Namazın Rükunları 6 (altı) tanedir. Ayrıca diğer konularada dayanılmıştır.
iftitah tekbiri (tahrîme), namaza başlarken alınan tekbir olup “Allahüekber” cümlesini söylemektir.
İftitah tekbiri, bütün mezhep imamlarına göre farz olmakla birlikte Hanefi imamlarından İmam Ebu Hanife ve Ebu Yusuf bunu rükün değil şart olarak, Hanefiler den imam Muhammed ve diğer 3 mezhep ise rükün olarak değerlendirmiştir.
İftitah tekbirinin şart veya rükün kabul edilmesi şeklindeki görüş ayrılığının pratik sonucu şudur; Bir kimse mesela setr-i avret şartını iftitah tekbirinden sonra yerine getirecek olursa kıldığı namaz, iftitah tekbirini şart sayanlara göre namaz geçerli, rükün sayanlara göre namaz geçersiz olur. Mesela bir bayan namaz kılacak olsa bu bayanında kolu ve başı açık olsa bu şekilde tekbir alıp namaza başlasa ve namaz esnasında kolunu ve başını örtse şart sayanlara göre namaz geçerlidir, rükün sayanlara göre ise namaz geçerli değildir.
Bilen ve söylemekte güçlük çekmeyen kimse iftitah tekbirinde “Allahkü ekber ” demelidir. Allahı yüceltme, onun büyüklüğünü belir gibi kelimelerde kullanılabilir mesela “Allahü kebir”,”Allah-u azim” gibi. Bunun dışında bir kelime kullanılırsa namaz geçersiz olur. Bir kimse Arapça dışında bir dilde tekbir getirecek olsa, Ebu Hanifeye göre buda yeterlidir.
Tekbir cümlesinde “Allah” kelimesinin ilk harfi A harfini uzatarak “Aallah” yahut “Eallah” diye tekrarlayarak okumak caiz değildir. Bu şekilde okumak manayı bozacağı için, farz yerine getirilmemiş ve namaz geçersiz olur.
İmama uymak üzere ayakta alınan iftitah tekbir tamamen kıyam halinde alınması şarttır. Buna göre, rükû haline bulunan imama uyacak olan kimse, kıyam halinde Allah deyip, ekber lafzını rükua vardıktan sonra diyecek olsa namaz geçersiz olur.
Not : Hz. Peygamberimizin tekbir alırken ellerini omuz hizasına kadar kaldırdığına dair rivayet bulunduğu gibi, kulak hizasına veya kulaklarının üstü hizasına kadar kaldırdığına dair rivayetler vardır.
Namazı oluşturan ana unsurlardan biri olan kıyam, namaz esnasında kuran okunması gerekli asgari miktarda okuyacak şekilde ayakta durulmasına denir.
Farz ve vacip namazlarda ve Hanefi mezhebinde benimsenen görüşe göre sabah namazının sünnetinde kıyam bir rükündür. Bir kimse gücü yettiği halde farz veya vacip namazları oturarak kılarsa namazı geçersiz olur. Yine bir kimse çekiliverse düşeceği bir tarzda, duvar veya bastona dayanarak namaz kılacak olursa namazı geçersiz olur.
Hasta veya ayakta durmaya gücü yetmeyen kişi için kıyam vecibesi düşer. Bu kişi oturmaya gücü yetiyorsa namazı oturarak kılar eğer oturmaya gücü yetmiyorsa nasıl kılabiliyorsa öyle (uzanarak ve ya ima ile )namazını kılar . Bu gibi kişilerin oturması kıyam yerine geçer .
Nafile namazlarda kişi, ayakta durmaya gücü yetse bile oturarak namaz kılabilir. ancak ayakta kılmak daha efdaldir.
Sözlük anlamı “okumak” anlamına gelen kıraat, “Kuran okumak” demektir. Namazda bir miktar Kur-an okumak gerekir. Namaz da Kuran kıyam halinde iken okunur.
Namaz da okunması gereken asgari miktar, kısa üç ayet veya buna benzer uzun bir ayettir.
Not : Kıraat imama uyan kişiden düşer (muktedi).
Kıraat nafile namazların, vitir namazların ve iki rek’atlı namazların bütün rek’atlarında, dört veya üç rek’atlı farz namazların ise herhangi iki rek’atında olması farzdır. Kıraatın ilk iki rek’atta olması vaciptir.
İkinci rek’attan sonraki rek’at veya rek’atlarda Fatiha sûresini okumak Hanefi imamlarından yapılan bir rivayete göre vacip, diğer bir rivayete göre ise sünnettir. Mezhebin genel görüşü sünnet olması yönündedir. Hanefilerin farz namazların ilk iki rek’atı dışında Fatiha sûresinini okunmasını kabul etmelerinin sebebi, farz namazları iki rek’at esası üzere değerlendirmesinin bir sonucudur.
