz olduğunuz halde Allah Bedir’de size yardım etmişti. Öyle ise Allah’tan sakının ki O’na şükretmiş olasınız. O zaman sen mü’minlere şöyle diyordun: İndirilen üç bin melekle Rabbinizin sizi takviye etmesi, sizin için yeterli değil midir”?

Bakara, Âl-i İmran ve Enfâl sûrelerinde bunlardan başka Bedir Gazvesi’nden bahseden daha pek çok âyet-i kerîme mevcuttur. Kur’an-ı Kerim’de bu savaştan ayırdetme günü (Yevme’l-Furkân) ve iki topluluğun karşı karşıya geldiği gün (Yevme’l-Teka’l-Cem’ân) diye bahsedilmektedir.

Yevme’l-Furkân : Kur’an-ı Kerim’de bedir savaşında ayırdetme günü olarak bahsetmiştir.

Yevme’l-Teka’l-Cem’ân : Kur’an-ı Kerim’de bedir savaşında topluluğun karşı karşıya geldiği gün olarak bahsetmiştir.

Batşe-i Kubrâ : Kur’an-ı Kerim’de geçmektedir,(şiddetli yakalayış) tabiriyle Bedir savaşının kasdedildiği kabul edilmektedir.

Bedir zaferinden sonra Müslümanların başarısını kıskanmaya başlamışlardır. Ka’b b. Eşref üzüntüsünden “Yerin altı üstünden iyidir” demiştir.

Bedir Savaşı’nın en önemli sonuçlarından birisi de Uhud savaşına sebep olmasıdır. Mekke müşrikleri yenilgi haberini alınca büyük üzüntüye kapıldılar. Ebû Cehil’in yerine Ebû Süfyan’ı başkanlığa getirerek, hep birlikte Müslümanlardan intikam almak için yemin ettiler ve derhal faaliyete başladılar.

d- Bedir ile Uhud Savaşları Arasında Müşriklerle İlişkilerde Bazı Gelişmeler

Bedir Savaşı’nda yakınlarının öldürülmesi Kureyş müşrikleri üzerinde şok etkisi yaptı. Kervanın başında Mekke’ye ulaşan Ebû Süfyan, yenilgiye uğrayan Kureyş ordusu şehre döndüğü zaman yakınlarının öldürüldüğünü öğrenince Hz. Muhammed (s.a.s.)’le savaşıncaya ve öldürülen yakınlarının intikamını alıncaya kadar yıkanmamaya ve hanımına yaklaşmamaya yemin etti. Bu andını yerine getirmek ve intikam almak maksadıyla Bedir Gazvesi’nden iki buçuk ay kadar sonra iki yüz kişilik silahlı bir birlikle Medine’ye doğru yürüdü. Gece vakti Nadîroğulları Yahudilerinden Sellâm b. Mişkem’e misafir oldu. Medine üzerine hücum etmeye cesaret edemediğinden, dış mahallelere saldırdı. Bir hurma bahçesinde çalışan iki Müslümanı öldürdü. Tarlayı da ateşe vererek kaçtı. Peygamberimiz olayı öğrenir öğrenmez otuz süvari ve yüz yirmi yayadan oluşan bir askerî birlikle Ebû Süfyan’ın peşine düştü. Ancak düşman birliği Müslümanlarla savaşı göze alamayarak kaçtı. Ebû Süfyan bu sefere çıkarken yanına erzak olarak torbalara doldurulmuş kavrulmuş un (sevîk) almıştı. Kaçarken ağırlık teşkil eden torbalardan bir kısmını attı. Kavrulmuş una nisbetle bu sefere “Sevîk Gazvesi” denildi.

Sevîk Gazvesi : Ebû Süfyan bu sefere çıkarken yanına erzak olarak torbalara doldurulmuş kavrulmuş un (sevîk) almıştı. Kaçarken ağırlık teşkil eden torbalardan bir kısmını attı. Kavrulmuş una nisbetle bu sefere “Sevîk Gazvesi” denildi.

