XVIII. yy.ın ikinci yarısından itibaren İslam alemi , siyaset ve iktisat başta olmak üzere hemen her sahada gerileme sürecine girmiş. İlim ve fikir sahasında taklitçi bir anlayış zihinlere hakim olmuş.
Bu olumsuzlukları durdurmak için dönemin bazı ilim ve fikir adamları siyasal ve entelektüel faaliyetler içerisine girmişler.
tecdid = ihya = yenileme
ıslah: bozulanları onarma , noksanlıkları giderme
İslamcılık: ihya , tecdid ıslah faaliyeti (19.- 20.yy)
İslamcılığı / ihyacılığı hazırlayan nedenler: Batı medeniyetinin kendini yenilemesi, Hristiyan dogmatizm’inin toplumsal , kültürel ve siyasal alanda güç kaybetmesi, Sanayi devrimiyle batının teknik ve ekonomik bakımdan İslam dünyasına kıyasla büyük mesafeler alması, Müslüman ülkelerin batılı emperyal devletlerin istilasına maruz kalması
İhyacılığın / İslamcılığın temel meseleleri:
1- İslam’ı hayata yeniden hakim kılma- Müslümanların gerilemesinin sebebi İslam’ın hakikatinden uzaklaşılmış olmasıdır derler. Çözüm İslam’a yönelmektir. ASr-ı saadete dönmek, Kur’an ve sünnete başvurmak lazımdır. Ana kaynaklara dönüşcü özelliğinden dolayı ‘’yeni selefilik’’ ‘’ıslahatçı selefilik’’ olarak tanımlanmıştır.
2- ‘’islamiyet modern ihtiyaçları karşılayacak evrensel bir siyasi – sosyal muhtevaya sahiptir,, fikri. Ortaçağda kapanan ictihad kapısı yeniden açılmalı, yeni hükümler üretilmeli, mezhep taklitçiliğinin önüne geçilmelidir derler.
3- Müslümanlar batıyı üstün kılan ilmi, medeni ve teknik usulleri olarak kendi toplumlarını kalkındırmak zorundadır. Zaten Batı medeniyeti bugünkü seviyesine Müslümanlardan öğrendikleriyle gelmiştir.
4- İslamcılar gelenekle hesaplaşma bağlamında , tasavvuf ve tarikatlara menfi bakmışlar.
5- Eğitim – öğretim ıslahı üzerinde önemle durmuşlardır. Medrese sistemini değiştirmek, ıslah etmek, pozitif bilimler ve felseenin tahsiline önem vermek gerekir.
6- İttihad-ı İslam , yani panİslamizm (Müslümanların siyasal birliği) İslam aleminin geri kalmasını ve sömürgecilerin istilasını engelleyecek tek çareydi.
7- Kur’an ve sünnetin belli bir yönetim şekli ortaya koymadığını , genel esaslar belirlemekle yetindiğini savunan İslamcılar , hilafet kurumunu ‘’peygamber vekaleti’’ kabul eden geleneksel anlayıştan farklı olarak ‘’millete vekalet’’ şeklinde takdim ettiler.
İhyacıların / İslamcıların müşterek yönleri:
Ortak hedefleri:
Bu hedefler çerçevesinde bid’at ve hurafelerin reddi, medrese ve tarikatların ıslahı, yeni bir felsefe anlayışı ve terminolojisinin geliştirilmesine ağırlık vermişler.
1- Seyyid Ahmed Han: Din ile dünya işlerinin birbirinden ayrılması ve dinin her işe karıştırılmaması gerektiğini savundu.
Afgani ve Abduh onu İngiliz sömürgeciliğine hizmet etmekle suçlamış. İslamı modern hayata uydurmaya çalışmakla itham edilmiş.
İnanç sistemlerini değerlendirirken ‘’tabiata uyma’’ ilkesini kabul etmiş.
Dinin anlaşılmasında Kur’an’la yetinen bir telakkiye sahip olmuş.
2- Muhammed Abduh: Dinler arası diyalog çalışmalarına önem vermiş.
Ana hedefi –İlk kaynaklarından hareketle dinin anlaşılmasını sağlamak. Batı’dan bilim ve tekniğin alınmasını teşvik etmişç
Kader meselesinde, insanın iradesi ve kesbine Eş’ari anlayıştan daha fazla değer vererek Maturidiliğe yaklaştı.
Kur’an’ın insanların ilmi ve ahlaki seviyelerini yükseltmek için indirildiğini söyledi.
Dinin anlaşılmasında Kur’an’a merkezi bir rol biçip sünnetin delaletini büyük ölçüde ihmal etmesiyle geleneksel selefilikten ayrı düştü.
Din anlayışı modern motifler taşır.
Dini ve siyasi birçok konuda Abduh’la paralel düşünen Tatar alimi ve düşünürü Musa Carullah Rusya Cedidicilik akımına mensuptur.
3- Mustafa Sabri Efendi: Damat Ferid hükümetinde şeyhülislamlık görevine getirildi.
