3. Ünite – Dini Hitabet Türü Olarak Hutbe ve Vaaz

sefadmin
Haziran 3, 2018

1. Hutbe ve Hatiplik

Hutbe kelimesi sözlükte “bir topluluk karşısında yapılan etkileyici konuşma” anlamına gelir. Dini bir terim olarak ise özellikle cuma ve bayram namazlarında yapılan nasihat içerikli konuşmayı ifade eder. Konuşmayı yapan kimseye de hatip denir. Ülkemizde cuma ve bayram günlerinde hutbe okuyup namaz kıldıran din görevlisine imam-hatip denilmektedir.

Hutbe, biri diğerinden kısa bir oturuşla ayrılan iki bölümden oluşur. Birinci bölümde Allah’a hamd edilir, kelime-i şehadet getirilir ve Peygamberimiz’e salat ve selam okunur. Daha sonra nasihat ve öğüt içerikli kısa bir konuşma yapılır. İkinci hutbede ise Allah’a hamt, Peygamberimize salat ve selam ile müminlere dua yer alır. Cuma hutbesi farz namazdan önce Ramazan ve Kurban bayramı hutbeleri ise bayram namazından sonra okunur. bayram hutbelerine cuma hutbesinden farklı olarak tekbir getirilerek başlanır.

Hatibin hutbe okurken daha iyi görülmek ve sesini daha iyi duyurmak üzere çıktığı basamaklı mimari unsura minber adı verilir. İmamın cemaate namaz kıldırırken durduğu yer ise mihrap şeklinde isimlendirilir. Hutbe haftada bir gün camide toplanmış olan müminlerin başta dini konular olmak üzere, hayatlarını kolaylaştıracak, ilişkilerini uyumlu hâle getirecek her konuda aydınlatılması için önemli bir fırsattır.

Peygamber Efendimiz hutbelerinde konuya uygun birkaç ayet okur ve nasihat ederdi. Ayrıca hutbelerini kısa tuttuğu ve bunu tavsiye ettiği rivayet edilmektedir. Bu konuda Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Kişinin namazının uzun, hutbesinin kısa olması onun fıkhının (dinde derin bilgi sahibi oluşunun) belirtisidir. Öyle ise hutbeyi kısa, namazı uzun tutun.”

Hz. Peygamber cuma ve bayram namazlarının dışında insanları herhangi bir konuda uyarma ya da bilgilendirme ihtiyacı hissettiğinde cuma ve bayram hutbesine benzer konuşmalar yapardı. Ancak bu konuşmaları Türkçede hitabe şeklinde isimlendirmek daha doğru olur.

Başarılı bir hatipte her şeyden önce sağlam bilgi, samimiyet, şevk ve heyecan bulunmalıdır. Hatibin ayrıca giyim kuşamının düzgün olması, güzel konuşması ve cemaatle iletişim kurabilecek bir olgunluğa sahip bulunması da güven telkin edip başarılı olmasının vazgeçilmez şartlarındandır. Hutbenin sonunda okunan ayet ilk defa Ömer b. Abdülaziz’in halifeliği döneminde başlatılmış, günümüze kadar devam etmiştir.

1.1. Hutbe ile İlgili Dinî Hükümler

“Ey iman edenler! Cuma günü namaz için ezan okunduğunda Allah’ı zikretmeye koşun…” Fıkıh âlimleri, bu ayette geçen “Allah’ı zikir”den maksadın, Peygamber Efendimizin hutbesiz cuma namazı kıldırmamasını dikkate alarak hutbe olduğunu belirtmiştir. Cuma hutbesinin farz olduğu konusunda görüş birliği, icma vardır. Dolayısıyla hutbesiz cuma namazı geçerli değildir.

“Benim nasıl kıldığımı görüyorsanız namazı öyle kılın.” 

Hz. Peygamber cuma gününün özelliğini şöyle ifade etmiştir: “Güneşin doğduğu en hayırlı gün cumadır; Adem
o gün yaratılmış, o gün cennete girmiş ve o gün cennetten çıkarılmıştır; kıyamet de cuma günü kopacaktır.” Bir başka hadis-i şerifte ise cuma günü gerekli temizliği yaptıktan sonra camiye gidip hutbe dinleyen ve namazı kılan kimsenin o gün ile daha önceki cuma arasında işlemiş olduğu günahların affedileceği belirtilmiş, bu günü önemsemeden üç cuma namazını terkeden kimsenin kalbinin mühürleneceği bildirilmiştir. Peygamber Efendimiz ayrıca bu günde yapılan duaların kabul edileceği bir anın (icabet saati) bulunduğunu haber vermiştir.

