Kelamın Doğuşu 

sefadmin
Eylül 23, 2017

2. Ünite 

KELAMIN DOĞUŞU

Kelam ilmi İslam toplumunu belirli dini tarihi sosyal ve siyasi koşullarında ortaya çıkmış zamanda gelişmiş ve olgunlaşmıştır. Kelam ilmi kendisine konu olarak akide alanını seçmiştir.  Akidenin kaynağı kurandır. Sünnet ise onun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olur.

İlim olarak kelam kelamullahın bilgisidir kelam ilminde ele alınan konulardan her biri kuran ve sünnette mevcuttur. İnanç yönüyle İnsanı konu edinen kelam ilmi İnsanın yaşadığı sosyal hayattan ondaki gelişim ve değişimden etkilenir.

Kelam ilmi iki temel bilgi kaynağını dayanarak yöntemini geliştirir.

Nakil ve akıl

Kelam başlangıçta daha çok nakille yetinmiş sonraki asırlarda akılla nakil dengeli şekilde kullanılmış zaman zaman da akli çıkarımlara öncelik verilmiş.

Kelam ilminin tarihi süreci beş ayrı dönem halinde incelenir.

Hazreti peygamber dönemi ve kelam : Bu dönemde Kuranıkerim bir kitap olarak mevcut değildi bu nedenle başka herhangi bir İslami ilim olmadığı gibi kelam ilmi de yoktu bu durumun üç sebebi vardır:

A) Kelam ilminin kaynağı kurandır kuran henüz tamamlanmadığı için böyle bir ilmin tedvin edilmesi de mümkün olamazdı.

B) Efendimiz döneminde itikadi konularda Müslümanlar arasında ihtilafa yol açacak farklı fikirler çok olmamıştır

C) Ashâb-ı kiram akıllarına gelen sorulara doğrudan doğruya peygamberimize sorup ondan kesin cevap aldıkları için başka bir şeye ihtiyaç duymuyorlardı.

Efendimiz Necran Hıristiyanları ile Hazreti isa’nın Şahsiyeti ve mahiyeti ile ilgili tartışmıştır.

Hazreti Peygambere vesvese sorulunca imanın halis olanıdır demiştir.

Kelamın doğuran etkenler

İlk ihtilaflar: Kelam ilminin doğuşunu sebep olan şeyler evvela Müslüman toplumun ve İslam kültürünün içinden doğmuştur.

İç sebeplerin yanında tercüme faaliyetleri ve fetihlerle çeşitli kültüre mensup milletlerle karşılaşılmış. Bunun neticesinde fikir ve yorum ayrılıklarına sebep olan harici sebepler doğmuştur.

1- Kırtas hadisesi: 

Kırtas Arapçada kağıt demektir. Kırtasiye kağıt kalem gibi yazı malzemelerini satan yer.

Efendimiz son hastalığında kağıt ve kalem istemiş. Size bir yazı yazdırayım ki benden sonra sapıklığa düşmeyesiniz demiş. Ashâbtan bir kısmı getirmek istemiş.  Bir kısmı da burada vahiy durumu olmadığını hastalığı şiddetlenince ümmetine düşkünlüğünden dolayı böyle istekte bulunduğunu söylemiş (Hazreti Ömer de bu gruptadır.) 

Kırtas hadisesi denilen bu olay daha sonraları Şia ile ehlisünnet arasında ihtilaf konusu olmuş. Şiiler ; eğer kağıt kalem getirilseydi Hazreti peygamber Hazreti Ali’yi kendisinden sonra halife tayin edecekti demişler. Kırtas hadisesi daha sonraları ortaya çıkacak olan hilafet meselesi üzerine oturan Şia ekolünün önemli dayanak noktalarından birisini oluşturur.

