SÖZLÜK
A
adalet: Doğruluk, eşitlik, denklik, aşırılıktan uzak ve
dengeli olma, her şeye hakkını verme. Bir işi yerli
yerine koyma, hak sahibine hakkını verme, hak ve
hukuka uygunluk.
akika: Yeni doğan çocuk nedeniyle Allah’a şükür
olarak doğumunun yedinci gününde kesilen kurban.
akit: Sözleşme, antlaşma, yeminleşme. Hukuki sonuç
doğurmak amacı ile iki veya daha çok kimsenin veya
kuruluşun karşılıklı olarak birbirine uygun görüş
bildirmesi ile gerçekleşen işlem, mukavele, kontrat.
amel: Yapılan iş, eylem, fiil. Bir kural veya dinî emrin
yerine getirilmesi. Dünya ve ahirette ceza veya
mükâfat konusu olan her türlü iş ve davranış.
Arafat: Haccın farzlarından biri olan “vakfe”nin
yapıldığı Mekke’nin doğusunda bulunan yer.
azimet: Allah’ın yapılmasını emrettiği ve
yapılmamasını istediği konularda tam bir titizlik
gösterip bu emir ve yasaklara içtenlikle ve kararlılıkla
uyma.Kur’an-ı Kerim’in gerek inanç, gerek ibadet
gerekse haram ve helal konularında emirlerine
titizlikle uymak azimettir. Azimetin sınırlarını Allah
(c.c.) ve Resulü (s.a.v.) belirler.
B
bağy: Meşru devlete karşı silâhla isyan etme. Meşru
idarecinin, yönetiminden duyulan rahatsızlıklardan
hareket ederek, kendilerince doğru olduğuna
inandıkları düşünceleri istikametinde, itaatten
ayrılmak ve aynı görüşü taşıyan diğer kişilerle
birlikte devlete isyan etmek.
bain talak: Karıyı kocasından ayıran evlilik hayatını
sona erdiren ve yeni bir nikâh yapmadan tekrar
evlilik hayatına dönülmeyen boşama.
bayi: Alışveriş akdinde satıcı olan kişi.
beraeti zimmet: Aksi ispatlanana kadar herkesin
suçsuz kabul edileceğini ifade eden genel bir hukuk
kuralı.
C
cehrî: sesli, gizlemeden açıktan okunan.
Cemerat: Hacıların Kurban Bayramı günlerinde
Mina’da şeytan taşlama yerleri. Büyük, orta ve
küçük cemre olmak üzere üç cemre vardır ve üçüne
birden verilen ad.
cihat: Fıkhi bir terimdir. Dinî emirleri öğrenip ona
göre yaşamak ve başkalarına öğretmek, iyiliği
emredip kötülükten sakındırmaya çalışmak, İslam’ı
tebliğ, nefse ve dış düşmanlara karşı mücadele
vermek.
cizye: Vergi. Geçmişte Müslüman devletlerde, gayrimüslimlerin
canlarını, mallarını, namuslarını korumak
ve inançlarını özgür bir şekilde yaşamaları için devletin
sağlamış olduğu imkânlara karşılık çalışabilir durumda
olan erkeklerinden almış olduğu vergi.
cumhur: Topluluk. Halk. Âlimlerin çoğunluğu.
D-E
deyn mülkiyeti: Ücret, haraç, cizye, zekât, nafaka ve
diyet gibi her türlü kişinin ödemesi gerekli olan mali
borç.
diyet: Bedel. Kan bedeli, tazminat. slam hukukunda,
öldürme ve yaralamalarda suçlunun veya velisinin,
mağdurun kendisine veya yakınlarına ödemek
zorunda olduğu bedel, kan parası.
edâ: Bir borcu ödeme, bir görevi hakkıyla ifa etme.
İslam dininin yapılmasını emrettiği bütün ibadetlerin
ve yüklediği sorumlulukların şartlarına uygun olarak
vaktinde yerine getirilmesi.
efâlimükellefin: Dinen sorumluluk çağına gelmiş
bireylerin iyi ve kötü olan bütün davranışları ve
bunlarla ilgili hükümler. Allah’ın yapınız veya
yapmayınız şeklinde isteklerine muhatap olan
insanların yapmış olduğu iş ve davranışlar.
ehli hadis: Hadis bilgini, hadisçi, muhaddis, hadis
ilimleriyle uğraşan kimseler. Hadislere göre tutum
ve davranışlarını düzenlemeye çalışan kimseler.
ehli eser: Hadis ehli, hadis âlimi.
ehli rey: Görüş sahibi. Hadisler yanında re’ye de
önem verdikleri için Kûfe merkezli Hanefi mezhebine
verilen ad.
ehliyet: Yeterlilik, elverişlilik, liyakat. Kişinin hukuki
haklardan yararlanmaya ve bu hakları kullanmaya
elverişli olması. Allah’ın koymuş olduğu dinî,
hukuki emir ve yasaklarla yükümlü olma durumu,
mükellefiyet.
emtia: Ticarete konu olan mallar.
