Kur’an, evliliği, büyük sorumluluğu olan bir sözleşme (misâk-ı ğalîz) olarak nitelendirmiş ve yüze yakın âyette ayrıntıya ilişkin birçok hüküm koymuştur. İslam, belli bir süre için yapılan geçici (muvakkat) evliliği ve müt‘a nikahını, gizlice yapılan nikah-ı sırrı, nikahsız birliktelik olan metres hayatı yaşamayı ve zinâyı, mehir vermemek için berdel usulü yapılan nikah-ı şiğârı ve eşcinsellik gibi insan onuruna yakışmayan ve özellikle kadınların zarar bazı evlilik ve ilişki türlerini yasaklamıştır.
Mecelle’den sonra aile hukuku, 1917 yılında yürürlüğe konulan Hukuk-ı Aile Kararnamesi ile ilk defa kanunlaştırılmıştır. Fakat bu kararnamenin ömrü fazla uzun sürmemiş, 1919 yılında yürürlükten kaldırılmıştır. Aile hukuku ile ilgili hükümler ağırlıklı olarak Nikah ve Talak başlıkları altında incelenir. Muâmelât kısmından çıkarılarak Münâkehât ve Mufârekât ismiyle müstakil bir kısım olarak ele alınmış, son dönemde ise aile hukuku, Ahvâl-i Şahsiyye veya Ahkâmü’l-Üsre ismiyle müstakil olarak incelenmeye başlanmıştır.
Evlenmenin Tanımı ve Hükmü: Klasik dönem fakihleri evliliği, “tarafların birbirinden cinsel yönden yararlanmasını mümkün kılan bir akittir” şeklinde tanımlar. Günümüz İslam hukukçuları ise evlenmeyi “Kadın ve erkek arasında birlikteliğin helalliğini ve yardımlaşmalarını sağlayan, her birine ait hak ve görevleri belirleyen bir akittir” şeklinde tarif eder.
Nişanlanma ve Hukukî Mahiyeti: Nişanlanma, örf ve âdet gereği genellikle dünür gitmeden sonra evlenmeye söz verilmesini içeren ve yüzüklerin takılması ile yapılan bir merasimdir. Nişanlanma ile ilgili hükümleri nişanlanmanın şartları, nişanlılık dönemi ve nişanın bozulması açılarından ele almak mümkündür.
Evlenme Akdinin Unsurları: Bir akitten bahsedebilmek için gerekli olan şeyler o akdin unsurlarını oluşturur. Mezhepler arasında bazı farklılıklar bulunmakla birlikte akdin unsurları taraflar, irâde beyanı ve akdin konusu olmak üzere üç şeyden oluşur.
Evlenme akdinde taraflar, evlenecek kadın ve erkektir.
İrâde beyanı, evlenecek tarafların, akde razı olduklarını ifade eden sözleridir ki, bu sözler îcâb ve kabûl diye isimlendirilir.
Nikah akdinin konusu ise menfaat türünden bir şey olup bu da tarafların birbirinden cinsel yönden yararlanma imkanıdır.
Evlenme Akdinin Şartları: Bunlar in‘ikad, sıhhat, nefaz ve lüzum şartlarıdır.
İn‘ikad şartları, kuruluş şartları olup bunlar akde, hukuken varlık kazandırır. Bu şartlardan birinin yokluğu durumunda akit bâtıl olur.