Ebû Süfyan’ın oğlu : Hanzala Bedir savaşında öldürüldü.
Ebû Süfyan’ın karısı : Hind bint Utbe

Bu olaydan iki ay kadar sonra Hz. Peygamber, Gatafan kabilesinin Muharib ve Sa’lebe kollarının Zûemer denilen yerde toplanıp Medine çevresini yağmalamaya hazırlandığını öğrendi. Hicrî üçüncü yılın Rebîülevvel ayında dört yüz elli sahâbî ile onların baskınına engel olmak üzere harekete geçti. Fakat müşrikler korkuya kapılarak kaçıp dağlara sığındılar. O sırada yağmur yağmıştı. Peygamberimiz kılıcını bir ağacın dalına asarak yağmurda ıslanan elbisesini kurutmakla meşgul olurken kabile başkanlarından Dü’sûr b. Hâris gizlice yanına yaklaştı. Elindeki kılıçla başucuna dikilerek onu öldürmek istedi ve “Ey Muhammed! Şimdi seni benden kim kurtarabilir”? diye sordu. Hz. Peygamber “Allah kurtarır” deyince sarsılarak kılıcı elinden düştü. Kılıcı Hz. Peygamber alarak “Şimdi seni benden kim kurtarabilir”? deyince “Hiç kimse” cevabını aldı. Fakat Hz. Peygamber ondan intikam alma yoluna gitmedi. Dü’sûr daha sonra Müslüman oldu.

Kureyş eşrâfının idaresinde İcl kabilesinden ve Kureyş’in de Sehm kolunun müttefiki olan Furât b. Hayyân’ın kılavuzluğundaki bu Kureyş kervanına karşı Zeyd b. Hârise’nin idaresinde yüz kişilik bir birlik gönderdi. Zeyd b. Hârise Necid’de bulunan Karede mevkiinde kervanı ele geçirerek Medine’ye getirdi. Hz. Peygamber kervanın mallarını ganimet statüsüne tabi tuttu. Esir alınan kervanın kılavuzu Furât b. Hayyân Müslüman oldu ve Hz. Peygamber tarafından serbest bırakıldı. Suffe Ehli arasına katılan Furât, Hz. Peygamber’in güvenini kazandı ve şiirleriyle onu övdü.

e- Uhud Savaşı (3/625)
Kureyş müşrikleri sadece kendi mensuplarından oluşan orduyla Müslümanlara Bedir’de yenilmişlerdi. O nedenle, Bedir savaşına sebep olan kervandan elde edilen kârı Müslümanlara karşı asker toplamak için harcamaya, bu yolla asker sayısını artırmaya karar verdiler. Bedir savaşında esir edilip, daha sonra Hz. Peygamber’in karşılıksız olarak salıverdiği şair Ebû Azze’nin de aralarında bulunduğu dört kişilik bir heyeti Mekke çevresindeki Sakîf, Kinâne ve diğer Arap kabilelerinden asker toplamak üzere görevlendirdiler. Sonunda iki bini ücretli asker olmak üzere toplam üç bin kişilik kuvvetle Ebû Süfyan’ın komutasında Medine’ye doğru hareket ettiler. Orduda iki yüz at ve altı (veya yedi) yüz zırhlı asker ve üç bin de deve vardı.

Mekke’de oturan Hz. Abbas Kureyş’in savaş hazırlıklarını, asker ve hayvan sayısını, silah durumunu bir mektupla Hz. Peygamber’e bildirdi.

Huzâalı Amr b. Sâlim de kabilesinden bir grup adamla gelerek Kureyş ordusu hakkında Hz. Peygamber’e bilgi verdi.

Kureyş’in Benî Nevfel kolundan Cübeyr b. Mut’im, kölesi Vahşî b. Harb’e, Bedir’de öldürülen amcası Tuayme b. Adiy’e karşılık Hz. Hamza’yı öldürdüğü takdirde hürriyetini bağışlayacağına dair söz verdi. On beş kadar kadınla birlikte orduya katılan Ebû Süfyan’ın karısı Hind de, şayet Bedir’de babasını öldüren Hamza’nın cesedini eline geçirebilirse ciğerini ağzında çiğneyeceğine dair yemin etti.

Hz. Peygamber daha sonra Hubâb b. Münzir’i düşman kuvvetlerinin sayısı ve hazırlıkları hakkında bilgi toplamakla görevlendirdi ve ondan, elde ettiği bilgileri sadece kendisine aktarmasını istedi. Hubâb düşman askerlerinin arasına girerek bu görevini başarıyla yerine getirdi. Hz. Peygamber elde ettiği bilgileri en ince detaylarına kadar değerlendirdi.

