RÂVÎ:Râvî kelimesi, sözlükte sulamak, taşımak, nakletmek, iletmek gibi anlamlara gelir. Kavram olarak geniş anlamıyla rivâyet eden demektir. Hadis ilmi‟nde, belli usullere göre hadisi alıp (tahammül), bu usullere uygun rivâyet lâfızları kullanarak başkalarına nakleden (eda) kimseye denir.
İlk Râvî Tabakaları
1. Sahâbe: Sahâbe kelimesi, sözlükte bir arada bulunmak, dost ve arkadaş olmak anlamına gelen suhbet kökünden türetilmiş bir isim-i mensûb olup sahâbî kelimesinin çoğuludur. Kavram olarak, Hz. Peygamber‟i, ona iman etmiş olarak gören (ru‟yet) veya onunla karşılaşan (lika) ve müslüman olarak ölen kimse demektir.
1. Tevâtür:
2. Şöhret: Dımâm b. Sa‟lebe ve Ukkâşe b. Mihsan gibilerin sahâbilikleri, tevâtür derecesinde olmasa bile, sahâbî olduklarına dair yaygın/meşhur bilgiye dayanır.
3. Şâhitlik: Meşhûr bir sahâbî‟nin başka birinin sahâbî olduğuna dair şahitlik etmesi demektir. Hamâme ed-Devsî‟nin sahâbîliği Ebû Mûsa el- Eş‟arî‟nin şahitliği ile sabittir.
4. İkrâr: İkrarda bulunan kiĢinin en geç hicrî 110 tarihinde ölmüş olması gerekir.
Müsned müellifi Bakî b. Mahled, Kitâbü‟l-a‟dâd adlı risâlesinde toplam 1013 sahâbînin adını vermektedir.
Müksirûn Sahâbîler: Binden fazla hadis rivâyet etmiş sahâbîler için kullanılan bir terimdir. Rivâyeti 1000‟e ulaşmayan sahâbîlere de mukıllûn denir. Sahâbe içinde müksirûn diye bilinen yedi sahâbî, rivâyet sayılarına göre şöyle sıralanır:
Diğer taraftan Hz. Ömer, Hz. Ali, İbn Mes‟ûd, İbn Ömer, İbn Abbâs, Zeyd b. Sâbit ve Hz. Âişe, rivâyetleri yanında ilmî ve fıkhî dirâyetleri ile öne çıkan sahâbîlerdir. Abdullahlar Abâdile diye anılırlar. Bunlar, Abdullah b. Abbâs, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Zübeyr ve Abdullah b. Amr‟dır.
Sahâbe genelinde en son vefat eden kişi 110/728 yılında Mekke‟de vefat eden Ebu‟t-Tufeyl Âmir b. Vâsile el-Leysî‟dir. şehir veya bölgeler özelinde en son vefat eden sahâbîler konusunda farklı görüĢler bulunmakla birlikte, Câbir b. Abdullah‟ın Medîne‟de, Enes b. Mâlik‟in Basra‟da, Abdullah b. Ebî Evfâ‟nın Kûfe‟de, Abdullah b. Büsr‟ün Şam‟da, Ebû Übeyy Abdullah b. Harâm‟ın Filistin‟de, Ürs b. Amîra‟nın Cezîre‟de, Hirmâs b. Ziyâd‟ın Yemâme‟de ve Abdullah b. el- Hâris b. Cez‟in Mısır‟da en son vefat eden sahâbî oldukları kabul edilir.
Sözlükte, uymak, peşinden gitmek, tâbi olmak anlamına gelir. Hadis ilminde, mümin olarak bir veya daha fazla sahâbi ile karşılaşan ve müslüman olarak ölen kimseye tâbiî denir. Sahâbede olduğu gibi tâbiîn de kendi içinde büyük tâbiîler, orta yaşlı tâbiîler, genç tâbiîler diye üç alt tabakaya ayrılır. Bu tabakada ilim ve dindarlık yönüyle öne çıkmış Medîneli yedi kişi, Fukahâ-i seb‟a diye meşhurdur.
Bunlar,
Genelde Saîd b. el-Müseyyeb, tâbiîn tabakasının en faziletlisi kabul edilir. Tâbîin döneminin sonu, hicrî 150 civarıdır. Bu nesilden ilk vefat eden Ma‟mer b. Yezîd, son vefat eden Halef b. Halîfe‟dir.
