Arapça bir kelime olan yemin (çoğulu: eymân), sözlükte “kuvvet, and, ahd, kasem, uğur, sağ taraf, sağ el” gibi anlamlara gelir. Dinî terim olarak, kişinin, bir işi yapıp yapmaması veya bir olayın doğru olup olmaması konusunda söylediği sözünü Allah’ın adını ya da onun bir sıfatını öne sürerek kuvvetlendirmesi anlamına gelmektedir. Arapça kasem kelimesi de yemin anlamında kullanılmıştır.
Yüce Allah’ın bazı sıfatları, talâk veya eskiden olduğu gibi köle azadı ya da toplumsal örfün yemin anlamı kattığı başka kalıplarla da yemin edilebilmektedir.
Yemin şekilleri :
Nasıl ve hangi niyetle yapıldığı bakımından yeminler üçe ayrılır;
Gelecekte bir şeyi yapmaya ya da terk etmeye yemin eden kişi bu düşüncesine Allah’ı şahit gösterdiği için sözünün gereğini yerine getirmekle yükümlüdür. Eğer yemine bağlanan eylem dinî esaslara aykırı (haram) olursa yemine sadık kalınmaz aksine terk edilir ve ardından keffâret ödenir.
Vallahi filan ve filan ile konuşmayacağım” veya “filan ve filan yere gitmeyeceğim” tarzında içinde iki şey birlikte anılan yeminler tek yemin sayılır.
Aynı yemin “ne … ne de …” kalıbıyla yapılmış olsa bunlar bağımsız birer yemin sayılır ve hangisini işlerse işlesin bozulur. Örneğin “ Vallahi ne filanla konuşurum ne de filanla” gibi.
Yeminlerin hükmü, yeminde geçen kelimelere ve o kelimenin aynı dili konuşanların örfündeki anlama göre belirlenir.
Zorlama ve tehdit altında yapılan yemin Hanefîlere göre geçerli ve bağlayıcı iken diğer birçok mezhebe göre geçerli değildir.
“İnşallah” ilavesiyle yapılan yeminler Hanefîlere göre sorumluluk doğurmaz.
Mahkemede yargıcın veya günlük hayatta karşıdaki kişinin isteği üzerine yapılan yeminlerde, yemin edenin değil muhatabının niyeti ve amacı önemlidir.
Yemin ederken sorumluluktan kurtulmak için bir ayağını kaldırmak veya kalpten başka bir şeyi geçirmek, uydurma bir davranıştır ve hiçbir anlam taşımamaktadır.
Bilerek ya da bilmeyerek yapılan kimi ihlal ya da suçların Yüce Allah tarafından affedilmesine vesile olması veya doğurdukları kötü sonuçların ibadet cinsinden fiillerle kısmen de olsa telafisine sebep olması dolayısıyla keffâretler ibadet kapsamında değerlendirilmektedir.
Sözlükte “örten, gizleyen, inkâr eden” gibi anlamlara gelen keffâret (çoğulu: keffârât) dinî bir terim olarak : İşlenen bir kusur veya günahtan dolayı hem ceza özelliği bulunan hem de Allah’tan bağışlanma dilemek maksadıyla yapılan bir tür malî ve bedenî ibadettir. Keffâretin sebebi bir ihlâldir. Bu ihlâl, ya dinen yapılması gereken bir eylemin terk edilmesi, ya da yapılmaması gereken bir şeyin yapılması şeklinde olur.
Keffâretler günah işleyen kimsenin pişmanlık duymasına ve tevbede bulunmasına vesile olması yanında, sosyal yönü de olan ibadetlerdendir.
Bazı ayetlerde ve hadislerde keffâretin ceza olma yönünden çok, örtücü, telafi edici ve mağfirete yaklaştırıcı yönü öne çıkarılmıştır.
Keffâretlerin iki yönüne ilişkin olarak aşağıdaki ilkeleri tesbit edebiliriz:
Yemin keffâreti, zıhar keffâreti, hata ile adam öldürme keffâreti, haccın kurallarını ve ihram yasaklarını ihlâl keffâreti, oruç keffâreti, hayızlı kadınla cinsel ilişkide bulunma keffâreti gibi.
Adı geçen keffâretlerden oruç bozmak ve hayızlı kadınla cinsel ilişkide bulunmak ile ilgili olanı Sünnet, diğerleri Kur’ân ile sabittir.
1-Yemin Keffâreti: Kendisine sadık kalınmayan mün‘akid yemin, keffâret sorumluluğu doğurur. Yani gelecek zamanda bir şeyin yapılması ya da yapılmaması yemini edilir ve bunun gereği yerine getirilmezse keffâret (keffâret-i yemin) söz konusu olur.
el-Mâide 5/89 ayetinde yemin keffâreti iki aşamalı olarak belirlenmiştir. Birinci aşamada on fakirin doyurulması veya giydirilmesi ile bir köle azadı gelmektedir. Hanefîler, ayetteki on fakirin bir günlük yemek ihtiyacını karşılama hükmünün, bir tek fakirin on günlük yemek ihtiyacını karşılama biçiminde de uygulanabileceğini söylemişlerdir.
Uygulama kolaylığı sağlaması bakımından bir günlük yemek bedelinin bir fakirin kıyafetine eşitlenmesi görüşü de ileri sürülmüştür. Yemek yedirilen veya elbise temin edilen fakirler, keffâret sorumlusunun bakmakla yükümlü olduğu yakın akrabaları olmamalıdır.
