NAMAZLA İLGİLİ BAZI MESELELER

admin
Kasım 11, 2019

A) HASTA NAMAZI

Hasta kişi ayağa kalkamayacak ve aykta namaz kılamayacak durumda ise, oturarak kılabilirler. Oturarak dahi kılamayan, yani bu durumda rükû ve secde etmekten âciz olan kimse, imkânına göre durarak veya oturarak veya yatarak ima (başıyla, hatta bazı müctehidlere göre gözüyle işaret) eder.

Hasta bir şekilde farz namazı kılmaya güç yetirememişse, aklı başında olduğu sürece geçirdiği namazları beşten çok değilse, sağlığına kavuştuğu zaman kazâ eder. Sağlığına kavuşamaz ise bu durumda kimi âlimlere göre ıskat etmeleri için vârislerine vasiyet eder. Aklı başında değilse yahut kaçırdığı namazları beşten fazla ise sıhhatine kavuştuğu zaman onları kazâ etmesi gerekmez.

B) YOLCU NAMAZI

a) Seferîliğin Mahiyeti
Kişinin herhangi bir nedenle ikamet ettiği yerden kalkıp başka bir yere gitmesi veya gitmek için yola koyulması, Arapça’da sefer veya müsaferet olarak adlandırılmakta olup, bu şekilde yola çıkmış kişiye de seferî veya müsafir denilir. Yaklaşık 90 kilometrelik bir yere gitmek için köyünden, kasabasından çıkan kimselere misafir (yolcu) denir. Oturduğu köy veya kasabadan yola çıkan kimse varacağı yere gidinceye kadar misafir olduğu gibi, gittiği yerde 15 günden az kalmaya karar vermişse yine misafir sayılır. Gittiği yerde onbeş gün veya daha fazla kalmaya niyet ederse misafirlikten çıkar.

b) Seferîliğin Hükümleri
Yolculuk durumu, genel olarak meşakkat ve sıkıntı içerdiğinden bu durumdaki kişi için bazı kolaylıklar getirilmiştir. Bunlar yolcuya tanınan ruhsatlardır.

Bunların başında ramazan ayında yolculuk yapan kişi için tanınan, orucu yolculuk anında tutmayıp sonraya bırakma ruhsatıdır.

Normalde bir gün bir gece olan mest üzerine mesih süresi, yolcu için üç gün üç gecedir.

Yolculukta dört rek‘atlı namazların kısaltılarak kılınmasının câizliği konusunda âyet ve Peygamberimiz’in uygulaması bulunmakta olup ayrıca bilginler bu hüküm üzerinde icmâ etmişlerdir.

Hanefîler : Namazların kısaltılması hükmünün Allah’tan bir bağış olduğu yönündeki rivayeti esas aldıkları için, kısaltmanın bir ruhsat değil bir azîmet hükmü olduğunu ileri sürerek bu konuda yolcuya tercih hakkı tanımamış ve kısaltmanın vâcip olduğunu söylemişlerdir.

Hanefîler’e göre yolcunun bilerek dört rek‘atlı namazı ikiye indirmeyip dört olarak kılması mekruhtur.

Bununla birlikte kişi, iki rek‘at kılıp teşehhütte bulunduktan sonra iki rek‘at daha kılacak olsa farzı eda etmiş, son iki rek‘at da nâfile olmuş olur. Ancak selâmı tehir etmiş olmasından ötürü kötü bir iş yapmış sayılır.

Seferî olan kişi, şayet birinci teşehhüdü terketmiş veya ilk iki rek‘atta kıraatte bulunmamış ise farzı eda etmiş olmaz.

Bu görüşün bir devamı olarak, seferde iken kazâya kalan dört rek‘atlık namazların normal duruma dönüldüğünde yine ikişer rek‘at olarak kılınması gerektiği söylenmiştir.

Mâlikîler’e göre : Seferde namazı kısaltarak kılmak müekked sünnettir.
Şâfiî ve Hanbelîler’e göre :Yolculukta namazları kısaltarak kılmak bir ruhsat olup, kullanıp kullanmamak kişinin tercihine bırakılmıştır.

Seferî kimse bir beldede on beş gün ve daha fazla kalmaya niyet edince mukim olur ve artık namazlarını tam kılar. Eğer on beş günden az kalmaya niyet ederse seferîliği devam eder.

Şâfiî ve Mâlikîler’e göre :Yolcu bir yerde dört gün kalmaya niyet ederse namazlarını tam kılar.

Hanbelîler’e göre : Dört günden fazla veya yirmi vakitten fazla kalmaya niyet ederse namazlarını tam kılar.

Namaz cemaatle kılındığında mukim yolcuya, yolcu mukime uyabilir.
Mukim kişi, seferî kişiye uymuşsa, seferî iki rek‘atın sonunda selâm verince, mukim selâm vermeyip kalkar, namazı dörde tamamlar. Namazın baş tarafını imamla kılmış ve farz kıraat yerine gelmiş olduğu için bu kişi sağlam görüşe göre, namazı başkaca kıraat etmeksizin tamamlar, yanılırsa secde etmez. Çünkü bu mukim, lâhik mesabesindedir.