Çıkardığı Yarın dergisinde İslam dünyasındaki batılılaşma hareketini tenkit etti.
İnsanın fiilleri meselelerinde İslamcıların çoğunluğunun meylettiği hürriyetçi Mutezili ve Maturidi görüşlere uzak durdu.
Cebriyeci bir telakkiyle Eş’ariliğe yaklaştı.
Mordernizm karşıtı muhafazakar bir İslamcı ekolün kurucu ismi oldu.
İttihad-ı İslam adında 1870’li yıllardan itibaren Osmanlı devletinin hakim siyasi düşüncesi oldu. Mustafa Sabri’de bu harekete mensuptu.
İslamcılık Osmanlı ülkesinde esasen 2.Meşrutiyet sonrasında sırat-ı Müstakim dergisinin 1908’de yayın dünyasına girişiyle başlatıldı.
1925 – 1950 arasında İslamcılar fikri mesailerini daha çok islam’ın iman , ibadet , ahlak konularında harcadılar.
Alternatif bir İslamcı siyaset ideolojisi ve projesi üretimi peşinde olmadılar.
Günümüz İslam Dünyasında Ana Dini Akımlar
Gelenekçi oluşumlar: en önemlileri selefi , tasavvufi , medrese kökenli olanlar
Günümüzde selefi olmayanlar tarafından selefi akımlar için kullanılan meşhur bir adlandırmadır. Ehli Hadis geleneği üzerine Vehhabiliği tesis eden kişi Muhammed b. Abdülvehhab’tır. İbn Abdülvehhab’a göre iman ; tasdik , ikrar, ve ameldir. Artar ve eksilir. Allah’ın zatına ve tüm sıfatlarına ve Kur’an ve hadislere haber verildiği üzere inanmak gerekir. Müteşabih ayetleri ve haberi sıfatları tevil etmek caiz değildir. Uluhiyet tevhidi üzerinde önemle duran İbn Abdülvehhab , şefaatin sadece Allah’ın izniyle ve ahiret olacağını söylemiş. Dua ederken şefaat beklemeyi eleştirmiş.
Ölmüş şeyhle irtibat kurma anlamındaki rabıtayı eleştirmiş.
Tevhid inancı mutlaka amellere yansımalıdır.
İman ile amel bir bütündür.
Kur’an-ı makam ile okumak , mevlid okutmak , tesbih kullanmak , kandil gecelerini kutlamak , mescitlere kubbeler ve yüksek minareler yapmak, içlerini süslemek bid’at kabul edilir.
Medrese geleneğine yaslanan oluşumlar
Ehli Sünnet esasları ve Hanefi fıkhına göre öğretimi esas almışlar. Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesinde önemli rol oynamışlar.
Diyobend ulemasının üzerinde durduğu husus, İslam’ın tüm yabancı unsurlardan arındırılmasıydı.
Nakşibendiliğin etkin olduğu Diyobend medreselerinde hocalarla talebeler arasında şeyh-mürid ilişkisi söz konusudur.
Tasavvufi eğitime de yer vermişler.
Cemaati Tebliğ: Kökeni Diyobendiliğe dayanan ve bugün küresel çapta faalietleri olan bir cemaattir.
Tefriğ-i vakti: Cematin 6 prensibinden biridir. Tebliğ yapmak için dünyevi işlerinden gönülü olarak zaman ayıtmayı taahhüt eden kişiler cemaate alınır ve eğitilerek bir tevhid grubunda görevlendirilir.
Taliban: Öğrenci anlamındaki talib sözcüğünün çoğuludur. Pakistan ve Afganistan’daki geleneksel Diyobend medreselerinde dini eğitim gören öğrencilere verilen isimdir.
Taliban hareketinin, kendilerinden olmayanları dışlayıcı , baskıcı , dar görüşlü ve şiddete dayalı fikir ve uygulamaları, Harici zihniyet yapısının bu oluşum üzerinde etkili olduğunu gösterir.
Oysa Taliban , Hanefi’dir. Nakilci ekollerde görülen inanç ve davranış modellerinin Hanefilik gibi akliliği önemseyen bir ekolün mensuplarında gözükmesi enterasandır.
Tarikat Geleneğine Yaslanan Oluşumlar
Hint alt kıtasının en büyük dini teşkilatlarından birisidir. Kurucusu Ahmed Rıza Han Birelvi – Medrese – tarikat birlikteliği mevcuttur.
-Diyobendi düşüncede medrese geleneği baskın iken
Birelviye’de tarikat geleneği baskındır.
Birelviler kendilerine Cemaat-i Ehl-i sünnet adını vermektedirler.
Hz.Muhammed’in (s.a.v) Allah’ın nurundan bir nur olduğunu , O’nun geçmiş ve gelecekle ilgili gaybi bilgiye sahip olduğunu ileri sürerler. Bu konuda Hint ulemasının ciddi tepkisiyle karşılaştılar.