2- Hilafet meselesi:

Halife seçimi aslında siyasi bir konudur. İslami ilimler içinde İslam hukukunun konusudur. bu konu üzerinden hareketle Şia ekolü oluşmuş ve konuyu itikadi muhteva da mezhebi bir  ilkeye dönüştürmüş (hilafet meselesi) başta ehlisünnet olmak üzere diğer kelam mezhepleri de meseleyi Şia ya cevap vermek üzere bu bağlamda tartışmak durumunda kalmışlar.

 Halife konusunda kuran ve hadislerde isim belirtmek şöyle dursun nasıl belirleneceğine dair açık bir beyan bile bulunmamaktadır.

Kuran genel ilke olarak Müslümanların işlerini şûra danışma istişare ile yürütmelerini tavsiye etmiştir. (Âli İmran 159, şûra 38)

Hilafet meselesi ve halife seçimi ile ilgili İslam düşüncesinde ki temel görüşler; 

a) ehli sünnete göre efendimiz halife konusunda herhangi bir belirlemede bulunmamış Ashâb-ı istişare Sonucu hazreti ebubekiri seçmiş

b) Şiaya göre halife nasla belirlenir.

c) hariciler ehlisünnet gibi düşünürler esas olan seçimdir derler.

3- siyasi anlaşmazlıklar ve iç savaşlar

İlk iki halife zamanında Müslümanlar arasında birlik beraberlik ve sükünet hakimdi. Hazreti Osman’ın halifeliğinin son dönemlerinde idare ile ilgili SORUNLAR oluşmuş Çatışma ve kargaşa ortaya çıkmış.  Hazreti Osman şehit edilmiş. Yerine Hazreti Ali seçilmiş. Bu dönemde de sükunet sağlanamamış. Hazreti Osman’ın öldürülme nedenleri ve olayın sorumluları etrafında gelişen tartışma ve sürtüşmeler sonucunda iç savaş yapılmış. ( cemel ve sıffin) binlerce insan ölmüş tür. 

Hazreti Osman’ın şehit edilmesi Cemel ve sıffin Savaşları siyasidir. Olaylar bittikten sonra ortaya kelami problemler çıkmıştır. 

a) Büyük günah işleyen kişi (Mürtekibi kebire)nin dindeki durumu nedir? Bu soruya cevap aranırken bir çok kelami ekol ortaya çıkmış.

  • Haricilere göre dinden çıkar ve kafir olur ebedi olarak cehennem de kalır azabı kâfirlerinki gibi olur.
  • Mutezile’ye göre dinden çıkar ise de kafir olmaz iman ile küfür arasında kalır ne mümin ne Kafir sayılır. Tövbe etmeden ölürse ebedi cehennemde kalır.
  • Mürcie konu hakkında hüküm vermez sorunu ahiret erteler.
  • Ehli sünnete göre günahlar helal sayılarak işlenmediği müddetce kişiyi dinden çıkarmaz. Fakat günahlar İMANINA zarar verir ve sahibi ahirette cezalandırılır. Allah dilerse affedebilir. 

b) İmanın tanımı, mahiyeti, İman amel ilişkisi meselesi

c) kader ve irade hürriyeti sorunu : İç savaşlar Müslümanlar üzerinde büyük etkiler bırakmış. Hem hadislere katılanlar hem de sonrakiler şu soruları sormaya başlamışlar;

  •  Bu iç savaşlar niçin olmuştur ?
  •  Bunlara katılanlar acaba Allah’ın taktir ettiği İlahiyi kaderin sonucunda mı katılmışlardır?
  • Kader nedir? insanın belirlenmiş değiştirilmez bir kaderi var mıdır?
  • Allah’ın iradesi ile insanın iradesi nasıl bir ilişki halindedir?

Cebriye  denilen ekol bu soruları etrafında oluşmuştur. Cebriye ye tepki olarak mutezile ve ehlisünnet ekolleri problemi Kuran’a ve akla uygun olarak çözmeye çalışmıştır.

Olaylar siyasi fakat önemli sonuçlarından birisi de itikadidir.

