İnsanı diğer canlılardan ayıran en temel özellik düşünmesi ve düşüncelerini dil aracılığıyla ifade edebilmesidir. İnsanlar için bilgi ve görgü kadar, güzel konuşmak da önemlidir. Güzel ve etkili konuşma becerisine hitabet, bu beceriye sahip olan kişiye ise hatip denir. Hitabet tekniğine uygun konuşma irticâlî yani yazılı bir metine bakmadan yapılan konuşmadır. Bir konunun yazılı değil de sözle ifade edilmesini belirtmek için “şifahi” kavramı kullanılır.
Din hizmetleri alanında görev yapan kişilerin de fikir ve duygu yönünden etkili olabilmeleri için hitabet sanatını iyi kullanmaları gerekir. Hitabet kurallarını uygulayan bir din görevlisi muhatapları tarafından sevilir ve sözü dinlenen etkili bir kişi olur.
Kur’an-ı Kerim kendisinin bir öğüt olduğunu ifade etmektedir:
هٰذَا بَيَانٌ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةٌ لِلْمُتَّقٖينَ
“Bu (Kur’an), insanlar için bir açıklama, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için bir hidayet ve bir öğüttür”
Kur’an-ı Kerim’de ilahî mesajın insanlara ulaştırılmasına ilişkin pek çok ayette peygambere hitaben, “tebliğ et,” “ilet,” “çağır,” “söyle,” “haber ver,” “bildir”, “anlat,” “öğüt ver,” “uyar,” “hatırlat” ve “tavsiye et” gibi emirler yer almıştır. Rabbimiz, en güzel biçimde konuşulmasını ve insanları birbirine düşürecek, kavgalara sebep olacak kaba, çirkin sözlerden kaçınılmasını emretmektedir.
وَقُلْ لِعِبَاد۪ى يَقُولُوا الَّتى هِىَ اَحْسَنُ اِنَّ الشَّيْطَانَ يَنْزَغُ بَيْنَهُمْ
اِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلِْنْسَانِ عَدُوًّا مُبِينًا
“Kullarıma söyle: “En güzel sözü söylesinler.” Çünkü şeytan aralarına girer. Doğrusu şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.”
Görüldüğü gibi burada tatlı sözün, iyi ve etkili konuşmanın önemine dikkat çekilmiştir. Bazen bir çift söz, büyük kavgalara neden olurken, bazen de düşman kişileri dost hâline getirir.
Kur’an-ı Kerim’de İslam’a davetin yöntemlerinden bahseden bir ayette Allah Teala insanlara nasıl yaklaşılması gerektiğini şöyle anlatır:
اُدْعُ اِلٰى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ
بِالَّتى هِىَ اَحْسَنُ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبِيلِ ه
وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ.
“Sen Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O hidayete erenleri de çok iyi bilir.”
Allah Resulü (s.a.v) kendisine peygamberlik görevi verildiğinde içinde yaşadığı toplum edebiyat ve belagat alanında üstün bir seviyede idi. Sözün az ve öz olması, yerli yerinde söylenmesi önemseniyordu. Peygamberimiz de dine davet esnasında muhataplarını etkileyip ikna etmek için hitabet sanatını en etkili şekilde kullanmıştır. Peygamberliğin ilk yıllarında,
وَاَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الَْقْرَبِينَ “En yakın akrabanı uyar!”
mealindeki ayet gelince Safâ tepesinde yaptığı İslam’a davet konuşması İslâm hitabetinin ilk örneğidir. Hz. Peygamber, kendisi Arap dilini güzel konuştuğu gibi ashabını da düzgün konuşmaya teşvik eder, ifade hatalarını düzeltir, insanın güzelliğinin dil ve ifadesinde olduğunu söylerdi. Hitap ettiği kişilerin akıl ve kültür düzeyine uygun ifadeler kullanır, ashabının da böyle yapmasını isterdi.
Peygamberimizin metodunu sürdüren din görevlileri için dinî hitabet etkili bir hizmet aracıdır. Konuşmacı insanların akıl ve duygularına hitap ettiğinin farkında olmalıdır. Halk arasında “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.” şeklinde bir söz vardır. Yunus Emre’nin “Söz ola kese savaşı! Söz ola bitire başı” mısraları da konuşmadaki üslubun önemine işaret etmektedir. Dini gerçeklerin doğru algılanabilmesi için açık ve anlaşılır bir şekilde sunulması gerekir. Bu bakımdan din hizmeti yürütenler sözlerin en güzeli olan Allah’ın kelamını duyururken hitap ve üslubun da en güzelini seçmelidir. Dilin inceliklerini dikkate almalı, abartılı konuşmalardan kaçınmalıdır.
Peygamberimizde “İfadenin öylesi vardır ki büyüleyici bir etkiye sahiptir.” buyurarak sözün etkisine ve önemine işaret etmiştir. Sözün güzelliğini gösteren işaretlerden biri de usanç verecek kadar uzun olmamasıdır. Allah Resulü bir başka hadislerinde ise çok konuşan kişinin hata yapma ihtimalinin bulunduğuna işaret ederek şöyle buyurmuştur: “Allah’ı anmak, Hakk’a çağrı ve batıldan sakındırma vasfını taşımayan bütün sözler hiç şüphesiz insanın lehine değil aleyhinedir.”
Dinî hitabet tebliğ, davet, vaaz, irşad vb. uygulamaları kapsayan çok yönlü bir faaliyettir. Din görevlileri, muhataplarına aktardıkları mesajın anlaşılması ve benimsenmesi için çalışırlar. Bu yüzden hitabet tekniklerini doğru ve etkin bir şekilde kullanmaları gerekir. Kur’an-ı Kerim’de ve Allah Resulü’nün sünnetinde bu yeteneğin nasıl kullanılması gerektiğine dair bazı ilkeler yer almaktadır.
