İlahiyat: Allah ile ilgili meseleler.
Nübüvvet: Peygamberlikle ilgili sorunlar.
Semiyyat: Ahiret ile ilgili meseleler.
Zarûrât-ı dîniyye : Hz. Peygamber’i, Allah Teâlâ’dan getirdiği kesin olarak bilinen hükümleri tasdik etmek, onun haber verdiği şeyleri tereddütsüz kabul edip bunların gerçek ve doğru olduğuna gönülden inanmaktır.
İcmâlî İman : İnanılacak şeylere kısaca ve toptan inanmak demektir. İmanın en özlü ve en kısa şekli olan icmâlî iman, tevhid ve şehadet kelimelerinde özetlenmiştir.
Tafsîlî İman : İnanılacak şeylerin her birine, açık ve geniş şekilde, ayrıntılı olarak inanmaya tafsîlî iman denilir.
Taklidi İman : Delillere dayalı olmaksızın sadece çevrenin telkini ile meydana gelen ve âdeta kişinin İslâm toplumunda doğup büyümüş olmasının tabii sonucu olarak gözüken imana taklîdî iman denilir.
Tahkiki İman : Delillere, bilgiye, araştırma ve kavramaya dayalı imana ise tahkîkî iman denir.
Amel İmanın Ayrılmaz Parçası Değildir : Ehl-i sünnet bilginlerine göre amel, imanın parçası, rüknü ve olmazsa olmaz unsuru değildir.
Amelin Gerekliliği ve İmanla Olan İlgisi : Amel ile iman arasında çok yakın bir ilişki vardır.
İslâm : İtaat etmek, boyun eğmek, bağlanmak, bir şeye teslim olmak, esenlikte kılmak” anlamlarına gelir.
Tekfir : Müslüman olduğu bilinen bir kişiyi, inkâr özelliği taşıyan inanç, söz veya davranışından ötürü kâfir saymak demektir.
İrtidad : Müslüman kişinin kendi irade ve ifadesiyle İslâm’dan ayrılması dinden çıkması anlamına gelir.
Mürted : Dinden çıkana denilir.
Fıtrat Delili : Allah’ın varlığını ispatlamak için insanın fıtraten Allah inancına sahip oluşu.
Hudûs Delili : Âlemin ve âlemdeki varlıkların sonradan yaratılmış olup bir yaratıcıya muhtaç olduğu.
İmkân Delili : Mümkin bir varlık olan âlemin var olması için bir sebebe ihtiyaç olduğu.
Nizam Delili : Tabiatın büyük bir âhenge ve şaşmaz bir düzene sahip olup bunun bir yaratıcının eseri olmasının gerektiği.
İhsâ : Saymak
Hıfz : Ezberlemek
Hudûs : Sonradan olma
Kadîm : Ezeli
1. Vücûd: “Var olmak” demektir. Allah vardır, varlığı başkasından değil, zâtının gereğidir, varlığı zorunludur. Vücûdun zıddı olan yokluk Allah hakkında düşünülemez.
2. Kıdem: “Ezelî olmak, başlangıcı olmamak.
3. Beka: “Varlığının sonu olmamak, ebedî olmak.
4. Muhâlefetün li’l-havâdis: “Sonradan olan şeylere benzememek
5. Vahdâniyyet: “Allah Teâlâ’nın zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde bir ve tek olması, eşi, benzeri ve ortağının bulunmaması.
6. Kıyâm bi-nefsihî: “Varlığı kendiliğinden olmak, var olmak için bir başka varlığa ihtiyaç duymamak.
1. Hayat : Diri ve canlı olmak.
2. İlim : Herşeyi bilmek
3. Semi : İşitmek
4. Basar : Görmek
5. İrade : Dilemek
6. Kudret : Herşeye gücü yetmek
7. Kelâm : Söylemek, konuşmak
8. Tekvîn : Yaratmak, yok olanı yokluktan var etmek.
Tekvînî İrâde: Tekvînî (yapma, yaratma ile ilgili) irâde; bütün yaratıkları kapsamaktadır. Bu irâde, hangi şeye yönelik gerçekleşirse, o şey derhal meydana gelir. “Biz bir şeyin olmasını istediğimiz zaman ona sözümüz sadece “ol” dememizdir. Hemen oluverir” (en-Nahl 16/40) anlamındaki âyette belirtilen irade bu çeşit bir iradedir. “Tekvînî irade hayra da şerre de, iyiliğe de kötülüğe de yönelik olarak gerçekleşir.”