Fırkalar ortaya çıktıkları cemiyetin yaşadığı sosyal siyasi hadiselerden etkilenmişler.

Bir mezheb yalnız bir fikir cereyanı değil aynı zamanda sosyal siyasi bir müessesedir.

Haricilik tamamen siyasi çatışma sosyal patlama ve kabil ile taassubunun sonucunda doğan bir fırkadır.

4- Kuran ve sünnet metinlerinin yorumu

Müslümanlar kuranı okuyup anlamak için büyük gayret sarf etmişler. Bazı ayetler apaçık olup ( muhkem ) anlaşılması noktasında ihtilaf olmamış. 

Manaları muhkem ayetler kadar açık olmayan (müteşabih) ayetlerin anlaşılması güç olmuştur. Metin içerisindeki hakikat, mecaz, teşbih, temsil gibi kullanımların olması onların anlaşılmasını güçleştirmiştir.

5- Müslümanların diğer din ve medeniyetlerle karşılaşması

Fetihlerle bir çok ölü ki İslam topraklarına katıldı. Hicri birinci asrın içinde Suriye Mısır İran ve Irak İslam dünyası sınırlarına girdi.  Emeviler ve Abbasiler döneminde sınırlar doğuda maveraün nehir batıda kuzey Afrika ve İspanya kadar genişledi.

Yeni fethedilen ülkelerin ahalisinden samimi anlamda Müslüman olanların yanında kötü niyetliler de vardı.  Gizli amaçlarını İslam kisvesi altında gerçekleştirmek, nezih İslam Akidesinibozmak istiyorlardı.  Batınilik ve Batiniyye diye adlandırılan grupları bu çerçevede değerlendirebiliriz.

Hristiyanlar ile Müslümanlar arasındaki ilk tartışmalar efendimiz hayattayken Neceran hıristiyanlarından biri grubunun gelip Hazreti peygamber ile tartışmaları ile başlamıştır.

Emeviler döneminde tabip olanı hıristiyan ilahiyatçı Yuhanna ed Dımeşki, İslam’a karşı Reddiyeler yazdı.

Müslüman âlimler de hıristiyanlık ve diğer inanç sahiplerine karşı er-red alan-nasara, er-red alel-mecus, er-red ALES-sümeniyye, er-red aled-dehriyyin, er-red alet-tabiiyyin, adlarıyla Reddiyeler yazdılar. 

İran’daki Manihaistler ve Mecusiler İle Müslümanlar arasında önemli kelami tartışmalar yaşandı. Onların dualist tanrı anlayışı ile İslam’ın mutlak tevhit anlayışı temelde birbirine zitdır.

İslam’ın farklı din kültürü ve medeniyetlerle karşılaşması sonucunda tevhit, teslis, teşbih, tecsim, kader, cebir ve ihtiyar Kuran’ın hakikati tevrat ve İncil’in tahrifi nübüvvet, Mesih, mehdi ve bir çok İtikadi konu Müslümanlarla diğer inanç sahipleri arasında tartışılmış.

6- Tercüme hareketleri

Eski yunan ilimlerini Arapçaya tercüme faaliyeti Emevilerin son dönemlerinde başlamış Abbasiler döneminde devam etmiştir

İlk tercümelerin halid bin Yezid 705 döneminde başladığı söylenmektedir daha çok tıp kimya ve astronomi alanında…

Felsefeden önce mantık ilmini Arapçaya İbni el mukaffa tercüme etmiş (mansur zamanında 775)

Felsefi anlamda ilk tercüme halife mansur döneminde yapılmış.

Felsefenin sistemli bir şekilde tercümesi memnun döneminde 833 başlamış. İlahiyat, tabiiyyat ahlaka dair eserlerin Arapçaya tercümesi yapılmış.

Yunan felsefesi tercüme edilirken eserler doğrudan Arapçaya çevriliyor ya da önce Süryanice sonra Arapçaya çevriliyordu.