Tâbiîn tabakasından sayılan özel bir grup vardır ki, bunlara muhadramûn denir. Arapça‟da, kulak ucu kesik deve, sünnet olmamış erkek, babası beyaz kendisi siyah kimse, nesebi karışık kişi gibi anlamlara gelir. Hadiste, Câhiliyye ve İslâm devirlerine yetişip Hz. Peygamber zamanında müslüman olduğu halde onu görememiş kimselere denir. Muhadramlar arasında Üveys el-Karanî, Ebû Osman en-Nehdî ve Alkame b. Kays sayılabilir.
Mümin olarak tâbiînden bir veya birkaç kişiyle karşılaşan ve müslüman olarak ölen kimse demektir. Hicrî 110‟dan yani sahâbe döneminden sonra başlayan etbâ‟ tabakası, Hz. Peygamber‟in insanların en hayırlı nesilleri sıralamasında geçen üçüncü sırada yer alır.
Sözlükte, maddî veya manevî olarak yaralamak anlamına gelen cerh, gerekli tenkid şartlarını taşıyan güvenilir bir âlimin, bir râvîyi kendisinde veya ri- vâyetinde tesbit ettiği geçerli bir kusurdan dolayı tenkid etmesidir. Düzeltmek, doğrultmak, dengeye getirmek manasına gelen ta‟dîl, bir râvinin kendisine veya rivâyetine bakarak güvenilir olduğunu açıklamaktır. Tezkiye kavramı ile eş anlamlıdır. Cerhedene cârih, cerhedilene mecrûh, ta‟dîl edene muadil veya müzekkî, ta‟dîl ve tezkiye edilene âdil veya adl, cerh- ta‟dîl faaliyetine tenkid, bu faaliyeti yapana da münekkid denir.
Cerhedilmiş olmamalı, doğru sözlü, ilim ve takva sahibi, iyi niyetli, tarafsız ve insaflı olmalı, cerh-ta‟dîl sebepleri ile lâfızlarının anlamını iyi bilmelidir. Ayrıca, cerh-ta‟dil âdâbına uyarak tenkidde ılımlı olmalı, râvînin kusurları yanında iyiliklerinden de bahsetmeli, gerektiğinde ve gereği kadar cerhetmelidir.
Tenkiddeki tavırları açısından münekkidler üç gruba ayrılır:
Yahya b. Saîd el-Kattân, İbn Maîn ve Ebû Hâtim er-Râzî, tenkidlerinde katı/- müteşeddid;
Tirmizî ve Hâkim gevşek/mütesâhil;
Ahmed b. Hanbel, Buhârî, Ebû Zür‟a er-Râzî ve Ġbn Adî ise ılımlı/mu‟tedil davranan münekkidlerdendir.
Bir hadisin kabul edilebilmesi için râvîsinde iki temel özelliğinin bulunması gerekir.
Adâletin Unsurları Adâletin beş unsuru vardır:
A. Şöhret
Başta dört mezhep imamı ve kütüb-i sitte müellifleri olmak üzere, öteden beri İslâm toplumunda gönüllerde taht kurmuş pek çok âlim ve muhaddisin adâleti bu yolla bilinmektedir.
B. Tezkiye
Kendisi âdil olan bir kimsenin, âdil olup olmadığı bilinmeyen bir şahsı temize çıkarması anlamına gelen tezkiye, ta‟dîl kelimesi ile eş anlamlıdır. Tezkiyede bulunan kimseye müzekkî denir.
Sözlükte yakalamak, sağlam tutmak, iyice ezberlemek anlamına gelen zabt, râvînin ezberden rivâyet ediyorsa hadisi iyice ezberlemesi, kitaptan rivâyet ediyorsa kitabını her türlü değişikliğe karşı koruması,mhadisi mana olarak rivâyet ediyorsa kullandığı lâfızların ne anlama geldiğini bilmesi, kısaca rivâyetmkonusunda duyarlı, dikkatli ve bilgili olmasıdır. Böyle bir râvîye zabt sahibi veya zâbıt denir. Râvînin öncelikle dindar, ahlâklı ve şahsiyetli olması şarttır, Aynı zamanda hafızası güçlü, bilgili ve dikkatli olması gereklidir. Muhaddisler, zabtı, hıfz (ezberleme) zabtı (zabtu‟s-sadr) ve kitap zabtı (zabtu‟l-kitâb) diye iki kısımda ele almışlardır.