Teşrîî İrade : Teşrîî (yasama ile ilgili) iradeye dinî irade de denir. Yüce Allah’ın bir şeyi sevmesi ve ondan hoşnut olması, onu emretmesi demektir. Allah’ın bu mânadaki bir irade ile bir şeyi dilemiş olması, o şeyin meydana gelmesini gerekli kılmaz. “Muhakkak ki Allah adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi emrediyor (irade ediyor)…” (en-Nahl 16/90) meâlindeki âyetteki irade bu çeşit bir iradedir. “Teşrîî irade, sadece hayra ve iyiliğe yönelik olarak gerçekleşir.” Allah, hayrı da şerri de irade edip yaratır. Ancak O’nun şerre rızâsı yoktur, şerri emretmez ve şerden hoşlanmaz.
Tekvînî irade : Hayra da şerre de, iyiliğe de kötülüğe de yönelik olarak gerçekleşir.
Teşrîî irade: Sadece hayra ve iyiliğe yönelik olarak gerçekleşir.
1-Cebrâil: Allah tarafından vahiy getirmekle görevlidir. Cebrâil’e (a.s.) güvenilir ruh anlamına gelen “er-Rûhu’l-emîn” de denilmiştir: Cebrâil, meleklerin en üstünü ve en büyüğü, Allah’a en yakını olduğu için kendisine “meleklerin efendisi” anlamında seyyidü’l-melâike denilmiştir.
2-Mîkâîl: Kâinattaki tabii olayları ve yaratıkların rızıklarını idare etmekle görevlidir.
3-İsrâfîl: Sûra üflemekle görevli melektir. İsrâfil, sûra iki kez üfleyecek, ilkinde kıyamet kopacak, ikincisinde ise tekrar diriliş meydana gelecektir.
4-Azrâil: Görevi ölüm sırasında canlıların ruhunu almak olduğu için “melekü’l-mevt” (ölüm meleği) adıyla anılmıştır.
Kirâmen Kâtibîn: İnsanın sağında ve solunda bulunan iki meleğin adıdır.
Münker ve Nekir: Ölümden sonra kabirde sorgu ile görevli iki melektir.“Bilinmeyen, tanınmayan, yadırganan” anlamındaki münker ve nekir, mezardaki ölüye, hiç görmediği bir şekilde görünecekleri için bu ismi almışlardır.
Hamele-i Arş: Arşı taşıyan meleklerin adıdır.
Mukarrebûn ve İlliyyûn: Adıyla anılan melekler, Allah’ı tesbih ve anmakla görevli olup, Allah’a çok yakın ve O’nun katında şerefli mevkii bulunan meleklerdir.
Rıdvan : Cennetteki meleklerin başkanı.
Mâlik : Cehennem meleklerinin başkanı.
Kütüb-i münzele: Allah katından indirilmiş ilâhi kitaplar, “semavî kitaplar” da denilir.
Hz. Âdem’e : 10 sayfa,
Hz. Şît’e : 50 sayfa,
Hz. İdrîs’e : 30 sayfa,
Hz. İbrâhim’e : 10 sayfa
Tevrat : Hz. Mûsâ’ya indirilmiştir. Tevrat İbrânîce bir kelime olup “kanun, şeriat ve öğreti” anlamlarına gelir. Tevrat’a Ahd-i Atîk ve Ahd-i Kadîm de (Eski Ahit) denilir.
