Sözlükte namaz; dua, istiğfar, övgü anlamlarına gelir.Dinî bir kavram olarak, tekbirle başlayıp selamla sona eren İslam’ın beş temel esasından biri olup belli eylem ve rükünleri bulunan bir ibadettir. Farsça bir kelime olan namaz Kur’an-ı Kerim’de “salat” kelimesi ile ifade edilmiştir. İçerisinde zikir, tesbih, dua, kıyam, rükû, secde gibi ibadetleri toplayannamaz ibadeti, Allah katında en sevimli olan ameldir.
Ezan kelimesi sözlükte; bildirmek, duyurmak, çağrıda bulunmak, ilan etmek anlamlarına gelir. Dinî bir terim olarak ezan, farz namazların vaktinin girdiğini bildirmek
için okunan belli sözlere denir. Ezan okuyan kimseye müezzin denir.
Namaz, Mekke döneminde farz kılınmış ezan ise hicrî birinci yıldan itibaren okunmaya başlanmıştır. Medine’ye hicretten sonra Mescid-i Nebi’nin inşası tamamlanınca düzenli bir şekilde cemaatle namaz kılınmaya başlanmıştır. Peygamberimiz, namaz vakitlerinin nasıl duyurulacağı konusunda arkadaşlarıyla istişare etti. Bu esnada vahiyle Resulullah’a (s.a.v.) ve sayıları yirmiye kadar ulaşan sahabiye de rüyalarında bugünkü ezanın şekli öğretilmiştir. İlk ezan, Bilal (r.a.) tarafından sabah namazında yüksekçe bir evin damında okunarak uygulamaya konulmuştur.
Ezan; Kur’an, sünnet ve icma ile sabittir. Kur’an’daki
“Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında…”(Cuma suresi, 9. ayet.) ayetindeki çağrıdan kasıt ezandır. Peygamberimiz “İnsanlar ezan okumanın ve namazda ilk safta bulunmanın sevabını bilselerdi, sonra bunları yapabilmek için kur’a çekmek zorunda kalsalardı, mutlaka kura çekerlerdi.”(Buhârî, Ezan, 9.) buyurmuştur.
İslam’ın en önemli şiarlarından sayılan ezanı ve kâmeti bir bölge halkının tamamen terk etmesi doğru değildir. Ezan, bir beldede İslam varlığının sembolüdür. Dünyanın
her yerinde ezan, Peygamberimizin öğrettiği şekilde Arapça olarak okunur. Ezan ile topluma namaz vakitleri bildirilmiş ve İslam dininin en yüce esasları cihana ilan edilmiş olur.
Sabah ezanında diğer vakit ezanlarından farklı olarak
ezanda sözünden sonra sözü eklenir. Ve iki defa tekrar edilir.
Kâmet kelimesi sözlükte ‘ayağa kalkmak, durmak, düzgün ve itidal üzere olmak’ gibi anlamlara gelir. Kâmet, farz namaza başlanacağını bildirir. Kâmetin lafızları aynen ezan gibi olup ilave olarak cümlesinden sonra قَدْ قاَمَتِ الصَّلاَةُ cümlesi eklenir.
Ezan yavaş yavaş, kâmet ise biraz daha seri bir şekilde okunur.
Kâmet, tek başına veya cemaatle namaz kılarken namazın farzından önce okunur. Her farz namazdan önce kâmet getirmek erkeklere sünnettir. Müezzin kâmet getirdiği takdirde cemaatin kâmet getirmesi gerekmez. Farz namazların kazasını kılarken de kâmet
getirmek sünnettir.
Namaz için ezan okuyan ve kâmet getiren kimseye müezzin denir.(bk. Dinî Terimler Sözlüğü, s. 256. ) İslam Tarihinde ilk müezzin Bilal Habeşî’dir. Müezzinlik görevinin önemi ve faziletiyle ilgili olarak Peygamberimiz bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Müezzinler, kıyamet günü insanların en uzun boylu olanlarıdır.”(Müslim, Salat, 8.)
Bu yüzden Müslümanlar müezzinliğe özel bir önem verir. Camilerde müezzinlik kadrosu vardır. Görevli müezzinlerin güzel sesli olması, dinî musiki ve fıkıh bilgisi gibi
konularda yetkin olması da beklenir. Müezzinin ezan okurken abdestli olması, yüksek yerde, ayakta ve kıbleye dönük bir şekilde yüksek sesle okuması, okurken şehadet parmaklarını kulak deliğine veya üstüne koyarak okuması, “Hayyeale’s-salâh” derken yüzü sağa, “Hayye ale’l-felâh” derken sola çevirmesi, ezan bitimine kadar başka kelam konuşmaması, dikkatli, samimiyetle, doğru ve yavaş yavaş okuması müstehaptır.(bk. Ebû Dâvûd, Salât 28; Tirmizî, Salât 143.)
Ezan okuyanın kâmet getirmesi, kâmet getirirken de aynı şekilde kıbleye dönerek, ayakta, cemaatin duyacağı bir ses tonuyla ve ezana göre daha seri okuması müstehaptır. Hanefi mezhebine göre kâmet lafızları da ezan lafızları gibi çift okunur ancak seri
bir şekilde söylenir. Şâfii ve Hanbeli mezheplerine göre ise kâmet
lafızları birer kez söylenir, قَدْ قاَمَتِ الصَّلاَةُ sözü ve tekbirler ise çift söylenir.
Ezanı işiten kimselerin susup dinlemesi ve ezana icabet etmesi müstehaptır. İlim öğrenen ve öğretenler ile Kur’an okuyanlar ezana icâbet etmeyebilirler, ancak ezanı dinlemesi daha
efdaldir. Peygamberimiz ezana icabet etmemizi öğütlemiştir.(müslim Salat,12) Bunun için müezzinin okuduğu cümleler aynen tekrar edilir. Sadece “Hayye ale’s-salah” ve “Hayye ale’l-felâh” sözleri okununca, “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh” denir. Sabah ezanında “es-salatü hayrun mine’n-nevm” okununca da “sadakte ve berirte” denir.Birkaç camiden ezan okunursa ezanlardan sadece ilkine
icabet edilir. Ezan bitince Peygamberimize salat ve selam getirilmesi sonra da ezan duasının okunması müstehabtır.
Çünkü Allah Resulü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ezânı duyduğunuz zaman siz de aynen müezzinin söylediklerini tekrar edin! Sonra banasalat ve selam getirin! Çünkü her kim bana bir kere salavat getirirse Allah buna karşılık on salavat (rahmet) eder. Benim için vesîleyi
isteyin. Vesîle, cennette öyle büyük bir derecedir ki, ancak Allah onu
kullarından birine verecektir. İşte ben, o kul olmayı temenni ederim.
Kim de benim için Allah’tan vesîle dilerse artık ona şefaatim gerekli
olur.”(müslim,salat,11)
İslam dininde namaz, imandan sonra üzerinde önemle durulan temel ibadetlerin başında yer alır. Namaz, akıllı ve ergenlik çağına girmiş her Müslümana farzdır. Namaz önceleri sabah ve akşam olmak üzere günde iki defa, ikişer rekât olarak kılınıyordu. Hicretten iki yıl önce miraç gecesinde beş vakit olarak farz kılındı8.
Namazın farz oluşu bir ayette şöyle ifade edilmiştir:
اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ كِتَاباً مَوْقُوتاً
Şüphesiz namaz müminlere vakitleri belli bir farzdır.”(Nisâ suresi, 103. ayet.)
Peygamberimiz “Dinin başı İslam (kelime-i şehâdetngetirerek Allah’a teslim olmak) ve direği ise namazdır.”(Tirmizî, İman, 8) buyurarak namazın önemine dikkat çekmiştir.
Namaz kılan kişinin asıl amacı, Allah’ın (c.c.) emrini yerine getirmek ve rızasını kazanmaktır. Çünkü namaz, Allah’ın emri olduğu için kılınır. Allah’ın emrine itaat etmek, kulluğun gereğidir.( bk. Zâriyat suresi, 56. ayet.) Allah’a (c.c.) ibadet, insanın yaratılış amacıdır. Şu ayet bu durumu ifade etmektedir: “De ki: Şüphesiz, benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.”(En’am suresi, 162. ayet.)