F
faiz: Fazlalık, artma, çoğalma, nema, riba. Hizmet
ve emek karşılığı olmaksızın paranın kullanılmasına
karşılık olarak elde edilen ve dinen yasal olmayan
her çeşit kazanç. Borç alacak ilişkisinde borçlunun,
süresi dolan borcunu ödeyememesi durumunda
sürenin uzatılmasına karşılık ödemeyi garanti ettiği
fazlalık, para.
fakih: Din bilgini, fıkıh âlimi, müçtehid. İslam fıkhını
iyi bilen ve kendisine sorulan konular hakkında fetva
verme ve çözüm önerme yetkisine sahip olan kimse.
Dinî hükümler konusunda derin anlayış ve kavrayışı olan, insanın lehindeki veya aleyhindeki hükümleri
delilleriyle ortaya koyabilecek ölçüde fıkıh ilminde
uzmanlaşan kimse.
farz: İslam dininde mükelleflerden yapılması
kesinlikle istenen ve terk edilmesi günah olan fiiller,
emirler.
feraiz: Hisseler, paylar. İslam hukukuna göre
mirasçıların her birine düşen payları ayrıntılı
biçimde inceleyen ilim dalı, feraiz ilmi.
fidye: Kurtuluş bedeli, kurtulmalık. Kefaret. Geçerli
bir nedenden dolayı ibadetlerde meydana gelen bir
eksikliğe karşılık olarak verilen mal, para.
fitre: Ramazan Bayramı sadakası, şükür sadakası,
sadakayı fıtır. Gücü yeten Müslümanların sağlıklı
olmalarının bir şükrü olarak Ramazan ayının sonuna
kadar fakirlere ödemekle yükümlü oldukları sadaka.
fukaha: bkz. Fakih. Fakihler, fıkıh bilginleri, İslam
hukukçuları.
G
ganimet: Savaş sırasında Müslüman olmayan
düşman ordusundaki askerlerden alınan her türlü
mal ve esirler.
gayrimüslim: İslam dinini hak din olarak kabul
etmeyen, mümin olmayan. Yahudi, Hristiyan, Sabii,
Mecusi.
gayrimenkul mal: Bina, dükkân, ev, arsa ve benzeri
şekilde taşınmaları imkansız mal.
gayri mütekavvim: Dinen yararlanılması mübah
olmayan mal.
gazve: Savaş, fetih, fetih hazırlığı, askeri saldırı.
Resulullah’ın bizzat sevk ve idare ettiği savaşlar.
H
haccı ifrad: İhrama girerken yalnız hacca niyet
edilip içerisinde umre yapmanın olmadığı ve kurban
kesmenin gerekmediği hac türü.
haccı kıran: İhrama girilirken hac ve umreye
birlikte niyet edilip önce umrenin yapıldığı, sonra
da ihramdan çıkılmaksızın hac görevlerinin yerine
getirildiği ve kurban kesmenin de vacip olduğu hac
türü.
haccı temettü: Niyet edilerek önce umre için ihrama
girilip umre tamamlandıktan sonra ihramdan
çıkılarak aynı yılın hac ayı içerisinde ikinci kez ihrama
girilmek suretiyle yapılan ve kurban kesmenin de
vacip olduğu hac türü.
Hacerülesved: Tavafın başlangıç yerini göstermek
üzere Kâbe’nin güneydoğu köşesinde bulunan,
yerden 1,5 metre yüksekliğinde, oval biçiminde,
hafif kırmızı ve sarı damarcıkları bulunan, 30 cm.
çapında oldukça parlak siyah bir taş.
had: İslam dininin koyduğu helal haram sınırları,
ölçüleri, hududullah. Kur’an-ı Kerim ve sünnette
suçlular için öngörülen, miktarı dince belirlenmiş ve
tanımlanmış ceza, müeyyide, yaptırım.
hadesten taharet: Kişinin manevi kirlilik
durumundan temizlenmesi. Namaz kılacak
kişi abdestsiz ise abdest alması; cünüp olanın
cünüplük, hayız olanın hayız, lohusanın da lohusalık
durumundan temizlenmesi, gusül abdesti alması.
halvet: Dinen evlenmelerinde bir sakınca olmayan
bir erkekle bir kadının bir yerde üçüncü bir şahıs
olmadan baş başa kalmaları. Nikâh yapıldıktan sonra
ve zifaftan önce kadın ve erkeğin baş başa kalmaları.
haraç: Ticari mallardan alınan gümrük veya pazar
vergisi. Tarihte gayrimüslimlerden alınan ve miktarı
şartlara göre belirlenen toprak vergisi.
haram: Dinen sorumluluk çağında ulaşmış olan
herkese, Allah’ın yapılmasını kesin olarak yasakladığı
söz ve davranış.
harem: Korunan yer, korunan şey, yasak bölge.
