Hz. Muhammed’in peygamberliği tarihin en önemli ve etkili olaylarından biridir. Hz. Peygamber, çevresinden başlayarak insanları yeni dine davet ettiğinde müşrikler hemen sert bir tepki göstermediler. İlk zamanlarda Hz. Peygamber’i dinlerine bağlı olmayan diğer insanlara benzeterek onun çağrısını çok önemsemediler. Ancak bir süre sonra insanlara aktardığı ilahî mesajdaki derinlik, ciddiyet ve tutarlılık önemli bir vakıayla karşı karşıya olduklarını anlamalarına imkân verdi.
Müşriklerin Hz. Peygamber’i engellemek için baskılarını artırmaları, çatışma sürecini hızlandırdı. Bütün baskılara rağmen Hz. Peygamber, müşriklere yönelik çağrısını sürdürdü.
Müşrikler, Hz. Peygamber’in barışçıl çabalarını görmezden geldikleri gibi gün geçtikçe baskılarını artırdılar. Müslümanların önemli bir çoğunluğunun Mekke’den ayrılması onların baskılarını azaltmadı. Nihayet Hz. Peygamber de Mekke’den ayrılarak Medine’ye yerleşti. Ancak onun Medine’ye gitmesi bir kaçış değil, muhatapları arasında bulunan Mekkelileri dine davet etmenin yollarını açmaktı. Nitekim Allah Resûlü, hicretinden sekiz yıl sonra Mekke’ye tekrar girdiğinde bu amacını gerçekleştirme imkânı buldu
Hazreti Peygamber ilk vahiy tecrübesinden önceki aylarda, “sâdık rüyalar”, yani takip eden günlerde gerçekleşen rüyalar görmeye başladı. Zaman zaman “Allah’ın selamı üzerine olsun Ey Allah’ın elçisi” şeklinde sesler duyuyordu. Allah’ın Resûlü, ilk vahiy tecrübesiyle 40 yaşında karşılaştı. 27 Ramazan’da (M. 610) Hira mağarasında yalnızken kendisine daha önce görmediği bir varlık göründü. Gördüğü görüntü karşısında dehşete kapıldı. Karşısına çıkan varlık, Cebrail isimli vahiy meleğiydi. Hz. Muhammed’e “Oku!” emrini verdi. Hz. Muhammed, “Ben okuma bilmem.” diye cevap verdi. Cebrail onu tutarak sıktı, sonra yere bırakıp “Oku!” dedi. Bu konuşma birkaç defa tekrar etti. Sonra Hz. Muhammed meleğe “Ne okuyayım?” diye sordu. Bunun üzerine Hz. Cebrail şu ayetleri bildirdi:
“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı yapışkan bir sıvıdan yarattı. Oku! Senin Rabbin en cömert olandır. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.” (Alak 96/1-5).
İlk vahiy tecrübesinin üzerinden günler geçmesine rağmen beklediği şey bir türlü gerçekleşmiyordu. Bu durum Hz. Peygamber’i üzüyordu. Bir süre sonra Cebrail ona Duha sûresini getirerek üzüntüsünü giderdi.
Gizli Davet Dönemi ve İlk Müslümanlar
Hz. Peygamber’in çağrısı yakın çevresinde yankı buldu. Yaklaşık üç yıl süren bu dönemde Hz. Hatice, Hz.
Peygamber’in kızları Zeyneb, Rukıyye ve Ümmü Külsûm, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ali, Zeyd b. Hârise, Osman b. Affân, Zübeyir b. Avvâm, Abdurrahman b. Avf, Talha b. Ubeydullah, Sa’d b. Ebû Vakkâs, Osman b. Maz’ûn, Said b. Zeyd, Ayyâş b. Ebû Rebîa ve hanımı Esma bint Selâme, Ebû Ubeyde b. Cerrâh, Erkam b. Ebü’l-Erkam, Ebû Seleme, Ca’fer b. Ebû Tâlib ve Ubeyde b. Hâris müslüman oldular.