Yolcu, vakit içinde mukime uyduğunda dört rek‘atlı bir farz namazı mukim gibi tam olarak kılar.

Aslî vatana dönmekle yolculuk hali sona erer.

a) Vatan-ı aslî. Bir insanın doğup büyüdüğü veya evlenip içinde yaşamak istediği veya içinde barınmayı kastettiği yere vatan-ı aslî denir. Vatan-ı aslîden başka yere iş, görev vb. sebeplerle veya yerleşmek üzere göçülünce yeni yer vatan-ı aslî olur, eski yer bu vasfını kaybeder.

b) Vatan-ı ikamet. Bir kimsenin doğduğu, evlenip ailesini yerleştirdiği veya kendisi yerleşmeye karar verdiği yer olmamak kaydıyla, kişinin on beş günden fazla kalmak istediği yere vatan-ı ikamet denir.

c) Vatan-ı süknâ. Bir yolcunun on beş günden az kalmayı planladığı yere vatan-ı süknâ denir.

Bir kimse doğup yerleştiği veya karısının yerleştiği yere varınca seferî olmaz. Sadece gideceği bu yer sefer mesafesi uzaklığında ise yolculuk esnasında seferî olur.

Kasrü’s-salât: Farz namazlarını ikişer rek‘at olarak kıltılması

C) İKİ NAMAZI BİR VAKİTTE KILMAK (CEM )

Cem‘ kelimesi, sözlük anlamı itibariyle “iki veya daha fazla şeyi bir
araya getirmek, toplamak” anlamlarına gelir. Cem‘in fıkıhtaki terim anlamı
ise, “birbirini takip eden iki namazın (öğle ile ikindinin veya akşam ile yatsının),
bu ikisinden birinin vaktinde, birlikte ve peşipeşine kılınması”dır. Eğer bu birlikte kılma birinci namazın vaktinde ise buna cem‘-i takdîm, ikincisinin vaktinde ise cem‘-i te’hîr denilir

Âlimler, hac zamanında Arafat’ta öğle ile ikindinin öğle namazının vaktinde birlikte kılınması (cem‘-i takdîm) ve Müzdelife’de akşam ile yatsının yatsı namazının vaktinde birlikte kılınması (cem‘-i te’hîr) konusunda görüş birliği etmişlerdir.

Hanefî mezhebinde, hac zamanında Arafat ve Müzdelife’deki cem‘in dışında, iki namazın bir vakitte cemedilmesi câiz görülmez.

Hanefîler’e göre yolculuk, yağmur gibi cem‘i mubah kılan mazeretlerin bulunması durumunda şöyle bir cem‘ uygulaması mümkündür:

Bir namaz (öğle veya akşam), diğer namazın (ikindi veya yatsı) vaktinin girmesine yakın bir zamana kadar geciktirilip, bu namazın kılınmasından sonra diğerinin vaktinin girmesi ve bu namazın da kendi vaktinde kılınması mümkündür.

Bu uygulamada, bir namaz hemen diğerinin ardından kılındığı için buna “cem‘ü’l-fiil” ve “cem‘ü’l-muvâsala” denildiği gibi, bir namaz son vaktinde diğeri de ilk vaktinde olmak üzere her namaz kendi vakti içinde kılınmış olacağı için buna “mânevî cem‘” ve “şeklî (sûrî) cem‘” de denilir. Bu şekildeki cem‘, yukarıda tanımı verilen gerçek anlamda bir cem‘ değildir. Çünkü bu uygulamada vakit değil, fiil birleştirilmektedir.

Ebû Hanîfe :Arefe günü Arafat’ta birlikte kılınan öğle ve ikindi namazının cemaatle kılınmasını şart koştuğu halde diğer mezhepler bu şartı aramazlar. Cem‘ ile namaz kılınırken bir ezan okunur, fakat iki namaz için ayrı ayrı kamet getirilir. Öğle namazının farzı eda edildikten sonra sünnet kılınmaksızın ikindi namazına geçilir. İkindi namazı öğle namazına tâbi olduğundan, öğle namazı herhangi bir nedenle sahih olmamışsa ikindi namazı nın da öğle ile birlikte iade edilmesi gerekir.

Müzdelife’de ise akşam ile yatsı namazı tek ezan ve tek kamet ile kılınır. Akşamın farzı ile yatsının farzı arasında sünnet namaz kılınmaz. Arada sünnet kılınmışsa yatsı için tekrar kamet getirilir.

Diğer mezheplerde cem‘, belirli sebep ve şartlarla câiz görülmüştür.

Şiî-Ca‘ferî mezhebinde ise, hiçbir mazerete gerek olmaksızın iki namazın bir vakitte cemedilmesi câizdir.

