ahilik: Esnaf, zaanat (el ustalığı gerektiren iş) ve çiftçi gibi bütün çalışma kollarını içine alan teşkilat.
ahitname: Anlaşma belgesi.
alp: Yiğit kahraman, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması için Orta Asya’dan gelen dervişler.
antisemitizm: Yahudilere karşı düşmanca duygular besleyen ve Yahudilere karşı ayırt edici önlemler alınmasını isteyen görüş.
asimile etmek: Kendine uydurmak, özünden uzaklaştırmak.
aşevi: Yoksullara parasız yemek yedirilen veya dağıtılan yer, aşhane. Para ile yemek yenilen yer, lokanta.
ataerkil: Erkeklerin genel olarak kadına üstün tutulduğu toplumsal örgütleniş biçimi.
atalet: Tembellik, işsizlik, işsiz kalma, işlemezlik.
azat etmek: Serbest bırakmak, salıvermek, köle ve cariyelerin özgürlüğünü geri vermek.
bâtıni: Bâtıniye mezhebinden olan kimse.
bayındırlık: Bayındır olma durumu, ümran, imar.
bedevi: Çölde, çadırda yaşayan göçebe.
bektaşi: Hacı Bektaş Veli’nin yolunda olan kimse.
berat: Bir buluştan, bir haktan yararlanmak için devletçe verilen belge, patent.
bestekar: Besteci.
beytü’l–Mal: Devlet hazinesi, devlete ait mal varlığının bütünü ve bununla ilgili idarî-malî kurum.
biat: Bir kişinin egemenliğini tanıma, kabul etme.
boykot: 1. Bir işi, bir davranışı yapmama kararı alma. 2. Bir kimse, bir topluluk veya bir ülkeyle amaca ulaşmak için her türlü ilişkiyi kesme.
budist: Budizm dininden olan kimse.
cariye: Eskiden savaşta ele geçirilen kadın köle.
cem: Toplama, bir araya getirme.
cemal: Güzel olmak anlamında Allah’ın sıfatı.
cerrahi: Cerrahlıkla ilgili. Hekimliğin, ameliyatla tedavi yapan dalı.
cihat: Din uğruna yapılan savaş.
cizye: İslâm devletindeki gayri müslim tebaanın erkeklerinden alınan baş vergisi.
dâi: Propagandacı.
damıtmak: Gaz ürünleri elde etmek için, bazı katı nesneleri ısı yoluyla temel ögelerine ayrıştırmak.
darphane: Geçmişte altın, gümüş ve bakır gibi madenlerden para basan ya da madenî sikkeleri eritip külçe haline getiren, günümüzde ise ufak madenî paraları basan, kamu denetimindeki kurum.
debbabe: Kale duvarlarını oymaya yarayan bir savaş aleti. Tank.
demokrasi: Halkın egemenliğine dayanan yönetim biçimi.
despot: 1. Bir ülkeyi zora ve baskıya dayanarak yöneten kimse. 2. Her istediğini ve dilediğini yaptırmak isteyen kimse, tiran. 3. Zorba.
diyet: İslam hukukuna göre öldürme ve yaralamalarda, suçlunun ödemek zorunda olduğu, para veya mal, kan parası, kefaret.
dirayet: Zekâ.
divan: Eskiden yüksek aşamadaki devlet adamlarının kurdukları büyük meclis.
ehl-i beyt: Hz. Muhammed’in aile fertlerine verilen isim. Ev halkı.
ehl-i kitap: Kitap ehli. İslam inancına göre Yahudi ve Hristiyanlara verilen isim.
egzogami: Dış evlilik.
ekol: Bir bilim veya sanat kolunda ayrı nitelik ve özellikleri bulunan yöntem veya akım, okul.
eman: Güven, güvence, güvenlik, emniyette olmak, korkusuz olmak. İslam ülkesine girmek isteyen gayrimüslim yabancıya, can ve mal güvencesi sağlayan taahhüt ve akdi.
ensar: Yardımcılar. Hz. Peygambere yakınlık gösteren ve yardım eden Medineli Müslümanlar.
estetik: Sanatsal yaratının genel yasalarıyla sanatta ve hayatta güzelliğin kuramsal bilimi, güzel duyu, bedii, bediiyat.
eyalet: Çoğunlukla valilerce yönetilen ve yönetim bakımından bir tür bağımsızlığı olan büyük il.
fâtih: Açan, ülkeler fetheden.
fedarasyon: Savunma ve dış politika alanında dayanışma amacıyla birden fazla devletin bir birlik devleti içinde birleşmesi.
fener alayı: Bayram gecelerinde kalabalık halk topluluklarının, ellerinde fener veya meşalelerle şehri dolaşarak yaptıkları gösteri.