Bir fakire bir günde on fıtır sadakası bedelini birden vermek veya bir fakire bir günde on elbise birden vermek bir günlük yiyecek ve bir kişilik giyecek vermek sayılır. Keffâret yemin bozulduktan sonra yerine getirilir. Doyurulacak ya da giydirilecek olan fakirlerin hür ve Müslüman olması şart değildir.
2-Oruç Bozma Keffâreti: Ramazan orucunun mazeretsiz ve kasıtlı olarak bozulması keffâreti gerektirir. Keffâret-i savm diye isimlendirilen bu cezanın kaynağı Sünnet’tir.
Ramazan orucunu tutarken eşiyle bilerek ve isteyerek cinsel ilişkide bulunan bir sahabiye Hz. Peygamber (sav) önce bir köle azad etmesini, bunu yapacak gücü yoksa iki ay ara vermeden oruç tutmasını, bunu da yapamayacaksa altmış fakiri sabahlı akşamlı doyurmasını emretmiştir.
Hanifilere göre , ister yemek-içmekle, ister cinsel ilişkiyle olsun ramazan orucunun kasten ve isteyerek bozulması cezayı gerektirir. Şâfiîler sadece cinsel ilişkinin keffâret doğuracağını ileri sürmüşlerdir.
Hanefîlerle Şâfiîler keffâret ödeyecek kimsenin sırayı takip etmekle yükümlü olduğunu belirtmişlerdir. Yani önce köle azadı sonra ara verilmeksizin iki ay oruç tutma seçeneği gündeme gelecektir. Sağlık sorunları veya başka sebeplerle oruç tutulamaması durumunda altmış fakirin doyurulması seçeneği söz konusu olacaktır.
Keffâretin oruç tutularak yerine getirilmesi dikkat edilmesi gereken hususlar : Keffâretlerdeki iki ay oruç cezası kamerî aylara göre hesaplanır ve 58, 59 ya da en fazla 60 gün tutar.İki ay orucunun ardı ardına olması şarttır. Kadınların özel halleri yani hayız ve nifas durumu peşi sıralığı bozmaz. Keffâret orucu tutulurken giren ramazan ayı ve kurban bayramı peşi sıralığı bozar. Keffâret orucuna geceden niyetlenmek şarttır.
3. Haccın Kurallarını ve İhram Yasaklarını İhlâl Keffâreti: Bazı kuralların ve ihram yasaklarının ihlâli (cinayet), bedene, dem, sadaka, oruç ve benzeriyle tazmin etmek gibi yükümlülükler doğurur. Bunlara genel olarak ceza denildiği gibi keffâret de denmektedir. Hac için ihrama giren kimse geçerli bir mazeret sebebiyle tıraş olmak zorunda kalsa keffâret olarak ya üç gün oruç tutacak, ya altı fakiri doyuracak ya da bir küçükbaş hayvan kurban edecektir.
4. Hayızlı Eşle Cinsel İlişki Keffâreti: Kur’ân-ı Kerim hayızlı kadınla cinsel ilişkinin yasak olduğunu bildirmektedir. Hayızlı eşiyle (başkalarıyla cinsel ilişkinin zina olduğu ve bunun büyük günahlardan biri sayıldığı unutulmamalıdır) birlikte olan kimse, bir dinar yani yaklaşık, 25 gr. ya da yarım dinar altını sadaka olarak verecektir.
5. Adam Öldürme Keffâreti: Kasden ve tasarlayarak adam öldürmenin dünyadaki cezası Kur’ân’a göre kısastır (el-Bakara 2/178-179). Aynı suçun hata veya kazâ ile işlenmesi durumunda hangi yaptırımların söz konusu olacağını en-Nisâ 4/92 ayetinde açıklamıştır.
Buna göre hataen veya kazâen adam öldürmelerde öldürülenin ailesine verilecek diyet cezası yanında bir de keffâret vardır. Keffâret-i katl olarak isimlendirilen bu sorumluluk, önce bir Müslüman köleyi hürriyetine kavuşturmak; eğer bu yapılamıyorsa iki kamerî ay peşpeşe oruç tutmakla yerine getirilir. Hanefîler kasden adam öldürme suçunda bu keffâretin söz konusu olmayacağını söylerken Şâfiîler kasden adam öldürme suçunda da aynı keffâreti gerekli görmüşlerdir.
6. Zıhâr Keffâreti: Sözlükte “sırt” anlamına gelen “zahr” kelimesinden türeyen ve Arapça’da “zâhera” fiilinin masdarı olan “zıhâr”, eski bir Cahiliye âdetini simgeler. Eşinden ayrılmak isteyen koca “Sen bana annemin sırtı gibisin” diyerek onu annesinin yerine koyup onunla cinsel ilişkiye kesin bir şekilde son verdiğini ilan eder ve bu kinayeli cümleyle onu boşamış olurdu.
Bu çirkin davranışı Kur’ân kınamış ve böyle bir boşanmanın geçerli olamayacağını belirtmiş fakat yapılan çirkinliği de cezasız bırakmamıştır.
Zıhâr keffâreti üç şekilde ödenir. Önce bir köle azadı, eğer bu yapılamıyorsa yukarıda anlatıldığı biçimiyle iki kamerî ay ardı ardına oruç tutmak, buna da güç yetirilemiyorsa yine yukarıda anlatıldığı gibi altmış yoksulu sabahlı akşamlı doyurmak.