1. Yolculuk.
Hanefîler dışındaki çoğunluk âlimler, yolculuğu bir mazeret kabul ederek, yolculukta cem‘ yapılmasını câiz görmüşlerdir.
Mâlikîler :Cem‘ yapmanın câiz olabilmesi için yolculuğun yorucu bir yolculuk olmasını şart koşar.
Şâfiîler ve Hanbelîler : Yorucu olup olmamasına bakılmaksızın yolculuğun her hâlükârda cem‘ için bir mazeret olduğunu söylerler.
Şâfiîler :Mâlikîler’in ve Hanbelîler’in aksine, ayrı bir şart ileri sürerek, cem‘ yapmayı câiz kılan yolculuğun, herhangi bir yolculuk değil, namazların kısaltılmasını câiz kılan nitelik, süre veya mesafedeki yolculuk olduğunu söylerler.

2. Yağmur, Kar, Dolu.
Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerinde : Yolcu olmayan (mukim) kişiler için bir mazeret kabul edilmiş ve böyle günlerde namazın cem‘i belli şartlarla câiz görülmüştür.

Mâlikîler ve Hanbelîler : Sadece akşam ile yatsının mescidde cem‘-i takdîm olarak cemedilmesini câiz görürken,

Şâfiîler : Buna öğle ve ikindinin cem‘ini de ilâve etmişlerdir. Bu ve benzeri sebepler, evde değil, sadece mescidde cemaatle birlikte cem‘ yapmayı câiz hale getirir.

Yerlerin çamurlu olmasını
Şâfiîler : Cem‘ yapmayı câiz kılan mazeret kabul etmezler
Hanbelîler : Bunu bir mazeret sayarlar
Mâlikîler : Cem‘in câiz olabilmesi için çamurla birlikte zifiri karanlık durumunun bulunmasını şart oşmuşlardır.

3. Hastalık
Mâlikîler’e göre :Hasta bir kişi, ikinci bir namazın vaktine kadar durumunun namaz kılamayacak derecede kötüleşeceğinden veya bayılacağından endişe ediyorsa, cem‘ yapabilir.

Hanbelîler :Hastalık sebebiyle meşakkat söz konusu olduğunda cem‘i câiz görmüşler ve emzikli kadını, istihâze kanı gören kadını, özür sahibi kişileri ve her vakit için abdest almaktan âciz olan kişileri de aynı hükümde tutmuşlardır.

Şâfiîler’e göre :Hastalık sebebiyle cem‘ câiz değildir.

Cem‘ Yaparken Dikkat Edilecek Hususlar
Sabah namazı hiçbir şekilde cemedilemez. Cem‘ yalnızca öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı arasında olabilir.

Şayet cem‘-i takdîm yapılacaksa, meselâ öğle ile ikindi, öğlenin vaktinde birlikte kılınacaksa, öğle namazına başlarken cem‘ yapmaya niyet etmek gerekir. Kimilerine göre, birinci namazı bitirmedikçe de niyet edilebilir. Cem‘-i tehîrde ise, birinci namazın vakti içerisinde cem‘ yapmaya niyet etmek gerekir. Aksi takdirde, namazı vaktinden sonraya ertelemiş olur ki bu haramdır.

Cem‘ yapılırken, iki namazın ara vermeksizin peşi peşine kılınması (muvâlât) gerekir. Mâlikîler, birlikte kılınan iki farzın arasına nâfile katmayı dahi uygun görmemişlerdir. Şâfiî ve Hanbelîler’e göre eğer cem‘ birinci namazın vaktinde yapılıyor (cem‘-i takdîm) ise, peş peşelik şarttır; ikinci namazın vaktindeki yapılıyor ise bu şart değildir. İki namaz arasında verilebilecek aranın belirlenmiş bir miktarı olmayıp, abdest alacak ve kamet getirecek kadar bir süre olduğu söylenmektedir.

Akşam ile yatsının cem‘-i takdîm olarak birlikte kılınması durumunda vitir namazının ne olacağı konusunda da ağırlıklı görüş, bunun yatsı namazına tâbi olduğu ve dolayısıyla yatsı namazı kılındıktan sonra kılınabileceği yönündedir.

D) KORKU NAMAZI

Fakihlerin çoğunluğuna göre korku namazı, düşman saldırısı gibi ciddi bir tehlike anında cemaatin iki gruba ayrılarak, imamın arkasında farz bir namazı nöbetleşe kılmalarıdır. İki rek‘atlı bir namazın ilk rek‘atını, dört rek‘atlı bir namazın ilk iki rek‘atını imamla birlikte kılan birinci grup, ikinci secdeden veya ilk oturuştan sonra cemaatten ayrılıp görev başına gider, ikinci grup gelerek imamla birlikte kalan rek‘atları tamamlar ve göreve döner. İmam kendi başına selâm verir. Daha sonra da birinci grup kıraatsiz, ikinci grup kıraatli olarak nöbetleşe namazlarını tamamlar, böylece hem cemaatle namaz ifa edilmiş, hem de görev aksatılmamış olur.

DHBT Sınavı
22.09.2024
0
Gün
0
Saat
0
Dakika
0
Saniye