1. Teyakkuz:Dikkat ve uyanıklık anlamına gelen teyakkuz, râvînin rivâyetlerini iyi bilmesi, tanıması ve başkalarının rivâyetlerinden ayırdedebilme dikkatini göstermesidir. Etbâu‟t-tâbiîn muhaddislerinden şu‟be b. el-Haccâc, meşhur râvîlerden onların bilip tanımadığı hadisler rivâyet edenlerin hadislerinin terk edilmesi gerektiğini söyler.
2. Hıfz: Hıfz, râvînin ezberleme güç ve yeteneği, hadisi tam ve sağlam bir şekilde ezberleyip aklında tutma kabiliyeti demektir.
3. Kitabı Korumak:Örneğin Hammâd b. Zeyd‟in, Abdullah b. el-Mübârek gibi çok güvenilir meşhur bir muhaddise bile kitabını teslim etmekten kaçındığı, ancak kendi huzurunda onu istinsah etmesine izin verdiği söylenir.
4. Mana ile Rivâyette Lâfızların Anlamını Bilmek
Bir râvînin zabt sahibi olup olmadığını anlamanın başlıca iki yolu vardır:
1.Mukayese: Bir hadisin farklı rivâyetlerinin bir araya getirilip birbirleriyle karşılaştırılması demek olan mukayese, o hadisin sıhhat derecesinin tesbitinde olduğu gibi râvî veya râvîlerinin zabt seviyelerinin belirlenmesinde de son derece önemlidir. şu‟be, Süfyân b. Uyeyne, Yahya el-Kattân ve İbn Mehdî gibi ünlü hadis imamları, râvî ve rivâyetler hakkında hüküm verirken bu usûlü sıkça kullanmışlardır.
2.İmtihan:Zabtın tesbitinde kullanılan metodlardan biri de, râvîlerin rivâyet bilgilerini haberli veya habersiz olarak yoklamaktır. Hammâd b. Seleme, Sâbit el-Bünânî ve Ebân b. Ebî Ayyâş‟a hadislerin sened ve metinlerini birbirine karıştırarak sorardı.
1. Hıfz ve itkan sahibi olanlar.
2. Bazen yanılmakla birlikte hadisleri genellikle sahîh olanlar.
3. Genellikle hata yapan ve yanılanlar. Bunların hadisleri alınmaz.
Hadis öğrenim veya öğretimi esnasında uyuklamak, sahîh bir nüsha ile karşılaştırılmamış kitaptan hadis rivâyet etmek, telkine açık olmak, çokça şâz ve münker hadis rivâyet etmek ve rivâyet hatalarında inadına direnmek diye özetlenebilir.
Özellikle zabt ve itkan/sağlamlık durumunun râvîler arasında değişiklik göstermesi, rivâyet ettikleri hadislerin sıhhat derecelerini etkileyen en önemli faktördür. Diğer sıhhat şartlarını taşıması halinde zabtı tam olan bir râvînin hadisine sahîh, eksik olanın hadisine hasen, gevşek ve zayıf olanın hadisine de zayıf hadis denilmesinin sebebi budur.
Metâin-i aşere on cerh noktası) denilen bu kusurlar şunlardır:
Adâlet Sıfatıyla ilgili Kusurlar
1 .Kizbü’r-râvî ( Yalancılık): Sözlükte, bilerek veya bilmeyerek bir şeyi veya olayı olduğundan farklı haber vermek anlamına gelen yalancılık, hadis ıstılahında kasıtlı olarak bir söz, fiil, takrir veya sıfat uydurarak Hz. Peygamber‟e isnad etmek demektir. Râvîde görülen yalancılık, hadis rivâyetinde yalancılık ve günlük hayatta yalancılık diye iki kısma ayrılır. Hadis rivâyetinde yalancılık, yani hadis uydurmak, râvînin adâletini ortadan kaldıran en ağır cerh sebebidir. İbnü‟l-Mübârek, “Yalancının cezası, doğru sözlerinin de reddedilmesidir.” der, Ahmed b. Hanbel, hadiste yalan konuşup sonra da tevbe eden râvînin bu tevbesinin kendisi ile Allah arasında kaldığını, artık bir daha ondan hadis alınamayacağını belirtir. Rabî‟ b. Huseym‟in ifadesiyle onlar, sahîh olduğu gün gibi âşikâr olan hadisi kabul edip gece gibi karanlık olanları reddetmişlerdir. İbnü‟l-Mübârek, uydurma hadislere karşı duyulan endişeye “Onlar için uzman âlimler yaşamaktadır diyerek cevap vermiştir.