İslâm’a Açık Davetin Başlaması
Hz. Peygamber, akrabalarından beklediği desteği göremeyince Kureyş kabilesinin diğer mensuplarına yöneldi. Kureyşlileri İslâm’a davet etmek amacıyla Safa tepesine çıkarak burada bir konuşma yaptı. Hz. Peygamber’in bu çağrısı daha çok gençlerden ve zayıflardan karşılık buldu. Kureyş kabilesine bağlı boyların liderleri Hz. Peygamber’in tebliğini kabul etmediler.
Müşriklerin Yeni Dine Tepkileri
Özellikle Mekke’deki Kureyş kabilesine bağlı boyların liderleri Hz. Muhammed’in getirdiği mesaja sert tepki gösterdi. Hz. Peygamber’in mesajına tepkiler zamanla daha da arttı. Yeni dinin sadece inanç prensiplerinde değişiklik yapmadığı, aynı zamanda sosyal, hukukî, ekonomik, siyasî ve hatta kültürel hayata ilişkin toplumu topyekün değiştireceği anlaşıldıkça tutucu liderlerin muhalefeti sertleşti. Hz. Muhammed’in Mekke’deki 13 yıllık tebliğ faaliyeti sırasında kabile liderlerinden, getirdiği mesajı kabul eden olmadı. Kabile liderleri bununla da yetinmeyerek bir taraftan Hz. Peygamber’in tebliğ yapmasını engellemeye çalıştılar; diğer taraftan kabilelerinden İslâm’a girenlere baskı yaptılar. Müşriklerin içinde Hz. Peygamber’e karşı sert tutum takınan Ebû Cehil, Ümeyye b. Halef, Nadr b. el-Hâris ve Ebû Leheb gibi kimseler olduğu gibi, daha yumuşak olanlar da vardı.
Kureyşlilerin Yeni Dine Karşı Çıkmalarının Sebepleri
Kureyşli müşriklerin Hz. Muhammed’in getirdiği mesaja karşı çıkmalarının çeşitli sebepleri vardı. Bunlar:
İslâm’ın yayılması engellenip Müslümanlara yönelik baskılar artınca Hz. Peygamber, nübüvvetin 5. yılında (M. 615) Müslümanların bir kısmını Habeşistan’a göndermeye karar verdi. Habeşistan’da adil olduğu bilinen bir hükümdar vardı. Hicret süreci yaklaşık iki yıl devam etti. İmkân bulan Müslümanlar peyderpey Habeşistan’a gittiler.
Müşrikler, Hz. Peygamber’i engellemesi için Ebû Tâlib’le görüşmeler yaptılar. Israrlı talepler karşısında bunalan Ebû Tâlib Hz. Peygamber’e maruz kaldığı baskılardan söz edip kendisine yüklenemeyeceği bir yük yüklememesini istedi. Müşrikler, Hz. Peygamber’e yönelik baskılarıyla İslâm’ın Mekke’de taraftar bulmasına engel olamayınca Hâşimoğullarının Hz.
Muhammed’i terk etmelerini sağlamak amacıyla onlarla sosyal, siyasî ve ekonomik ilişkilerini askıya alarak ambargo başlattılar. Bu karara göre Hâşimoğullarına kız verilmeyecek, onlardan kız alınmayacak; onlarla alışveriş yapılmayacak ve konuşulmayacaktı. Hâşimoğullarıyla birlikte hareket eden amca çocukları Muttaliboğulları da ambargoya dâhil edilmişti.
Ambargonun kaldırılmasından yaklaşık sekiz ay sonra Hz. Peygamber’in amcası Ebû Tâlib, ondan kısa bir süre sonra da eşi Hz. Hatice vefat etti. Hz. Peygamber’in değer verdiği bu iki yakınını kaybetmesi onu çok üzdü. Bu sebeple bu yıla hüzün yılı (senetü’l-hüzn) denir.
Hz. Peygamber Taif’e giderek burada yaşayan Sakif kabilesi mensuplarından destek almaya karar verdi. Yanına evlatlığı Zeyd b. Hârise’yi alarak Taif’e gitti (Nübüvvetin 10. yılı/M. 620). Şehrin ileri gelenleriyle görüşerek desteklerini istedi. Ancak umduğu desteği bulamadı.