1. Ehliyet: Akdin taraflarının, edâ ehliyetine sahip olması gerekir. Buna göre mümeyyiz olmayan küçüklerin ve akıl hastalarının yaptıkları evlilikler bâtıldır. Bülûğ çağının başlangıcı Hanefîlere göre kızlarda 9, erkeklerde 12 yaşıdır. Bilinen bülûğ emareleri gözükmediği takdirde Ebû Hanîfe’ye göre kızlarda 17, erkeklerde 18 yaş; diğer İslam hukukçularına göre ise her ikisinde de 15 yaş, hükmen bülûğa erdikleri yaş olarak kabul edilir. Hanefîlere göre sefîh, evlenme ehliyeti bakımından tam ehliyetli sayılırken, diğerlerine göre velayet-i icbâr (zorlayıcı velayet) hakkına sahip velisinin izniyle evlenebilir. Velayet, bir kimsenin söz ve tasarruflarının diğeri üzerinde geçerli olması ve onun işlerini idare etmesidir. Bu kişiye veli denir. Velayet, velinin velayeti altındaki kimselere karşı cebir (zorlama) hakkının bulunup bulunmamasına göre velayet-i icbar (zorlayıcı velayet) ve velayet-i nedb veya ihtiyar (zorlayıcı olmayan velayet) olmak üzere ikiye ayrılır: Velayet-i icbar, veliye velayeti altındaki kimseleri rızalarına bakmaksızın evlendirme yetkisi veren velayettir. Bu tür velayet altına eksik ehliyetliler ve ehliyetsizler girer. Velayet-i nedb ise veliye, velayeti altında bulunan kimseyi ancak onun rızasıyla evlendirme yetkisi veren velayettir. Bu velayet altına tam ehliyetli kızlar girer. Velayetin bu taksimi, Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf’a göredir. Muhammed ise velayeti velayet-i istibdâd ve velayet-i şirket olmak üzere ikiye ayırır. Velayet-i istibdâd az önceki velayet-i icbardır. Velayet-i şirket ise veli ile bülûğa ermiş kız arasında ortak olan bir velayettir. Buna göre veli, rızasını almadan kızı evlendiremez, kız da velisinin rızasını almadan evlenemez.
Osmanlı Devletinde 1544 yılına kadar tam ehliyetli kızların velilerinin rızasını almadan evlenebilmesine imkan tanıyan Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf’un görüşü uygulanmışken toplumda ortaya çıkan bazı problemlerden dolayı bu tarihten sonra İmam Muhammed’in görüşü esas alınmış ve kadılar, veli izinsiz nikah kıymaktan menedilmişlerdir.
Nikahta evlendirme velayetine sahip olan veliler, ikiye ayrılır:
Veliyy-i hâs, velayeti altında bulunanları evlendirme yetkisine sahip olan akrabalardır.
Veliyy-i âm ise veliyy-i hâssın bulunmadığı durumda velayet yetkisine sahip olan devlet başkanı veya hâkimdir. Hanefîlere göre bu velayetin dayanağı küçüklük, Şâfiîlere göre bekaret, Mâlikîlere göre ise her ikisidir.
2. Meclis Birliği: Tarafların rızalarını gösteren îcâb ve kabûlün birbirine, araya herhangi bir işin veya îcabdan dönme anlamına gelebilecek bir davranışın girmediği aynı toplantıda bağlanması gerekir. Buna meclis birliği (ittihâdü’l-meclis) denir.
3. Îcâb ve Kabûlün Birbirine Uygun Olması: Akdin kurulabilmesi için îcâb ve kabûlün her yönden birbirine uygun olması gerekir.
4. Evliliğin Ta‘lîkî Bir Şarta Bağlanmaması: Akit sırasında ileri sürülen şartlar iki gruptur. Ta‘lîkî şartlar, takyîdî şartlar. Bunlardan ta‘likî şart, akdi, bir durumun gerçekleşmesine bağlayan geciktirici şarttır. Takyîdî şartlara, sıhhat şartlarında
değinilecektir.
5. Süreklilik: Evlilik akdinin, süre belli olsun veya olmasın, geçici bir süre için yapılmaması şarttır.
6. Evlenme Engelinin Bulunmaması: Evlenecek erkek ile kadın arasında şer‘î açıdan evlenmelerine engel bir durumun olmamasıdır. Evlenme engelleri ikiye ayrılır:
A) Sürekli evlenme engelleri: taraflar arasında evliliği ebedî olarak engelleyen durumlardır.
Üç türe ayrılır.