Allah’ın rızası, ibadeti sadece Allah için yapmakla elde edilir.Namaz kılan mümin aynı zamanda, ahirette cehennem azabından korunmayı ve cennete girmeyi de ister. Bu gayeler dışında dünyevi menfaat elde etmek veya insanlar tarafından beğenilmek gibi amaçlarla ibadet yapmak, riyâ olup namazın sevabını yok eder. Yüce Allah, gerçek manada huzur ve mutluluğa ulaşan mümin kullarının özelliklerini sayarken birinci sırada namaza yer verir.
Kur’an’da Mü’minûn suresinin, 1 ve 2. ayetlerinde şöyle buyurur: “Gerçekten namazlarında huşû içinde olan müminler kurtuluşa ermiştir.” Huşû, Allah’ın yüceliği karşısında hissedilen büyük ve derin saygıdır. Allah, insanı üstün özelliklerle belli bir amaç için yaratmıştır. Eğer insan yaratıcısı ile bağını koparırsa varlığının anlamını ve amacını kaybeder. Sevgili Peygamberimizin ifadesiyle namaz, insanın Rabbi ile konuşmasıdır.(bk. Buhârî, Salat, 33.)
Namaz ibadeti, Allah’a (c.c.) yapılacak şükrün en kapsamlı şeklidir. Kur’an-ı Kerim’de bu husus şöyle dile getirilmiştir: “…Beni anmak için namaz kıl.”(Tâhâ suresi, 14. ayet.)
Erkanına uygun şekilde namaz kılan, rükû ve secdeleri eksiksiz olarak yerine getiren kimseye mağfiret edeceğine dair Allah’ın vaadi vardır. Peygamberimiz bir gün yanındakilere şöyle bir soru sordu: “Birinizin kapısının önünden bir ırmak geçse ve o kimse günde beş kere orada yıkansa bedeninde hiç kir kalır mı?” Onlar da “Kalmaz.” diye cevap verdi.
Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle buyurdu: “İşte beş vakit namaz da bunun gibidir. Allah namaz sayesinde günahları siler ve temizler.”(Buhârî, Mevakît 6; Nesâî, Salat, 7) Namaz kılan insan, kendini Allah’a daha yakın hisseder, günah ve hatalardan uzaklaşır. Namaz, insanın duygu dünyasını zenginleştirir. Yüce Allah, “Kendisini kötülüklerden
arındıran, Rabbinin adını anıp namaz kılan mutluluğa ermiştir.”(A’lâ suresi, 14-15. ayetler.) buyurarak namazın önemini belirtmiştir. Sevgili Peygamberimiz namazı gözümün nuru diyerek övmüş ve “... Benim mutluluğum namazdadır.”(Nesaî, İşretü’n- nisâ, 1) buyurmuştur.
Namaz, insana beden sağlığı kazandırır ve temizliğe alıştırır. Namazdaki hareketler vücut
adaleleri, kemik ve eklem bölgelerini kuvvetlendirir. İnsanın dinç, temiz ve sağlıklı olmasını sağlar. Çünkü namaz kılan bir kimse abdest almak zorundadır. Bu ise günde birkaç defa, kirlenen uzuvların temizlenmesi demektir. Ayrıca namazın sahih olabilmesi için beden, elbise ve namaz kılınan yerin de temiz olması şarttır. Namaz, zamanı iyi kullanmayı öğretir. Zamanı doğru planlamak ve verimli şekilde kullanmak, hayatta birçok şeyi doğrudan etkiler. Özellikle başarılı olmak için zamanı doğru kullanmak şarttır. Zamanı bilinçli kullanınca çalışmalarında
verimlilik artar ve başarı sağlanır.Namazı terk etmek büyük günah sayılmıştır. Allah Teâlâ
namazı terk edenleri bekleyen kötü durumu bize şu örnekle açıklamaktadır: ‘‘Ancak defteri sağdan verilenler böyle değildir; onlar cennettedirler. Onlar suçlulara sorarlar: Sizi sakara (cehenneme) sürükleyen nedir? Suçlular şöyle cevap verirler: “Biz namaz kılanlardan değildik…”(Müddessir suresi, 39-43. ayetler) Başka bir
ayet-i kerimede gerçek müminlerin, namazlarının hakkına riayet eden kimseler olduğu beyan edilir: “Onlar namazlarını muhafaza ederler.”(Meâric suresi, 34. ayet.)
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde kulun ilk hesaba çekileceği şey, farz namazdır. Eğer bu namazı tam olarak yerine getirmişse ne güzel. Aksi hâlde şöyle denilir: “Bakın bakalım, bunun nafile namazı var mıdır? Eğer nafile namazları varsa farzların eksiği bu nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer farzlar için de aynı şeyler yapılır.”(Tirmizî, Salat, 188)
Başka hadislerde bu husus şöyle açıklanmaktadır: “Bilerek namazı terk eden
kimseden Allah ve Resulünün zimmeti (koruması) kalkar.”(İbn Hanbel, Müsned, C 5, s.238)
“Allah, kullarına beş vakit namazı farz kılmıştır. Küçümsemeden her kim bu namazları tam kılarsa Allah kıyamet gününde cennete koyacağına dair kesin söz vermiştir. Kim de onları, hafife alarak eksik bir şekilde yaparsa Allah katında ona verilmiş bir söz olmaz. Allah dilerse ona azap eder dilerse bağışlar.”(İbn-i Mâce, Ikâmetü’s-Salat 194.)
Namazın kişiye farz olmasının şartları; Müslüman olmak, büluğ çağına ulaşmak ve akıllı olmak üzere üç tanedir. Buna namazın vücup şartları denir. Namazın sahih ve eksiksiz bir şekilde kılınabilmesi için bir takım farzları, vacipleri, sünnetleri ve adabı bulunmaktadır. Farzları yerine getirmemek namazın bozulmasına sebep olur. Vaciplerin terki ise eğer
unutma veya hata ile yapılırsa sehiv secdesi yapılmasını gerektirir. Vacibin bilerek terk edilmesi hâlinde namazın yeniden kılınması vacip olur. Sünnetlerinin ve adabının terk edilmesi namazı bozmaz. Sehiv secdesi veya namazın kazasını da gerektirmez. Ancak namazın fazilet ve sevabını azaltmış olur. Namazın farzları on ikidir. Bunların altısı namazın dışında olup namaza başlamadan önce yapılması gerektiği için namazın şartları olarak isimlendirilir. Altısı da namazın içinde olup namazın rükünleri diye adlandırılır. Namazın geçerli olabilmesi için bu farzların yerine getirilmesi gerekir.( TDV İslam İlmihâli, C 1, s. 225)
Namazın dışındaki farzlar (namazın şartları):
1. Hadesten Taharet: Hades, hükmi kirliliktir. Hadesten
taharet ise bu kirlilikten temizlenmektir. Abdest ve gusül ile
bu temizlik yapılmış olur.
Namaz kılmak için hükmi kirlilik adı verilen “hades”ten yani abdestsizlik ve cünüplükten temizlik şarttır. İbadetlerin yapılmasına dinen engel oluşturan hades, küçük ve büyük olmak üzere ikiye ayrılır.
Küçük Hades, abdestsizlik hâlidir. Abdesti bozan bir hâlin meydana gelmesiyle oluşur ve abdest almakla giderilir.
Büyük hades ise gusül abdestinin olmamasıdır. Cünüp olmakla, hayız veya nifas hâli ile meydana gelen hades olup gusül abdesti almakla giderilir. Allah Teâlâ, namaz kılmak için abdesti ve gerekli hâllerde gusülü şart koşmuştur.