Hac ve umre için ihrama girilen yerlerden itibaren
Mekke’de Kâbe’ye doğru olan kısım, Kâbe ve çevresi.
Mekke ve Medine’nin sınırları, Hz. Peygamber
tarafından belirlenen çevresi.
Hatîm: Kâbe ile kuzey tarafındaki yarım daire
şeklinde ve bir buçuk metre yüksekliğindeki duvarın
arasında kalan yer, Hicr.
havaici asliye: Sıkıntıların giderilmesi ve hayatın
devamı için insanın muhtaç olduğu temel ihtiyaç
maddeleri. Zekâta tabi olmayan temel ihtiyaç
maddeleri.
havli havelan: Zekâtı verilecek bir ticaret malının
üzerinden bir kamerî yılın (yaklaşık 354 gün)
geçmesi.
hayız: Kadınların ay hâli, âdet görmesi, aybaşı.
hedy: Hac yapan kişinin haccın sonunda Allah için
kestiği kurban
hervele: Hac ve umre yaparken Kâbe’nin yakınındaki
Safa ile Merve tepeleri arasında yer alan iki yeşil
direk ve ışıklar arasında erkeklerin koşmaları veya
canlı ve diri bir biçimde yürümeleri.
Hicaz: Arabistan Yarımadasında Kızıldeniz’in doğu
sahili boyunca uzanan, Mekke ve Medine ile hac
ve umre yapacakların ihrama girecekleri yerleri de
içine alan coğrafi bölge.
Hicri İsmail: bk. Hatim
hill: Mekke’nin haremini belirleyen işaretlerin
dışında kalan bölge. Savaş yapılması yasak olan
zilkade, zilhicce, muharrem ve recep dışındaki aylar.
hirabe: Eşkiyalık veya haydutluklarda bulunma.
Soygunculuk, yol kesicilik.

hüküm: Karar verme, idare etme. Allah’ın
sorumluluk çağına gelmiş insanların inanç, ibadet,
ahlak ve davranışlarına dair yapınız veya yapmayınız
şeklindeki emir ve yasakları.
I-İ
ızdıba: Hac ve umrede erkeklerin, tavafa
başlamadan evvel sağ omuzlarını dışarıda bırakacak
şekilde ihram giymesi.
İade: Eksik veya geçersiz bir şekilde yapılan bir
işlemin vakti içinde tam ve geçerli bir şekilde
yeniden yapılması.
icap: Alışverişte alıcı veya satıcıdan birisinin akit
kurmak üzere ilk defa söylediği söz.
icma: Bir konuda fikir birliği etme, ortak karar
verme. Hz. Peygamber’in vefatından sonraki
dönemlerde fıkıh âlimlerinin Kur’an-ı Kerim ve
sünnetten hareketle bir konuda görüş birliğine
varmaları.
içtihat: Fıkhi bir terimdir. Dinî konularda kıyas
yoluyla yeni sonuçlar elde etme, hüküm çıkarma,
istinbat.
iftar: Oruç tutan bir kimsenin güneşin batıp akşam
vaktinin girmesiyle beraber yiyip içmeye başlaması,
başladığı orucunu bitirmesi.
ihram: Yasaklama, haram kılma, haramlaştırma. Hac
veya umreye niyet eden kimsenin diğer zamanlarda
yapması helal olan bazı davranışları, bu ibadetlerin
esaslarını veya bütün adabını tamamlayıncaya
kadar kendisine haram kılması.
ikrah: Zorla iş yaptırma, bir kimseyi inanç konularında
istemediği bir sözü söylemeye veya bir işi yapmaya
zorlama. Bir kimseyi öldürmek, organlarına ya da
malına zarar vermek üzere korkutarak isteği dışında
bir iş yapmaya zorlama.
ima: İşaret etme, dolaylı anlatım, üstü kapalı
belirtme. Geçerli bir özrü veya hastalığı bulunan
Müslümanın kılmak istediği namazının rükû ve
secdelerinin yerine geçmek üzere baş ve gözüyle
yaptığı işaret.