fetihname: Bir yerin alındığını müjdelemek, bildirmek için hükümdarların yabancı devlet başkanlarına, şehzadelere, valilere vb. yerlere yazdıkları resmî mektup.
fıtrat: Yaratılış, huy, yapı, tabiat.
ficar savaşları: İslam öncesi dönemde haram olarak kabul edilen aylarda yapılan savaşlara verilen ad.
filo: Bir arada ve bir komuta altında bulunan savaş gemilerinin veya uçaklarının bütünü.
fitne: Karışıklık, kargaşa.
fudul: Erdemliler.
fukaha: İslam Hukuku’nda uzmanlaşmış alimler.
fütuhat: Fetihler.
gâsıp: Hırsız, gasbeden, çalan.
ganimet: Savaşta düşmandan ele geçirilen her türlü mal.
garnizon: Bir şehri savunan veya yalnız orada bulunan askerî birlikler.
gazve: Hz. Peygamber’in bizzat sevk ve idare ettiği savaşlar hakkında kullanılan terim.
hacip: Padişahların halkla münasebet ve irtibatını sağlayan saray memurlarına verilen unvan.
hanif: Cahiliyye Dönemi’nde Hz. İbrahim’in dinini yaşayanlar.
hafız-ı kütüp: Kütüphanelerde kitapların sınıflandırılması, fihristlerinin yapılması, tamamlanması gibi işlerle görevli bilgili kimse.
halife: Birinin yerine geçen manasına, Hz. Peygamberden sonra devlet başkanlığı görevini yerine getiren kişi.
halifelik: Hz. Peygamber’in vekilliği, İslâm devlet reisliği.
hanedan: Peygamber, hükümdar veya devlet büyüğü gibi bir kimseye dayanan soy, büyük aile.
haraç: İslam devletinde yaşayan gayr’i müslim vatandaşların erkeklerinden alınan bir tür vergi, cizye.
haşiye: Bir yazmada yazarın verdiği bilgiyi açıklamak ya da aynı konuda daha ayrıntılı bir bilgi vermek amacıyle başka bir yazarca oluşturulan yazma.
havas: Seçkinler.
hazîn: Bir hazineyi bekleyen, yöneten kimse, hazinedar.
hendek: Derin çukur.
hendese: Geometri.
hesap: Sayılar, rakamlar ve bunlarla yapılan işler ilmi, aritmetik.
hilat: Bir çeşit üst elbisesi, kaftan; padişah veya vezirler tarafından armağan olarak verilen üst elbisesi.
hilf: Yemin, sözleşme.
hilye: Hz. Muhammed’in dış görünüşünü ve niteliklerini anlatan manzum ve mensur eser.
hakem: Tarafların aralarındaki anlaşmazlığı çözmek için yetkili olarak seçtikleri ve üzerinde anlaştıkları kişi, yargıç.
hattat: Arap harflerinden doğan İslâm yazısını sanat gayesiyle yazan ve öğreten kişi.
hilafet: İslam tarihindeki devlet başkanlığı, yöneticilik kurumu.
ictihat: Fakihin dinî nasslardan şeri bir hüküm çıkarmaya çalışması.
ihtida: Başka bir dinden çıkıp Müslüman olma.
ihtilaf: Ayrılık, anlaşmazlık, aykırılık, uyuşmazlık.
ikâmet: Bir yerde oturma, eğleşme.
ikta sistemi: Mülkiyeti devlete ait olan bir kısım toprak gelirinin bir hizmet karşılığı olarak kişiye verilmesine dayanan sistem.
ilmiye: Osmanlılarda din, yargı ve öğretim işleriyle uğraşan devlet görevlileri sınıfı.
imaret: Yoksullara ve öğrencilere yiyecek vermek için kurulmuş hayır kurumu.
integral: Türevi bilinen fonksiyon.
irayet: Kavrayış, zekâ, kabiliyet.
irtidat: İslam dininden çıkma, Müslümanlıktan dönme.
istişare: Karşılıklı görüş alış verişi yapmak, danışmak.
istinsah: El yazması bir eseri yazıyla kopyalama.
itikadi: İnançla ilgili.
ittifak: Anlaşma, uyuşma.
itikaf: Dünyadan el etek çekip ibadetle meşgul olma hali.
izafiyet: Görelilik.
kadı: Tanzimat’a kadar her türlü davaya, Tanzimat ile Medeni Kanun arasındaki dönemde ise yalnız evlenme, boşanma, nafaka, miras davalarına bakan mahkeme başkanları.
kadirilik: Şeyh Abdülkadir Geylani tarafından 11. yüzyılda kurulan bir tarikat. Bu tarikata mensup olma durumu.