Tercüme faaliyetleri nde pek çok darul Hikme felsefe akademisi kurulmuştur.

Yunan felsefesinin İslam dünyasına aktarılmasında İskenderiye, cundişapur, Harran okullarının rolü büyüktür bu okullarda Yunanca Süryanice Pehlevice konuşuluyordu.

İskenderiye okulu İslamın İlk dönemlerinde Mısır’dan Antakya’ya taşındı 130 140 yıl sonra halife mütevekkil döneminde Harrana taşındı.

Urfa, nusaybin, medain ve cundişapur daki Okullari hıristiyanı nasturi mezhebi bilginleri idare ederken Antakya ve Amid de bulunan okullari hıristiyan Yakubi bilginleri idare ediyordu.

Tercüme faaliyetleri Sonuna yetişen ilk İslam bilginleri kindi farabi İbni Sina

Kültürlerin etkileşimi kelam ilminin tartışma yönteminin gelişmesine konularının derinleşmesine daha felsefeyi bir boyut kazan vesile olmuştur.

Kelam ile felsefe arasındaki bu etkileşime en çok meyledenler mutezile mensupları oldu.

Mutezile ekolü yabancı tesirlere karşı İslam inancını savunmak amacıyla önemli işleri gördü.

 Mutezilenin kurucusu vasıl bin ata İslam’ı tebliğ için horosan mağrip Yemen Irak kufe Ermeniyye bölgelerine davetçiler gönderdi.

7- İnsanın düşünen varlık olması gerçeği

İslam düşüncesinde meydana gelen ihtilaflar ve kelami tartışmaların ortaya çıkışını hazırlayan sebeplerin en başında ve temelinde insan gerçeği yatmaktadır.

İnsan var oldukça farklı düşünme anlayış ve yorumlar da olacaktır.

Korhan haklı olup da düşünmeyen gerçeği doğruyu anlamayan insanın aklı olmayan hayvan gibi hatta ondan daha aşağı bir konumda olduğunu Araf 179. ayette ifade eder. 

İhtilaf düşüncesinin hareketliliğidir ve kaçınılmazdır

İlk dönemden itibaren oluşan ekoller: Havaric, Cebriyye, Mürcie, Mutezile, Şia, Maturidiyye ve Eşariyye.

Tevhit dini olarak İslam, Allah’ın mutlak anlamda birliğine inanmayı zorunlu kılar.  Bu dinin mensuplarının ırk, dil, bölge Ve diğer farklılık sebepleriyle ayrılıp parçalanmamalarını tevhidin gereklerinden kabul eder.

İtikadi alanda bir meselenin inanç konusu sayılabilmesi için ya Kuran’ın açık bir TEvile ihtiyaç göstermeyen ayetleriyle ya da Hazreti Peygamber’den mütevatir yolla gelen bir hadise dayanması gerekir.

İnsanların bu konuda ayrılığa düşmedikleri şeyler iman konusudur.

Kati hükümler ise iman ve İslam esasları ile farziyeti ya da haramlığı kesin delille sabit olmuş bütün dini Meselelerdir.

Kuran’ın iki kapağı arasındaki muhtevanın tamamının vahiy eseri olduğuna inanmak bir iman ilkesidir.

Dinden olduğu kesinlikle bilinen bir hususun mevcudiyetinde ihtilafa düşmek yasaktır ama mevcudiyeti kabul edildikten sonra anlaşılması ve yorumlanması hususunda delillere dayanarak farklo görüşler ortaya koymak yasak değildir.

İslam Hukukçuları ile kelamcıların büyük çoğunluğu dine ait olduğu zaruri olarak bilinen şeylerin dışında itikadi ihtilaflar yüzünden insanların ve fırkaların tekfir olunamayacağı hususunda ittifak etmişlerdir.

DHBT Sınavı
22.09.2024
0
Gün
0
Saat
0
Dakika
0
Saniye