imam: Önder, lider, rehber, devlet başkanı. Büyük
İslam bilgini ve mezhep kurucusu. Camilerde
cemaate namaz kıldıran ve başta Kur’an-ı Kerim
bilgisi olmak üzere diğer İslami ilimlere sahip kişi.
imsak: Oruca başlama zamanı. Oruçlunun ikinci
fecrin doğuşundan güneşin batışına kadar ibadet
etme amacıyla yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak
durması.
infak: Karşılıksız yardım, sadaka verme. Kişinin
kendisi, ana ve babası, çocukları ve eşi için
yapmış olduğu her türlü meşru harcama. Gerek
akrabalardan gerekse diğer insanlardan yoksul ve
muhtaç olanlara maddi yardım yaparak onların
geçimini sağlamaya yardımcı olma.
irtidat: Dinden dönme, dinden çıkma, küfür, riddet.
Müslüman bir kimsenin İslam dininin kurallarından
birini veya tamamını inkâr etmesi yahut İslam’ın
dışında herhangi bir dine girmesi veya ateist olması.
isar: Bir şeyi veya bir kimseyi diğerine üstün tutma,
tercih etme. Kişinin, kendi ihtiyacı varken başkalarına
yardımda bulunarak özverili davranması, onları
kendisine tercih ederek fedakârlık yapması.
istihaze: Kadının rahminden hayız ve nifas hâlleri
dışında, genellikle bir hastalık sebebiyle akan kan,
özür kanı.
istihsan: Bir şeyi iyi ve güzel görme, rağbet etme,
tercih etme. Fıkıh âliminin özel bir delile dayanmak
suretiyle genel fıkıh kurallarından ayrılması. İslam
fıkhında birey veya toplum herhangi bir meselede
sıkıntıya düşünce müçtehidin insanlar için en kolay
olanı almak amacıyla kıyası terk etmesi. Müçtehidin
bir meselede icma, zaruret, örf, maslahat gibi özel
ve daha kuvvetli görünen bir delile dayanarak o
meselenin benzerlerinde izlenen genel kuraldan
ve ilk hatıra gelen çözümden vazgeçerek hukukun
amacına daha uygun bulduğu başka bir hüküm
vermesi; açık kıyasa karşı gizli kıyası tercih etmesi.
istinbat: Müçtehidin, Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerden
ve Peygamberimizin sünnetinden insan hayatının
inanç, ibadet, ahlak ve muamelat alanlarıyla ilgili
hükümler çıkarması, dinî sonuçlara varması.
istishâb: Sabit olan bir hükmün, değiştiğine delil
bulununcaya kadar, olumlu veya olumsuz hâliyle
devam etmesini kabul etme.
itikâf: Bir Müslümanın, beş vakit namaz kılınan bir
camide ibadet amacıyla bir süre bulunması. İbadete
açık olan bir mescidde, kişinin Allah’ın rızasını
kazanmak için ramazanın son on gününde ibadet
niyetiyle kalması.
K-L
Kâbe: Kâbe Hz. İbrahim tarafından yapılmış olan
namazda Müslümanların kıble olarak yöneldiği
bina. M.S. 605 yılında yeniden yapılırken malzeme
eksikliğinden dolayı yapı daraltılmış ve Hatim
denilen yer dışarıda kalmıştır. Burası Kâbe’nin
içinden sayılır. Tavafın Hatim’in dışından yapılması
zorunludur. Hatim’de namaz kılmak Kâbe’nin içinde
namaz kılmak gibidir.
kabul: Alışverişte alıcı veya satıcıdan birisinin akit
kurmak üzere ikinci olarak söylediği söz. İcabın
onaylandığını ifade eden söz.
kâde: Namazda ikinci ve dördüncü rekâtlardan
sonra Tahıyyat duasını okuyacak kadar oturma.
kâdeyi ahire: Namazın sonunda Tahıyyat duasını
okumak için oturma, son oturuş.
kadı: Hâkim, yargıç. Hukuki anlaşmazlıkları ve
davaları İslam fıkhına göre karara bağlamak için
devletçe tayin edilen görevli, hâkim.

karzıhasen: Güzel ödünç, dinin emirlerine uygun bir
biçimde borç verme. Hiçbir kişisel kazanç veya çıkar
gözetmeksizin, ihtiyaç sahibi kişilere Allah rızası için
verilen borç, karşılıksız verilen para.
kaza: Yerine getirme, ödeme. Zamanında yerine
getirilememiş olan dinî görevlerin sonradan yerine
getirilmesi.
kazf: Namuslu bir erkek veya kadına zina iftirasında
bulunma veya bir kimsenin soyunun bozuk
olduğunu iddia etme.
kefaet: Eşitlik, denklik, benzerlik, yeterlilik, küfüv.