Abdullah b. Übey : “Ben meydan savaşına taraftar değildim. Medine’den çıkılmamasını istedim. Muhammed çoluk çocuğun sözüne uydu da bizim sözümüze itibar etmedi” diyerek üç yüz adamı ile birlikte Medine’ye döndü.

Düşmanın cephe gerisinden saldırmasını ve İslâm ordusunu arkadan vurmasını önlemek için Abdullah b. Cübeyr komutasındaki elli okçuyu Uhud dağının karşısındaki Ayneyn tepesine (daha sonra buna Okçular Tepesi, yani “Cebelü’r-Rumât” da denilmiştir) yerleştirdi. Bu okçulara, İslâm ordusu üstünlük elde etse dahi, ikinci bir emre kadar, ne olursa olsun kesinlikle yerlerinden ayrılmamalarını, şayet düşman süvarileri arkadan saldırırsa atlara ok atmalarını emretti. Okçuların komutanı Abdullah b. Cübeyr diğer askerler tarafından rahatça görülebilmek için o gün beyaz elbise giydi.

Öte yandan Ebû Süfyan, Evs ve Hazrec’e: “Bizim sizinle işimiz yok. Amcamızın oğluyla aramızdan çekilin” şeklinde bir haber gönderdi. Ensâr bu teklifi sert ve ağır bir dille reddetti.

Bedir gibi Uhud Savaşı da mübâreze şeklinde başladı. Kureyş ordusundan ileri atılan ordu sancaktarı Talha b. Ebû Talha’yı Hz. Ali, ondan sonra meydana çıkan Osman b. Ebû Talha’yı da Hz. Hamza öldürdü. Daha sonra savaş kızıştı. İslâm ordusu düşmanın ordu merkezine kadar ilerledi. Savaşın ilk safhasında düşman yirmiden fazla ölü verdi.

Savaş Müslümanlar tarafından kazanılmış görünüyordu. İslâm askerleri düşmanı kovalarken savaş alanından uzaklaştılar ve daha sonra da düşmanın bıraktığı eşyaları toplamaya başladılar. Abdullah b. Cübeyr’in idaresindeki okçular düşmanın bozulduğunu ve Müslümanların galip geldiğini görünce ganimetten mahrum olmamak amacıyla onun ikazına rağmen yerlerini terkettiler. Bu iki hatalı davranış, savaşın gidişatını değiştirdi. Müslümanları arkadan vurmak için fırsat kollayan Halid b. Velid okçuların azaldığını görünce derhal harekete geçti. Yerlerinden ayrılmayan Abdullah b. Cübeyr ve on arkadaşı müşriklerle çarpışa çarpışa şehit düştüler. Sonunda Halid b. Velid Ayneyn tepesinin doğusundan Müslüman ordusunun arkasına sarktı ve ganimet toplamakta olan Müslüman askerler üzerine ani bir baskın yaptı. Bunu gören Kureyş ordusu da geri dönerek Müslümanlara saldırdı.

Vahşî : Hz. Hamza’nın ciğerini sökerek Hind bint Utbe’ye götürdü.

Hind bint Utbe : Ciğerden bir parçayı ağzına alarak çiğnedi, sonra geri çıkardı. Vahşi’ye mükafat olarak zinet eşyalarını verdi.

Hz. Peygamber amcası Hz. Hamza’nın cesedinin yarılıp ciğerinin çıkarıldığını, işkence yapıldığını, burnunun ve kulaklarının kesildiğini görünce son derece üzüldü; şayet müşriklere karşı bir daha zafer kazanırsa onlardan otuz kişiye aynı şekilde misilleme yapacağını söyledi. Ancak nâzil olan bir ayette böyle bir intikam yasaklandı. Hz. Peygamber affı tercih etti ve kimseye misilleme yapmadı.

Görüldüğü üzere Uhud Savaşı’nın birinci aşamasında Müslümanlar galip gelmişlerdir. İkinci aşaması Müslümanlar için bir felaket olmuştur. Üçüncüsünde ise savunma safhası başlamak üzereydi, ki bu son aşamada Enes b. Nadr, Sa’d b. Ebû Vakkas ve Ebû Dücâne gibi bazı Müslümanların büyük kahramanlıkları görülmüştür.