1.Kan bağı sebebiyle haram olanlar,
2. Sıhriyet sebebiyle haram olanlar, evlilik sebebiyle haram olanlar olup bunlar da dört gruptur:
3. Süt emme sebebiyle haramlık ise çocukla öz annesi dışında onu emziren kadın ve bu kadının akrabaları arasında meydana gelen haramlıktır.
B) Geçici evlenme engelleri,
1. Din farkı: Müslüman bir erkek veya kadının müşrik biri ile evlenmesi yasaktır.
2. İki akraba ile birden evlenme: Birisi erkek farzedildiğinde diğeri ona haram olan iki kadını bir nikâh altında birleştirmek yasaktır.
3. Beşinci kadın: İslam’da adaleti gözetmek şartıyla bir erkek en fazla dört kadınla evlenebilir.
4. Başkasının eşi olma: Evli olan veya iddet bekleyen bir kadın ile evlenmek yasaktır.
5. Üç kere boşama: Bir erkek, üç kere boşadığı kadın ile bu kadın başka bir erkek ile evlenip ondan meşru bir şekilde ayrılmadığı sürece yeniden evlenemez.
1. Şahitlerin Bulunması: Sıhhat şartlarının en önemlisi, evlilik akdinin yapıldığı esnada iki şahidin bulunmasıdır. Mâlikî mezhebi dışında mezhepler hem fikirdir. Şâfiîlere göre ise şahitlerin âdil olması gerekir, fasıkın şehadeti geçerli diğildir
2. İkrâhın Olmaması: Hanefîler, ikrâhın olmamasını bir sıhhat şartı saymazlar
3. Evlilikte İleri Sürülen Takyîdî Şartlar: Takyîdî şartlar, akdin kurulmasından sonrası ile ilgili şartlar olup “şöyle şöyle olmak üzere” şeklinde ileri sürülen şartlardır. Hanbelîler ise bu tür şartlara uyulmadığı takdirde kadının akdi feshettirme hakkı
olduğunu kabul ederler.
Unsurları ile birlikte in‘ikad ve sıhhat şartlarını taşıyan evlenme akdi sahih evlenme akdidir. Mevkuf evlilikde velinin onay vermesiyle işlerlik kazanır. Bu tür bir evlilik, tarafların birbirine helal olması, mehir, nafaka, hürmet-i musâhere, neseb ve karşılıklı mirasçılık gibi evliliğin tüm sonuçlarını doğurur. Bâtıl bir evlilik zifaf olsun olmasın evliliğe ait hiçbir sonuç doğurmaz. Sadece Hanefîlere göre mehr-i misil gerekir ki, buna ‘ukr denilir. Unsurları ve in‘ikad şartları tamam olmakla birlikte sıhhat şartlarından biri eksik olan evliliğe, fâsit evlilik denir. Örneğin şahitsiz evlilik böyledir.
Fâsit bir evlilik, zifaf (birleşme) olmamışsa hiçbir sonuç doğurmaz. Zifaf olmuş ise şu sonuçlar doğar
1) Evliliğin sonuçlarında geleceği üzere mehr-i misil ile mehr-i müsemmadan hangisi az ise kadın buna hak kazanır.
2) Böyle bir evlilikten doğan çocuğun nesebi sabit olur.
3) Hurmet-i musâhere sabit olur.
4) Kadının boşama iddeti beklemesi gerekir
Nefaz Şartları: Kuruluş ve geçerlilik şartlarını taşıması sebebiyle hukuken varlık kazanan bir evlilik akdi, bazen birtakım eksikliklerden dolayı yürürlüğe girmez, işlerlik kazanmaz. İşte nefaz şartları akdin yürürlüğe girmesi ve sonuçlarını doğurması
için gerekli olan şartlardır.
Nefaz şartlarını taşıyan akde nâfiz, bu şartlardan birini taşımayan akde mevkuf denir.