kahin: Doğaüstü yollardan gizli, bilinmeyen şeyleri, geleceği bilme iddiasında bulunan kimse.
kağan: Hanların bağlı olduğu devlet başkanı, hakan.
kâtip: Yazıcı, bir kuruluşta yazı işleriyle vazifeli kimse, sekreter.
kemiyet: Adet, miktar, sayı. Bir şeyin âdet miktar veya sayı olarak ifade edilebilen durumu, nicelik.
keyfiyet: Bir nesnenin yapısını, nasıl olduğunu belirleyen özellik, nitelik; klasik felsefe ve mantıkta on kategoriden biri.
kıpti: Mısır halkından olan kimse.
kisra: İran hükümdarlarına verilen lakap. İlk defa nüşirevan için kullanılmıştır. “Büyük padişah, padişahlar padişahı” anlamına gelen hüsrev kelimesinin arapçalaşmış şekli olduğu rivayeti vardır.
kitabe: Büyük binaların, anıtların kapıları üzerine veya duvarlarına, mezar taşlarına kazılan veya yontulan ve o yapılar hakkında bilgi ihtiva eden yazı.
krallık: Kral tarafından yönetilen devlet ve bu devletin toprağı.
konfederasyon: Birden fazla ülkenin genellikle dış işleri ve savunma alanlarında federasyona göre biraz daha ılımlı bir bağımlılık içinde ortak politika ve yönetim izleyip diğer alanlarda ise bölgesel yönetimlerinde serbest bulundukları devletler topluluğu.
konservatuvar: Müzik ve tiyatro eğitimi yapılan mektep.
köle: Esir, tutsak, bende. Hukuki, soysal ve iktisadi birçok hakkı başkasının denetimi altında olan savaş esiri.
kut: Tanrı tarafından hakana verildiğine inanılan yönetme hakkı ve gücü.
küttap: İlkokul seviyesinde eğitim veren kurum.
maiyeti: Yanında bulunan adamları.
mancınık: Top yapımının bilinmediği çağlarda, kale kuşatmalarında, ağır taş gülle fırlatmakta kullanılan basit bir araç.
maveraünnehir ( Aşağı Türkistan): Aral Gölü’ne dökülen Seyhun ve Ceyhun nehirleri arasında kalan geniş ve verimli topraklar.
mecusi: Zerdüşt dininden olanlar, ateşe tapanlar.
meskûn: Yurt edinilmiş yer.
meşruiyet: Meşruluk.
meta: Mal, ticaret malı, sermaye.
metafizik: Fizikötesi.
metanet: Metin olma, dayanma, dayanıklılık, sağlamlık.
mevali: Azad edilmiş köle demektir. Emevi devleti zamanında Arap olmayan Müslümanlar. Osmanlı devletinde görev yapan yüksek dereceli ilim adamları.
minyatür: Işık, gölge ve hacim duygusu yansıtmayan küçük renkli resim sanatı.
monarşi: Siyasî otoritenin genellikle miras yoluyla bir kişinin üzerinde toplandığı devlet düzeni veya rejim.
muhacir: Hz. Muhammed (sav)’le beraber veya O’nun ardından Mekke’den Medine’ye göç eden sahabe.
muhasara: Kuşatma.
muhkem: Sağlam.
murtazıka: Abbasilerde daimi ve ücretli asker.
musalla: Namazgâh, namaz kılınan yer.
musikişinas: Müzikle uğraşan.
mutavva: Abbasilerde gönüllü yedek asker.
mutasavvıf: Tasavvuf bilgisine, ilmine sahip olan, vakıf bulunan kimse.
mübareze: Savaştan önce taraflardan birer kişinin ortaya çıkarak çarpışmasıdır.
mücellit: Ciltçi.
müdeccen: İspanyanın yerli halkından Müslüman olanlar.
mülhem: İçe doğmuş, birinin içine doğmuş, esinlenmiş.
mülhit: Dinsiz, imansız, sapıtmış, inkârcı, kâfir.
mürtet: İrtidad eden, İslâm dinini terk eden, Hak dininden ayrılıp başka bir dine geçen.
müşrik: şirk koşan Allah’ı inkar eden kafir, putperest.
nahiv: Kelimelerin birbirine bağlanmasıyla sözün teşkili ilmi, söz dizimi, sentaks.
nakip: Temsilci, denetleyici.
nesep: Baba soyu, soy.
oligarşi: Siyasal gücün birkaç kişinin elinde bulunduğu siyasal rejim.
optik: Fizik biliminin ışık olaylarını inceleyen kolu.