Kur’an-ı Kerim’de Uhud Savaşı hakkında, müşriklerin hazırlıkları da dahil, savaşın hemen her safhası hakkında bilgiler yer almıştır.

Peygamberimiz Uhud şehitlerini her yıl ziyaret ederdi. Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman da onun bu uygulamasını devam ettirmişlerdir.

f- Uhud İle Hendek Savaşı Arasında Müşriklerle İlişkilerde Birtakım Gelişmeler

Hamrâülesed Gazvesi : Hz. Peygamber, Uhud şehitlerini, elbiseleri ve kanlarıyla yıkanmadan defnedip aynı gün Medine’ye döndü. Yaralı olan Hz. Peygamber ertesi gün sabaha doğru, Kureyş ordusunun Medine’ye baskın düzenlemek istediğine dair bir haber aldı. Hem düşmanın baskınını önlemek ve hem de Müslümanların zayıf düşmediğini göstermek maksadıyla Kureyş ordusunu takip etmeye karar verdi. Sadece bir gün önce Uhud’da bulunmuş olanlara katılma iznini verdiği beş yüz kişilik bir orduyla Medine’ye sekiz mil uzaklıktaki Hamrâülesed’e kadar giderek burada beş gün konakladı. Bu sefer, “Hamrâülesed Gazvesi” olarak bilinir.

Henüz İslâmiyeti kabul etmemiş olan Ma’bed el-Huzâî, Hamrâülesed’e gelerek Uhud Savaşı’nda Müslümanların uğradığı musibetten dolayı Hz. Peygamber’e üzüntülerini bildirdi. Ma’bed’in kabilesi Huzâa, Hz. Peygamber’in müttefiki idi ve çevrede olup bitenleri ona bildiriyorlardı.

Bu arada Kureyş müşrikleri dışında kalan müşrik Arap kabileleriyle Müslümanlar arasında meydana gelen birkaç olaya temas etmek gerekir. Bunlar, Esed, Âmir b. Sa’saa, Hüzeyl, Lihyan, Adal ve Kâre kabileleri ile Müslümanlar arasında meydana gelen Katan Seferi, Bi’r-i Maûne ve Recî’ olaylarıdır. Bunlardan Recî’ Olayı ile Mekke müşrikleri arasında da bağlantı mevcuttur.

Bi’r-i Maûne fâciası : Uhud savaşından dört ay sonra Safer 4/Temmuz 625’te Müslümanları üzüntüye boğan bir olay olan Bi’r-i Maûne fâciası meydana geldi.

Hz. Peygamber, Âmir b. Sa’saa kabilesine İslâmiyeti tanıtacak ve Kur’an-ı Kerim öğretecek bir Heyet gönderdi, Bi’r-i Maûne denilen kuyunun yanına varınca konakladılar. Âmir b. Tufeyl’in Süleym kabilesinin kollarından topladığı askerler İslâm heyetine saldırarak Amr b. Ümeyye ve Ka’b b. Zeyd hariç hepsini öldürdüler.

Recî’ Olayı : Yine aynı yılın Safer ayında, Bi’r-i Maûne faciasının meydana geldiği sıralarda Recî’ Olayı meydana geldi. Adal ve Kâre kabilelerinden bir heyet Medine’ye Hz. Peygamber’e gelerek kabilelerine İslâm’ı öğretecek bir heyet göndermesini rica ettiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber’in gönderdiği on kişiden oluşan ekip Mekke ile Usfan arasında Hüzeyl kabilesine ait Recî’ suyuna vardıklarında Hüzeyl kabilesinin bir kolu olan Lihyânoğullarından yüz kadar silahlı bir birlik yanlarına gelerek kendilerini esir alıp Mekke müşriklerine satacaklarını söylediler. Heyet mensuplarından Hubeyb b. Adiy, Abdullah b. Târık ve Zeyd b. Desinne dışındakiler teslim olmayı reddederek müşriklerle çarpışmaları sonucu şehit edildiler.

Ahde vefâ ve verilen emâna riayet, Arapların câhiliye döneminde bile en fazla önem verdikleri hususlardı. Fakat Âmir ve Lihyânoğulları her iki olayda da Hz. Peygamber’e verdikleri sözü tutmamışlar ve İslâm davetçilerini haince şehit etmişlerdir.

DHBT Sınavı
22.09.2024
0
Gün
0
Saat
0
Dakika
0
Saniye