Zebur : Hz. Dâvûd’a indirilmiş olan ilâhî kitabın adıdır. Kelime olarak “yazılı şey ve kitap” anlamına gelir . Zebur, ilâhî kitapların en küçüğü olup, yeni dinî hükümler getirmemiştir. Bugün elde mevcut olan Zebur nüshaları, lirik söyleyiş ve ilâhîlerden, Allah’a övgü ve hikmetli sözlerden ve birtakım nasihatlardan meydana gelmiştir. Mezmûrlar adıyla Eski Ahid’de yer almaktadır.
İncil : Hz. Îsâ aracılığıyla İsrâiloğulları’na indirilmiştir. İncil kelime olarak “müjde, tâlim ve öğretici” anlamına gelir. İncil’e Ahd-i Cedîd (Yeni Ahit) denilir.
Kur’an: Son peygamber Hz. Muhammed’e indirilmiştir. Sözlükte “toplamak, okumak, bir araya getirmek” anlamına gelir. Allah tarafından gönderilen ilâhî kitapların sonuncusudur.
Resul : Terim olarak resul ve mürsel, yeni bir kitap ve yeni bir şeriatla insanlara gönderilen peygambere denilir. Çoğulları “rüsul” ve “mürselûn”dür.
Nebî : Allah’ın emir ve yasaklarını insanlara haber veren, fakat yeni bir kitap ve yeni bir şeriatla gönderilmeyip, önceki bir peygamberin kitap ve şeriatını ümmetine bildirmeye görevli olan peygamberdir. Çoğulu “enbiyâ”dır.
Hâtemü’nnebiyyîn”veya “hâtemu-l enbiya: Hz. Muhammed peygamberlerin sonuncusu dur.
Bunlara vâcip sıfatlar denir
1. Sıdk : Doğru olmak
2. Emanet : Güvenilir olmak
3. İsmet : Günah işlememek günahtan korunmuş olmak
4. Fetânet : Peygamberlerin akıllı, zeki ve uyanık olmaları
5. Tebliğ : Peygamberlerin Allah’tan aldıkları buyrukları ve yasakları ümmetlerine eksiksiz iletmeleri
Âdem, İdrîs, Nûh, Hûd, Sâlih, Lût, İbrâhim, İsmâil, İshâk, Ya‘kub, Yûsuf, Şuayb, Hârûn, Mûsâ, Dâvûd, Süleymân, Eyyûb, Zülkifl, Yûnus, İlyâs, Elyesa‘, Zekeriyyâ, Yahyâ, Îsâ, Muhammed. Bunlardan başka Kur’an’da üç isim daha zikredilmiştir. Fakat onların peygamber mi, velî mi oldukları konusunda fikir ayrılığı vardır. Bunlar Üzeyir, Lokmân ve Zülkarneyn’dir.
Hz. Peygamber’den sonra derece itibariyle Hz. Nûh, İbrâhim, Mûsâ ve Îsâ’nın içinde yer aldığı ülü’l-azm peygamberler, daha sonra resuller, daha sonra da diğer nebiler gelir.
Ülü’l-azm: Peygamberler, aldıkları ağır görev ve yüklendikleri sorumluluk karşısında herhangi bir yılgınlık göstermeden dini insanlara tebliğ görevini yerine getiren, bütün zorluklara göğüs germede azim ve sebat gösteren peygamberler demektir.
1-Vahy-i metlüv : Tilavet edilen, okunan, yani Allah’dan Hz. Peygamber’e inzal edilen vahiy. Bu tür vahiy Kur’andır. Buna “vahy-i celi” (açık, zahir vahiy) adınıda vermişlerdir.
2-Vahy-i gayri metlüv : Tilavet edilmeyen, okunmayan vahiy. Buna da “vahy-i hafî” (gizli vahiy) demişlerdir. Bu durumda vahy-i hafî Kur’an değildir. Bunlar “Kudsi Hadisler”’dir. Manası Allahü Teâlâ’dan ifade edilmesi, Peygamberimiz tarafından söylenmiş sözlerdir.
Dihye(Dihyetü’l-Kelbi): Cebrâil (a.s) Hz. Peygamber’e vahiy getirirken şekline girdiği ashabın adı.