2. İttihâmu’r-râvî bi’l-kizb ( Yalancılıkla itham): Râvînin Hz. Peygamber‟e yalan isnad ettiği bilinmemekle birlikte, günlük hayatta yalan konuştuğu için hadis rivâyetinde de yalancılık ithamına maruz kalmasıdır.
3. Fısku’r-râvî ( fâsıklık): iki durum söz konusudur: Fıskı Zannî Olanlar‟ın rivâyeti genel olarak makbul sayılmıştır. Fıskı Kat‟î/Kesin Olanlar ise iki gruptur: Yalan konuşmayı dinî bir görev sayanlar‟ın rivâyetlerinin reddedileceğinde ihtilâf yoktur. Râfizîliğin bir kolu olan ve yandaşları lehine yalan konuşmayı dinî bir görev sayan Hattâbiyye böyledir.
4. Bid’atü’r-râvî ( Bid’atçılık): Hz. Peygamber‟in vefatından sonra, O‟nun zamanında olmayan bir şeyi din adına ortaya çıkarmak anlamına gelen bid‟at, râvînin akidesiyle ilgili bir cerh sebebidir. Allah‟ı cisimlere benzetmek (tecsîm), O‟nun cüziyyâtı bilmediğini söylemek, ilâhlığın Hz. Ali veya bir başkasına geçtiğine inanmak (hulûl) gibi inanç sapmaları küfrü gerektiren bid‟at olarak değerlendirilmiş ve bu bid‟atleri savunanların rivâyetleri ittifakla reddedilmiştir.
5. Cehâlet: Râvîler, Ģahısları ve vasıfları bilinip bilinmeme yönünden iki kısma ayrılır: şahısları ve vasıfları bilinenler, ya âdildir veya mecruh. şahısları ve vasıfları bilinmeyenler ise mechûl râvîlerdir. Hadis bilginleri, mechûl râvîleri cehâletin türüne göre mechûlü‟l-ayn ve mechûlü‟l-hâl diye iki kısma ayırmışlardır.
Mechûlü‟l-ayn:kendisinden sadece bir kişinin hadis naklettiği, kısaca tek râvîsi bulunan kimselere denir. Hadisçilerin çoğunluğuna göre, mecûlü‟l-ayn olan râvî, mübhem hükmünde olup rivâyeti kabul edilmez. Mechûlü‟l-hâl, kendisinden iki veya daha fazla kimse adını vererek hadis rivâyet ettiği halde hakkında cerh veya ta‟dîl hükmü verilmediği için âdil olup olmadığı bilenmeyen râvîler için kullanılır.
Mestûr da denilen bu tür râvîler iki kısımdır.
1. Adâleti zâhiren ve bâtınen mechûl olanlar. Cumhura göre bunların rivâyetleri reddedilir.
2. Adâleti zâhiren var olup bâtınen mechûl olanlar.
1. Kesretü‟l-ğalat ( Çok hata yapmak)
2. Fartu‟l-ğafle ( Çok yanılmak)
3. Vehim ( Yanılma)
4. Muhâlefetü‟s-sikât ( Sika râvîlere muhalefet) Muhalefet, idrac, kalb, ıztırab, tashîf-tahrîf ve senede râvî eklemek suretiyle, hadisin senedinde veya metninde meydana gelir. Zayıf râvînin sika râvînin rivâyetine aykırı düşen hadisine münker, aykırı düĢtüğü hadise ma‟rûf; sika râvînin kendisinden daha sika olan râvînin hadisine şâz, aykırı düştüğü hadise mahfûz denir.
