Sünnet: Hz. Peygamber’in (s.a.v) söz, fiil ve takrirleri yerine kullanılması ve takip edilen bir yol, usul vasfı taşır.
Abdullah b. Mesud (r.a): “Hz. Peygamber bize sünen-i hüdâyı öğretti” demesi sünnetin insanı hidayete erdiren yol anlamını da içerdiğini gösterir.
İlk nesillerde sünnetin dindeki yeri hiçbir zaman tartışma konusu yapılmadığı halde ikinci nesilden başlamak üzere hadislerin sıhhati meselesi hakkında söylenenler, hadislerin dindeki yerine dair imiş gibi algılanmış.
Sünnetin/Hadislerin nasıl anlaşılması gerektiği özellikle sahabe v e tabiin uygulamaları tetkik edilerek öğrenilmelidir.
Müsennefât (hadis kitapları): Bir bütün halinde gözden geçirilip tahlil edilmelidir.
Nebevi sünnet: Kur’an-ı Kerim’in nasıl yaşanması gerektiğini ortaya koymuş sahabe ve tâbiun uygulamaları da tevâtüren nakledilen ameli uygulama haline getirmek suretiyle Nebevi
Sünneti sürdürmüşlerdir.
Bilgi kaynağı olarak sünnet:
Er Rıhle fi taleb’il-Hadis: Hadis uğruna yapılan seyahatler.
Hadis uğruna yapılan yolculuklar, meydana getirdikleri çok önemli neticelerin ötesinde, sünnetin mahiyetine dair bir takım ipuçları da (karine) içermektedir.
Ashabın sünneti öğrenme ve öğretme noktasındaki iştiyakının arkasında yatan sebeplerden birisi de Hz. Peygamber’in : “Allah, benden bir hadisi işitip de onu ezberleyerek başkasına aktaran kimsenin yüzünü ak etsin. Çünkü nice ilim sahibi, onu kendisinden daha anlayışlı kişiye nakleder ve nice ilim sahibi dinde ince anlayış sahibi değildir.” Hadisinde ifade buyurmasıdır.
Efendimiz başka bir hadisinde de; “Cemaate, Kur’an-ı en iyi okuyan imam olur. Şayet bu konuda müsavi/birbirine denk durumda iseler, sünneti en iyi bilenleri imam olur.” Buyurmuş. Böylece sünneti bilenlerin derece farklılığının olabileceğini göstermiştir.
Şafii ve Maliki ulema dinin hükümlerini en iyi bilen kişiye öncelik verilmesi gerektiğini dile getirmiştir.
Yemenden gelen yeni Müslüman olmuş bir topluluk Efendimizden kendilerine sünneti ve İslam’ı öğretecek birisini göndermelerini istemiş. Efendimiz de “Ümmetimin eminidir” diyerek Ebu Ubeyde b. Cerrah’ı işaret etmiştir.
Muksirun: Binden fazla hadis rivayet eden 7 sahabe:
Mekke fethedildiğinde Efendimiz Hz. Bilal ve ashabından bazı kişilerle Kâbe’ye gelmiş ve bir miktar içerde kalmış. Dışarı çıktıklarında henüz yirmili yaşlarında olan Abdullah b. Ömer Hz. Bilal’e “Hz. Peygamber içerde namaz kıldı mı? “ gibi sorular sorumuş. Hadis öğrenme iştiyakını göstermiştir.
Hz. Peygamber’in günlük hayatında sürekli olmamakla birlikte sık sık yaptığı fiilleri takip, bir fazilet kabul edilmiştir.
Süneni Zevaid: Hz. Peygamber’in günlük hayatındaki davranışları.
Sahabe arasındaki Sünnetin uygulanması esnasında görülen farklı tercihlerin Allah Resul’ünün filleri kabul edilip edilmemesi ve birbirlerine aykırı görüş ve uygulama içinde olmaları bağlamında değil, sahabe-i kiramın aralarındaki meşrep farklılıklarından kaynaklandığı unutulmamalıdır.
Varoluş kaynağı olarak sünnet
İslam’ın öngördüğü şekliyle Mü’min olmak Kur’an-ı Kerim ve Nebevi sünnet ile var oluşsal bir ilişki içerisinde olmaya zorunlu kılar. Efendimiz (s.a.v.): “Peygamberinizin sünnetini terk ederseniz kesinlikle hak yoldan saparsınız.” buyurmuştur.
*Efendimiz, kendisi içtikten sonra süt kabını sağındakilere uzatmış ve Enes b. Malik bunu sünnet telâkki etmiş. Üç kere bu sünnettir demiş.
*Hz. Abbas sikaye vazifesini yerine getirirken, Hz. Peygamber’e üzüm şerbeti sunmuş, Resûlullah’ın “Ehsentüm ve ecmeltüm kezâ Fesneü” şeklindeki mukabelesini emir telâkki ederek, artık hep hacılara üzüm şerbeti ikram etmiş.