Kur’an’da yer alan hitabet ilkelerinden en önemlileri şunlardır:
Etkili ve güzel konuşmak,
İnsanları düşünmeye yöneltmek, müjdelemek, uyarmak, soru- cevap tekniğini kullanmak, söz-davranış uyumu, muhatabın duygularına hitap etmek, muhataba olumlu yaklaşmak.
Dinî hitabette olumlu neticeler alabilmek için insanları etkileyecek, vicdanlarını harekete geçirecek, dokunaklı sözlere ihtiyaç vardır. Kur’an-ı Kerim’de;
وَقُلْ لَهُمْ فى اَنْفُسِهِمْ قَوْلاً بَلِيغًا
“…Onlara öğüt ver ve onların içlerine tesir edecek söz söyle!”
buyrularak konuşmanın tesirli olması gerektiği vurgulanmıştır.
Bu nedenle hatip konuşmasında akıcı ve etkileyici bir üslup kullanmalıdır.
İnsanları düşünmeye yöneltmek
Kur’an-ı Kerim insanların düşünme ve akletme duygularına sık sık vurgu yapmakta,
verdiği örneklerle akla ve düşünme gücüne yöneltmektedir. Kur’an’da düşünmenin anlamına en yakın terimler tefekkür ve akıldır.
اَوَلَمْ يَنْظُرُوا فى مَلَكُوتِ السَّمَوَاتِ وَالَْرْضِ
“Gökler ve yerdeki hükümranlık ve düzen hakkında düşünmezler mi? …”
اَفَلَ يَنْظُرُونَ اِلَى الِْبِلِ كَيْفَ خُلِقَتْ
“Bakmıyorlar mı deveye, nasıl yaratılmış!”
اِنَّ فى خَلْقِ السَّمَوَاتِ وَالَْرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ
لَٰيَاتٍ لُِولِى الَْلْبَابِ.
اَلَّذِينَ يَذْكُرُونَ الّٰلَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلٰى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ
فِى خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالَْرْضِ
“Muhakkak ki göklerin ve yerin yaratılışında, gündüzle gecenin ardarda gelişinde akıl sahipleri için alametler vardır. Onlar ayakta, otururken ve yaslanmışken Allah’ı zikredip göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler…”
mealindeki ayetlerde tefekkürün önemi açıkça vurgulanmaktadır.
Müjdeleyici olmak
Yumuşak ve tatlı sözün yanında, muhatabı sevindirici, özendirici bilgiler ve müjde vermek hitabet sanatı açısından önemlidir. Kur’an-ı Kerim’de
وَمَنْ يُطِعِ الّٰلَ وَالرَّسُولَ فَاُولٰئِكَ مَعَ الَّذِينَ اَنْعَمَ الّٰلُ عَلَيْهِمْ
مِنَ النَّبِيّ۪نَ وَالصِّدّ۪يق۪ينَ وَالشُّهَدَاءِ وَالصَّالِح۪ينَ وَحَسُنَ اُولٰئِكَ
رَف۪يقًا.
“Kim Allah’a ve elçisine itaat ederse, şehitler ve salihlerle beraberdir. Onlar ne güzel arkadaştır. Bu lütuf, Allah’tandır. Bilen olarak Allah yeter.”
buyrularak insanlara müjdeler verilmektedir. Yararlı işlere karşılık olarak sunulan cennet ve cennetteki güzelliklerde bu müjdeleyici hitap içinde yer alır.
Uyarıcı olmak
Her insan müjdeden, mükafattan ve güzel sözden aynı oranda etkilenmeyebilir. Bu yüzden insanlara bazı konuların olumsuz yönleri de gösterilmelidir. Emredilen hususlar yapılmadığı takdirde
verilecek cezalar ve musibetler de hatırlatılmalıdır. Bu konuda
Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerde müjde ile uyarı ve korkutma, cennet
ile cehennem dengeli bir şekilde kullanılmıştır.
Soru-cevap tekniği
Bir konuya dikkat çekmek amacıyla soru sormak ve cevabını muhataptan istemek bir hitabet tekniğidir. Bu şekilde anlatılmak istenen konu daha kolay bir şekilde sunulmaktadır. Kur’an-ı Kerim’degeçen “Ey insanlar! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? Allah’a ve elçisine inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad ederseniz. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.” ayet-i kerimesi soru cevap tekniğine örnek olarak verilebilir.
Söz ve davranış uyumu
Kur’an-ı Kerim’de, İsrailoğulları âlimlerinin ilahî mesajı okuyup gerçeği bildikleri hâlde kendilerini unutarak sadece diğer insanlara erdemli olmayı emretmeleri eleştirilmiştir. İslamiyet’in insanların gönlünde yer etmesi, yayılması ve evrensel bir din hâline gelmesinde başta Peygamber Efendimiz olmak üzere sözleriyle fiilleri uyumlu olan Müslümanların önemli rolü olmuştur. Özellikle büyük halk kitleleri, teorik bilgilerden çok, örnek Müslümanlardan etkilenerek İslam dinini benimsemiştir.