5. Sûü‟l-hıfz ( Kötü hâfıza) Sika olarak bilinen bir râvînin rivâyetlerinde hata yönü ağır basacak derecede akıl veya hâfıza kaybına maruz kalması demektir.Râvîdeki akıl veya hâfıza kaybı sürekli ve ârızî diye iki kısma ayrılır.
Cerh-Ta’dîl Sebebinin Açıklanması: Uzman münekkidler tarafından geçerli sebeplere dayalı olarak yapılan gerekçeli (müfesser) cerh-ta‟dîller ittifakla makbuldür. Gerekçesi açıklanmayan (mübhem/mücmel) cerh-ta‟dillerin kabul edilip edilmeyeceği ihtilaflıdır.
Cerh-Ta’dîl Edenlerin Sayısı: Sahîh kabul edilen görüşe göre haber-i vâhid ile amel etmenin gerekliliği prensibine dayanılarak bir kişinin cerh-ta‟dîli yeterli görülmüş, ancak iki kişi olması ihtiyata daha uygun bulunmuştur.
Cerh-Ta’dîlin Çelişmesi: Burada, bir râvî hakkında bağdaştırılamayacak tarzda hem cerh hem ta‟dîl bulunması anlamına gelen teâruz, aynı münekkidden kaynaklanan teâruz ve farklı münekkidlerden kaynaklanan teâruz olmak üzere iki çeşittir.
Bir Âlimin Rivâyet Ettiği Hadisle Amel Edip Fetva Vermesi: Bir âlimin rivâyet ettiği hadise uygun amel edip fetva vermesi, cumhura göre, o hadisin sahîh, râvîlerinin de güvenilir olduğunu göstermez.
Hadis Rivayeti Karşılığında Ücret Almak: Hediye ve hibe türünden bile olsa hadis rivayet etme (tahdîs) karşılığında menfaat elde etmeye şiddetle karşı çıkanlara karşın, maddi ihtiyaçların giderilmesindeki zorunluluk sebebiyle şart koşmaksızın bunu caiz görenler veya bazı şartlara bağlayanlar da vardır.
Cerh-Ta’dîlin Şarta Bağlanması : Ricâl kaynaklarına bakıldığında pek çok râvînin bir şartl bağlı olarak cerh-ta‟dîl edildiğine dair pek çok örnek bulmak mümkündür. Bu örneklerden hareketle, cerh- ta‟dîlin sınırlandırıldığı başlıca unsurlar arasında, zaman, mekân, hoca, talebe, konu ve rivâyet lâfzı sayılabilir.“Falan kişinin falandan yaptığı rivâyetler makbul, falandan yaptıkları makbul değildir” veya “Falanın falandan falan yerde yaptığı rivayetler makbul diğerleri değildir” gibi değerlendirmeler, birer şartlı cerh- ta‟dîl örneğidir.
1. Derece: Lâfız veya mana yönüyle mübalâğa ifade eden lâfızlar:
2. Derece: Aynı veya farklı ta‟dîl lâfızlarının tekrarıyla râvînin tam güvenilirliğini gösteren lâfızlar
3. Derece: Tekrar edilmeksizin güvenilirliği gösteren lâfızlar
4. Derece: Râvînin zabtında biraz eksiklik olduğunu gösteren lâfızlar
5. Derece: Dördüncü derecenin altında yer alan lâfızlar
6. Derece: En düşük ta‟dîl lâfızları
1. Derece: Hafîf cerh lâfızları
2. Derece: Orta dereceli cerh lâfızları
3. Derece: Kuvvetli cerh lâfızları
4. Derece: Ağır cerh lâfızları
5. Derece: Çok ağır cerh lâfızları
6. Derece: En ağır cerh lâfızları
Cerh Lâfızlarının Hükmü: İlk iki derecedeki lâfızlarla cerhedilen râvîlerin hadisleri, doğrulukları araştırılmak üzere benzer hadislerle karşılaştırılmak (itbar) için yazılır. Son dört derecedeki lâfızlarla tenkid edilen hiçbir râvînin hadisi delil olmaz; itibar için yazılmaz, şâhid olarak kullanılmaz.