Lüzum (Bağlayıcılık) Şartları: Feshi mümkün olan birçok akitten farklı olarak evlilik akdi, lâzım (bağlayıcı) akitlerdendir. Evlilik akdinin geriye döndürülemeyecek şekilde olmasını gerektiren şartlara, lüzum (bağlayıcılık) şartları denir. Lüzûm şartlarını taşıyan evliliğe lâzım evlilik, bu şartlardan birini taşımayan evliliğe gayr-ı lâzım evlilik denir. Fesihten önce zifaf olmamışsa gayr-ı lâzım evlilik hiçbir sonuç doğurmaz. Zifaf olmuşsa feshedilinceye kadar sahih nikahın tüm sonuçlarını doğurur.
Kefâet, evlenecek taraflar arasında dinî, iktisadî ve sosyal konum bakımından bir denkliğin varolması demektir. Hanefîlere göre denklik soyda, müslüman oluşda, dindarlıkta, hürriyette, servette ve sanatta olmak üzere altı noktada aranır.
Mehir, erkeğin evlenirken kadına verdiği veya vermeyi taahhüt ettiği malî değeri olan bir şeydir. Eğer mehrin miktarı evlilik sırasında belirlenmiş ise buna mehr-i müsemmâ denir. Evlilik sırasında miktarı belirlenmemiş ise kadın, baba tarafındaki benzer durumda bulunan kadınların aldıkları mehre hak kazanır ki, buna mehr-i misil denir.
Peşin verilen mehre mehr-i muaccel, sonra verilmek üzere kararlaştırılan mehre mehr-i müeccel denir.
Mehir belirlenmeksizin ya da mehir olmamak şartıyla evlenen kadına mufavvıda denilir. Bu şekilde yapılan evlilikte zifaftan veya halvet-i sahîhadan önce boşama gerçekleşmiş ise kadın müt‘aya hak kazanır. Müt‘a, kişinin gelir seviyesine göre mehr-i mislin yarısını geçmemek üzere ayrıldığı eşine verdiği mal ya da para cinsinden bir hediyedir.
Nafaka : Nafaka, başkasının yaşamasını sağlamak için kişinin yüklendiği masraflar anlamına gelir. Kocanın karşılamakla yükümlü olduğu nafakanın kapsamına yiyecek, giyecek, mesken, tedavi ve ilaç masrafları ve bazı durumlarda hizmetçi masrafları girer. Kadının nafakaya hak kazanabilmesi için şu şartlar gereklidir.
1. Evlilik akdinin sahih bir şekilde yapılmış olması gerekir.
2. Kadının evliliğe hazır bir fizikî olgunluğa sahip olması gerekir.
3. Kadın, kocasının istifade edeceği bir durum ve yerde olmalıdır.
Evliliğin sona ermesi konusunda geçmişten günümüze uygulanan üç sistem mevcuttur. Birincisi, mahkemeye başvurmaksızın tarafların iradeleri ile gerçekleşen serbest boşama sistemidir. İkincisi, Katolik kilisesinin kabul ettiği “ölüm hariç, evlilik hiçbir şekilde sona eremez” şeklinde ifade edilen adem-i zeval sistemidir.
Üçüncüsü, günümüzde birçok ülkede kabul edilen belli sebeplere dayalı olarak mahkeme tarafından evliliği sona erdirme sistemidir.
İslam hukukunda evliliğin sona ermesinin talak ve fesih olmak üzere temelde iki yolu vardır. Talak özellikle kocanın tek taraflı iradesiyle yaptığı boşamalar için kullanılmakla birlikte muhâlea ve tefrik de talak kapsamında değerlendirilir. Fesih, akit sırasında veya sonradan meydana gelen bir eksiklik veya bozukluk sebebiyle evliliğin sona erdirilmesidir. Fesih ile talak arasında mahiyet ve sonuçları bakımından bazı farklar vardır. Bunlar kısaca şöyledir:
İrtidat, hürmet-i musâhereyi doğuran münasebet, yakın akrabalık gibi durumlar ise hâkimin hükmüne ihtiyaç olmaksızın hemen evliliğin sona ermesini gerektirir.