İrhâs : Peygamber olacak şahsın, henüz peygamber olmadan önce gösterdiği olağan üstü durumlardır. Hz. Îsâ’nın beşikte iken konuşması gibi.
Keramet : Peygamberine gönülden bağlı olan ve ona titizlikle uyan velî kulların gösterdikleri olağan üstü hallerdir.
Meûnet : Yüce Allah’ın velî olmayan bir müslüman kulunu, darda kaldığı veya sıkıntıya düştüğü zaman, olağan üstü bir şekilde bu darlık ve sıkıntıdan kurtarmasıdır.
İstidrac : Kâfir ve günahkâr kişilerden arzu ve isteklerine uygun olarak meydana gelen olağan üstü olaydır.
İhanet : Kâfir ve günahkâr kişilerden, arzu ve isteklerine aykırı olarak meydana gelen olaydır. Meselâ, peygamberlik taslayan inkârcılardan Müseylime, tek gözü kör olan bir adama, iyi olsun diye dua etmiş, bunun üzerine adamın öbür gözü de kör olmuştur.
Mânevî (aklî) Mûcize Olan Kur’an Mûcizesi : Diğer peygamberlerin mûcizeleri dönemleri geçince bittiği, onları yalnız o dönemde yaşayanlar gözlediği halde, Kur’an mûcizesi kıyamete kadar sürecek bir mûcizedir.
Hissî Mûcizeler : Hz. Peygamber’in yaşadığı dönemdeki insanlara gösterdiği, duyu organlarıyla algılanabilen olağan üstü olaylara hissî mûcize denilir.
Haber Şeklindeki Mûcizeler : Bu tür bir mûcize, Hz. Peygamber’in herhangi bir eğitim ve öğretimden geçmediği halde geçmiş ve geleceğe dair vermiş olduğu haberleri ifade eder.
El-yevmü’l-âhir : Son gün, âhiret ünü
Yevmü’l-ba‘s : Diriliş günü
Yevmü’l-kıyâme : Kıyamet günü
Yevmü’d-dîn : Ceza ve mükâfat günü
Yevmü’l-hisâb : Hesap günü
Yevmü’t-telâk :Kavuşma günü
Yevmü’l-hasre : Hasret ve pişmanlık günü
Âhiretin Varlığının İspatı : Bu konuda tek bilgi kaynağı vahiydir. Kur’an’da ve sahih hadislerde ne haber verilmişse onunla yetinilir.
Vâkıa : Kesin olarak meydana gelecek olan
Et-tâmmetü’l-kübrâ : En büyük felâket ve belâ
Hâk : Gerçek olan
Gaşiye : Şiddetiyle birden bire halkı saran
Karia : Kapıyı çalacak gerçek
Eşrâtü’s-sâat : Kıyamet Alâmetleri
Berzah : Kabir hayatı
Ba‘s : Öldükten sonra tekrar dirilmek
Haşir ve Mahşer(Arasât): Toplanmak, bir araya gelmek
Ashâb-ı yemîn : Amel defteri sağdan verilenler manasına gelir, cennettekileri ifade eder.
Ashâb-ı şimâl : Amel defteri soldan veya arkadan verilenler manasına gelir, cehenneme gidecek olanları ifade eder.
Mîzan : Sözlükte “terazi” anlamına gelir
Sırat : Cehennemin üzerine uzatılmış bir yoldur.
Havuz : Kıyamet gününde peygamberlere ihsan edilecek havuzlar bulunacaktır. Müminler bunların tatlı ve berrak suyundan içerek susuzluklarını gidereceklerdir.
Şefâat-i uzmâ : En büyük şefaat demektir, Peygamberimiz (sav)’in şefâat-i.
Makam-ı mahmûd : Övülen makam. Peygamberimiz’in bu şefaati, Kur’an’da (övülen makam) adıyla anılır
A‘râf : “Dağ ve tepenin yüksek kısımları” anlamına gelen a‘râf, cennetle cehennemin arasında bulunan sûrun ve yüksek kısmın adıdır.