Abdest; el, yüz ve ayakları ibadet maksadıyla yıkamak ve başa mesh etmektir. Abdest, Allah’ın (c.c.) emrini yerine getirmek yönüyle bir ibadettir. Maddi yönden de bir temizliktir. Abdest, insana sevap kazandırır. Bazı günahların bağışlanmasına da vesile olur. Nitekim Peygamberimiz bu hususu şu hadislerinde şöyle ifade etmiştir:
‘‘Kim, benim aldığım gibi abdest alırsa geçmişte işlediği günahları bağışlanır.”( Müslim, Taharet, 8,6.) Namaz kılmak, tilavet secdesi yapmak, Kâbe’yi tavaf etmek ve Mushaf’a dokunmak için abdest almak şarttır. Abdestin farzları, Kur’an-ı Kerim’in Mâide suresi 6. ayetinde belirtilmektedir. Buna göre abdestin dört farzı bulunmaktadır: Yüzü yıkamak, elleri ve kolları dirsekleriyle beraber yıkamak, başı meshetmek, ayakları aşık kemiğiyle birlikte yıkamak. Şâfii mezhebinde bu dördüne ilave olarak niyet ve tertip de abdestin farzlarındandır. Yıkanacak yerleri bir defa yıkamak farz, üç defa yıkamak ise sünnettir.
Abdestini tutamayacak şekilde devamlı bir özrü bulunan kimseye özür sahibi denir.
Devamlı akan kan, çıkmasına engel olunamayan idrar, bir hastalık sebebiyle herhangi bir organdan gelenve abdesti bozan necis akıntı özür sayılan hâllerdir.
• Özür sahibi olan kimse, her vakit namazı içinayrı abdest alır. Bir abdestle iki vakit farz namazıkılamaz. Ancak bir vakit içerisinde o vaktin farznamazını kılabildiği gibi kaza ve nafile namazlarda kılabilir. Kur’an okuyabilir. Şâfii mezhebine göre her namaz için ayrı abdest alınır.
• Özürlünün abdesti vaktin çıkmasıyla bozulur.Mesela özürlü olan kişi sabah namazı için abdest alsa güneşin doğmasıyla aldığı abdest bozulur.Bu nedenle özürlü kimse vakit girdiğinde yeniden abdest alır.
• Özür sahibinin abdesti, özür durumuna sebep olan necasetin vücuttan çıkmasıyla veya elbiseye bulaşmasıyla bozulmaz.(Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihâli, s. 69.)
• Özür sahibi olan kadına, hayız ve nifas hâlindeharam olan şeylerden hiçbirisi haram değildir.
• Özür durumu ilk ortaya çıktığında namazı vaktin sonuna kadar geciktirerek kılmak müstehaptır.
• Özür durumunda bulunanlar imamlık yapmamalıdır.
Gusül: Bütün bedeni ibadet niyetiyle hiç bir kuru yer bırakmadan yıkamaktır. Gusül, bazı ibadetlerin yapılmasına engel oluşturan hâlleri ortadan kaldırması bakımından önemlidir. Cenab-ı Hak, Kur’an-ıKerim’de “… Eğer cünüpseniz boy abdesti alın…”( Mâide suresi, 6. ayet.) buyurmaktadır.
Hanefi mezhebine göre gusülün üç farzı vardır:
1. Ağza bolca su verip boğaza kadar çalkalamak,
2. Burna su çekip içini iyice temizlemek,
3. Bütün bedeni, hiç kuru yer bırakmadan yıkamak.
Şâfii mezhebine göre niyet de farzdır. Vücuda bulaşan necaseti temizlemek şartır. Ağzı ve burnu temizlemek sünnettir. Çünkü Şâfiilere göre ağız ve burun vücudun iç kısmı kabul edilir.
Cünüp olmak ve kadının hayız (âdet) hâlinin veya lohusalığının sona ermesi ile gusletmek farz olur. Cuma ve bayram namazları için gusül almak, hac ve umre için ihrama girmeden önce ve arefe günü vakfe için gusül almak ise sünnettir. Âdet gören veya lohusa olan kadın bu maddelere ilave olarak oruç tutamaz ve eşiyle cinsel yakınlıkta bulunamaz.
Cünüp olanın tıraş olması, saç, tırnak kesmesi mekruhtur. Hayızlı iken bunları yapmak mekruh değildir. Âdetli ve lohusa durumda iken kılınamayan namazlar kaza edilmez. Ancak tutulamayan Ramazan oruçlarının kaza edilmesi farzdır.
Teyemmüm: Hükmi temizlik, su ile yapılır. Ancak su
ile temizlik imkânı olmadığında toprakla yapılır. Teyemmüm, su bulunmadığı veya suyu kullanmaya imkân olmadığı zaman hadesten temizlenmek niyetiyle toprakla veya toprak cinsinden temiz bir şeyle yüz ve kolları mesh etmektir. Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de teyemmümün farz olduğunu şu şekilde beyan etmiştir: “…Eğer hasta veya bir yolculuktaysanız yahut sizden biriniz tuvalet ihtiyacından yahut kadınlarınızla cimadan sonra su bulamazsanız temiz bir toprakla yüzlerinize ve ellerinize mesh edin (teyemmüm alın). Şüphesiz Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.” (Nisa suresi, 43. ayet.) Teyemmüm, temiz toprakla veya toprak cinsinden (kum, alçı, tuğla gibi) bir maddeyle yapılır. Şâfii mezhebine göre teyemmüm sadece toprakla yapılır.
Ayağı kaplayan, kendisiyle birlikte yürümek mümkün olan deriden yapılmış giyeceklere mest denir. Mestin, bir organın ya da yara ve benzeri şeyler üzerindeki sargının ıslak elle sıvazlanmasına da mesh denmektedir. Dinimiz, meşakkat durumunda ibadetlerin yapılmasında kolaylıklar sağlamıştır. Su bulunmadığı ya da bulunup da kullanılamadığı zaman teyemmüm yapılması, mestler ve sargılar üzerine mesh edilmesi dinimizin
sağladığı kolaylıklardandır. Mest üzerine mesh yapılabilmesi için önce abdest alınır sonra bu abdest bozulmadan mestler giyilir. Bu alınmış olan abdestin bozulmasıyla mest süresi başlar.
Bir mestin müddeti, mukim olanlar (memleketlerinde veya ikamet vatanlarında oturanlar) için bir gün bir gece, yani 24 saattir. Seferî olanlar için ise üç gün üç gece, yani 72 saattir. Mestler, abdestte ayağın yıkanması gereken bölümü örtmeli, ayağın küçük parmağı ölçüsü ile üç parmak yan yana sığacak kadar delik ve yırtık bulunmamalıdır.
Sargı Üzerine Mesh Etmek Abdest veya gusül âzâları üzerinde sargı, alçı veya bandaj varsa ve bu sargıyı açıp altını yıkamak mahzurlu ise sargının üzerine meshedilir.
• Sargıların kişi abdestli iken sarılmış olması şart değildir.
• Sargı üzerine bir defa mesh etmek yeterlidir.
• Açıkta olan yaraya, yanığa, rahatsız olan göz gibi bir organa meshetmek zarar verecekse o takdirde mesh de terk edilebilir.
• Kan veya cerahat sargının üzerine çıkarsa abdest bozulur.
• Sargı açılıp yara kontrol edildikten sonra tekrar kapatılsa mesh bozulmaz. Ancak yara iyileştiği için sargı yerinden düşse mesh bozulur ve abdest almak icap eder.Üzerine mesh yapılan sargı için belli bir müddet yoktur.
2. Necasetten Taharet: Necaset, hakiki ve maddi pislik, kirlilik demektir. Namaz kılacak kişinin bedeninde, elbisesinde ve namaz kılacağı yerde necaset varsa temizlemesi gerekir. Namaza engel olan necasetler iki kısma ayrılır:
a- Necaseti Galiza: Pis olduklarına dair kesin delil bulunan necasetlerdir.
Bu tür necasetler şunlardır:
• İnsan ve hayvan kanı, idrar, dışkı.
• Eti yenmeyen hayvanların idrar ve dışkıları.
• Tavuk, ördek ve kaz gibi kümes hayvanlarının
pisliği.
• Leş ve alkollü içkiler.
b-Necaseti Hafife: Pis olduklarına dair kesin delil bulunmayan necasetlerdir. Hafif necaset bir organın dörtte birini kaplayacak kadar olursa namaza engel olur.
Bu tür necasetler şunlardır:
• İdrar serpintileri.
• Yollardan sıçrayan çamur içindeki görülmeyen pislikler.
• Kuş pisliği.