Ebu Hanife’ye göre hutbenin rüknü yani temel unsuru Allah’ı zikretmektir.Bu nedenle hutbe niyetiyle “elhamdülillah” veya “sübhanallah” ya da “la ilahe illallah” demek suretiyle hutbe yerine getirilmiş olur. Fakat bu kadarla yetinilmesi mekruhtur. Şafiiler ise hutbenin Allah’a hamd, Peygamber’esalavat, takvaya davet (nasihat ve irşad), ikinci hutbede müminlere dua, iki hutbeden birinde tek başına anlam bütünlüğü olan bir ayet okuma şeklinde beş rüknünün bulunduğunu söylemişlerdir.

Hutbenin sünnetlerini terketmek, hutbe okunurken zorunlu olmadıkça, konuşan birini konuşmaması için uyarmak, hutbe esnasında namaz kılmak mekruhtur.

 

Hutbenin Sünnetleri

• Hatibin, minbere yakın bir yerde bulunması, cumanın ilk sünnetini minberin önünde kılması
• Hatibin minbere çıktıktan sonra cemaate dönük olarak oturması
• Ezanın, hatibin huzurunda okunması.
• Hatibin ezandan sonra kalkıp, her iki hutbeyi ayakta okuması.
• Hutbe okurken hatibin yüzünün cemaate dönük olması.
• Hutbeye gizlice eûzü çektikten sonra sesli olarak Allah’a hamd ve sena ile başlaması.
• Kelime-i şehadet okuması ve Hz. Peygamber’e salavat getirmesi.
• Cemaate nasihatte bulunması.
• Kur’an’dan bir ayet okuması.
• Hutbeyi iki bölüm hâlinde yapması ve iki hutbe arasında kısa bir süre, ortalama üç ayet
okuyacak kadar oturması.
• İkinci hutbeye de birincide olduğu gibi Allah’a hamd ederek ve Hz. Peygamber’e salavat
getirerek başlaması.
• İkinci hutbede müminlere af ve mağfiret dilemesi, onlara afiyet ve esenlik vermesi ve onları
muzaffer kılması için Allah’a dua etmesi.
• Hutbeyi kısa tutması.

 

1.2. Hutbe Duaları

Hatibin hutbe okumak için minbere çıkarken ve hutbe sırasında okuduğu bazı dualar vardır. Hatip, cuma namazının ilk sünnetini minberin önünde kılar. Müezzin Ahzâb Suresinin 56. ayetini okumaya başlarken o da minbere doğru yönelir ve minbere çıkışta şu duaları okur:

 

Bayram namazının kılınışı:

İlk rekatta iftitah tekbirinden sonra eller bağlanır ve “Sübhaneke” okunur. Bundan sonra imamla birlikte zâit tekbirlere geçilir. Allahüekber denilerek eller kaldırılır ve yanlara salınır, üç kere “sübhanallah” diyecek kadar beklendikten sonra yeniden tekbir alınır; aynı şekilde eller kaldırılır, yanlara bırakılır ve biraz beklendikten sonra üçüncü tekbir alınır ve bu defa eller bağlanır. İmam açıktan Fatiha ve sonra bir sure okur, rüku ve secdeden sonra ikinci rekate kalkılır. İkinci rekatta imam, Fatiha ve arkasından bir sure okuduktan sonra üç defa tekbir alınır ve eller yanlara bırakılır. Dördüncü tekbirle rükuya gidilir ve namaz tamamlanır.

 

Örnek Bir Ramazan Bayramı Hutbesi

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحيمِ
وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ الّٰلِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُوا وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ الّٰلِ عَلَيْكُمْ اِذْ كُنْتُمْ اَعْدَاءً فَاَلَّفَ بَيْنَ
قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِه۪ اِخْوَانًا…
قَالَ رَسُولُ الّٰلِ صَلَّى الّٰلُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
اَلْمُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِ كَالْبُنْيَانِ يَشدُّ بعْضُهُ بَعْضاً

Bizleri bir Ramazan bayramına daha ulaştıran Rabbimize sonsuz hamdü senalar olsun. Bayramımız mübarek olsun.