1- Cehennem (derin kuyu)
2- Nâr, Sakar (ateş)
3- Cahîm (son derece büyük, alevleri kat kat yükselen ateş)
4- Hâviye (düşenlerin çoğunun geri dönmediği uçurum)
5- Saîr (çılgın ateş ve alev)
6- Lezâ (dumansız ve katıksız alev)
7- Hutame (obur ve kızgın ateş)
Rü’yetullah : Allah’ın Âhirette Görülmesi
Kader : Yüce Allah’ın, ezelden ebede kadar olacak bütün şeylerin zaman ve yerini, özellik ve niteliklerini, ezelî ilmiyle bilip sınırlaması ve takdir etmesi” demektir.
Kazâ : Sözlükte “emir, hüküm, bitirme ve yaratma” anlamlarına gelir. Cenâb-ı Hakk’ın ezelde irade ettiği ve takdir buyurduğu şeylerin zamanı gelince, her birisini ezelî ilim, irade ve takdirine uygun biçimde meydana getirmesi ve yaratmasıdır. Kazâ Allah’ın tekvîn sıfatı ile ilgili bir kavramdır.
Kazâ-i Muaallâk : Şarta bağlı olarak yaratılacak şeylerdir ki, bunların yaratılma şekli değişebilir veya hiç yaratılmaz.
Kazâ-i muallâk’ta iki kısımdır.
1-Birincisinin bağlı olduğu sebepler levh-i mahfuzda gösterilmiş, meleklere bildirilmiştir.
2-İkincisinin sebeplerini ancak Allahü teâlâ bilir.
Kazâ-i Mübrem : Allahü teâlâ’nın şarta bağlı olmaksızın yaratılmasını takdir ettiği, yaratılması muhakkak olan şeyler. Burada takdir Allah’a aittir, kul sadece tedbir alır. Doğal olaylar, bir kimsenin anne –babasını seçememesi, ecel, rızık, dil, etnik köken farklılığı, cinsiyet gibi.
Eş‘arîler: Allah’ın iradesinin her şeyi kuşattığını dikkate alarak, bu iradeye küllî (genel) irade adını vermişler ve böyle bir nitelendirme ile onu, kulun iradesinden ayırt etmek istemişlerdir.
Mâtürîdîler: Allah’ın iradesine ilâhî ve ezelî irade demişler, küllî ve cüz’î irade terimlerini kulun iradesinin iki yönünü belirtmekte kullanmışlardır.
Küllî irade: Allah tarafından kula verilmiş olan, yapma veya yapmamayı tercihte aracı kabul edilen seçme yeteneğidir.
Cüz’î irade: Küllî iradenin, iki taraftan birine aktif biçimde yönelmesinden ibarettir. Mâtürîdîler bu sebeple cüz’î iradeye, azm-i musammem (kesinleşmiş karar), ihtiyâr (seçim) ve kasıt (yönelme) adını da verirler
Azm-i musammem : Kesinleşmiş karar
İhtiyâr : Seçim
Kasıt : Yönelme
Kesb : Kulun fiilini tercihi ve seçmesi
Halk : Allah’ın yaratması. Kul iyi veya kötü yönden hangisini seçer ve iradesini hangisine yöneltirse Allah onu yaratır.
İhtiyarî fiiller : İradeli fiiller, kulun elinde olan fiiller.
Iztırarî fiiller : Zorunlu fiiller, Nefes alışımız, kalp atışımız, midemizin sindirimi gibi zorunlu ve refleks hareketlerimizin oluşturduğu fiillere ıztırarî fiiller adı verilir.
Tevekkül : Güvenmek, dayanmak, işi başkasına havale etmek. Allah’a dayanıp güvenmek ve ondan ötesini Allah’a bırakmak demektir.
Ehl-i sünnet’e göre : Allah’ın şerri irade edip yaratması kötü ve çirkin değildir. Fakat kulun şer işlemesi, şerri kazanması, şerri tercih etmesi ve şerle nitelenmesi kötüdür ve çirkindir.
Rezzâk-ı âlem : Yegâne rızk veren (Allah Teâlâ’dır).