öşür: Ziraat mahsullerinden onda bir oranında alınan şer’i vergi.
paganist: Putlara tapınan kimse.
rasathane: Gözlemevi.
reconguista: Endülüs Döneminde İber Yarımadası’ndaki Hristiyanların Müslümanların yarımadadaki varlıklarını ortadan kaldırma amaç ve çabalarına verilen ad.
revak: Sıra, sütun veya ayakların üstü dam, tonoz veya kubbe ile örtülerek meydana getirilmiş önü açık yol veya galeri, kemeraltı.
rey: Bir konuda kendi görüşüne dayanarak hüküm vermek.
risalet: Peygamberlik.
rivayet: Meydana gelen bir şeyi, bir haberi, sözü, bilgiyi nakletme, aktarma.
riyaziye: Matematik.
Sabii: Yıldızlara tapan.
sema: Mevlevi dervişlerinin ney, nısfiye vb. çalgılar eşliğinde, kollarını iki yana açıp dönerek yaptıkları ayin.
semah: Alevi ve Bektaşi topluluklarında yaygın olan ve müzik eşliğinde uygulanan tören nitelikli oyun.
seferat: İspanyadan Müslümanlarla birlikte sürgün edilen Yahudiler.
Senusiyye: Kuzey Afrika’da Sidi Muhammed b. Ali es-Senusî tarafından 1837 tarihinde kurulmuş, sömürgeciliğe karşı mücadeleyi ve vatan savunmasını öne çıkaran tasavvufî hareket.
seriyye: Hz. Peygamber’in bizzat katılmayıp görevlendirdiği kumandanlarla sevk ve idare ettiği sefer.
serîr: Yatak, döşek, taht. İlâhiyye makamında bulunan Rahmani mertebe.
sikke: Madenî para.
sufi: tasavvuf ehli olan kimse, sofî
süvari: Atlı asker.
sıddık: Hiç yalan söylemeyen, doğru konuşan, sözünün eri.
şerh: Bir şeyi açıklamak amacıyla yazılmış kitap.
şuubiyye: Arap olmayan milletlerin Araplar’dan üstün olduğunu iddia eden siyasî, fikrî ve edebî hareket.
şûra: Bir alanla ilgili olarak oluşturulan danışma kurulu.
tebaa: Halk, bir devlete bağlı yaşayan halk.
tabiiyyat: Tabiat ilimleri.
takiyye: Müminlerin, kendilerine karşı güç kullanan inkârcıların karşısında can, mal, ırz, din ve her türlü kutsal değerleri tehlikeye düştüğünde onların zararlarından kurtulmak için imanlarını gizlemeleri; gerektiğinde inandıkları görüş ve davranışların aksini ortaya koymaları.
takrir: Hz. Peygamber’in yapılan bir davranışı susarak doğrulaması.
tarikat: yol manasına, tasavvuf ekollerini temsil eden çeşitli toplulukların gerçeğe varmak için oluşturduğu yol.
tasavvuf: İslamiyette, din gerçeğine sezgi ve gönül yoluyla varmayı esas kabul eden düşünce sistemi.
tecrit: Ayırma, ayrı bir tarafta tutma.
tedavül: Elden ele geçme, kullanılma, geçerli olma.
tedvin: Derleme. Bir araya getirme.
tedhiş: Korku salma, yıldırma, terör.
tefviz: Bir işi bir kimsenin üzerinde bırakma. Halifenin vekilliği görevi.
tekfin: Kefenleme.
tenfiz: Verilen görevi yapmak. İslam devletlerinde bakanlığa denk düşen görev.
teoloji: ilahiyat bilimi
tertil: Kur’an-ı Kerimi usul ve kaidesine göre okuma.
teveccüh: Yüzünü bir yöne çevirme, yönelme, güler yüz gösterme, yakınlık duyma, sevgi, meyil.
tuğra: Osmanlı padişahlarının imza yerine kullandıkları, özel bir biçimi olan sembolleşmiş işaret.
usturlap: Gök cisimlerinin yükseltisini ölçmekte kullanılan araç.
ümmi: Okuma yazma bilmeyen, Hz. Muhammed’in bir niteliği.
veraset: Mirasta hak sahibi olmak.
yarı başkanlık sistemi: Başkanlık rejimi ile parlamenter sistemi birleştirmeyi hedefleyen siyasi rejim.
yesevi: Ahmet Yesevi’nin yolunda olan kimse.
zekât: Bereket, artış; temizlik; saflık; duruluk. Müslüman zenginlerin senede bir mallarının kırkta birini fakirlere dağıtma şeklinde gerçekleşen malî ibadet.
zımmi: İslam Devleti tebasında olup haraç veren Hrıstiyan ve Yahudiler.
zındık: Âlemin kadîm olduğunu ileri süren, Allah’ı yahut Allah’ın birliğini ve âhireti inkâr ettiği halde inanmış gibi görünen kimseleri ifade eden bir terim.