Muhatabın duygularına hitap etmek Kur’an’da muhatabın duygularına yönelerek, onun kalbinin kazanılmasını hedeflenmiştir. Allah Teâla ilahlık iddiasında bulunanFiravun’a karşı Hazreti Musa’yı tebliğ göreviyle gönderdiği zaman bile yumuşak söz söylemesini emretmiştir:
اِذْهَبَا اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰى
فَقُولَ لَهُ قَوْلً لَيِّنًا لَعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ اَوْ يَخْشٰى
“Firavuna gidin; çünkü o azdı. Ona yumuşak söz söyleyin; belki öğüt alır veya korkar.’’ Ayrıca Kur’an’ı Kerim’de Hz. İbrahim’in oğluna “yavrucuğum”;
babasına da şirkin yanlışlığını ve tevhide yönelmesinin gerekliliğini anlatırken “babacığım” diye söze başlaması, Hz. Yusuf’un, babası Yakub’a, “babacığım” şeklinde hitap etmesi, Hz. Lokman’ın oğluna nasihat ederken, “yavrucuğum” ifadesini kullanması, duygulara hitap etmenin ve karşı tarafı etkilemenin örnekleridir.
Muhataba olumlu yaklaşmak
Kur’an-ı Kerim’de dinî tebliğde bulunan kişinin muhatabınaolumlu bir şekilde yaklaşması emredilmektedir. Allah Teala Peygamber Efendimiz’e hitaben şöyle buyurmuştur:
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ الّٰلِ لِنْتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ
لَنْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ
“Allahın rahmeti sebebiyledir ki sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, çevrenden dağılıp giderlerdi… “
Sünnette Hitabet İlkeleri
Hz. Peygamber (s.a.v.) konuştuğu dilin bütün inceliklerine vakıf olarak insanlarla iletişim kurmuştur. Kullandığı kelimeler son derece pürüzsüz ve kulağa hoş gelecek şekilde idi. Hızlı konuşmaz, açık ve tane tane konuşurdu. Hatta dinleyen kişi sözünü hemen ezberleyebilirdi. Sahabe-i kiram, onun konuşmasının her dinleyenin rahatlıkla anlayabileceği şekilde açık olduğunu ifade etmiştir.
Peygamberimiz (s.a.v.) konuşmalarında muhatabın anlayış ve kavrayış seviyesini dikkate alırdı. Kendi seviyesinde olmayan bir konuşmayı takip etmek dinleyiciye bıkkınlık verir. Kavrayamayacakları bir konu karşısında, insanın şüphe ve tereddüt içinde kalması ve yanlış anlaması mümkündür. Konuşmacı dinleyiciye göre bir üslup tercih etmelidir. Rasulullah (s.a.v.) muhatabının durumuna göre uzun-kısa, basit-edebi olabilecek ifadeler seçer, maksadını muhatabının anlayacağı şekilde anlatırdı.
Az sözle çok mana ifade etmek Peygamberimizin en belirgin özelliklerindendir. Bu özellik “cevâmiu’l-kelim” sözüyle ifade edilir. Allah Resulü, diğer peygamberlerden farklı olarak sadece kendisine verilen özellikleri saydığı bir hadiste “Ben cevâmiu’l-kelim ile gönderildim.” buyurmuştur. Cevâmiu’l-kelim niteliğine sahip pek çok hadisten birkaçı şunlardır:
“Sana şüpheli geleni bırak, şüphe vermeyene bak!” ; “Sizden biriniz kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe iyi mümin olamaz.”; “Dünyaya iltifat etme ki Allah seni sevsin; insanların eline bakma ki halk seni sevsin.” ; “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol!”.
Hz. Peygamber hiçbir zaman yaldızlı sözler söyleyerek gerçekleri abartmayı ve insanların takdirini kazanmayı amaçlamamıştır. Din hizmeti yürütenler de Hz. Peygamber’in bu üslubunu örnek almalı ve “edebiyat yapmak” diye tabir edilen bir duruma düşmemelidirler.
Allah Resulü konunun daha iyi anlaşılması için konuşmalarında çeşitli örneklere ve benzetmelere yer verirdi. Bir defasında şöyle buyurmuştur: “Cimri ile cömerdin hâli şu iki kişinin durumuna benzer: İkisinin de üzerinde göğüslerinden köprücük kemiklerine kadar uzanan çelik zırh vardır. Cömert olan kişi her sadaka verişinde zırhı genişleyerek vücudunu kaplar, parmaklarını örter, hatta yerde sürünen zırh ayak izlerini siler. Cimri de sadaka vermeye niyetlendikçe zırhının halkaları bedenini sıkar, adam bunları genişletmeye çalışsa da halkalar genişlemez.” Bir diğer hadisinde ise kalbinde Kur’an’dan ayetler bulunmayan kişinin durumunu harap bir eve benzetmiştir.
Hz. Peygamber, iyice anlaşılmasını istediği sözleri dikkat çekmek ve akılda kalmasını sağlamak için üç defa tekrar ederdi. Mesalâ bir defasında, ashabının önünde ayağa kalkmış ve üç defa ‘’Ey insanlar, aşırılıktan kaçının.” ifadesini kullanmıştır. Veda haccındaki hutbesinde “Ey insanlar! Yarın beni size soracaklar, ne diyeceksiniz?” diye sormuş, sahabe-i kiramın: “Allah’ın elçiliğini yerine getirdin, vazifeni hakkıyla yaptın, bize öğütte bulundun, diye şahitlik ederiz.” demeleri üzerine Hz. Peygamber: “Şahid ol yâ Rab! Şahid ol yâ Rab! Şahid ol yâ Rab!” buyurmuşlardır. Hatta namaz kıldırırken dahi dikkat çeken ayetleri bazen iki, bazen de üç defa tekrarlamıştır. Din görevlisi de hitabet sırasında sık olmamak şartıyla önemli sözleri tekrarlayabilir. Böylece aktarılan mesajlar dinleyenler tarafından daha iyi anlaşılmış olur.