Rahmet ve mağfiret ayı Ramazanı aziz bir misafir edasıyla uğurluyoruz bugün. Onu uğurlarken hüzünleniyor, ancak bayram ile seviniyoruz. Ne büyük bahtiyarlıktır ki orucu, kötülüğe karşı kalkan edindik. Gecenin karanlığını sahurlarımızla, namazlarımızla aydınlattık. Tefekkürü, sabrı, şükrü bir kez daha öğrendik. Kardeşimizin derdiyle dertlenmeye adadık kendimizi. Ve bir aydır yaşadığımız iftar sevincimiz, bayram sevinciyle birleşti.
Kıymetli Kardeşlerim!

Bayramlarımız; Allah’ın lütfuyla ihya edilen, neşe ve sevinç günleridir. Bayramlarımız ibadettir, zikirdir, tekbirdir, duadır; sıla-ı rahim, paylaşma, huzur ve umuttur. Bayramlarımız aynı mabette, aynı safta, aynı inancın şuurunda yüreklerimizi birleştirdiğimiz günlerdir. Bayramlarımız, kırgınlık ve dargınlıklarımızı bitirdiğimiz günlerdir. Bayramlarımız; birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi güçlendirip haykırdığımız günlerdir.
Aziz Kardeşlerim!
Kimi gönüller mahzundur, kimi yürekler yaralıdır, kimi canlar sıkıntıdadır bu bayram. Coğrafyamızı saran şiddet ve teröre kurban gitmektedir insanlarımız. Anne çocuğundan, kardeş kardeşinden, yüzbinler vatanından, gençler değerlerinden koparılmıştır. Acı, hüzün ve gözyaşı dağlamaktadır yürekleri. Bütün bu olumsuzluklara rağmen bugün bize düşen, yangın yerine dönen yüreklerimizi bayram neşesiyle canlandırmaktır. Bugün bize düşen, bayramı göremeyen kardeşlerimiz adına da bayramı eda etmektir. Bugün İslâm âlemi olarak bize düşen, yüreklerimiz mahzun olsa da bayramımızın hakkını vermek ve onu mahzun göndermemektir.

Kardeşlerim!
Bugün bize düşen, bayramımızı hepimiz için bir umuda dönüştürmektir. Farklılıklarımızı ayrılık-gayrılık vesilesi değil, Rabbimizin bir ayeti olarak görmek ve birbirimize kenetlenmektir. Yüce Rabbimizin, “Topyekun Allah’ın kitabına sımsıkı sarılın. Bölünüp parçalanmayın.” çağrısının gereğini yapmaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in “Müminler, bir binanın yapı taşları gibidir. Onlar, birbirlerinin hayata tutunmasını temin ederler.” mesajına uygun bir hayat sürmektir.
Kardeşlerim!
Bizler, insanlığın umuduyuz. Şunu unutmayalım ki; birliğimizi, dirliğimizi korursak mazlumların, mağdurların, yoksulların, kimsesizlerin umudu olmaya devam ederiz. Bunu başaramaz, kısır tartışmalarla, kavgayla, gürültüyle zamanımızı heba edersek işte o zaman insanlık adına umutlar söner. Gelin umutları söndürmeyelim. Bayram sevincimizi gönüllerden gönüllere, gözlerden gözlere, dillerden dillere, evlerden evlere dalga dalga yayalım. Bayramla sevinmeyen bir gönül, hüznü dinmeyen bir mahzun, başı okşanmamış bir yetim, eli öpülmemiş bir büyük bırakmayalım.
Aziz Müminler!
Gelin, yüreklerimizin ağır yükü olan dargınlıkları, küskünlükleri, kin ve öfkeyi bir tarafa bırakalım. Af ve bağışlama yolunu tercih edelim. Gönlümüzü birbirimize açalım, muhabbetle kucaklaşalım ve bayramlaşalım. Varlık sebebimiz olan anne-babalarımıza, hayatın çilesini birlikte omuzladığımız eşlerimize, evlerimizin canlı bayramları olan çocuklarımıza bayramın coşkusunu tattıralım.
Gelin, bayram yapamayanlara da bayram yaptıralım. Yaralı gönülleri, bitap düşmüş yürekleri onaralım. Evlat sevgisiyle yanıp tutuşan yaşlılarımızı unutmayalım, onları ziyaret edelim. Sevgiye ve merhamete aç yetim ve öksüzlerin başlarını okşayalım. Hastalara, garip ve kimsesizlere, yoksullara, muhtaçlara bayram sevinci taşıyalım.
Gelin, bayramı, insanlık adına yaşayalım. Herkesin kardeşçe yaşadığı muhteşem bir medeniyetin mirasçıları olarak evvela ülkemizi gül gülistan edelim. Aynı sofrada sevindiğimiz, aynı kıblede buluştuğumuz, aynı Peygambere ümmet olduğumuz, aynı Kitab’a inandığımız bilinciyle kardeş olalım. Bizi birbirimize düşürmek isteyenlere fırsat vermeyelim, ayağımıza dolanan bütün tuzakları bozalım. Tüm dünyaya insanların hor görülmediği, kadınların ezilmediği, çocukların üzülmediği bir güzel medeniyet örneği olmaya devam edelim.
Kardeşlerim!
Bu duygu ve düşüncelerle, ülkemizin, gönül coğrafyamızın ve İslâm âleminin mübarek Ramazan bayramını en kalbi duygularımla kutluyorum. Hutbemi, hakiki bayramları dile getiren şu dizelerle bitirmek istiyorum:

Can bula cananını, bayram o bayram ola,
Kul bula sultanını, bayram o bayram ola,
Hüzn-ü keder def ola, dilde hicap ref ola,
Cümle günah af ola, bayram o bayram ola.

 

1.3. Hutbe Örnekleri

Hayatın Gayesi

بِسْمِ الّٰلِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
الَّذى خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلً
وَهُوَ الْعَزيزُ الْغَفُورُ

Kardeşlerim!
Allah Resulü (s.a.s), genç sahabî Muaz’la yolculuk yapıyordu.
Peygamberimiz, üç defa “Muaz!” diye seslendi. Muaz ise her seferinde “Buyur ey Allah’ın Resulü, emrine amadeyim!” diyerek gönülden teslimiyet, sevgi ve hürmetini dile getirdi. Nihayetinde Peygamberimiz, kendisini merakla dinleyen bu sahabiye, “Allah’ın kulları üzerindeki hakkının ne olduğunu biliyor musun?” diye sordu. “Allah ve Resulü daha iyi bilir.” cevabını verdi Muaz. Bunun üzerine Efendimiz şöyle buyurdu: “Allah’ın kulları üzerindeki hakkı, onların Allah’a ibadet etmeleri ve ona hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır.” Peygamberimiz, bir müddet sonra “Peki kulların Allah üzerindeki hakkının ne olduğunu biliyor musun?” diye sordu. Ardından da şu müjdeyi verdi: “Kendisine kullukta bulunması ve hiçbir şeyi ortak koşmaması hâlinde Allah’ın, kuluna azap etmemesi ve onu cennete koymasıdır.”

Aziz Müminler!
Yüce Rabbimizin üzerimizdeki en büyük hakkı, onu tanımamız, ona kul olmamızdır. ona teslimiyet ve sadakat göstermemizdir. Zira yaratılış gayemiz, Allah’ın varlığına ve birliğine şeksiz şüphesiz iman etmektir. Her türlü azamet ve yüceliğin, yalnızca Allah’a ait olduğunu kabul etmektir. Onun emir ve yasakları doğrultusunda bir hayat sürmektir.

Kardeşlerim!
Bütün mahlukatı yaratan Rabbimizin bizlere ihsan ettiği nimetler saymakla bitmez. Aldığımız nefesten, içtiğimiz suya; yediğimiz lokmadan, harcadığımız zamana, her şey onun bizlere lütfudur. Aklımız, gönlümüz, sevgi ve merhametimiz, birbirimize olan muhabbetimiz hep Onun bizlere ikramıdır. O hâlde bize ömrümüzü, türlü nimetleri, hâsılı varlığımızı bağışlayan Allah’a ne kadar şükretsek az değil midir? Rabbinin bunca nimetin görmezden gelerek, insanı sorumluluklarını ihmal etmesi ve başıboş bir hayat sürmesi hiç insana yakışır mı?

Kardeşlerim!
Varlık amacımız, Allah’a iman ve kulluğun yanında yeryüzünü imar etmektir. Yeryüzünde sevgi, saygı, şefkat ve merhameti yaymaktır. Hepimizin ortak yurdu olan dünyamızda iyiliği egemen kılmaktır. Her daim adaleti yüceltmektir. Batıla karşı hakkın, zalime karşı mazlum ve mağdurun, cehalete karşı ilim ve irfanın yanında yer almaktır. Fitne, fesat, zulüm, savaş, katliam gibi her türlü kötülüğün karşısında durmaktır.