Evlenecek olan kadın ile erkek arasında dinî, ahlaki,
ekonomik ve sosyal bakımdan olması gereken
yakınlık ve denklik.
kefaret: Yerine getirilmeyen bir ibadeti, işlenen bir
günahı veya yapılan bir hatayı telafi etmek umuduyla
kesilen kurban, verilen sadaka veya tutulan oruç.
Dinin koymuş olduğu yasakları çiğnemek suretiyle
veya yanlışlıkla ya da bir zorunluluk sonucu işlenen
bir günahın bağışlanması için yerine getirilmesi
gereken mali veya bedenî ibadet.
kısas: Aynıyla karşılık verme, herhangi bir hakkı
aynıyla ödeme, misilleme yapma, eşitleme. Kasıtlı
adam öldürme ve yaralamalarda suçlunun işlemiş
olduğu suça aynı cinsten denk bir cezanın verilmesi.
kıyas: Hakkında açık hüküm bulunmayan bir
meselenin hükmünü, aralarındaki ortak özellik ve
benzerliğe dayanarak Kur’an-ı Kerim veya sünnette
hükmü belirtilen bir meseleye göre belirleme.
küfüv: küfüvvet. bk. kefaet.
lâhik: Namaz kılmaya imamla başladığı hâlde
unutma, uyku, gaflet, abdestinin bozulması veya
herhangi bir özür sebebiyle namaza ara vererek
namazının bir kısmını imam ile birlikte kılamayan
kimse.
M
mahcur: Engellenen, kısıtlı, kayıtlı. Çocukluk, akıl
hastalığı, bunaklık, savurganlık ve aptallık gibi
sebeplerden dolayı sözlü veya fiilî olarak yapacakları
hukuki işlemleri sınırlanan, engellenen kişi.
mahpus: Hapsedilmiş kimse.
maslahat: İnsanlığın yararına olan şeyler. Varlığı
insanlık için zorunlu olan; dini, canı, soyu, aklı ve
malı korumakla ilgili olarak Allah’ın koyduğu temel
ilkeler.
mehir: bk. mihr.
mihr: Müslüman bir erkeğin nikâh sırasında
evleneceği hanıma verdiği veya vermeyi kabul ettiği
mal ya da para, mehir, sadak.
mekruh: Yapılması dince hoş görülmeyen (şey).
Yapılmaması kesin olmayan delillerle yasaklanmış
söz ve davranışlar.
menkul mal: Bir yerden başka bir yere taşınması
mümkün olan mal.
mesâlih-i mürsele: Hakkında ayet, hadis, icma
ve kıyas gibi emir veya yasak edici dini bir delil
bulunmayan ve İslam dininin ruhuna uygun olan
faydalı şeylere göre hüküm verme veya davranma.
mesbuk: Cemaatle kılınan namazın birinci rekâtını
kaçırıp namazın arasında veya sonunda imama
uyan kimse.
mest: Topukları örtecek biçimde ayaklara giyilen
ve belli mesafede yola dayanıklı, bağsız olarak
ayakta durabilecek şekilde kalın, suyu hemen içine
çekmeyen, deri veya keçe gibi maddelerden yapılan
bir çeşit ayakkabı.
mikat: Hac ve umre yolculuğuna çıkanların Mekke
çevresinde ihrama girmek zorunda oldukları sınırlar,
yerler.
Mina: Mekke ile Arafat arasında bulunan ve
hacıların kurban kesip sonra da şeytan taşladıkları
yer.
miras: Ölen kimsenin, hukuken akrabası olan
kimselere belli ölçüler içerisinde paylaştırılmak
üzere bıraktığı para ve her türlü taşınır, taşınmaz
mal(lar)
miskin: Hiçbir şeyi bulunmayan, yiyeceği ve
giyeceği için başkalarına muhtaç olan. Kendisini
geçindirecek zenginliğe sahip olmayan ancak
durumu da bilinmediği için kendisine sadaka
verilmeyen ve kendisi de sadaka istemeyen kimse.
muhalaa: Kadının kocasına ödediği bir bedel
karşılığında evlilik bağının sona erdirmesi.
muharremat: İslam dinine göre kendileri ile
evlenilmesi geçici veya ebedî olarak yasaklanmış
kadınlar.
muhayyerlik: Bir işi yapıp yapmamakta serbestlik.