Söze dikkat çekici bir ifade ile başlardı. İnsanlara hitap ederken söze onların ilgisini çekecek bir ifade ile başlamak edebi sanatlardan biri olarak kabul edilir. Hz. Peygamber sözlü iletişimde dikkat çekici başlangıç ifadelerine yer vermiştir. Yemin, bir ifadeyi üç defa tekrar etmek, soru sorma gibi yöntemleri söze başlarken uygulamıştır.
Zaman zaman soru-cevap yöntemini kullanır, insanların dikkatini çekerdi. Allah Resulü önemli ya da anlaşılması zor meselelerde konuşmalarına soru sorarak başlamıştır. Bu aynı zamanda diyaloga zemin hazırlayan bir yöntemdir. Resul-i Ekrem bir gün, “Müflis kimdir, bilir misiniz?” diye sormuş, ashap, “Bize göre müflis parası ve malı tükenen kimsedir.” şeklinde cevap vermiş, bunun üzerine Resulullah şöyle demiştir: “Ümmetimin müflisi kıyamet gününde namazı, orucu ve zekâtı ile gelen, fakat buna sövmüş, şuna iftira etmiş, onun malını yemiş, öbürünün kanını dökmüş, diğerini dövmüş olan kimsedir. Sonunda sevaplarından şuna buna dağıtılır. Eğer sevapları borcunu ödemeden tükenirse alacaklılarının günahlarından alınıp ona yüklenir ve neticede ateşe atılır.” Bir defasında da Hz. Muaz’a: “Ya Muaz! Allah’ın kulları üzerindeki hakkının ne olduğunu biliyor musun?” diye sordu. Hz. Muaz: “Hayır” dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v): “Ona şirk koşmadan ibadet etmektir. Peki kulların Allah üzerindeki haklarının ne olduğunu biliyor musun?” diye sordu. Hz. Muaz yine: “Hayır” dedi. Bu sefer Peygamberimiz: “Bunu yapanlara azab etmemektir.” buyurdu.
Konuşma sırasında zaman zaman jest ve mimiklerini kullanmış, bu sayede muhataplarının anlattığı konuyu daha iyi kavramalarını amaçlamıştır.Resulullah (s.a.v) bir defasında “Mümin diğer mümin için parçaları birbirine perçinlenmiş bina gibidir.” buyurmuş, ardından da (bunu açıklamak için) parmaklarını birbirine kenetlemiştir. Bir başka zaman ise “Yetimi koruyup kollayan kişi ile ben, cennette şu ikisi gibiyiz.” buyurmuş, işaret ve orta parmağını göstermiştir.
Peygamberimiz, konuşmalarında zamanlamaya dikkat ederdi. Her işinde olduğu gibi vaazlarında da kolaylığı tercih eder, dinleyenleri bıktırmayacak şekilde kısa konuşur, vaazları belli günlerde yapardı. Her perşembe günü halka vaaz veren Abdullah b. Mes‘ud bunu her gün yapmasını isteyenlere, “Resulullah bize bıkkınlık gelebileceği endişesiyle özel vaaz zamanı ayırırdı, ben de size bıkkınlık vermemek için uygun vakitleri gözetiyorum.” demiştir.
İnsanların hatalarını yüzüne karşı söylemez, onları küçük düşürmez, onlara olumlu ve yapıcı bir üslupla hitap ederdi. Vaaz ve nasihatte doğrudan muhatabı suçlamak yerine dolaylı ifadelerle konuşurdu ve hataları düzeltirdi.
Dinî hitabetin en önemli iki alanı olan hutbe ve vaazlarda sunum öncesi plan yapma ve uygulama sırasında belli ilkelerin göz önünde bulundurulması önem arzetmektedir.
Dinî hitabette hazırlık sürecinin ilk basamağı konu seçimidir. Konu seçiminde İslâm inanç esasları, ibadet ilkeleri ve ahlaki öğütlere öncelik verilebilir. Ayrıca belirli günler, geceler, çözümüne dinin katkısı öngörülen güncel sorunlar, cemaatin ihtiyaçları ve beklentileri dikkate alınır. Cemaatin bilgi ve kültür seviyesi, ilgi, istek ve ihtiyaçları, bölgenin örf, adet ve gelenekleride göz önünde bulundurulabilir. Özellikle cuma ve bayram gibi günlerde, gelişen olaylara dinî bakış açısı verebilecek bir konu belirlenebilir. Örneğin, eğitim-öğretim yılının başladığı hafta eğitimin önemi, camiler haftasında caminin sosyal hayattaki yeri gibi konular seçilebilir.
Konuyu hutbe ve vaazın süresi dikkate alınarak sınırlandırmak gerekir. Örneğin, kutlu doğum haftasında “Peygamberimizin Hayatı” şeklinde genel bir konunun yerine “Bir eş olarak Hz. Muhammed” gibi sınırlı bir konu seçilebilir. Kişi ve kurumları hedef alan, toplumun birlik ve bütünlüğünü bozacak ve yanlış anlaşılmalara yol açacak konular seçilmemelidir.
Dinî hitabet için hazırlanan konudan cemaatin istifade edebilmesi için hutbe ve vaazlarda belirli bir plan çerçevesinde sunum hazırlığı yapmak gerekir.