Büyük ve küçük hacetini yaptıktan sonra avret yerlerini temizlemeye istinca denir. İdrar sızıntısının tamamen kesilmesini beklemeye istibra denir. Biraz yürümek, öksürmek gibi hareketlerle istibra yapılabilir. İstincâ ve istibrada temizlik sol el ile yapılmalıdır.
3. Setri avret: Namaz kılacak kişinin vücudunda örtülmesi gereken yerleri örtmesi demektir. Namazda erkeklerin göbek deliği ile diz kapağı arasını örtecek şekilde
kıyafet giymesi farzdır. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Erkeğin avret yeri, göbeği ile diz kapağı arasıdır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, C 2, s. 187)
Adabına bir uygun bir kıyafetle namaz kılmak sünnettir. Hanefi mezhebi, erkekler için diz kapağını da avret sayar.Namazda omuzları da örtecek şekilde kıyafet giyilmesi sünnettir.
Kadınlarda yüz ve ellerden başka (Hanefi mezhebinde ayaklar da hariç) vücudun her tarafının örtülmesi farzdır. Namaz kılarken avret yerinin açılması ve bir rükün
eda edecek kadar bir süre açık kalması namazı bozar.
Namazın bozulması için avret yeri olan bir uzvun (organın) en az dörtte birinin açılması gerekir.
4. İstikbali Kıble: Namazda kıbleye yönelmek şarttır. Kıble, Mekke’de bulunan Kâbe’dir. Kâbe’den uzakta olan kişi ise Kâbe’nin bulunduğu tarafa yönelir, yönünü o tarafa çevirir. Kıbleyi bilmeyenin sorması gerekir. Kâbe’nin bulunduğu noktadan 45 derece sağa ve sola
sapmalar kıbleden sapma sayılmaz. Kendi araştırmalarıyla kıbleyi bulan fakat isabet etmediği anlaşılan kimse namazını iade etmez. Namaz esnasında öğrenirse namazını bozmadan o tarafa yönelir.
5. Vakit: Farz namazlar için vakit şarttır. Vakti girmeden önce bir namazı kılmak geçersizdir. Meşru bir özür
olmaksızın namazı vaktinden sonraya bırakmak da doğru
değildir. Namazı, vakti girince geciktirmeden kılmak daha
faziletlidir.
Beş vakit namazın vakitleri:
Sabah namazı vakti: Fecr-i sâdık denilen ikinci fecrin başlangıcından güneşin doğmasına kadar olan süredir.
Öğle ve Cuma namazı vakti: Güneşin tepe noktasından batıya doğru kaydığı andan başlar. Herşeyin gölgesi iki misli olana kadar devam eder.
İkindi namazı vakti: Öğle namazı vaktinin çıkışı ile girer ve güneşin batışı ile biter. İkindi namazını güneş batarken kerahet vaktinde kılmak ise mekruhtur. İkindi namazının farzı, zaruretten dolayı vaktinde kılınamamış ise gün batımına kadar kılınabilir. Ancak ikindiyi
geciktirmek iyi değildir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Bu vakitte kılınan namaz münafıkların namazıdır. Münafık oturup güneşi bekler. Güneş batmaya yüz tuttuğu zaman çabucak ikindi namazını dört rekât kılar ve Allah’ı çok az anar.”(İmam Mâlik, Muvatta’, Kur’an, 46.)
Akşam namazı vakti: Güneşin batmasıyla başlar. Güneşin battığı tarafta görülen kızıllık kaybolana kadardevam eder.
Yatsı namazı vakti: Akşam namaz vaktinin çıkmasıyla başlar. İkinci fecrin doğuşuna (imsak) kadar sürer. Yatsı namazını gecenin üçte birinde kılmak müstehaptır.
Gecenin yarısına kadar geciktirilmesi ise mübahtır. İkinci fecrin biraz öncesine kadar geciktirmek, bir özür olmadıkça mekruhtur.(Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihâli, s. 114)
Vitir namazı vakti: Yatsı namazından sonradır ve sabah namazının vaktine kadar devam eder. Bu namazı geceleyin, teheccüd ve Ramazan ayında teravih namazından sonra en son namaz olarak fecre kadar geciktirmek evladır.
Teravih namazının vakti: Ramazan ayına mahsus olup
yatsı namazı kılındıktan sonra başlar ve sabah namazı vaktine kadar devam eder. Teravih namazı hem vitirden önce hem de vitirden sonra kılınabilir. Fakat evlâ olan teravih
namazını önce kılıp vitir namazını sonra kılmaktır.
Bayram namazının vakti: Güneşin bir veya iki mızrak boyu yükselmesinden sonra (zaman olarak güneşin doğuşundan 45 dakika sonra) başlar. Güneşin tam tepede olduğu istivâ vaktine kadar devam eder.
6. Niyet: Kalbin bir şeye karar vermesidir. Hangi namazı kılacağını bilmek ve bu ibadeti Allah için yapmayı kalben dilemektir. Niyetin kalp ile yapılması esas olup dil ile de
söylenmesi müstehaptır. Cemaatle namaz kılan kimsenin “uydum imama” demesi müstehaptır. Aynı şekilde imamın namaza başlarken “Ben, bana uyanlara imamım” diyerek
dil ile niyet etmesi müstehaptır. Kadın cemaat varsa imamın niyetinde belirtmesi gerekir.
Namazın Rükünleri:
1. İftitah Tekbiri: Niyetten hemen sonra “Allahu ekber” diyerek namaza başlamaktır.
2. Kıyam: Ayakta durmak demektir. Kur’an-ı Kerim’de “…Huşû ile Allah’ın huzurunda kıyama durun.”31 buyrulur. Ayakta durmaya gücü yetmeyen oturarak veya ima ile namaz kılabilir. Namaz esnasında rahatsızlanan kişi namazını oturarak tamamlayabilir.
3. Kıraat: Kur’an-ı Kerim’den ayet okumak demektir. Namazda sadece ayakta kıyam hâlindeyken Kur’an okunur. Namazda kıraatın farz olan miktarı, en az üç ayet veya
üç ayet miktarı uzun bir ayettir. Nafile, vitir ve iki rekâtlı farz namazların her rekâtında kıraat farzdır. Üç ve dört rekâtlı farz namazların ilk iki rekâtında kıraat farzdır. Fatiha ve diğer sureleri, namazda dili kıpırdatmadan ve ses çıkartmadan zihinden tekrarlayarak okumak, kıraatsayılmaz. Bu şekilde namazın rüknü olan kıraat yerine getirilmiş olmaz. Kişinin kendi duyabileceği bir sesle fısıldar gibi ve eğer yanında başkaları varsa onları namazda rahatsız etmeyecek bir şekilde okuması gerekir. Hanefi mezhebine göre imama tabi olan kişinin kıraat
rüknünü yerine getirmek için sure veya ayet okuma yükümlülüğü yoktur. Diğer üç mezhepte ise her rekâtta Fâtiha suresi okunur.
Şâfiî mezhebinde olan kişiler, cehrî namazlarda sadece
Fatiha suresini okur. Şâfiî mezhebine göre Fatiha suresinden bir ayet olduğu için besmelenin okunması kıraatın bir parçasıdır ve namazın farzlarındandır.
4. Rükû: Kıyamdan sonra elleri dizlere koyarak eğilmek ve “sübhane rabbiyel azim” diyecek kadar hareketsiz olarak durmaktır. Sırt ve baş düz bir şekilde bir süre beklemek ve
sonrasında rükûdan doğrulup secdeye varmadan bir süre kıyam vaziyetinde durmak tadili erkânın bir parçasıdır.
5. Secde: İtaat ve eğilmek anlamına gelir. Hadis-i şerifte Resulullah (s.a.v.) “Secde, kulun Rabbine en yakın olduğu andır.” (Müslim, Salat, 215) buyurmaktadır. Peygamberimiz secdenin nasıl yapılacağıyla ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “Yedi uzuv üzerine secde etmekle emrolundum: Bunlar; alın, iki el, iki diz ve iki ayağın parmak uçlarıdır.”(Buhârî, Ezan, 133-134.) Rükûdan sonra secdeye varıp secdede “sübhane rabbiye’l a’lâ” demek sünnet ve diyecek kadar durmak ise farzdır.
