Hz. Ömer döneminde Muğire b. Şu’be ile Kisra’nın valisi arasında şu konuşmalar geçmiştir. “Siz kimsiniz?” sorusuna muhatap olan Muğire; “Ağaçlara ve taşlara secde edip dururken, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in onları hidayete çağırdığını” ifade ederek Efendimizin konumunu ifade etmiştir.
Abdullah b. Ömer’in, Kur’an’da mukimken kılınan namaz ile korku namazını bulup da seferi namazını bulamadığından yakınan bir şahsa verdiği: “Ey kardeşim! Biz hiçbir şey bilmiyorken Allah bize Muhammed’i (s.a.v.) gönderdi. O ne yaptıysa biz de aynısını yapıyoruz.” Cevabı sahabe gözünde Hz. Peygamber’in (s.a.v.) konumunu ve algısını gösterir.
Müslüman âlimlerin pek çoğu Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Kur’an dışında da Allah’tan vahiy aldığı konusunda hem fikirdir. Âlimler vahyi ikiye ayırmış:
1- Vahyi Metluv: Kur’an vahyine, namaz esnasında kıraat edilen vahiy.
2- Vahyi gayri Metluv: Namazda okunmayan, Efendimizin Kur’an dışında Allah’tan aldığı vahiy.
Vahyi gayri Metluv’e örnek:
Efendimiz eşlerinden Hz. Hafsa’ya gizli bir şey söylemiş ve aralarında kalmasını tembihlemiş. Fakat O, bu sırrı Hz. Aişe ile paylaştı. Allah c.c. bu durumu Efendimize haber verdi. Bu bilgi Kur’an’ı Kerim’de yoktur. O halde Efendimiz söz konusu bilgiyi Allah’tan Kur’an dışındaki bir vahiyle almış olmalıdır.
Diğer bir örnek: Mekke müşriklerin elindeyken Hz. Peygamber’e (s.a.v) onun ve Müminlerin Kabe’yi tavaf edeceklerinin rüyada gösterilmesidir.
Kur’an’da Hz. Peygamber ve onun sünnetine uyulması gerektiğine dair birçok ayet bulunmaktadır. Bu ayetler genel olarak;
1-Allah Resulü’nün Kur’an-ı açıkladığını belirten ayetler:
Kur’an birçok yerde sadece bir şeyi emrediyor ya da yasaklıyor ama onun nasıl yapılacağına dair herhangi bir açıklama yapmıyordu. Bu gibi durumlarda Hz. Peygamber Müminlere uygulamanın nasıl gerçekleşeceğini öğretmiş, hatta “Benden gördüğünüz gibi namaz kılın” emrinde olduğu gibi ashabını kendisini takip etmeye çağırmıştı.
Hz. Peygamber’e Risâlet görevinin sadece Kur’an-ı insanlara ulaştırmak, yani bir anlamda postacılık olmadığını gösteren ve Kur’an’ın yanı sıra hikmetin de verildiğini söyleyen ayetler vardır. Hikmet kelimesi kitap ile kullanıldığında sünnet manası verilmiştir.
2-Hz. Peygamber’e itaati zorunlu kılan ayetler:
Bu konuda birçok ayet vardır. Nur Suresi 54. Ayette Allah Resulüne itaat etmenin gerekliliği açıkça vurgulandığı gibi, bu durum, doğru yolu bulmanın bir şartı olarak da ifade edilmiştir.
Allah Teâlâ, Müminleri bir konuda ihtilafa düştükleri zaman Hz. Peygamber’e başvurmalarını emretmiş ve onun verdiği hükümlerin tereddütsüz bir şekilde kabul etmesini istemiştir.
3-Hz. Peygamber’i örnek almayı emreden ayet:
Ahzap Suresi 21. Ayette Müslümanların pratik olarak dini yaşayabilmek için bir modele ihtiyaç duydukları belirtilmekte, sadece Kur’an’dan hareketle yaşanan dinin eksik kalacağı bildirilmektedir.
Vahyi, hayatında uygulayacak birisi vasıtasıyla insanlara iletmenin iki önemli sonucu vardır:
1-Hz. Peygamber’in (s.a.v) Kur’an-ı öncelikle kendi hayatına uygulamasıyla onun ütopik/hayali kurallar silsilesi olmadığını göstermiş ve inananların da aynı şeyi yapabileceğini belirtmiştir.
2-Mü’minlere ilahi emir ve yasakların nasıl uygulanacağını bizzat yaşayarak göstermiştir.
Allah c.c. kendisine kitap yada sahife vermediği halde bazı toplumlara elçiler görevlendirmişken, hiçbir topluma elçisiz olarak sadece kitap göndermemiştir.
4-Hz. Peygamber’e helal ve haram kılma yetkisi verildiğini belirten ayetler:
Araf Suresi 157. Ayette açıkça Hz. Peygamber’in (s.a.v) kendisine tabi olanlara güzel şeyleri helal pis şeyleri de haram kılacağından bahsedilir. Mutlak anlamda helal, haram kılma yetkisi sadece Allah’a aittir. Efendimizin bu yetkiyi kullanıyor olması ancak Allah’ın izniyledir. Sünnet göz ardı edildiğinde pratik olarak da dini yaşamanın imkânsız hale geleceği açıktır.