Islahatçı Oluşumlar:
-Batılılaşma ve modernizm eleştirileri güçlüdür.
-Seçmeci bir mantıkla batı ve modern dünyadan yararlanırlar.
-Temel kaynak ve referanslarda nakil-akıl dengesi gözetilmeye çalışılır.
-Söz ve yazı yerine iş,eylem ve hareket ön plandadır.Yani teoriye değil pratiğe dönük çalışırlar.
-Faaliyetler ve gözetilen amaçlar , dini –ilmi meseleler ile alakalı olmaktan ziyade siyaset , ekonomi, eğitim-öğretim , basın-yayın, merkezlidir.
Gelenekçi yapılardan daha sıkı disiplin , daha katı hiyerarşi , daha resmi ilişkiler göze çarpar.
Teşkilatçı mantık baskındır.Kadınların faaliyetlere daha geniş katılımı vardır.
Kültürel Islahatçılık: İnsan unsuru üzerine odaklanan, tabandan tavana doğru bir ıslahat programı öngören hareketlerdir.
-Eğitim-öğretim, basın-yayın, sivil toplum ve insani yardım kuruluşları, işadamları örgütleri, kültürel faaliet yürüten dernek, vakıf, öğrenci teşkilatları gibi organlar vasıtasıyla halk tabanına ulaşıp seslerini duyurdular.
Said Nursi: Hayatının ilk döneminde anayasa ve özgürlük hareketlerini desteklemiş, padişahla ters düşmüş, çeşitli siyasal partiler de almış bir İslamcı Osmanlı alimiydi. Yeni Said döneminde (Cumhuriyet’ten sonra) siyasetten uzaklaşıp kendisini ilmi ve kültürel çalışmalara adadı. Nur Risalesi adı verilen kitaplarını yazdı.
Siyasal Islahatçılık: Sendikalar , siyasal partiler, işgale karşı direniş örgütleri kurumları ve kültürel ıslahatçıların kullandıkları organları da devreye sokarak iktidar talabinde bulunmaktadırlar.
İhvan-ı Müslimin Hareketi: Müslüman Kardeşler teşkilatı.
Mısırlı öğretmen olan Hasan el Benna öncülüğünde 1928 yılında İsmailiye’de kuruldu.
-Fertlerden başlayarak aile, toplum, devlet ve tüm insanlığı içine alan ıslah programları vardır.
-Hilafetin yeniden tesisi yoluyla İslam birliğinin sağlanacağınu düşünürler.
Cemaat-i İslami Hareketi: Hint alt kıtasında ihvan-ı Müslimlerin muadili sayılabilir. Ebul Al’a Mevdüdi teşkilatı 1941’de Lahor’da kurdu.
-Teşkilatın gayesi; Hindistan’dan ayrı, tamamen Müslümanların yönetiminde , İslam alemine ve tüm dünyaya örnek olacak ir İslam devleti kurmaktı.
Seyyid Kutup: Radikal İslamcılığın sembol ismi olarak hatırlamaktadır.
-Hayatının ilk dönemlerinde sol kesimlerle irtibattaydı.
-Eğitim araştırmaları için gittiği A.B.D’de fikri değişim yaşadı. İhvan-ı Müslimine katıldı.
-Meşhur tefsiri fi-zilal-i Kur’an-ı yazdı.
-Yoldaki işaretler (Radikal İslamcılığın rehber kitabı) kitabındaki fikirlerinden dolayı idam cezasına çarptırıldı.
Modernist oluşumlar:
Batıda Modernizm 19.yy.ın ikinci yarısında ve 20.yy.ın ilk çeyreğinde hüküm sürmüş.
Çağdaş değerlere uygun yeni bir kültür ve anlayış geliştirilmelidir düşüncesindedirler.
Metinselci modernizm: Kaynak olarak Kur’an ‘a güçlü vurgu yapılır. Seyyid Ahmed Han , Muhammed Abduh , Muhammed Tevfik Sıdkı, Ahmed Subhi Mansur, Ahmed Perviz bu ekolün tanınan isimleridir.
Kur’an ayetlerinin metinsel manalarını tümüyle umimi ve evrensel kabul ettiler.
Tarihselci modernizm: Kur’an’ın indiği tarihsel şartlar görmezden gelinemez. Kur’an’daki hükümlerin gerçek sebeplerini anlayabilmek için o tarihi dönemin şartlarına gidilmelidir.
Fazlurrahman: Pakistanlı düşünür ve ilim adamı Tarihselci modernizmin öncüsü sayılır.
-Değişim bir zorunluluktur. Müslümanların geri kalma sebeplerindendir.
Metinselci ve tarihselci yönleriyle İslam Modernizmi düşüncesi ciddi tenkitlere maruz kalmış.
Ayetlerin sünnet ve icma dikkate alınmadan yorumlanmasının keyfilikler taşıdığı belirtilmiş.
Vehhabiliğin karşı olduğu dini kurumlar