6. Ka’de-i Ahire (Son Oturuş): Namazın sonunda “Tahiyyat duasını” okuyacak kadar bir süre (teşehhüd miktarı) oturup beklemek namazın farzlarındandır.
Namazın Vacipleri:
1. Namaza “Allahu ekber” sözü ile başlamak.
2. Fâtiha suresini her rekâtta okumak. (Şâfii mezhebine göre farzdır.)
3. Farz namazların ilk iki rekâtında, vitir ve nafile namazların her rekâtında Fâtiha suresinden sonra bir sure veya en az Kevser suresi kadar ayet okumak.
4. Fâtiha suresini zammı sure veya ayetlerden önce okumak.
5. Cemaatle kılınan namazlarda imamın sabah, akşam, yatsı, cuma ve bayram namazlarının birinci ve ikinci rekâtlarında, teravih namazı ile Ramazan ayında teravihten sonra kılınan vitir namazının her rekâtında Fâtiha suresini ve kıraatı açıktan okuması;
öğle ve ikindi namazlarının bütün rekâtlarıyla, akşam namazının üçüncü ve yatsı namazının son iki rekâtında kıraatı gizli okuması; Cemaatin kıraat yapmaması.
6. Münferid namaz kılan kişinin gündüz kılacağı
namazlarda kıraatı gizli okuması.
7. Tadili erkâna riayet etmek.
8. İki secdeyi peşpeşe yapmak.
9. Secdede alın ile birlikte burnu da yere koymak.
10. Secde ayeti okunursa namaz içinde secde etmek. (Namazda secde ayeti okuduktan sonra aynı rekâtta kıraate devam edilecekse hemen doğrudan secdeye gidilir ve tekrar ayağa kalkılarak kıraat tamamlanır. Secde ayeti kıraatın sonunda okunursa ayrıca secde
yapmaya gerek yoktur.)
11. Oturuşlarda Tahıyyat duasını okumak.
12. Birinci oturuşta teşehhüd miktarı yani Tahıyyat duasını okuyacak kadar beklemek. Üç veya dört rekâtlı namazlarda birinci oturuşta Tahıyyat duasını okuduktan sonra gecikmeden üçüncü rekâta kalkmak.
13. Namazın sonunda selam vermek.
14. Namazda yanılınca sehiv secdesi yapmak.
15. Vitir namazında kunut tekbiri almak ve Kunut duasını okumak.
16. Bayram namazlarında ilave tekbirleri almak. Namazın vaciplerini kasten terk etmek namazı bozar. Fakat unutarak terk etmek veya geciktirmek sehiv secdesi (yanılma secdesi) yapmayı gerektirir.
Namazın Sünnetleri:
1. Beş vakit namaz ile Cuma namazı için ezan okumak ve kâmet getirmek.
2. Tekbirlerde erkeklerin ellerini omuz üstünde kulak memesi hizasına kadar, kadınların için ise omuz hizasına kadar ellerini kaldırması.
3. Eller kaldırılırken parmakların tabii olarak açılması ve ellerin içinin veya yanının kıbleye çevrilmesi. Şâfii mezhebine göre erkeklerin ellerini omuz hizasına kaldırması yeterlidir.
4. Cemaatin namaza başlama tekbirinin imamın tekbirine yakın olması.
5. Erkeklerin sağ elin baş ve serçe parmaklarıyla sol bileği kavrayarak göbek hizasında ellerini bağlaması; kadınların ise sağ eli sol elin üzerine koyarak göğüs üzerinde tutmaları.
6. Fâtiha suresinin sonunda hafif sesle “âmin” demek. Cehrî namaz kılınırken Sübhâneke duasını, “Eûzü besmele” ve “âmin” sözünü içinden okumak.
7. Sabah ve öğle namazlarında Fatiha suresinden sonra uzun bir sure okumak. Akşam namazında ise kısa birsure okumak.
8. Rükûya varırken ve namazdaki diğer tekbirleri getirirken “Allahu ekber” demek.
9. Rükûda erkeklerin açık parmaklarla dizlerini kavraması, kadınların ise parmaklarını bitiştirmeleri.
10. Rükû ve secdede okunan duaları en az üçer kere tekrar etmek.
11. Rükûda erkeklerin sırtları düz olacak şekilde dizlerini
kırmadan dik tutmaları; kadınların ise fazla eğilmeden dizlerini hafifçe kırarak sırtlarının yukarıya doğru meyilli şekilde durması.
12. Kavme yapmak yani rükûdan sonra doğrulmak, imamın rükûdan kalkarken “semiallahü limen hamideh” sözünü, tekbirleri ve namaz sonunda selamı açıktan söylemesi; rükûdan kalkarken cemaatin “Rabbenâ ve leke’l-hamd” sözünü, tekbirleri ve selamı gizlice söylemeleri.
13. Secdeye giderken sırasıyla dizleri, elleri, yüzü yere koymak, kalkarken de sırasıyla yüzü, elleri ve dizleri yerden kaldırmak.
14. Secde yaptığında kişinin yüzünü iki eli arasına alması, ellerini yüzün hizasında bulundurması, elinin dört parmağını birbirine bitiştirmesi, parmak uçlarını kıbleye doğru çevirmesi ve yere yapıştırması.
15. Erkeklerin secdede karnını uyluklarından, dirseklerini yanlarından ve kollarını yerden uzak tutması. Kadınların ise kollarını yerde ve vücuduna yakın tutması.
16. Celse yapmak (iki secde arasında oturmak).
17. Kâdede erkeklerin iftiraş oturuşu yapması, yani sağ ayaklarını dikip parmakları kıbleye döndürerek sol ayak üzerine oturması; kadınların ise teverrük oturuşu yapması, yani her iki ayağını sağa yatırıp parmak uçlarını kıble istikametine çevirerek kalçaları üzerine oturmaları.
18. Kâdelerde ellerin kıbleye doğru dizlerin üzerine konulması.
19. Teşehhüdlerde “Lâ ilâhe” denilirken sağ elin şehadet parmağının kaldırılması ve “illallah” derken parmağın indirilmesi.
20. Farzların, vitrin, müekked sünnetlerin son kâdelerinde, gayrı müekked sünnetler ile nafile namazların her kâdesinde Tahiyyat, Salli, Bârik, Rabbena veya benzeri bir duayı okumak.
21. Selam verirken başını önce sağa sonra sola çevirmek ve “Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh” demek.
22. Namazda yerine göre sütre kullanmak.
Namazın sünnetlerine uyulduğunda namaz tamamlanmış olur. Namaz sünnetlerinin terkedilmesi, namaz sevabının azalmasına sebep olur. Namazda huzur, sukunet ve huşû içinde bulunmak, güzel bir kıyafetle namaz kılmak, kıyamda iken secde yerine ve rükûda ise ayak ucuna bakmak, oturuşlarda kucağa ve selamda ise sağ ve sol omuz başlarına bakmak, birinci rekâtta okunan kıraatın ikinci rekâttan fazla olması, kavme durumunda elleri
yana salmak, secdeden ayağa kalkarken elleriyle yere dayanmadan kalkmak, namazda esnemeyi gidermeye çalışmak müstehaptır.
Namazda Mekruh Olan Davranışlar:
1. Uygun olmayan bir yerde namaz kılmak: Namazı yol üzerinde, hamam içinde, mezarlıkta (namaz için ayrılan yer hariç) hayvan kesilen yerde, sahibinin rızası olmayan yerde kılmak, ateşe karşı namaz kılmak, bir canlının resmi üzerine secde etmek ve önünde canlı resim bulunduğu hâlde namaz kılmak gibi.
2. Başkasının yanına çıkamayacağı bir elbise ile namaz kılmak.
3. Namazın sünnetlerine dikkat etmemek.
4. Namazın şekil şartlarına dikkat etmemek: Mesela bir yere dayanarak
namaz kılmak, erkeklerin secdede kolları yere koyması gibi namazın şekil şartlarına uymayan davranışlar mekruh sayılmıştır.
5. Namazda huşûyu azaltan düşünce ve hareketler: Tuvalet için sıkıştığı sırada veya sofra hazırken namaz kılmak, namazda beden veya elbise ile oynamak, boynunu çevirerek bakmak, gözlerini yukarıya dikmek, gözleri yummak, işaretle selam almak, secde yerini düzeltmek, kıl koparmak, esnemek gibi.