Vaaz planı hazırlama:
Vaaz ortalama 30 – 45 dakikalık bir konuşmadır. Bu tür birkonuşmanın, iyi hazırlanmış bir planı olmalı ve hatip bu plana göre hareket etmelidir. Hitabeti çok güzel olsa bile vaiz, vaazını önceden hazırlamalıdır. Böylece cemaat de konuyu derli toplubir şekilde kolaylıkla anlayabilir. Plan yapan bir vaizin kendine güveni tam olur.
Bir vaaz planı; “giriş”, “gelişme”, “sonuç” olmak üzere üç bölümden oluşabilir:
Vaazın giriş bölümüne Allah’a hamd, Peygamberimiz’e salat-u selam içeren bir dua ile başlanır. Daha sonra, bir ayet ve hadis ile konu belirtilir. “Değerli Kardeşlerim!”, “Muhterem Cemaat”, “Aziz Müminler” gibi bir hitap cümlesiyle başlanabilir. Ayrıca bu cümleler vaaz esnasında yeri geldikçe tekrar edilebilir. Konu takdim edilirken sebebi de belirtilir. Örneğin, “Muhterem Müslümanlar! Ramazan ayına yaklaşmamız dolayısıyla vaazımızda, Oruç ibadetinden bahsedeceğiz” denilerek vaazın konusu hatırlatılır. Güncel bir olaya atıfta bulunarak konuya girmek de mümkündür. Uzun girişlerden sakınmalı hemen vaaza başlanmalıdır. 40 dakikalık bir vaazda giriş bölümüne 5 dakika ayrılabilir.
Gelişme bölümü, vaazın süre ve içerik olarak en yoğun bölümüdür. Cemaatin ilgi ve dikkatinin konuşma süresince sürdürülebilmesi kolay değildir. Burada vaizin bilgi, beceri ve deneyimiile vaaz için yapmış olduğu hazırlık büyük önem taşımaktadır. Bu bölümde ayet ve hadisler ışığında konu ortaya konulmalıdır. Örneğin oruç ibadetinden bahsederken Bakara Suresinin 183-185. ayetlerine Peygamber Efendimizin samimi bir inançla Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak üzere Ramazan ayını oruçlu geçirenin günahlarının bağışlanacağını ve oruçluların cennette yüksek derecelere nail olacaklarını haber verdiği hadisleri zikredilebilir. Orucun insan davranışları üzerindeki etkileri anlatılır. Ayrıca konuyla ilgili ortaya çıkması muhtemel olan sorulara ve konuya ilişkin görüşlere yer verilmelidir. Vaazın gelişme bölümünde hedef davranışlar dikkate alınarak konunun toparlanması için belirli aralıklarla özetler yapılmalıdır. Böylece camiye sonradan gelenlerin konuya intibak etmeleri de sağlanmış olur. Gelişme bölümüne 40 dakikalık bir vaazda 30 dakika ayırmak uygundur.
Sonuç bölümünde vaazın konusuyla ilgili düşüncelerin kısa bir özeti yer almalıdır. Vaaz ile hedeflenen davranışların gerçekleşmesinin temenni edildiği, cemaat için güzel dileklere yer verilen kısa bir dua ile vaaz bitirilmelidir. 40 dakikalık bir vaazda sonuç bölümüne 5 dakika ayrılabilir. Vaaz, ezanla birlikte sonlandırılmalıdır. Dolayısıyla ezan okunmadan önce konu özetlenip vaaza son verilmeli ve cemaatin ezanı dinlemesine imkân tanınmalıdır. Vaaz süresi içerisinde konu mutlaka tamamlanmalı, yarım bırakılmamalıdır. Konuyu yarım bırakıp “Konumuza gelecek derste, gelecek vaazımızda devam edeceğiz” demek uygun değildir.
Bir hutbe planı şu şekilde hazırlanabilir:
Hitap cümlesi: “Muhterem Müslümanlar”, “Aziz müminler” “Değerli Din Kardeşlerim” gibi cemaatin dikkatini çekebilecek iyi bir hitap cümlesiyle hutbeye başlanmalıdır. Bu hitap cümleleri paragraf aralarında dikkati toplamak için tekrar edilebilir.
Konunun takdimi: “Hutbemiz …. Hakkındadır” veya “Hutbemizde …..konusunu ele alacağız” gibi bir takdim cümlesiyle hutbe konusu zikredilebilir. Ancak konunun bildirilmemesi, merak uyandırması bakımından daha uygundur. Konunun adı belirtilecekse hangi amaçla ele alınacağının belirtilmesinde yarar vardır. Örneğin, “Muhterem Müslümanlar! Bu hafta okullarımız eğitim- öğretime başlayacağı için hutbemizde de İslam dininin ilme verdiği önemi ele alacağız” diyerek hutbenin konusu belirtilir.
Giriş bölümü: Bu bölümde konunun önemini işaret eden güncel ya da İslâm tarihiyle ilgili çok kısa bir olay anlatılabilir ve böylece dinleyenlerin dikkati çekilmiş olur. Giriş; bir soru cümlesi, hutbenin içeriğinin güncel konularla ilişklendirilmesi, cemaati ilgilendiren hususun problem olarak ortaya konulması şeklinde de olabilir.
Gelişme bölümü: Bu bölümde konu ayetlere ve sahih hadislere dayanarak anlatılır. Zikredilen hususların yerine getirilmesinin ya da getirilmemesinin fayda ve zararları aktarılır. Somut örnekler verilerek konu günlük hayatla ilişkilendirilir. Toplumdaki uygulama ve yansımalar vurgulanır, gerekli uyarı ve öğütlerde bulunulur.