Kardeşlerim!
Yüce Rabbimiz, ölümü ve hayatı hangimizin daha güzel işler yapacağını sınamak için yarattığını haber vermiştir.11 Öyleyse şu kısacık imtihan dünyasında bize düşen, muhabbetullah ile dolu bir gönüle , Allah’ı zikreden ve ona şükreden bir dile, salih amellerle geçirilen bir ömre sahip olmaktır. Yüce Rabbimizin, rızası uğrundaki hiç bir gayreti zayi etmeyeceği ümidi ile yaşamaktır. Yeter ki bizler, sadece ona dayanıp güvenelim. Yeter ki “Benim namazım, her bir ibadetim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir.”  diyerek her daim Rabbimizle, Rabbimiz için yaşayalım.

Kardeşlerim!
Geliniz! Varlık gayemiz doğrultusunda bir hayat yaşamaya gayret edelim. Rabbimize yüz akıyla dönmeye çalışalım. Böylelikle ömrümüzün nihayetinde şu ilahî müjdeyi duyabilmek için ümidimiz her daim diri kalsın: “Ey huzur içinde olan nefis! Sen ondan, o da senden razı olarak Rabbine dön! İyi kullarımın arasına gir. Cennetime katıl.”

 

1.4. Hutbe Sunumu

Bir hutbenin yazılıp hazır hâle getirilmesi kadar cemaate sunulması da son derece önemlidir. Bu hususta dikkat edilecek başlıca esaslar şunlardır:

• Hutbe sunumdan önceden birkaç defa sesli olarak okunmalıdır.
• Hutbe metninde telaffuzu zor cümle ve kelimeler varsa değiştirilmeli, kolay söylenebilir ve anlaşılabilir hâle getirilmelidir.
• Ayet ve hadis metinleri hatasız okunmalı, mümkünse ezberlenmelidir.
• Dualar, ayet ve hadisler makamla değil tane tane ve konuşma üslubuyla okunmalıdır.
• Ses tonu çok iyi ayarlanmalıdır.
• Kıyafetin temiz ve düzenli olmasına dikkat edilmelidir.
• Beden dili yerinde ve ölçülü kullanılmalı, cümle aralarında ve ara hitaplarda cemaatle göz teması kurulmalıdır.
• Kullanılan kavramların doğru, yerinde ve herkes tarafından anlaşılır nitelikte olmasına dikkat edilmelidir.
• Konuşmada yapıcı olunmalı, toplumun birlik ve beraberliğine zarar verecek yorumlardan uzak durulmadır.
• Hatip konuşma ve davranışlarında samimi ve mütevazı olmalıdır.
• Güncel politikalara yer verilmemeli ve şahıslar hedef alınmamalıdır.
• Cami içindeki ses düzeni namazdan önce kontrol edilmelidir.

 

2. Vaaz ve Vaizlik

Sözlükte “öğüt vermek, uyarmak, sakındırmak” anlamındaki vaaz dinî hitabet terimi olarak bir topluluğa dini ve ahlaki konularda nasihat etmek, dinleyenlerin kalplerini iyiliğe ısındıracak sözler söylemek, uhrevi mükafat ve azaba dair bilgiler vererek teşvik ve ikazda bulunmak şeklinde ifade edilir. Bu şekilde konuşma yapan erkeğe vaiz kadına vaize denir. İslâmi kaynaklarda mev‘iza, tezkîr, irşad, nasihat, tebşîr ve inzâr gibi kavramlar da çok defa vaaz anlamında kullanılmaktadır.

Toplum içinde yaşayan insanların aralarındaki uyum ve birlikteliği bozacak kötü söz ve davranışlardan birbirlerini sakındırmaları gerekir. Ku’an-ı Kerim’de bu duruma bir ayette şöyle işaret edilmiştir:

 

وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ
وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَاُولٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
“İçinizde hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.”

 

Vaaz ve irşat faaliyetleri sayesinde insanlar dinî konularda doğru bilgi edinme, iman, ibadet ve ahlak esaslarını öğrenme imkânı bulurlar.