*Abdullah b. Ömer, Hz. Peygamber’in hanımların mescide girmekten men edilmemesine dair emrine itiraz eden oğluna “Ben sana Resülullah’tan hadis naklediyorum, sen hâlâ men edeceğini söylüyorsun.” Diyerek kızmış.
*Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas’ın Arafat’ta vakfeden önce Kâbe’nin tavaf edilmemesi gerektiği şeklindeki fetvasının, Hz. Peygamber’in sünneti ile örtüşmediğini görmüş, etrafındaki insanlara Hz. Peygamber’in sünnetinin ittiba edilmeye daha Lâyık olduğunu hatırlatmış.
*Ubade b. es Sâmit, Hz. Muaviye’nin ordu komutanı olduğu bir savaşta daha önce duymadığı için şüphe ile yaklaştığı bir rivayetti. Muaviye hoşlanmasa da biz Resülullah’tan (s.a.v) işittiklerimizi mutlaka söyleyeceğiz diyerek nakletmekte ısrar etmiş.
*Hz. Ali, Hz. Osman’ın halifeliği döneminde haccı temettü ve haccı kırana izin vermemesi kendisine sorulunca “Biz kimsenin sözüne dayanarak, Peygamber (s.a.v)in sözünü bırakacak değiliz.” Diyerek sünneti uygulamanın önemine işaret etmiştir.
*Halife Abdülmelik’in Haccac’a hac konusunda Abdullah b. Ömer’e muhalefet etmemesindeki şeklindeki talimatı, yöneticilerin sünnete ve onun bilgisine sahip olanlara ihtiramını gösterir.
*Abdullah b. Ömer Halife Abdülmelik’e bidat ederken, Allah ve Resulünün Sünnetine uyması şartıyla biat etmiştir.
Müsteşriklerin sık sık düştüğü bir hata, Hz. Peygamber’in (s.a.v) sünnetinin bağlayıcılığı konusunun araştırırken, hadis kaynaklarında sadece Nebevi Sünnet terkibini aramaları, bir nevi kelime arkeolojisi üzerinden neticeye varmaya çalışmalarıdır.
Hz. Peygamber ve sahabe arasındaki irtibatı fark edemeyen müsteşrikler, sünnet teriminin Hz. Peygamber’den başkaları için veya ümmetin geneli için kullanıldığı durumları izah etmekte güçlük çekmişler.
Sünnet bir hayat tarzıdır
Hedy- doğru yol doğruluk: kelimesi bazen genel anlamda Kur’an-ı Kerim’i bezen Peygamberimizin örnekliğini, bazen de her ikisini içine alacak şekilde istikâmet anlamında kullanılmış.
İbn Sirin: Sahabe ve Tabiin nesli için “tıpkı ilim öğrenir gibi, davranış biçimini de öğrenip sürdürmek için gayret sarf ederlerdi.” İfadesini kullanmış.
İlgili ayetler:
İlgili hadisler:
Abdullah b. Mesud şöyle demiştir. “Şu beş vakit namazı nida edildikleri yerde edâ ediniz. Muhakkak bunlar süneni hüdâdandır. Allah c.c. Peygamberine süneni hüdâyı teşri buyurmuş. Vallahi bizim zamanımızda, apaçık münafıklar hariç, hiç kimse beş vakit namazı cemaatle kılmayı terk etmezdi.”
Hadisin asıl vurgusu cemaatle namazın ehemmiyeti üzerinedir. Hadis cemaatle namazın vücubiyetine delil olduğu kabul edilmiştir. Hadiste namaza devam etmenin süneni hüdâdan olduğu ifade edilir.
Nevevi: Süneni hüdâyı hidayet yolları olarak şerh etmiştir.
Sındî: Buradaki sünnet ile fukahanın ıstılahındaki sünnetin kastedilmediğine işaret edilmiştir.
Hattabi: Meâlımu’s-Sünen şerhinde, sünnetin parça parça terkinin insanı küfre götüreceği ve dinden çıkmasına sebep olacağını söylemiş.
Ebu Dâvud’da: lekefertüm lafzı yer almaktadır.
Aynî ise, buradaki küfrün tembellik ve ihmal nedeniyle Peygamberimizin sünnetini terk ederseniz, İslam nimetini inkâr etmiş olursunuz şeklinde ifade etmiştir.
Abdullah b. Mes’ud, sahabe döneminde cemaatten geri kalanların sadece münafıklar olduğunu ifade etmiş.
Ebu Dâvud şerhinde Avnu’l ma’bud’da cemaati terkin münafıklığa değil, münafıklığın cemaati terke sebep olduğuna dikkat çekilir.
Ebu Dâvud rivayetinde, “şayet hepiniz toptan evlerinde namazını kılsa Peygamberimizin sünnetini terk etmiş olurdunuz” demiştir.