Örneğin, İslâm’ın ilme verdiği önemin anlatılacağı bir hutbede,
قُلْ هَلْ يَسْتَوِى الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَ يَعْلَمُونَ
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?…” ayetiyle, “İlim talebi için yola çıkan kimse dönünceye kadar Allah yolundadır.” hadisi örnek verilebilir. Ayrıca Peygamberimizin Bedir esirlerine uyguladığı muamele ve Ashab-ı Suffe anlatılabilir.
Sonuç: Bölümde hutbenin başlangıcından itibaren zikredilen hususlar birkaç cümle ile özetlenir; hedeflenen amaçlar vurgulanır. Hutbe konuyla ilgili bir ayet ve hadis mealiyle tamamlanabilir.
Dinî hitabetin bilgi toplama sürecinde birincil kaynakları kullanmanın önemi vardır. İslam’ın temel kaynakları Kur’an-ı Kerim ve hadislerdir. Bu nedenle sunum yapılacak konuyla ilgili ayet ve hadislerin tespit edilmesi gerekir. Bunun yanında İslâmi ilimlerin diğer alanlarına ilişkin kaynaklar da ihmal edilmemelidir. İnançla ilgili konularda akaid kitaplarına, ibadetle ilgili konularda fıkıh kitaplarına, Hz. Peygamber’in hayatıyla ilgili konularda siyer kitaplarına bakılmalıdır. Daha önce yayımlanmış hutbe ve vaaz metinlerinden de yararlanılabilir. Günümüzde İnternet aracılığıyla bazı bilgilere ulaşılabilmektedir. Ancak İnternetten elde edilen bilgilerin doğru olup olmadığı araştırılmalıdır.
Dinî hitabetin en önemli iki şekli olan vaaz ve hutbelerde seçilen konu ile ilgili ayetlerin bulunması için ilk olarak Muhammed Fuad Abdülbaki’nin el-Mu’cemü’l-Müfehres li Elfazi’l Kur’âni’l- Kerim adlı eserine başvurulmalıdır. Bunun dışında bu konuda hazırlanmış eserlerden ve Kur’an meallerinin fihristlerinden yararlanılabilir. Bir vaiz Kur’an’a hâkim olmalı, konu ile ilgili ayetleri Kur’an’dan bulabilmelidir. Bu imkâna sahip olabilmek için sürekli Kur’an okumak gerekir.
Seçilen ayetten ne kastedildiğini meallerden tam olarak anlamak mümkün olmayabilir. Bu tür durumlarda -telif ya da terceme- çeşitli tefsirlere başvurulmalıdır. Tefsir alanında kullanılabilecek ilk kaynaklar arasında Taberî’nin Câmiu’l-beyân adlı eseri, Kur’an’ın başından sonuna kadar tefsir edildiği ilk kitaptır. İbn Kesîr’in Tefsîrü’l-Kurâni’l-Azîm, Zemahşerî’nin el-Keşşâf ve Fahreddin er-Râzî’nin Mefâtîhu’l-gayb adlı eserleri de klasik eserler içinde önemlidir. Son dönemde yazılan tefsirlerden Elmalılı Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kur’ân Dili ve Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayımlanan ve bir heyet tarafından hazırlanan Kur’an Yolu isimli kaynaklara da başvurmak gerekir.
Dinî hitabette hadislere yer verilirken güvenilir kaynaklara başvurmak, zayıf ve uydurma sözlerden sakınmak gerekir. Bazısözlerin hadis diye meşhur olması, dillerde dolaşması hatta bazı kitaplara geçmiş olması aldatıcı olmamalıdır. Hz. Peygamber’e nispet edilerek nakledilecek sözlerin mutlaka ona ait olmasına son derece dikkat etmek, hem dini, hem de mesleki büyük bir sorumluluktur.
Sahih hadisleri seçebilmek için muteber hadis kaynakları hakkında gerekli bilgiye, hadis kaynaklarına ulaşabilme imkânına ve bunlardan yararlanma becerisine sahip olmalıdır.Bir konudaki hadisleri bulmak için el-Mu’cemü’l-müfehres li Elfâzi’l-Hadîsi’n- Nebevî isimli esere bakılır. Dinî hitabette başvurulması gereken hadis kitaplarının ilk sırasında asırlardır Müslümanlar tarafından en fazla kabul görmüş olan Buhari ve Müslim’in el- Câmi’ü’s-sahîh isimli eserleri yer alır. Sahîh-i Buhârî olarak da bilinen bu iki eser, birlikte Sahîhân veya Sahîhayn şeklinde isimlendirilir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nca on üç cilt hâlinde yayımlanan Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi isimli eser Sahîh-i Buhârî’den seçilmiş 2189 hadisin Ahmed Naim ve Kamil Miras tarafından yapılmış tercüme ve şerhini içermektedir. Sahîh-i Müslimde hem tercüme hemde şerh edilmiştir. Bunların yanı sıra Ebû Davud, Tirmizi, Nesai ve İbn Mace’ye ait es-Sünen isimli eserlerin de Türkçe tercümeleri mevcuttur. Bunlara İmam Malik’in el-Muvatta, Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned, Darimi’nines- Sünen adlı kitapları da eklenebilir.45 Bu arada Buhari’nin el-Edebü’l-Müfred ve Nevevî’nin bir Müslümanın günlük hayatında ihtiyaç duyacağı ayet ve hadisleri derlediği Riyâzu’s-sâlihîn isimli eserlerini de zikretmek gerekir. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından son dönemde yayımlanan Hadislerle İslam isimli eser konulu hadis çalışması olarak önemli bir kaynak durumundadır.