Diğer 3 mezhepte ise kıraatın asgari miktarı her rek’atta Fatiha süresinin okunmasıdır. İlk iki rek’atta Fatiha dan sonra kurandan bir sûre veya bir kaç ayet okumak (zamm-ı sure) sünnettir. Bu mezheplerde kıraat, imam ve yalnız başına kılan için olduğu gibi imama uyan içinde geçerlidir. Şu var ki imama uyan kişi, sessiz namazda Fatihayı ve ardından eklenecek bir süreyi, sesli namazda ise Şafiilere göre sadece Fatihayı okur, Maliki ve Hanbelilere göre bir şey okumayıp sadece dinler. Ahmet bin Hanbele göre ise tercihen hem dinlemeli hem de imam ara verdiğinde okunmalıdır.
Not : Besmele Şafii mezhebine göre Fatiha süresinden bir ayet olduğu için, besmelenin okunması da kıraat vecibesinin bir parçasıdır, yani namazın farzlarındandır.
Fakihlerin namazda kıraat rükûnün diğer rükûnlardan daha hafif tuttuğu, bunun yerine getirilmesinde azami kolaylıklar gösterdiği görülür.Bunun İçinde kıraat rüknünün ifası için bir ayetin okunması yeterli görüşmüş, böylece Arapça bilmeyenlerine veya telaffuzda zorlananlarında yerine getirebileceği ortalama bir ölçü konulmuştur.
Bütün müçtehidlere göre Arapçayı ezberleyip okuyabilen kimselerin namazda kuranı asıl dilinden kurandan okumaları farzdır. Hanefi mezhebine göre Arapçaya dili dönmeyen veya ezberleyemeyen kimseler öğreninceye kadar namazda kuran-ı (anlamını, mealini) kendi dillerinde okuyabilirler.
Namazda, kıraat rüknü yerine getirilirken kurandan olmayan bir kelime okunursa namaz bozulur.
Namazda kıraatin cehri yapılmasının anlamı, başkalarının duyacağı şekilde ses tonuyla okumak demektir. Buna açıktan okumak denilmektedir. Kuranda açık okumanın anlamı belli olduğu için bunda görüş ayrılğı olmamıştır. Fakat hafi okuyuşun anlamı ve tanımlanması konusunda farklı görüşler bulunmaktadır.
Fakihler ezberlenmiş olan Fatiha suresinin ve diğer Sûrelerin namaz dili kıpırdatmasızın ve çıkarmaksızın zihinden tekrarlanmasını kıraat saymamışlardır. yani böyle kıraat yerine getirilmeyeceğini söylemişlerdir.
Dilin hareketinin okuma sayılmayacağını söyleyenlere göre kendi duyabileceği bir sesle, fısıldar gibi, harfleri yerlerinden çıkarmak suretiyle kıraat etmek en doğrusudur. Kimi alimler ise, ezberdeki bir süreyi ses çıkarmadan fakat dili hareket ettirerek tekrarlamanın okuma sayılacağını söylemişlerdir. Bu konuda kesin ölçü getirmek zor olduğu için namaz kılan kişi, kendisi hangi durumda daha fazla huşu ve kalp huzuru duyuyorsa o şekilde davranmalıdır. başkalarıyla birlikte toplu olarak namaz başkalarının huşu kalp huzurunu ihlal edecek şekildeki okumalardan kaçınmalıdır.
Zelletül Kari
Kuran okurken çeşitli sebeplerle hata yapılabilir bu okuyuş hataları ve dil sürçmeleri fıkıh terminolojisinde ” zelletül kari ” olarak adlandırılır. kıraat ifa ederken yanlış okumak namazı bozar. Bilmeyerek yanlış okumada ise yanlış okunan kelimeye bakılır. Eğer yanlış okunan kelime kuranda yoksa namaz bozulur kuranda var ise yanlış okunan kelime zabt ve irabında ve manada bir bozukluk olsa bile namaz bozulmaz. Kelime sonlarındaki hareke yanlışlar oda namazı bozmaz.
Bir harf yerinde başka harf okumak; bu harfler mahreç yakınlığı bulunan (Sin) ve (sad) harfleri gibi yakın harfler ise namazı bozmaz. Mesela ; “Allahü’s-samed” yerine “Allahü’s-semed” yada “felâ tahher” yerine “felâ tekher” denmesi namazı bozmaz. Fakat alimlerin cogu “Allahü ehad” yerine “Allahü ehat” denmesini namazı bozacağını söylemiştir.
Mahreç yakınlığı olmamakla birlikte bazı harfler yaygın olarak karıştırıldığı için ayırt etme zorluğu bulunana bir çeşit harflerine yerine geçirilmesi durumunda birçok alime göre namazı bozulmaz. Mesela “dat” yerine “dal”, “zal” yerine “zı” harfinin okunması gibi.
Şedde yapılacak yerde şeddesiz, uzatılacak yerde kısaltmak, meal ğunne olan yerde ğunnesiz okumak veya bunların tam tersini yapmak namazı bozmaz.
Kelimenin bir parçası kesilse, mesela “el-hamdü…” diyecekken, unutmak veya nefesi yetmemek veya nefesi bir sebepten dolayı, “el…” deyip durduktan sonra “el-hamdü…” denilse veya okunacak kelime hatıra gelmeyip başka bir kelimeye geçilse çoğunluğa göre namaz bozulmaz. Çünkü bu durum zarûriyet ve kaçınılması mümkün olmayan bir durum (umum-i belva) vardır.