İslâmi hakikatleri toplumun kültür seviyesine göre anlatmak manevi bir görevdir. Allah Teala, Hz. Peygamber’e insanları dine hikmetle, güzel öğütle ve en güzel usulle ve O’nun şahsında tüm müminlere, davet etmesini emretmektedir.15 Vaaz ve irşad görevinin İslâm dinindeki yerini ve önemini şu hadis çok güzel açıklamaktadır: Hz. Peygamber, Hayber’in fethinde sancağı Hz. Ali’ye vererek ona hitaben şöyle buyurmuştu: “Onların yanlarına kadar ağır ağır yürü, sonra onları İslam’a çağır ve üzerlerine vacip olan ilahî hakları onlara söyle. Allah’a yemin ederim ki, Cenab-ı Allah’ın senin vasıtanla bir insanı hidayete erdirmesi, en değerli kırmızı deve sürüsüne sahip olup da onları Allah yolunda infak etmenden daha hayırlıdır.“ Cuma, bayram ve kandillerde vaaz ve hutbeler aracılığıyla aynı anda milyonlarca insana ulaşılabilmesi, vaaz ve irşat hizmetinin ne kadar geniş bir muhatap kitleye ve büyük bir tesir gücüne sahip olduğunu göstermektedir.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nda görev yapan vaiz ve vaizeler belirli gün ve gecelerde camilerde yaptıkları vaazların dışında aynı zamanda müftülüklerdeki aile ve dini rehberlik bürolarında, fetva hattında ve irşat programlarıyla ilgili çalışmalarda görev alır, ceza infaz kurumu ve tutukevleri, çocuk eğitim evleri, huzurevleri, sevgi evleri, sağlık kuruluşları, öğrenci yurdu, fabrika ve benzeri yerlerde vaaz verirler.

Kur’an Kursu öğreticisi kadrosunda olanların görevleri şunlardır:
Kurs öğrencilerine usulüne göre Kur’an-ı Kerim’i yüzünden okumayı öğretmek, hafızlık yapmak isteyenlere hafızlık yaptırmak, namaz sureleri ve dualarını ezberletmek ve meallerini öğretmek, öğrencilere itikat, ibadet, ahlak ve siyer dersleri vermek ve ibadetlerin yapılışını uygulamalı olarak öğretmek.

Vaaz, camide ibadet öncesi veya sonrasında, üstüne genelde merdivenle çıkılan bir mimari unsur olan kürsüden yapılır. Ülkemizde müftülükler, toplumun ihtiyaç ve seviyesine dikkate
alarak vaaz konularını tespit etmektedirler. Camilerdeki vaazlar genellikle cuma ve bayram namazlarından önce, mübarek gün ve gecelerde yapılmaktadır. Ayrıca mevlit veya cenaze merasimleri gibi çeşitli dinî törenlerde de vaaz verilebilir.

Peygamber Efendimiz, dinimizde ilk vaiz olarak çeşitli vesilelerle, bilhassa namazlardan sonra cemaatle sohbet eder, vaaz ve nasihatte bulunurdu. Bir defasında sabah namazından sonra
çok etkili bir vaaz vermiş, dinleyenlerin gözleri dolup kalpleri titremişti. Vaazlarında kolaylığı tercih eder, dinleyenleri bıktırmayacak şekilde kısa konuşur, vaazları belli günlerde yapardı. Vaazlarında insanları ilgilendiren her konuya yer verirdi. Allah’a itaat, iman esasları, ahiret hayatı, toplumsal meseleler, dinî emirler ve yasaklar vaazlarında en çok üzerinde durduğu konulardı.

Hz. Peygamber, sahabeden bazılarını da bu konuda görevlendirmiştir. Ubeyd b. Sehr’den rivayet edildiğine göre Yemen’e gönderdiği arkadaşlarından her birine Kur’an-ı Kerim’i öğretmelerini, zaman zaman da Müslümanlara vaaz etmelerini emretmiştir.

 

2.1. Vaaz Duaları

Vaaza Başlama Duası

اَلْحَمْدُ لِِّٰ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
‘‘Âlemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun.’’

وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلٰى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِهِ وَاَصْحَابِه۪
اَجْمَع۪ينَ
‘‘Salat ve selam Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’in ailesinin ve bütün ashabının üzerine olsun.’’

صَلُّوا عَلٰى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ
‘‘Peygamberimiz Hz. Muhammed’e salat getirin.’’

 

صَلُّوا عَلٰى طَبيبِ قُلُوبِنَا مُحَمَّدٍ
‘‘Kalplerimizin tabibi Hz. Muhammed’e salat getirin.’’

 

صَلُّوا عَلٰى شَفيعِ ذُنُوبِنَا مُحَمَّدٍ
‘‘Günahlarımızın şefaatçisi Hz. Muhammed’e salat getirin.’’