Hadislerde sünnetin dindeki yeri
Bazı hadislerde gelecekte sadece Kur’an’la yetinmek isteyenlerin olabileceğini, bunlara karşı dikkatli olunması gerektiği belirtilmiştir. Efendimizin en çok vurguladığı hususlardan birisi de kendisine itaat edilmesinin zorunlu olmasıdır. Ancak bu şekilde bir kul Allah’a itaat etmiş olacaktır.
Efendimiz Ashabından hadislerini, kendisinden işitmeyenlere ve sonraki nesle tebliğ etmesini emretmesi de sünnetin dindeki yerini göstermektedir.
Sahabilerin sünnete bağlılıkları
Sahabiler hem kulluk görevlerini yerine getirmiş hem de onları sonra ki nesillere aktarmışlardır. Hz. Ebu Bekir, Resûlullah’ın mirası konusunda ki tavrını açıklarken “ Ben Resûlullah’ın bir şey yaptığını gördüğüm zaman mutlaka onu yaparım.” Diyerek Efendimizin sünnetine bağlılığını ifade etmiş.
Çözümü Kur’an’da zikredilmeyen “ninenin mirastaki payının ne olacağı sorusuna “Hz. Ebu Bekir: Bu konuda Kur’an’da bir açıklama olmadığını, Resûlullah’ın sünnetinde de bir uygulama bilmediğini” söyleyip, bu konuyu ashaba sormuş. Muğire b. Şube, Allah Resulünün böyle bir durumda nineye 1/6 hisse verdiğini söylemiş. Muhammed b. Mesleme’de onu tasdik etmiş.
Hz. Ömer, Abdurrahman b. Avf “Hz. Peygamber, Hecer Mecusilerinden cizye alıyordu” sözünü işitinceye kadar Mecusilerden cizyeyi kabul etmemiş.
Hz. Ömer Hacerül-esvedi öptükten sonra” Biliyorum sen taştan başka bir şey değilsin. Ne fayda ne de zarar verebilirsin. Ama ben Resûlullah’ı seni öperken gördüğüm için öpüyorum” demiş.
Hudeybiye antlaşmasında Efendimize itiraz eden Hz. Ömer daha sonra pişmanlık duyup nafile namaz ve oruçla affedilir umudu taşımıştır. Bu durum Hz. Peygamber (s.a.v)’in sözleri karşısında bir şahsın kişisel kanaatiyle hemen bir hükme varmasını göstermesi açısından önemlidir.
Abdullah b. Mesud “Sorduğunuz şeyleri Allah’ın kitabından bildiklerimizle anlattık veya sorduklarınıza Allah Resulü’nün sünnetine göre cevap verdik. Ama sizin daha sonra çıkardığınız bid’atlerde bizim günahımız yoktur.” Diyerek sözlü ve fiili sünnete uymayanları uyarmıştır.
Muaz b. Cebel Yemen’e vali olarak giderken: “Bir sorunla karşılaşırsam Kur’an-ı Kerim ile hükmederim. Orada bulamazsam sünnetinle hükmederim. Onda da bulamazsam içtihadımla karar veririm” demiş.
Sünnetin önemi – Sünnete sarılmanın gerekliliği
Peygamber efendimiz (s.a.v) vefatına yakın, sahabelerine hitaben yaptığı bir konuşmada kendi sünnetine ve raşid halifelerin sünnetine sarılmayı emretmiştir.
İlgili ayetler: Şüphesiz Allah Resulünde sizin için, Allah’a ve ahiret gününe ulaşmayı umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için güzel bir örnek vardır. (Ahzab 21.ayet) (Nisa 59.ayet)
İlgili hadis: Size Allah’tan sakınmanızı (başınızdaki idareci) Habeşli bir köle de olsa onu dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim. Benden sonra yaşayanlar bir çok ihtilafa şahid olacaklar. Siz benim sünnetime ve doğru yoldaki raşid halifelerin sünnetine sarılın. Onlara iyice yapışın, hiç ayrılmayn. (Din işlerinde) sonrada uydurulmuş şeylerden sakının. Zira (dinin ruhuna/aslına ters) her sonradan çıkan şey bid’attır ve her bid’at de sapıklıktır.”
Hadis: Başta sahabeler olmak üzere tüm Müslümanların Hz. Peygamber’in sünnetine ve o sünnet üzere devam eden Raşid halifelerin sünnetine sımsıkı sarılmalarını açık bir şekilde öğütlemektedir.
Hadisin ilk ravisi olan İrbâd b. Sâriye, Tebuk Gazvesine katılamayacak kadar fakirdi. Bu yüzden gözyaşı dökmüştür. İslam tarihinde bu kimselere Bekkâün/ağlayanlar denir.