mukabele: Hafızların cami ve mescidlerde
cemaate dönerek Kur’an-ı Kerim okurken cemaatin
de mushafları açarak takip etmeleri şeklinde
gerçekleşen bir okuma biçimi.
mukallit: İslam dininin inanç, ibadet ve muamelat
ile ilgili alanlarında Kur’an-ı Kerim ve sünnetten
hüküm çıkarma yetki ve becerisi olmadığı için
müçtehid olan bir İslam âliminin görüşlerine göre
hareket eden kişi.
muris: Vefat edip miras bırakan kişi.
mübah: Dinî bakımdan yapılıp yapılmaması eşit
olan şeyler.
müçtehit: içtihat yapabilecek vasıflara sahip âlim.
müdrik: Namazın başından sonuna kadar imama
uyup bütün rekâtları imam ile beraber kılan kimse.

müellefe-i kulûb: Henüz Müslüman olmadıkları
için İslam’a girmeleri umulan veya Müslüman
olmalarına rağmen İslam inancının gönüllerine
daha da yerleşmesini sağlamak amacıyla zekâttan
kendilerine pay ayrılan kimseler.
müeyyide: Yaptırım. Dinî hükümlerin ve sosyal
düzen kurallarının yaptırımı.
müfsit: Başlanan bir ibadeti bozan veya dinin onay
vermiş olduğu hukuki bir işlemi geçersiz kılan iş,
söz, davranış.
mükellef: Sorumluluk ve yükümlülük taşıyan kişi.
Akli dengesi yerinde, ergenlik çağına ulaşmış, dinin
emir ve yasakları karşısında sorumlu bulunan erkek
ve kadın.
mükreh: Öldürülme, organları kesilme veya malına
zarar verilmekle tehdit edilerek dinen yükümlü
olmadığı bir işi yapmaya zorlanan, tehdit edilen kişi.
mümeyyiz: Doğru ile yanlışı, hak ile batılı ayırt edip
lehine ve aleyhine olan hak ve sorumluluklara sahip
yedi ile on iki yaş arasındaki çocuk.
mürtet: İslam dinini terk edip başka bir dine geçen,
din değiştiren kimse.
müstağni: İhtiyaç duymayan, yeterli olan.
müstehab: Allah’ın farz kılmaksızın kullarını
yapılmasına teşvik ettiği şey; farzlardan ve
vaciplerden ayrı olarak yapılan ve kaynağını Hz.
Peygamber’in davranışlarından alan, onun da bazen
yapıp bazen de terk ettiği fiiller. Dinin yapılmasını
hoş gördüğü, tavsiye ettiği ama yapılmasını zorunlu
kılmadığı işler.
müşteri: Bir malı satın alan kimse.
mütearız: Birbirine zıt ve muhalif olan.
mütekavvim: Dinen yararlanılması mübah olan
veya bilfiil elde edilmiş mal.
Müzdelife: Hac ibadeti sırasında hacıların vakfe
yapmak üzere geceyi geçirdikleri Arafat ile Mina
arasındaki yer.
N
nafaka: Bir şahsın normal ölçülerde, temel
ihtiyaçlarının karşılanması için yapılan harcama,
geçimi için ayrılan para. Yetim, yaşlı ve yoksul
kimseler veya boşanmış olduğu hâlde kocalarıyla
henüz ilişkileri tam olarak kesilmemiş olan kadınlar
için belirlenen yiyecek, giyecek, ev ve benzeri şeyler
veya bunları karşılayacak para.
Nas: Kur’an-ı Kerim ayetlerine ve Peygamberimizin
hadislerine verilen ortak ad. Vahiy ile sabit olan
ifade.
necaset: Dince pis sayılan, elle tutulabilen, gözle
görülebilen, ağırlığı ve hacmi olan kan, idrar, dışkı,
leş gibi şeyler.
nema: Zekât malının artıcı olması. Büyüme, gelişme,
çoğalma.
nesih: Değiştirme, yok etme, nakletme, iptal, bir
şeyin başka bir şeyin yerine konulması, kaldırma,
hükümsüz kılma. Dinî bir hükmün sonradan gelen
dinî bir hükümle ortadan kaldırılması, geçerliliğine
son verilmesi.
nifas: bk. lohusalık.
nisap: Zekât ve fıtır sadakası verebilmek, hacca
gidebilmek, kurban kesebilmek ve diğer bazı mali
ibadetleri yerine getirebilmek için Allah ve Resulü
tarafından belirlenen dinen mali yeterlilik ve
zenginlik ölçüsü.
Ö
örf: Aklın ve dinin iyi ve güzel bulduğu, akıl
tarafından reddedilmeyen güzel şeyler. Toplumun
alışkanlık hâline getirdiği söz veya davranış olarak
sürdürdüğü durumlar.