6. Kıraatın sıralamasında hata yapmak: Hanefi mezhebine göre ikinci rekâtta, birinci rekâtta
okuduğu sure veya ayetten Kur’an’daki sıraya göre bir önceki sure veya ayeti okumak. İkinci
rekâtta, birinci rekâtta okuduğu surenin arkasındaki sureyi atlayarak okumak mekruhtur.
Fakat iki veya daha fazla sure atlanması mekruh değildir. İkinci rekâtı, birinciden üç veya daha fazla ayet okuyarak uzatmak; kıraatı, nafile namazların her çeşidinin ikinci rekâtında ve vitir namazının da ikinci rekâtında, birinci rekâtlardan daha uzun tutmak mekruhtur.
7. Farz namazlarda ezberinde başka sure varken aynı sureyi bilerek iki rekâtta da okumak.
8. Namazı insanların önünden geçebileceği bir yerde kılmak, önünden geçilmesi muhtemel hâllerde de sütre kullanmamak.
9. Saf arasında yer varken safı tamamlamadan namaza durmak mekruhtur.
Namazı Bozan Durumlar:
İbadetlerin yerine getirilmesinde bilinçli olmak ve ciddiyet önemlidir. Namaz içerisinde yapılan bazı davranışlar veya isteğimiz dışında gerçekleşen bazı durumlar namazı bozar. Bozulan namazın yeniden kılınması gerekir. Bu nedenle namazı bozacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Namazı bozan davranışlar şunlardır:
1. Namazın farzlarında bir eksikliğin ortaya çıkması namazı bozar. Namazda abdestin bozulması, üzerinde namaza mâni bir pislik bulunması, örtünmesi gereken yerin üç tesbih miktarı açık kalması, sabah namazını kılarken güneşin doğması, göğsün kıbleden çevrilmesi gibi.
2. Namaz esnasında özürlerin ortadan kalkması ile de namaz bozulur. Teyemmüm ile namaz kılanın suyu görmesi ve mesh müddetinin sona ermesi gibi.
3. Namazda konuşmak ve namazla ilgisi olmayan bir söz söylemek namazı bozar.
4. Namazda gülmek namazı bozar. (Namazda iken yanındakinin işiteceği şekilde sesli gülmek Hanefi mezhebine göre hem namazı hem abdesti bozar. Şâfii mezhebine göre sadece namazı bozar.)
5. Namaz esnasında birine selam vermek veya birinin verdiği selamı almak, birisine cevap niteliğinde bir ayet okumak, dua adabına uygun olmayan bir şekilde dünya ile ilgili dua etmek namazı bozar.
6. Dışarıdan bakıldığında namazda olmadığı izlenimini verebilecek aşırılıkta el,
kol ve beden hareketi yapmak namazı bozar. Namaz sırasında namaza ait olmayan bir iş yapmaya ameli kesir (çok iş) denir. El kol işareti yapmak, yürümek namazı bozar. Ancak namazda öndeki safı doldurmak için adım atmak namazı bozmaz.
7. Namaz esnasında uyumak veya bayılmak namazı bozar.
8. Namazda Kur’an-ı Kerim’i anlamı bozulacak şekilde yanlış okumak namazı bozar. Buna zelletü’l kâri denir. Anlamı “okuyanın sürçmesi, yanlış okuması” demektir. Kur’an, kasten yanlış okunur ve bununla mana değişirse namaz bozulur. Ayrıca bir kelime yanlışlıkla ağızdan çıksa o kelime de Kur’an’da yer almıyorsa namaz bozulmuş olur.
9. İmama uyan kişinin bir rükünde imamı geçmesi namazını bozar. İmamdan önce rükûya varmak ve secdeden başını kaldırmak gibi.
10. Secdede iken her iki ayağı birden yerden kaldırmak Hanefi mezhebine göre namazı bozan bir davranıştır.
11. Cemaatle kılınan namazda erkeğin yanında veya önünde bir kadının durması erkeğin namazını bozar. Buna muhazât-ı nisa denir. Erkeğin namazının bozulması için namazın rükûlu ve secdeli bir namaz olması, erkek ve kadın ikisinin aynı namazı beraber kılması ve perde olmadan bir mekânda bulunması gerekir. Erkeğin mahremi olması durumu değiştirmez.
Sehiv secdesi: Yapılması gereken durumlarda selam verildikten sonra sehiv secdesi yapmak Hanefi mezhebinde vacip diğer mezheplerde sünnettir. Sehiv secdesi namazın farzlarının geciktirilmesi, vaciplerin ise geciktirilmesi ve terk edilmesi sebebiyle gerekir. Sehiv secdesi yapması gereken kişi tek başına namaz kılıyorsa Tahiyyat duasını okuduktan sonra sağ ve sol tarafına ya da sadece sağ tarafına selam verip hemen peşpeşe iki secde yapar ve Salli Bârik ve Rabbena dualarını okur. Sonrasında tekrar sağ tarafına ve peşinden sol tarafına selam vererek namazı bitirir. Sehiv secdesi yapması gereken kişi, unutarak selam
verse daha sonra sehiv secdesi yapması gerektiğini hatırlasa, selam verdikten sonra namazı bozan şeylerden birini yapmadığı müddetçe sehiv secdesi yapabilir. Eğer namazı sehiv secdesi yapmadan bitirmişse namazı geçerli olur.
Tilavet Secdesi: Tilavet, okumak demektir. Tilavet secdesi ise okuma secdesi anlamındadır. Tilavet secdesi, Kur’an-ı Kerim’de bulunan 14 secde ayetinden birisini okumak veya duymakla mükellef tarafından yapılması vacip olan secdeye denir. Tilavet secdesi yapacak kişinin abdestli, üstünün başının temiz ve avret yerlerinin örtülü olması şarttır. Bir mecliste secde ayetinin birden fazla tekrarlanması veya birden fazla secde ayetinin okunması
hâlinde bir tilâvet secdesi yeterlidir.
Şükür Secdesi: Sevindirici bir haber, olay veya bir musibet ve belânın def edilmesi üzerine Allah’a karşı bir şükran, teşekkür duygusuyla yapılan secdedir. Bu secde müstehabtır. Namaz dışında uygun olan her vakitte yapılabilir. Peygamberimiz sevindirici olaylar üzerine bunu yapmıştır. Ayrıca günahtan tövbe etmek, deprem ve felâket durumlarında Allah’a sığınmak için de secde yapmak müstehap kabul edilmiştir. Bu secdeler aynı tilavet secdesi gibi yapılır.
Seferîlikte Namaz
Seferîlik, bir kimsenin doğup büyüdüğü, yerleştiği veya işi gereği yaşamını sürdürdüğü bir yerden yaklaşık 90 km uzaklıktaki bir yere, 15 günden az kalmak üzere yapmış olduğu yolculuktur.(Dinî Terimler Sözlüğü, s. 406,)
Hanefi, Şâfii, Mâliki ve Hanbeli mezheblerinin içtihadına göre bu mesafe yaklaşık olarak 90 km’dir. Bu, yaya yürüyüşüyle üç gün ve üç gecelik bir mesafedir. Bu mesafeye yolculuk mesafesi denilmektedir.
Seferîlik, asli ikamet yerindeki meskenlerin geride bırakılmasıyla başlar. Bir yerde 15 gün
veya daha fazla ikamet etmeye niyetlenilmesi yahut asli ikamet yerine dönülmesiyle biter. Sadece geçici ikamet yerinde 15 günden az kalındığında ve yolculuk esnasında Seferîlik hükümleri geçerlidir. 90 km’den az bir mesafeye yolculuk yapan kimse dinen Seferî olmadığı gibi, evinden çıkarken en az 90 kilometre uzağa gideceğine niyet etmeyen fakat bu kadar veya daha fazla yol giden kimse de Seferî sayılmaz. Kişi, asıl ikamet ettiği yerde (vatan-ı asli) namazları tam kılar. Yolculuk durumundaki sıkıntı, zorluk, yorgunluk ve yıpranma durumu dinimizce dikkate alınmış ve bazı özel kolaylıklar getirilmiştir.