Eğer ayete bir harf ekleniyorsa ve anlam değişmiyorsa namaz bozulmaz. Buna mukabil “Allahuekber” lafzının A harfini E yaparsak anlam değişir ve namaz bozulur.
Anlam bozulmadığı takdirde kelimelerin yeri değişse namaz bozulmaz, anlam değişirse namazda bozulur.
Bir kimse namaz da fahiş (aşırı) hatalı okuduktan sonra geri dönüp yeniden okuması caiz olur.
Kıraat esnasında az veya çok atlamakla namaz bozulmaz.
Not : Şafii ve Hanbelilere göre Fatiha Dışındaki okuyuşlarda kasıtsız olarak yapılan yanlışlar sebebiyle namazı bozmaz.
Eller dizlere erecek şekilde öne doğru eğilmek demektir. Rukû duruşunda bir müddet beklemek (tumânîne) veya rükûdan (kavme) tadili erkanın birer parçası olduğundan Ebu Yusuf’a ve Hanefi mezhebine göre vacip diğer mezheplere göre farzdır. Bu Tumânîne ve kavmenin ölçüsü “Sübhane Rabbiyel Azim” diyecek kadar durmaktır.
Namazda belirli uzuvları belirli bir süre yere koymak. Peygamberimizin uygulaması yedi uzuv üzerine yapılmasıdır. Bununla birlikte secdenin bir kısmı yapıldığında yeterli olup olmaması konusunda mezhepler arasında farklılıklar vardır.
Hanefi mezhebinde farz olan; farz olan alnın ve ayaklarının, hiç değilse bir ayağının yere dayanmasıdır, burun vacip ellerin ve dizlerin yere konulması sünnettir. Tercih edilen görüşe göre bir ayağın bir parmağını yere koymak yeterli değildir. Yine mazaret yok iken alnı yere değdirmeyip sadece burnu yere koymak yeterli değildir.
Hanefilerden Züfer ile Şafii ve Hanbeli mezheplerinde 7 uzvun her birinin bir kısmının yere değdirilmesi farzdır.
Şafiilere göre avuç içlerinin ve ayak parmaklarının alt tarafları yere gelmesi gerekir. Mâlikî mezhebinde farz olan secdenin alnın bir kısmı üzerinde yapılmasıdır. Özür sebebiyle bunu yapamayan ima ile secde eder, sadece burun üzerine secde edilmesi yeterli değildir.
Son oturuş anlamındadır. Namazda son oturuşta teşehhüt miktarı oturup beklemek namazın rükularındandır. İki rek’atlık namazlarda ikinci bir oturuş bulunmadı için son oturuş sayılır.
Hanefilere göre teşehhüt miktarı tahiyyat sürecinin okuyacak kadar oturmaktır.
Şafii ve Hanbeli mezheplerinde farz olan oturuş süresi tahiyyat suresi okunacak kadara ilaveten Salavata getirecek kadar oturmaktır.
Maliki mezhebine göre ; hiç değilse selam vermeye elverişli bir süre oturmaktır.
Namazın Rükunları ndan hariç bazı meselelerde vardır bunlar şu şekildedir.
Rükuları düzgün, yerli yerinde ve düzenli yapmak demektir.
Tadili erkan özellikle rükuda, rükudan doğrulmada, secde de ve iki secde arasında oturuşta söz konusudur.
Hanefi mezhebine göre sünnet olduğu kaydedilmekle birlikte kuvvetli bir görüşe göre vaciptir.
Tadili erkan, Ebu Yusuf’a ve Hanefi mezhebi dışındaki mezheplere göre farzdır. Hanefi mezhebine göre (Ebu Hanife ve Muhammed’e) göre vaciptir.
Ebu Hanife’ye göre namaz sonunda kendi iradesiyle namazdan çıkması namazın rükûlarındandır. İmameyne göre ise teşehhüt miktarı oturmakla namaz rükûnları tamamlamış olur. Buna göre bir kimse teşehhüt miktarı oturduktan sonra kendi isteği ile namazdan çıkması her 3 imama göre namaz tamamlanmış olur. Fakat teşehhüt miktarı oturduktan sonra kendi isteği olmadan namaz bozulacak bir fiil işlense İmameyne göre namaz tamam olur. Ebu Hanife’ye göre tamam değildir. Hemen abdeste alıp kendi isteği ile namazdan çıkmazsa namazı baştan kılması gerekir. son oturuşta teşehhüt miktarı oturduktan sonra kendi isteği ile namazda çıkmayıp vakit çıkmış olsa bu namaz İmameyne göre namaz tamamdır. Ebu Hanife’ye göre namaz fasiddir.
Şafii ve Mâlikî mezheblerine göre namazdan çıkmak için birinci selamı verilmesi Hanbeli mezhebine göre iki tarafa selam vermesi farzdır. Hanefi mezhebinde selam vermek vaciptir.
Namazın Rükunları konusu burada son bulmuştur, umarım sizlere faydamız dokunmuştur.