öşür: Toprak mahsullerinden, gümrüklerden ve devlet
arazilerinden alınan vergi, toprak mahsullerinin zekâtı.
özür: Kusur, sakatlık, bozukluk, eksiklik, elverişsizlik.
İbadetlerin tam olarak ve vaktinde yapılmasına engel
olan durum.
R
radâ: Süt emme, emzirme, emzirmeden doğan süt
hısımlığı. Bir kadının kendi sütü ile bir başkasının
çocuğunu iki yaşını bitirene kadarki süre içerisinde
bir veya birkaç kez emzirmesi veya çeşitli biçimlerde
sütünü vermesi.
remel: Hacda ihramın bir ucunu sağ koltuğun
altından alıp sol omzun üzerine atmak suretiyle,
tavafın ilk üç dönüşünde adımları kısa atarak,
omuzları silkeleyerek süratli bir biçimde yürüme.
remyi cimar: bk. şeytan taşlama
riba: bk. faiz.
rici talak: Yeni bir nikâh ve mehre gerek olmadan
tekrar evlenebilecek şekilde boşanmak.
rikaz: Yer altından çıkan altın, gümüş ve diğer
madenler. İnsanların kendi elleri ile toprağa
gömdükleri hazine, define.
ruhsat: Dinen yükümlü sayılan kişilerden özel
durum ve zorunluluk zamanlarında dinî görevlerini
hafifletmek, güçlüğü ortadan kaldırmak amacıyla
Allah ve Resulünün koyduğu geçici hükümler,
mübah kılıp izin verdikleri şeyler.
S-Ş
sadakayıcariye: Yol, köprü, çeşme, cami, aşevi,
hastane ve okul gibi hayır kurumları. Müslüman bir
kişinin insanlığın yararlanması için ortaya koyduğu
keşifler ve bilimsel çalışmalar. İnsanlığın yararına
sunulmak için meydana getirilen dinî, ilmî, kültürel
ve tarihsel eserler.
sadakayı fıtır : bk. fitre.
sahur: Oruç tutan Müslümanların imsak vaktinden
(tan yerinin ağarmasından) önce yedikleri yemek.
sahur yemeğinin yenildiği vakit.

saime: Mükâfat için veya yapılan iyilik karşılığı
olarak verilen hediye yahut para. Çoğunlukla kır ve
meralarda otlayan evcil hayvanlar.
sarf: Para cinslerini birbiriyle değiştirme işlemi.
savm: bk. oruç.
say: Hac veya umre ibadeti sırasında Kâbe’nin
yanında bulunan Safa ile Merve tepeleri arasında
dört gidiş, üç geliş olmak üzere yedi kez gidip gelme.
seddi zeraî: Kötü, çirkin iş ve davranışları, harama
giden yolları engelleme. Kur’an-ı Kerim ve sünnette
yasaklanmış olan şeyleri işlemeye sebep olacak
yolları ortadan kaldırma, engelleme.
sehiv secdesi: Yanılma, unutma secdesi. Bir namazın
vaciplerinden birini unutarak veya hatalı olarak terk
eden veya erteleyen ya da namazın farzlarından
birini geciktiren kişinin bu hatasına bedel olarak
namazın sonunda yapması gereken iki secde.
seriyye: Resulullah’ın (s.a.v.) kumanda etmediği
küçük askeri birlik, öncü kuvvet, akıncı birliği. Hz.
Muhammed’in kendisinin katılmayıp askerî sancağı
arkadaşlarından birine vererek onun komutası
altında gerçekleştirdiği askerî ve siyasi manevralar,
çarpışmalar.
setri avret: Müslüman erkek ve kadınların namazda
ya da dinen evlenmesi yasak olmayan kişilerin
yanında örtülmesi gereken yerlerini örtmeleri,
dinin belirlediği avret yerlerini kapatmaları.
sirkat: Hırsızlık, çalma. Başkasına ait bir malı mülk
edinmek, gizlice alma.
sünni: Sünnete bağlı, sünnetle ilgili. İnanç ve
uygulama ile ilgili konularda ehli sünnet denilen
Selefilik, Eşarilik ve Maturidilik gibi inanç ekollerine
veya Hanefilik, Mâlikilik, Şâfiilik ve Hanbelilik gibi
İslam fıkıh ekollerine göre hayatını düzenleyen
kimse.
şâri: Kanun koyucu, din gönderen, haram ve
helali belirleyen. (Büyük Ş ile) Din ve ilahî yasalar
gönderen; ibadetlerin şeklini, niteliklerini ve vaktini
belirleyen anlamında Allah’ın adı için kullanılır.