Talak, belli sözler ile evlilik bağını çözmek ve ortadan kaldırmaktır ve İslam hukukunda evlilik birliğini sona erdirmenin en yaygın yoludur. Talakın özellikleri şunlardır: Talak, özellikle kocanın hakkıdır. Koca, bu hakkını kullanırken bir sebebe dayanmak zorunda değildir. Yine koca, bu hakkını kullanırken eşinin rızasını almak zorunda da değildir. Talakın geçerli olabilmesi için bir hâkim kararına ihtiyaç yoktur
Sarîh sözler, söylendiğinde kendisiyle boşamanın kastedildiğinin açıkça anlaşıldığı sözlerdir. Örneğin “Sen boşsun”, “Seni boşadım” gibi sözler açık sözlerdir.
Kinayeli sözler ise hem boşama anlamına gelebilecek hem de başka bir anlama gelebilecek türden sözlerdir. Örneğin erkeğin, hanımına söylediği “Babanın evine git” sözü, boşama anlamına gelebileceği gibi gerçekten babasının evine gitmesini istemesi anlamına da gelebilir. Üçüncü boşamayla meydana gelen ayrılığa beynûnet-i kübrâ (büyük ayrılık) denir. Üçüncü talak olmayan bâin talak ile meydana gelen ayrılığa ise beynûnet-i suğra (küçük ayrılık) denir.
1. Ric‘î talak,
Yeniden nikah ve mehire gerek olmaksızın kocaya, boşadığı eşine dönme imkanı veren talaktır. Bir talakın ric‘î olabilmesi için bazı şartlar vardır. Talaktan önce evliliğin fiilen başlamış olması, zifafın gerçekleşmiş olması; bu talakın üçüncü talak olmaması; Hanefîlere göre talakta kullanılan sözlerin sarih (açık) olması gerekir. Kinayeli, şiddet ve mübalağa ifade eden sözler kullanılmamalıdır. Ric‘î talakta koca, iddet içerisinde eşine tekrar dönebilir.
2. Bâin talak,
Yeni bir akit ve yeni bir mehir ile evlenmedikçe kocaya, boşadığı eşine dönme imkanı vermeyen talaktır. Bir talak, şu durumlarda bâin sayılır. Evlilik akdinden sonra fakat zifaftan ve halvet-i sahîhadan önce yapılan boşamalar, bâindir. İleride geleceği üzere kadının isteğiyle kocanın bir bedel karşılığında boşaması (muhâlea) da bir bâin talaktır. Erkeğin üçüncü boşama hakkını kullanarak yaptığı boşama, bâindir. Hanefîlere göre kinayeli sözlerle veya şiddet ve mübalağa ifade eden sözlerle yapılan boşamalar da bâindir. Bâin talak, dönüş imkanı olmadığı için evlilik birliğini hemen sona erdirir ve mirasçılığa engel olur. Hz. Peygamberin bu tavsiyelerine uygun olarak yapılan boşamaya, sünnî talak denir.
3. Bid‘î talak,
Sünnete aykırı olan boşamadır. Talakın bid‘î olması şu durumlarda söz konusudur. Kadını hayız (âdet) döneminde boşamak, temizlik döneminde fakat cinsel ilişkide bulunarak boşamak, bir temizlik devresinde birden fazla boşamak. Sünnete aykırı boşama, haramdır, bu şekilde boşayan kişi, günahkar olur.
Talakın Şartları. Boşayan kimsenin kocanın, kendisi olması gerekir. Evlilikte olduğu gibi koca, bu hakkını bizzat kullanabileceği gibi vekil veya elçi vasıtasıylada kullanabilir. Kocanın bu hakkı, evlilik akdi sırasında veya daha sonra eşine vermesi de mümkündür. Buna, tefvîz-i talak denilir.
1. Talakta Şahit Bulundurma : İslam hukukçularının büyük çoğunluğuna göre boşamanın gerçekleşmesi için şahitler huzurunda olması şart değildir Şiî hukukçular, şahitsiz yapılan boşamayı geçersiz saymışlardır.