Başlangıçta rivâyetin bir parçası gibi toplanan ve şifâhî yolla aktarılan râvîlere dair bilgiler, etbâu‟t- tâbiîn döneminde tedvin edilmeye başlamıştır. Râvîlerle ilgili kapsamlı biyografi çalışmaları, erken denebilecek dönemde meyvelerini vermeye başlamıştır. Bütün bu çalışmalar sonucunda, Târih, Tabakât, İlel, Esmâ, Vefeyât, Ricâl, Sikât, Duafâ, Cerh-ta‟dîl vb. adlar altında irili-ufaklı yüzlerce eserden oluşan muazzam bir biyografi edebiyatı meydana getirilmiştir
Tarih, Tabakat ve İlel Kitapları : Muhammed b. Sa‟d, Halîfe b. Hayyât ve İmam Müslim‟in Tabakât;
Yahya b. Maîn, İbnü‟l-Medînî, Buhârî, İbn Ebî Heyseme ve Zehebî‟nin Tarih ve Ahmed b. Hanbel ile Dârekutnî‟nin İlel adlı eserleri sayılabilir.
İbn Kâni‟in Mu‟cemü‟s-sahâbe‟si,
Ebû Nuaym el-isbahânî‟nin Ma‟rifetü‟s-sahâb‟si,
İbn Abdilberr‟in el-istîâb fî ma‟rifeti‟l-ashâb‟ı,
İbnü‟l-Esîr‟in Üsdü‟l-ğâbe fî ma‟rifeti‟s- sahâbe‟si ve
İbn Hacer‟in el-isâbe fî ma‟rifeti‟s-sahâb‟si. Bunlar arasında İbn Hacer‟in el-isâbe‟si, muhteva ve metod bakımından en gelişmiş ve kullanılışlı olandır.
Sika Râvîleri ihtiva Edenler : Bu tür eserler arasında İclî‟nin ve İbn Hibbân‟nın Sikât‟ları, yine İbn Hibbân MeĢâhîru ulemâi‟l-emsâr‟ı, İbn ġâhin‟in Târîhu esmâi‟s-sikât‟ı ve Zehebî‟nin Tezkiretü‟l-huffâz‟ı ile Siyeru a‟lâmi‟n-nübelâ‟sı önemlidir.
Genellikle “ed-Duafâ” veya ed-Duafâ ve‟l-metrûkîn diye adlandırılan bu tür eserlerden bazıları şunlardır: Buhârî, Ebû Zür‟a er-Râzî, Ebû Hâtim er-Râzî, Nesâî, Ebû Zekeriyya es-Sâcî, Ebû Bişr ed- Dûlâbî, İbn Huzeyme, Ebû Ca‟fer el-Ukaylî, İbnü‟s-Seken, İbn Adî, Ebu‟l-Feth el-Ezdî, Dârekutnî, İbn Şâhin, Ebû Nuaym el-İsbahânî ve İbnü‟l-Cevzî‟nin Duafâ‟ları, İbn Hibbân‟ın Mecrûhîn‟i Zehebî‟nin Mîzânü‟l- i‟tidâl‟i ve el-Muğnî fi‟d-duafâ‟sı ile İbn Hacer‟in Lisânü‟l-Mîzân‟ı
İbn Sa‟d‟ın et-Tabakât‟ı, İbn Maîn et-Târih‟i, Buhârî ve İbn Ebî Hay- seme‟nin et-Târihu‟l-kebîr‟leri, Fesevî‟nin el-Ma‟rife ve‟t-târih‟i İbn Ebî Hâtim er- Râzî‟nin el-Cerh ve‟t-ta‟dîl‟i karma ricâl kitaplarıdır.
Bunlar arasında, Ali b. el-Medînî ve Ahmed b. Hanbel‟in el-Esâmî ve‟l- Künâ‟sı, Buhârî ve Müslim‟in el-Künâ‟sı, Ebû Bişr ed-Dûlâbî‟nin el-Künâ ve‟l- esmâ‟sı, İbn Mâkûlâ‟nın el-İkmâl fî ref‟i‟l-irtiyâb‟ı, Sem‟ânî‟nin el- Ensâb‟ı, Yâkût el-Hamevî‟nin Mu‟cemü‟l-büldân‟ı meşhurdur.