Fıkıh alanında Serahsî’nin el-Mebsût adlı eseri Hanefi fıkhının temellendirildiği, bu mezhebe ait görüşlerin delillerinin açıklandığı ilk ve en hacimli eserdir. Bunun dışında Hanefi mezhebinin görüşlerine ulaşmak için Kâsânî’nin Bedâiu’s-sanâi, Mergînânî’ninel-Hidâye, MevsıIî’nin el-İhtiyâr ve İbn Âbidîn’in- Reddü’l-muhtâr adlı eserlerine başvurulabilir. İlmihal türündeki eserlere örnek olarak Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihali ile Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yayımlanan ve bir komisyon tarafından hazırlanan İlmihal adlı eserler zikredilebilir.İmam Şafii’nin görüşlerinin ve bunların dayandığı delillerin yer aldığı en hacimli eseri el-Üm’dür. Şafii fıkhının önemli kitapları arasında Ebû İshak eş-Şîrâzî’nin el-Mühezzeb isimli eseri de yer almaktadır. Ayrıca, Halil Gönenç’in Şafiî İlmihali adlı eseri de vardır.
Akaid alanında Mâtürîdî’nin Kitâbü’t-Tevhîd ve Nureddin es- Sâbûnî’nin Matûridiyye Akaidi adlı eserleri klasik akaid kaynakları zikredilebilir.
Siyer alanında İbn İshâk’ın es-Sîre (Sîretü İbn İshâk), İbn Hişâm’ın es-Sîretü’n-nebeviyye ve Vâkıdî’nin Kitâbü’l-Megāzî isimli eserleri klasik kaynaklarındandır. Bunların dışında son dönemde yazılan eserlerden Mustafa Asım Köksal’ın İslam Tarihi ve Muhammed Hamidullah’ın İslam Peygamberi isimli kitapları da önemlidir.
İslâmi ilimlerin yanı sıra Türk tarihi ve kültürü, İslâm coğrafyası gibi konularda da önemli ve kapsamlı bir eser olan Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi de önemli bir başvuru kaynağıdır.
Dinî hitabetin hazırlık sürecinde toplanan bilgiler plana ve önem derecesine göre düzenlenir. Bilgiler arasında bağlantılar kurulur. Tespit edilen ayetlerin açıklamalarına tefsir kitaplardan bakılarak gerekli notlar alınır. Ayetlerin anlaşılmasında sebeb-i nüzul bilgisi önemli katkı sunacaktır. Dolayısıyla ilgili ayetin inişine sebep olarak gösterilen herhangi bir husus varsa bu bilgiden yararlanılmalıdır. Müjdeleyici ve uyarıcı ayetler arasında denge dikkate alınmalıdır. Sadece cennetle müjdeleyen tebşir ayetlerini ya da yalnızca azap çeşitlerinden söz eden inzar ayetlerini kullanmak, cemaati ya tamamen gevşemeye ya da ümitsizliğe sevk edebilir. Gerekli hâllerde hadislerin açıklamaları için hadis şerhlerine bakılır. Âlimlerin konuyla ilgili görüşleri dikkate alınır. Hurafe ve yanlış anlaşılmalara sebep olacak bölümler çıkarılır. Bütün bunlardan sonra cemaate doğru bir şekilde sunulacak metin son hâlini alır. Hazırlanan metin yazı dili ile tasarlandığı için sunum yaparken sözlü anlatım esas alınmalıdır.
Dinî hitabette hutbe ve vaazın hazırlanması kadar cemaate sunulması da son derece önemlidir. Nice hatip içeriği güzel olan konuşmaları hitabet tekniklerine dikkat etmeden sunduğu için dinlenilmez ve anlaşılmaz hâle getirmektedir.
Bu bölümde önce vaaz ve hutbe sunumuyla ilgili ortak noktalara değinilecek daha sonra hutbe ve vaazda dikkat edilmesi gereken özel hususlara işaret edilecektir.
Vaaz ve hutbe sunumunda dikkat edilecek ortak noktalar:
Vaiz veya hatip sunumunu yapmak için cemaatin karşısına geçmeden önce gerekli hazırlıkları yapmalıdır. Kıyafetinin temiz, düzgün ve uyumlu olmasına dikkat etmelidir. Ayrıca vaiz kürsüdeki oturuşu, hatibin minberdeki duruşu, ses tonu ve beden diliyle cemaate güven vermelidir.
Dinleyicilerin karşısına çıkmadan önce hazırlanan metin ya da notların gözden geçirilmesinde yarar vardır. Böylece eksik kalan yönler fark edileceği gibi, yeni hatırlanan bilgiler de ilave edilebilir. Telaffuzu zor kelimeler varsa, bunlar ya eş anlamlılarıyla değiştirilmeli ya da birkaç kez tekrar edilmek suretiyle söyleyiş kolaylığı sağlanmalıdır.
Cemaatin anlamada güçlük çektiği yabancı dillerdeki kavram ve terkipleri mümkün olduğu ölçüde kullanmamalı, sade bir Türkçe kullanmaya özen gösterilmelidir. Ayet ve hadislerde geçen kavramların anlamları, cemaatin anlayacağı şekilde açıklanmalıdır.
Vaaz ve hutbede dinî bilgilerin niteliği kadar bu bilgileri sunuş biçimi de önemlidir. İnsanlara yumuşak dil ve güzel bir üslupla hitap etmenin sevdirici, hatırlatıcı, düşündürücü ve birleştirici bir özelliği vardır.
Vaaz ve hutbenin metne bakmadan (irticalen) sunulması, hatibin bilgili ve konuya hazırlıklı olduğu izlenimini verir. Bu nedenle irticalen yapılan sunum cemaat üzerinde daha etkili olmaktadır. Vaazların sürekli kitaba, hazırlanan metne bakılarak veya metinden okunarak yapılması cemaat üzerindeki etkisini azaltır.