2. Muhâlea (Hul’): aralarında anlaştıkları bir bedel karşılığında kadının, kocayı, kendisini boşamaya razı etmesidir (Bakara 2/229). Bunun için kararlaştıralan bedele de muhâlea (hul‘) bedeli denir.9Muhâlea, Hanefîlere ve Mâlikîlere göre bir bâin talaktır. Şâfiîlerde ve Hanbelîlerde fesih mi talak mı olduğu konusunda iki görüş bulunmakla birlikte Şâfiîlerde tercih edilen görüş talak olduğu, Hanbelîlerde tercih edilen görüş ise fesih olduğu şeklindedir.
3. Tefrik (Kazâî Boşama):Kadının, istemediği bir evlilikten kurtulmasının diğer bir yolu da belli sebeplerin bulunması halinde hâkime başvurmak suretiyle ayrılmayı istemesidir. Bu talep üzerine hâkimin ayrılığa hükmetmesine tefrik denir. belli başlı
tefrik sebepleri şunlardır:
İddet talak, fesih ve ölüm gibi bir sebeple evliliği sona eren kadının, başkası ile evlenebilecek hale gelmesi için beklemesi gereken süredir. İddet, kadının hamile olup olmadığının tespiti, vefat eden kocanın hatırasına saygı gösterilmesi, ric‘î talakta
kocaya eşine geri dönme fırsatının tanınması gibi maksatlara yönelik olarak emredilmiştir. Kadının durumuna göre iddette değişik süreler tespit edilmiştir.
1. Hayız veya temizlik süresi ile iddet: iddet süresi üç kur’dur. Hanefîlere ve Hanbelîlere göre üç kur’dan kasıt üç hayızdır. Mâlikîlere ve Şâfiîlere göre ise üç temizlik süresidir.
2. Doğuma bağlı iddet: hamile ise doğumla birlikte kadının iddeti sona erer.
3. Zamana bağlı iddet: Kocaları vefat eden ve hamile de olmayan kadınların iddeti 4 ay 10 gündür. Küçük olduğu için henüz hayız görmeyen veya yaşlılık (menopoz) yüzünden hayızdan kesilmiş olan kadınların iddeti 3 aydır.
İddet Nafakası: Hanefîlere göre ric‘î talak ve bâin talak ve bazı istisnalarla birlikte fesihten dolayı iddet bekleyen kadının yiyecek, giyecek ve mesken gibi ihtiyaçları kocasına aittir. Mâlikîlere ve Şâfiîlere göre ric‘î talakta ve kadının hamile olduğu bâin talak iddetinde kadının nafakası boşayan kocaya aittir. Fakat bâin talak iddetinde hamile değilse kadın sadece meskene hak kazanır.
Miras: İslam hukukunda mirasçılığın kan bağı ve evlilik bağı olmak temelde üzere iki sebebi vardır.
Nesep: Çocuğun anne-babasıyla olan kan bağını ifade eder. Çocuğun babası ile nesep bağının tespiti için üç yol vardır ve sonuçları açısından aralarında bir fark yoktur.
Birincisi, sahih evlilikte nesebin sabit olmasıdır.
İkincisi, fasit evlilikte ve evlilik şüphesi ile birleşmede nesebin sabit olmasıdır.
Üçüncüsü, ikrar ile nesebin sabit olmasıdır.
Çocuğun Emzirilmesi: Çocuğun emzirilmesi, bakım ve terbiyesi içinde yer almakla birlikte önemin- den dolayı İslam hukukunda “Radâ” başlığı altında ayrıca düzenlenmiştir.
Çocuğun Bakım ve Terbiyesi: İslam hukukunda küçüklerin şahıs ve mallarında velayet söz konusu olduğu gibi terbiyesinde de söz konusudur. İslam hukukunda “Hıdâne” (Hadâne) başlığı altında incelenir.