Hz. Peygamber, bıkmadan Mekke’ye gelen kabileler arasında tebliğ faaliyetini sürdürürken peygamberliğin 11. yılında (M. 620) Medine’den gelen kafilenin içinde bulunan altı Hazrecli Müslüman oldu. Bunlar Mekke yakınlarındaki Akabe mevkiinde Hz. Peygamber’le görüştüler ve onun İslâm’a çağrısına olumlu cevap verdiler.
Memleketlerine dönen altı Müslüman, peygamberliğin 12. yılında (M. 621) daha kalabalık bir grup olarak Mekke’ye geldiler. Hz. Peygamber onlarla Akabe mevkiinde bir toplantı yaptı. Bu toplantıya on Hazrecli’nin yanı sıra iki de Evsli katılmıştı. Hz. Peygamber onlara nasihat etti ve İslâm ilkelerine uyacaklarına dair onlardan biat aldı. Bu kişiler Hz. Peygamber’e, “Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, yalan uydurarak hiç kimseye iftira etmemek ve iyi olan hiçbir hususta Allah Resûlü’ne isyan etmemek” üzere biat ettiler.
Birinci Akabe biatından bir yıl sonra (peygamberliğin 13. yılı/M. 622) yine hac döneminde kalabalık bir Müslüman grubu Mekke’ye geldi. Hz. Peygamber, ikisi kadın olmak üzere 75 Medineli Müslümanla Akabe’de tekrar görüşme yaptı. Gelenlerin çoğu Hazrec kabilesindendi.
Görüşmeler sırasında Medineli Müslümanlar, kendi hanımlarını ve çocuklarını korudukları gibi Hz. Peygamber’i koruyacaklarına dair biat ettiler. Hz. Peygamber, Medineli Müslümanların aralarından oniki temsilci (nakîb) seçmelerini istedi. Bunun üzerine dokuzu Hazrecli, üçü Evsli olmak üzere oniki temsilci seçtiler. Hz. Peygamber Neccâroğulları’nın temsilcisi Es‘ad b. Zürâre’yi de onların reisi (nakîbü’n-nükabâ) olarak tayin etti. Temsilci seçilmesi, Hz. Peygamber’in muhataplarına sorumluluk yüklemek açısından önemliydi.
Birinci Akabe biatında daha çok ahlakî prensipler öne çıkarılmışken, İkinci Akabe biatında siyasî hedefler amaçlanmış; böylece Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretinin ilk adımları atılmıştır.
Hz. Peygamber’in Mekke’deki Mescid-i Harâm’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya yaptığı gece yolculuğuna isrâ, Kudüs’ten göğe yükselmesine mirâc denir.
Müslümanların Medine’ye hicretleri İkinci Akabe biatından kısa bir süre sonra başladı. Bazen yalnız, bazen gruplar halinde, kimi zaman gizlice kimi zaman da açıkça ve meydan okuyarak hicret edildi. Hz. Peygamber’in hicretinden Mekke fethine kadar hicret, hak-batıl mücadelesinde taraf olmanın en önemli göstergesi olarak değerlendirildi.
Bu süreçte imkân bulan Mekke’deki Müslümanların hemen hepsi Hz. Peygamber’den önce hicret ettiler. Hicret eden müslümanlar, Mekke’den ayrılırken yanlarına alabildikleri dışında, taşınır ve taşınmaz bütün mallarını kaybettiler. Müşrik akrabaları bu mallara el koydular. Müslümanlar büyük sıkıntıları göğüsleyerek hicret ediyorlardı; ancak onları daha başka sıkıntılar bekliyordu. Çünkü hicret ettikleri yerde hayatlarını bir ölçüde kolaylaştıracak olan maddî imkânlarını Mekke’de bırakmak zorunda kalıyorlardı. Bu durum müslümanların bir süre maddî sıkıntı çekmelerine neden olacaktır.
Medine’nin Hicret Yurdu Seçilmesinin Sebepleri