• Seferî durumundaki kimse ayağındaki mestlere üç gün mesh edebilir.
• Seferî olana Cuma namazı farz değildir. Ancak Cuma saatinde yolculuğa çıkmak iyi karşılanmamıştır. Cuma namazını kılarsa namazı geçerli olur. Seferî kişi, Cuma namazını
kılamadığı zaman öğle namazını kılmak zorundadır.
• Seferî olan kimse dört rekâtlı farz namazları iki rekât kılar.
Üç rekât olan akşam ve vitir namazı olduğu gibi kılınır. Müekked sünnetler, gayrı müekked sünnet hâline gelir. Sünnet namazları (bir içtihada göre sabah ve akşamın sünnetleri hariç) kılmayabilir.
• Seferî kimseye bayram namazları vacip değildir. Fakat kılarsa namazı geçerli olur.
• Namaz konusu dışında Seferîlikle ilgili başka hükümler de bulunmaktadır.
Mesela Ramazan ayında yolcu olan kişi, orucunu tutmayıp erteleyebilir. Ancak
tutması daha faziletlidir. Daha sonra tutmadığı orucunu kaza eder. Keza yolcuya
kurban kesmek de vacip değildir.
Hanefi mezhebine göre yolcunun seferde, 4 rekât olan farz namazları 2 rekât kılması vaciptir. 4 rekât kılması ise mekruhtur. Mâliki mezhebine göre seferde 4 rekât farzları 2 kılmak sünnet, Şâfii ve Hanbeli mezhebine göre seferde 2 veya 4 kılmak câiz ve iki rekât kılmayı tercih etmek evlâdır. Seferî kimse, seferî olmayan mukim bir imama uyarsa
namazı onunla beraber dört rekât olarak kılar. İmam seferi olursa iki rekâtta selam verir, mukim cemaat ise namazı tam kılar. Seferîlikte durum müsait olmadığında nafile namazlar terk edilebilir. Yolcuyken kazaya kalan dört rekâtlı farz namazlar ikamet yerine dönülse bile iki rekât olarak kaza edilir.
Hanefi mezhebine göre iki namazı cem’ etmek Hac’da Arafat ve Müzdelife dışında câiz değildir. Sadece Hac’da arefe günü öğle ile ikindi namazı, akşam ile yatsı namazı cem edilerek kılınmaktadır. Diğer mezhepler ise belli durumlarda bu namazları cem etmeyi câiz görmüştür.
Hasta Olanların Namazı
Ayakta durmaya gücü yetmeyen veya ayakta durması hâlinde hastalığının uzaması yahut da artmasından korkan bir hasta, oturduğu yerde rükû ve secdeleri yaparak namazını kılar. Oturarak namaz kılamayan çok yaşlı ve âciz olan hasta yan yatıp yüzünü kıbleye çevirerek veya sağ tarafına dönerek îmâ ile namaz kılar. Sırtüstü yatıp rükû ve secdeleri baş işareti ile yaparak da namazını kılabilir.
Namazların Kazası
Büluğa ermiş olan her Müslümanın namazları vaktinde kılması gerekir. Namazın vaktinde kılınmasına eda, vakti içinde eksik kılınan namazın yeniden kılınmasına iâde, vakit çıktıktan sonra kılmaya ise kaza denir. Kazası kılınan namaz, yerine getirilmiş olur. Ancak namazı bile bile vaktinden sonraya bırakmak doğru değildir ve Cenab-ı Hak’tan mağfiret dilemek gereklidir.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır: “…Şüphesizki namaz, müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır.”(Nisa suresi, 103. ayet)
Resulullah’a (s.a.v.) “Amellerin en faziletlisi hangisidir?” diye sorulmuş, O da cevaben: “Vaktinde kılınan namaz.”(Buhârî, Mevâkîtü’s-salat, 5.) buyurmuştur.
Namazı vaktinde kılmayanlar ağır bir şekilde Peygamberimiz tarafından şöyle uyarılmıştır: “Biriniz uyuyakalır veya unutur da namazı vaktinde kılamaz ise, hatırladığı vakit o namazı kılsın; o vakit kaçırdığı namazın vaktidir.”(Buhari, Mevâkît, 37.)
Namazını unutarak veya uyanamayarak vaktinde kılamayan kişinin, en kısa zamanda kaza etmesi gerekir.
Beş vakit namazın farzlarının kazası farzdır. Vitir namazının kazası ise Hanefi mezhebine göre vaciptir. Sabah namazının sünneti ve farzı, o günün istiva vaktine kadar kaza edilebilir. Öğle ve Cuma namazının ilk sünnetleri, farzlarının edasından sonra son sünnetlerinden önce veya sonra kılınabilir. Diğer sünnetlerin ise kazası gerekmez. Namazları kazaya kalan kişinin
namazlarını kaza etmesi, nafile namaz kılmasından daha hayırlıdır. Uyku, unutma, gaflet veya meşru olmayan nedenlerle farz namazları zamanında eda etmeyen kişi için iki durum vardır: Bu kaza namazlarının sayısı 5 veya daha az ise o kişiye tertip sahibi denir. Huşû içinde namazlarını kılıp tertip sahibi olarak bu dünyadan ayrılan üzerinde Allah ve Resulünün zimmeti söz konusudur. Bu durum cennete girmeyi kolaylaştıracaktır.
Kaza için belli bir vakit yoktur. Namaz kılınmayan üç vakit dışında namazlar her zaman kaza edilebilir. (Şâfiîlere göre kaza namazları her vakit kılınabilir.)
Kadınların fıtri ve biyolojik yapılarından kaynaklanan özel durumlar, onlara bazı dinî muafiyet ve yükümlülükler getirmiştir. Kadınlara mahsus hâller denince hayız, nifas ve istihâze terimleriyle ifade edilen üç durum kastedilir. Bunlar yaratılışları gereği kadınlardan belirli yaşlar arasında ve belirli dönemlerde gelen hayız kanı, doğumdan sonra belirli bir süre gelen nifas (lohusalık) kanı, bu ikisi dışında kalan ve genelde bir hastalıktan
kaynaklanan istihâze (özür) kanıdır. Bu üç durum temizlik, namaz, oruç, Kur’an okuma, hac, cinsî münasebet, boşanma gibi birçok hükümle irtibatlı olduğundan fıkıh kitaplarında ele alınır ve ayrıntılı biçimde incelenir. (TDV İslam İlmihâli, C 1, s. 210.) Hayız, bir nevi abdestsizlik hâli, yani hükmi kirlilik (hades) veya mazeret kabul edilir. Hayızlı kadının namaz kılmasının ve oruç tutmasının câiz ve sahih olmadığında, yani hayzın bu iki ibadetin ifasına engel bir mazeret sayıldığında fakihler görüş birliğindedir. Hayız süresince terkedilen namazların kazasının gerekmediği, oruçların ise temizlendikten sonra tutulacağı hususunda icma vardır. Hayız bitiminde kadının gusül alması gerekir. (bk. Buhârî, Hayız, 20; Müslim, Hayız, 69; Ebû Dâvud, Tahâret, 105)
Hanefi mezhebine göre âdetin en az süresi 3, en uzun süresi 10 gündür. İki âdet arasında kalan en az temizlik süresi de 15 gündür. Şâfii mezhebinde ise hayzın en az süresi 1 gün,
en çok 15 gündür.(Vehbe Zühayli, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi, C 1, s. 371.)
Nifas yani lohusalık, fıkıh dilinde doğumdan sonra gelen kan veya bu durumun sebep olduğu hükmi kirlilik (hades) hâlinin adıdır. Bu durumdaki kadına lohusa adı verilir. Kadınların hayız hâli ile ilgili dinî hükümler nifas için de geçerlidir. Nifas hâli sona eren kadının gusletmesi gerekir.