Konuşurken beden dilini kullanmaya özen göstermeli, ölçülü jest ve mimikleriyle konunun anlaşılmasını kolaylaştırmaya çalışmalıdır. Sunum sırasında sesi gereğinden fazla yükseltmek, vücudu, elleri ve kolları normalin ötesinde hareket ettirmek doğru değildir.
Hatip cemaatin kültürel yapısını iyi tanımalı, cemaatin anlayabileceği bir ifade ve üslup kullanmalıdır. Cümlelerin anlaşılabilir, bilgi kazandırıcı, düşündürücü, ümit verici, gönülleri ısındırıcı nitelikte olması önemlidir. Korkutucu ifadelerden uzak durmak, ümitlendirici ve müjdeleyici bir yaklaşım sergilemek dinî hitabetin cemaat üzerindeki etkinliğini artırmaktadır.
Diksiyonda, özellikle vurgulara dikkat edilmelidir. Ses tonu
caminin büyüklüğüne, cemaatin sayısına ve konunun içeriğine
göre ayarlanmalı, cami içindeki ses düzeni konuşmaya başlamadan
önceden kontrol edilmelidir. Yerel şive ve argo ifadelerden
kaçınmalıdır.
Dinin emir ve yasaklarına uyma konusunda “yapmalısınız, gözetmelisiniz” gibi ifadeler yerine, “yapmalıyız, gözetmeliyiz” veya “yapmamalıyız, dikkat etmeliyiz” gibi ifadeler tercih edilmelidir.
Sunumda kullanılacak ayet ve hadisler harekelenmeli, önceden birkaç kez okunarak zihne yerleştirmelidir. Ayet ve hadisler orijinal hâliyle, usulüne uygun ve hatasız okunmalıdır.
Konu, günlük hayatla bağlantılar kurularak açıklanmalıdır. Millî birlik ve bütünlüğü zedeleyici, kişi veya grupları küçük düşürücü, ön yargılı ve politik ifadelerden kaçınmalıdır.
Gereksiz ve yersiz tekrarlardan kaçınmalı, konu kısa cümlelerle ve somut örneklerle anlatmaya özen gösterilmelidir.
Vaaz sunumunda dikkat edilecek hususlar:
Vaiz, konuşması sırasında, yeri geldiğinde konu ile ilgili zarif nükteler, konuya uygun hikâyeler, kıssalar, şiir ve atasözlerinden yararlanmalıdır. Yerinde anlatılacak uygun hatıra ve gözlemler, vaazı zenginleştirip anlamayı kolaylaştırabilir. Böylece cemaatin dağılan dikkatini toplamış olur. Ancak bunlar konuyla ilgisi bulunmayan hurafe türü abartılı menkıbeler olmamalıdır.
Konunun daha iyi anlaşılması için örnekle anlatıma yer verilmelidir. Peygamber Efendimiz bu metodu uygulamıştır. Örneğin Kur’an okuyan kişinin durumunu şu örnekle açıklamıştır :“Kur’an okuyan mümin turunç gibidir. Tadı da güzeldir, kokusu da güzeldir. Kur’an okumayan mümin hurma gibidir. Tadı güzeldir ama kokusu yoktur. Kur’an okuyan münafık kişi reyhan otu gibidir. Kokusu güzeldir ama tadı acıdır. Kur’an okumayan münafık kişi ise ebucehil karpuzu gibidir. Hem tadı acıdır hem de kokusu yoktur.”
Vaiz, konuyu sunarken önemli alıntıların kaynağını ifade etmelidir. Okunan ayetlerin bulunduğu sure, hadislerin alındığı kaynak belirtilmelidir. Örneğin; “Yasin Suresinde şöyle buyuruluyor”, “Buhari ve Müslim hadisidir”, “Tirmizi’nin naklettiğine göre” gibi. Bu durum cemaatin vaize olan güvenini artırır. Ayrıca hem cemaati okumaya yönlendirir hem de onların dinî literatüre aşinalık kazanmasını sağlar.
Hutbeyi Sunarken Dikkat Edilecek Tutum ve Davranışlar:
Hutbe metni dil bilgisi açısından kontrol edilmeli, düşük cümleler ve anlatım bozuklukları giderilmelidir. Hutbede uzun cümlelere ve uzun heceli kelimelere yer verilmemelidir. Cümle uzunluğu 6-8 kelimeyi geçmemelidir.
Hutbe yazılı metinden okuma veya metinsiz konuşma hâlinde iki türlü sunulabilir. İrticalî konuşma en etkili şekil olsa da, konuşma bütünlüğünü sağlamak için hatibin elinde kısa bir notun bulunması gerekir.
Hutbe sırasında sesli olarak okunan Arapça dualar tane tane ve hitabet üslubuyla makamsız olarak sunulmalıdır. Harfler doğru telaffuz edilmelidir.
Hutbede ses tonu çok iyi ayarlanmalıdır. Çok yüksek sesle okumak kadar cılız bir sesle okumak da hutbenin kalitesini düşürür.
Hutbe tamamen metinden okunmamalı, cümle aralarında, ara hitaplarda cemaatle göz teması kurulmalıdır.
Gerekli durumlarda bazı önemli cümleler tekrar edilebilir.
Hutbede verilen mesajlarda müjde ve uyarı dengesi gözetilmelidir.
Hutbelerde detaylı bilgilerden kaçınmalı, halkın anlayabileceği şekilde etkili, yönlendirici, eğitici-öğretici ve özlü mesajlar verilmelidir.