 

سُبْحَانَكَ لَعِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَليمُ الْحَكيمُ
‘‘Ya Rabbi! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Senin bize
öğrettiğinin dışında bizim ilmimiz yoktur. Şüphesiz sen, her şeyi
en iyi bilen, her işi hikmetli olansın.’’

سُبْحَانَكَ لاَ فَهْمَ لَنَا اِلاَّ مَا فَهَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْجَوَادُ الْكَري۪مُ
‘‘Ya Rabbi! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Senin bize
gerçeği anlattığının dışında bizim anlama imkânımız yoktur. Şüphesiz
sen çok cömertsin ve çok ikram sahibisin.’’
رَبِّ اشْرَحْ ل۪ى صَدْر۪ى وَيَسِّرْ ل۪ى اَمْر۪ى وَاحْلُلْ عُقْدَةً

مِنْ لِسَان۪ى يَفْقَهُوا قَوْل۪ى
‘‘Ey Rabbim! Göğsümü ferah eyle, işimi kolaylaştır. Dilimin
bağını çöz de sözümü anlasınlar.’’
وَاُفَوِّضُ اَمْر۪ى اِلَى الّٰلِ اِنَّ الّٰلَ بَصي۪رٌ بِالْعِبَادِ

‘‘Ben işimi Allaha bırakıyorum. Şüphesiz Allah kullarını görür.”

قَالَ الّٰلُ تَعَالٰى ف۪ى كِتَابِهِ الْكَر۪يمِ
اَعُوذُ بِالّٰلِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يم بِسْمِ الّٰلِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

..…Ayet-i Kerime…..
صَدَقَ الّٰلُ اْلعَظ۪يمُ وَقَالَ رَسُولُ الّٰلِ صَلَّى الّٰلُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ

….. Hadis-i Şerif…..
صَدَقَ رَسُولُ الّٰلِ في۪مَا قَالَ اَوْ كَمَا قَالَ

‘Hak Dini Kur’ân Dili’ isimli tefsirin müellifi Merhum Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın şu sözleri, vaazın başlangıcında okunmak için son derece uygundur:

İlâhî! Hamdini sözüme sertâc ettim, Zikrini kalbime mi’râc ettim, Kitabını kendime minhâc ettim. Ben yoktum sen var ettin, Varlığından haberdar ettin, Aşkınla gönlümü bîkarar ettin. İnayetine sığındım, kapına geldim, Hidayetine sığındım lütfuna geldim, Kulluk edemedim affına geldim. Şaşırtma beni, doğruyu söylet, Neş’eni duyur hakikati öğret. Sen duyurmazsan ben duyamam, Sen söyletmezsen ben söyleyemem, Sen sevdirmezsen ben sevdiremem. Sevdir bize hep sevdiklerini, Yerdir bize hep yerdiklerini, Yâr et bize erdirdiklerini. Sevdin Habibini, kainata sevdirdin. Sevdin de hil’atı risaleti giydirdin. Makam-ı İbrahim’den Makam-ı Mahmud’a erdirdin. Serveri asfiyâ kıldın. Hâtemi Enbiyâ kıldın. Muhammed Mustafâ kıldın. Salâtü selâm, tahiyyâtü ikram, her türlü ihtiram ona, onun ali ashab-ı etbaına Ya Rab!

 

Vaazı bitirme duası
Vaaz bitirilirken anlatılan konu ile ilgili Türkçe ve Arapça dua
cümlelerine yer vermek uygundur. Her vaazın sonunda konuyla
ilgili Türkçe dua cümlesinin ardından Arapça olarak

اَللّٰهُمَّ اِنَّا نَسْاَلُكَ تَمَامَ النِّعْمَةِ وَ دَوَامَ الْعَافِيَةِ وَحُسْنَ الْخَاتِمَةِ
اَلْفَاتِحَةُ
“Allah’ım senden verdiğin nimetin eksilmemesini, afiyetinin
devamını ve son nefesimizi en güzel şekilde vermeyi isteriz”
şeklinde dua edilebilir.