şer’î: Şeriatla ilgili ve şeriata uygun olan. Söz ve
davranış olarak dine uygun olan, dinin onayladığı.
İslamiyetin temel kurallarına ve İslam dininin
emrettiği hayat tarzına uygun olan.
şeriat: Kur’an-ı Kerim ve sünnet. Allah’ın
peygamberler aracılığıyla insanlara gönderdiği dini
kurallar bütünü.
T
tadili erkân: Namazda rükûyu güzelce yapma,
rükûdan sonra doğrulup bir müddet bekleme,
secdeleri gereği gibi yerine getirip iki secde
arasında bir müddet oturma gibi namazla ilgili tüm
hareketleri Resulullah’ın (s.a.v.) yaptığı gibi yerli
yerince acele etmeden ve tam olarak uygulama.
tahıyyetül mescid namazı: Camiye veya mescide
giren kimsenin, namaz kılmanın doğru olmadığı
vakitlerin dışında, Allah’a duyduğu sevgi ve saygının
bir göstergesi olarak onun hoşnutluğunu kazanmak
için kıldığı nafile namaz.
talak: Boşama, serbest bırakma, sözleşmeyi iptal
etme, ayrılma. Evli eşlerin evliliği sona erdirmeleri,
evlilik anlaşmasını bozmaları.
tazir: İslam hukukunda, dinin miktarını belirlemediği
bazı suçlara devlet yetkililerinin vermiş olduğu
caydırıcı nitelikteki ceza(lar).
tazmin: Ortaya çıkan zararı ödeme.
teabbüdi: Allah’a kulluğun gereği olan, sebeb ve
hikmeti imandan dolayı olan, gerekçesi (illeti) akılca
kavranamayan hükümler.
tedric: Bir işin zaman içinde yavaş yavaş, aşama
aşama meydana gelmesi.
telfik: Fıkıhta, taklit yoluyla bir mesele veya amel
üzerinde iki veya daha fazla mezhebin farklı hükümlerini
birleştirerek uygulama.
temyiz: Yetişkin bir kişinin veya henüz büluğ çağına
ulaşmamış bir çocuğun iyi ile kötüyü, faydalı ile
zararlıyı kendi lehinde ve aleyhinde olan durumları
ayırt edebilmesi.
tereke: Terk edilenler, geride bırakılan mallar. Ölünün
mirasçıları arasında paylaşılmak üzere bırakmış
olduğu para dâhil taşınır ve taşınmaz mallar, miras.
teşrik günleri: Kurban Bayramı‘nın birinci gününden
sonraki üç güne verilen ad; Kurban Bayramı’nın
ikinci, üçüncü ve dördüncü günleri.
teşrik tekbiri: Kurban Bayramı’nın bir gün öncesi
olan arefe gününün sabah namazından başlayıp
bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar
okunan tekbirlere denir.
tilavet secdesi: Kur’an-ı Kerim’deki secde ayetlerinden
birisini okuyan veya duyan kimsenin yapması
gereken secde.
U-V
ukûbât: Günahkârlara ahirette verilecek olan ilahî
cezalar. İslam fıkhında dinin koymuş olduğu emir ve
yasaklara uymayanlara verilecek olan cezalar, hukuki
yaptırımlar.
vakfe: 1. Haccın farzlarından birisi olarak Mekke’nin
Arafat denilen bölgesinde Zilhicce’nin dokuzuncu
gününe rastlayan arife günü öğle vaktinden Kurban
Bayramı’nın ilk günü güneş doğuncaya kadar bir
müddet bekleme.
vâris: Mirasçı, mirasta pay hakkı olan kişi. Ölen kişiye
yakınlığından dolayı onun mal varlığına mirasçı
olan kimseler, akrabalar.
velâ: Sözleşmeden doğan yakınlık, bağ, hükmi
akrabalık.

Από τον αυνανισμό, αφαιρέστε τη διαδικασία στο τηλέφωνο και πήγε στον σύντροφό σας. Φυσικά, σε δεκαπέντε λεπτά θα είναι στο Διαδίκτυο, αλλά, από την άλλη Λεπτομέριες δεν μπορούν να σας αναγνωρίσουν τόσα πολλά άτομα σε αυτό το μέρος του σώματος. Λοιπόν, αν είστε δημιουργικοί ενός ατόμου και σκεφτείτε σπουδαίο, διαβάστε το άρθρο μας “Πώς να γίνετε Διευθυντής του πορνό σας”.

DHBT Sınavı
22.09.2024
0
Gün
0
Saat
0
Dakika
0
Saniye