2.3. Vaaz ve Ders Sunumu

• Vaaz sırasında vaizin önünde mutlaka bir plan ve gerekli notlar bulunmalı, hazırlıksız konuşulmamalıdır.
• Vaiz, cemaatin karşısına geçmeden önce gerekli hazırlıkları yapmalıdır. Kılık kıyafetinin temiz, düzgün ve uyumlu olmasına dikkat etmelidir.
• Vaaza giriş kısa ve anlaşılır olmalıdır. Özellikle cuma ve bayram gibi cemaatin, normal gün ve vakitlerden daha yoğun olduğu zaman dilimlerinde uzun bir başlangıçtan kaçınmak gerekir.
• Vaaza başlama duası okunduktan sonra, konuya dikkat çekici bir hitapla başlamak önemlidir. Vaazın giriş kısmında öncelikle böyle bir konunun niçin seçildiği çarpıcı cümlelerle açıklanabilir.
• Vaazın gelişme bölümünde, cemaat tarafından merak edilecek muhtemel sorulara ve konuyla ilgili açıklayıcı görüşlere yer verilir. Uygun hikâyeler, benzetmeler, gözlemler, hatıralar ve örneklendirmelerle bu bölüm zenginleştirilebilir. Anlatılanların ve temel kaynaklarda yer alan bilgilerin günlük yaşantıyla ilişkisi kurulur.
• Giriş konu ile ilgili ayet ve hadisle yapılmalıdır.
• Vaazda süre yirmi dakika ile kırk dakika arasında olmalı.
• Vaazın irticalen sunulması, hatibin bilgili ve konuya hazırlıklı olduğu intibaını güçlendirdiği için cemaat üzerinde daha etkili olmaktadır. Konuşmasını sürekli metinden okuyarak yapan bir vaizin göz iletişimiyle, jest ve mimikleriyle cemaatin ilgi ve dikkatini kendine çekmesi mümkün değildir.

• Vaiz konuşurken beden dilini kullanmaya özen göstermeli, ölçülü jest ve mimikleriyle konunun anlaşılmasını kolaylaştırmaya çalışmalıdır. Jest ve mimiklerin, anlatılan muhteva ile uyum içerisinde olmasına dikkat edilmelidir. Sunum sırasında sesi gereğinden fazla yükseltmek, vücudu, elleri ve kolları normalin ötesinde hareket ettirmek, aşırı duygusal bir tutum sergileyerek cemaati ağlatmak, mizahi, heyecanlı ya da politik bir üslup kullanmak doğru değildir.
• Vaazda cümlelerin bilgi kazandırıcı, düşündürücü, ümit verici, gönülleri ısındırıcı ve sevindirici nitelikte olması önemlidir.
• Vaiz, sade ve anlaşılır bir dil kullanmaya dikkat etmelidir. Mahâlli şive ve argo ifadelerden kaçınmalıdır. Şahısları ve kurumları hedef almamalıdır. Tartışma yaratacak ve yanlış anlaşılacak ifadelerden uzak durmalıdır.
• Okunan ayetlerin bulunduğu sure belirtilmelidir (Yasin suresinde şöyle buyuruluyor gibi.) Bu şekildeki davranış cemaatin vaize olan güvenini artırır.
• Vaiz, olumsuz mesajlar yerine olumlu mesajlar vermeli, vaaza olumlu, müjdeci temalarla başlamalı, olumluyu, iyiyi, güzeli, emri öne almalı, sonra olumsuzu, kötüyü, çirkini, nehyi anlatmalıdır.
• Vaaz sırasında konu dışına çıkılmamalıdır.
• Vaaz muhataba yapıldığı için cemaat arasında bulunmayanları eleştirmek uygun olmaz.
• Vaaz konusu ile ilgili ayet ve hadisler asli şekliyle ve usulüne uygun okunmalıdır. Ayet ve hadislerin mealleri anlaşılır bir şekilde verilmelidir.
• Vaiz, konuşması sırasında, yeri geldiğinde konu ile ilgili zarif nükteler, güzel ve konuya uygun hikâyeler, kıssalar, şiir ve atasözlerinden yararlanmalıdır. Böylece hem konuyu daha iyi aydınlatmış, hem de cemaatin dağılan dikkatini toplamış olur.
• Namaz öncesi yapılan vaazlarda ezan okunmaya başlandığı anda vaaz bitirilmeli, cemaatin ezanı dinlemesine fırsat vermelidir. Ezan vakti yaklaştığında, vaazda işlenen konu çok kısa olarak birkaç cümle ile özetlenmelidir.
• Vaaz kısa bir dua ile bitirilmelidir

 

DHBT Sınavı
22.09.2024
0
Gün
0
Saat
0
Dakika
0
Saniye