Hanefi ve Hanbeli mezhebi nifasın en uzun süresinin 40, Mâlikî ve Şâfii mezhebi ise 60 gün olduğu görüşündedir. Bu süreler tamamlanmadan da nifas kanı kesilebilir. O zaman fiilî durum esas alınır ve kanın kesilmesiyle nifas hâli dinen sona ermiş sayılır. İstihâze, rahim içi damarlardan hayız ve nifas hâli dışında ve bir hastalık veya yapısal bozukluk sebebiyle gelen kana denir. Diğer bir ifadeyle istihâze, kadının âdet ve lohusalık dışındaki kanamalarının genel adıdır. Fakihlerin hayız ve nifasın âzami sürelerini belirleme çabalarının bir amacı da
hayız ve nifas kanı ile istihâze kanını birbirinden ayırt etme konusunda kadınlara genel ve pratik bir ölçü vermektir. Bu konuda her bir kadının kendi tecrübe ve kanaatinin de önemli olduğunu ve tıp biliminin tespitlerinin ölçü alınması gerektiğini belirtmek gerekir.
İstihâze; dinmeyen burun kanaması, tutulamayan idrar veya bir yaradan sürekli kan akması gibi sadece abdesti bozan bir özür hâlidir. İstihâze durumdaki kadın gerekli maddi ve bedenî temizliği yapar, tedbirleri alır.
Özürlü kimselere tanınan ruhsat ve muafiyetleri kullanarak her bir namaz vakti için ayrı ayrı abdest alıp ibadetlerini eda eder. Alınan bu abdestle o vakit içindeki bütün farz, vacip ve nafile, eda ve kaza namazları kılabilir. Şâfiî ve Mâlikî mezhebine göre her bir farz namaz için ayrıca abdest almak gerekir.
Fıkıh mezheplerinin çoğuna göre namazlar, farz ve nafile diye ikiye ayrılmıştır. Hanefi mezhebine göre namazlar; farz, vacip ve nafile olmak üzere üçe ayrılır. Farz namazlar farzı ayn ve farzı kifâye olmak üzere ikiye ayrılır.
Farzı ayn olan namazlar; her gün beş vakit kılınan namazlar ile Cuma namazıdır. Günlük farz namazlar; sabah namazı 2 rekât, öğle namazı 4 rekât, ikindi namazı 4 rekât, akşam namazı 3 rekât ve yatsı namazı 4 rekât olmak üzere toplam 17 rekâttır. Cuma günleri öğle vaktinde kılınan Cuma namazı, cemaatla kılınmakta olup 2 rekâttır.
Farzı kifâye olan namaz ise cenaze namazıdır. Müslümanlardan bir kısmı kıldığında diğerlerinden bu farz düşer. Kılınmadığında, o bölgedeki bütün Müslümanlar günahkâr olur.
Vacip namazlar, vacip oluşu kulun fiiline bağlı olmayan (li aynihî vacip) ve vacip oluşu kulun fiiline bağlı olan (li gayrihî vacip) olmak üzere ikiye ayrılır.
Li aynihi vacip; vitir namazı, bayram namazı ve tilavet secdesidir.
Li gayrihi vacip; adak namazı, bozulan nafile namazının kazası ve sehiv secdesidir. Farz ve vacip namazların dışında kalan namazlar ise nafile namazlardır. Nafile namazlar, revâtib (sünnet) ve regâib (müstehap) olmak üzere ikiye ayrılır.
Revâtib (sünnet) namazlar: Beş vakit namazların farzından önce veya sonra kılınan müekked ve gayr-ı müekked sünnetlerden ibarettir. Bunlar; sabah, öğle ve akşam namazlarının sünnetleri, yatsı namazlarının son sünneti ve teravih namazı müekked, ikindinin ve yatsının ilk sünnetleri ise gayri müekked namazlardır. Hanefi mezhebine göre kaza namazı kılması gereken kişinin bile revâtip sünnetleri terk etmesi doğru karşılanmamıştır.
Regâib (müstehap) namazlar: Yukarıda belirtilen sünnetlerin dışında kalan tatavvu da denilen, müstehab veya mendub nevinden namazlardır. Bu namazlar, halk arasında nafile namazlar olarak bilinir. Bunlar beş vakit namaza bağlı olmayıp diğer zamanlarda sevap kazanmak maksadıyla kılınan namazlardır.
Kuşluk, istihare, teheccüd, husuf, küsuf, tahiyyetü’l-mescid, evvâbin, tevbe, tesbih, ihrama giriş, yolculuk öncesi ve sonrası kılınan sefer namazları gibi.
Resulullah’ın (s.a.v.) Mekke’den Medine’ye hicreti esnasında, Medine yakınlarındaki Ranuna vadisinde Cuma namazı farz kılınmıştır.
Cuma namazı; hür, mukim ve sağlıklı olma gibi şartları taşıyan bütün Müslüman erkeklere farzdır. Ezan okununca cuma namazı kılmakla mükellef olanların işlerini bırakıp camiye gitmeleri gerekir. Müezzin Cuma ezanını okuyunca Müslümanlar, Allah Teâlâ’nın bu emrine uyarlar.(bk. Cuma suresi, 9. ayet.)
Cuma namazı için özel itina göstermek; yıkanıp temizlenmek, tırnakları kesmek, dişleri fırçalamak, güzel koku sürünmek, iyi ve temiz elbiseleri giyerek camiye gitmek müstehaptır.
Cuma günü öğle namazı vaktinde camide Cuma namazı kılınır. Önce dört rekât sünnet kılınır, hutbe için beklenir. Hutbe dinlendikten sonra Cuma namazının iki rekât farzı cemaatle kılınır. Farzdan sonra da dört rekât son sünnet kılınır.(TDV İslam İlmihâli, C 1, s. 287.)
Cuma namazı kılınacak cami herkese açık olmalıdır. Cuma namazı İslam’ın şiarındandır. Bu
sebeple açıktan ve cemaatle kılınması lazımdır. Cuma namazının geçerli olması için imamdan
başka en az üç erkek cemaat bulunmalıdır. Bu görüş Ebû Hanife ile İmam Muhammed’in görüşüdür. Ebû Yusuf’a göre imam hariç iki erkek cemaat de yeterlidir. Mâliki mezhebine göre en az on iki, Şâfii mezhebine göre en az kırk erkeğin hazır bulunması gerekir.
Ramazan ve Kurban bayramlarında kılınan iki rekâtlık namazdır. Hanefi mezhebinde Cuma namazının kendisine farz olduğu kimselere bayram namazı da vaciptir. Şâfiî ve Mâliki mezhebine göre müekked sünnettir. Bayram hutbesi, Cuma hutbesi gibidir. Ancak namazdan sonra okunur ve hüküm bakımından sünnettir. Şâfiî mezhebine göre kadınlar da bayram namazı kılabilir. Bayram namazı kılınırken her rekâtında üçer defa fazladan tekbir alınır. Bunlara zâid tekbirler denir. Birinci rekâtta kıraattan önce, ikinci rekâtta kıraattan sonra alınır. Şâfiî mezhebinde birinci rekâtta yedi, ikinci rekâtta beş zâid tekbiri alınır ve her ikisi de kıraattan önce alınır.
Namaza sonradan yetişen kimse önce iftitah tekbirini alır ve zâid tekbirlerini getirir.
Rükûda yetişen kişi hemen imama uyar ve zâid tekbirlerini rükûda getirir. İkinci rekâtta imama yetişen birinci rekâtı kendisi kılar, zâid tekbirlerini kıraattan sonra getirir.
Namazdan sonra imam minbere çıkar. Tekbir ile hutbeye başlar ve oturmadan hutbe okur.
Teşrik Tekbirleri: Kurban Bayramı’ndan bir gün önce Arefe günü sabah namazının farzından sonra başlayıp bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar 23 vakitte farzlardan sonra getirilen tekbirlerdir. Kadın, erkek, mukim, Seferî olsun namaz kılmakla yükümlü herkes üzerine bu tekbir vacibtir. Çünkü ayette “Bir de sayılı günlerde Allah’ı zikredin (tekbir alın)…”(Bakara suresi, 203. ayet.) buyurulmuştur. Şâfiî mezhebine göre bu tekbir sünnettir.
Yatsı namazından sonra kılınan günün son namazıdır. Hanefi mezhebine göre vacip, Şâfiî mezhebine göre sünnettir. Gece teheccüdden sonra vitir namazını kılmak daha evlâdır. Uyanmama ihtimaline binaen yatmadan önce de kılınabilir. Akşamın farzı gibi kılınır. Üçüncü rekâtta rükûdan önce tekbir alınır, Kunut duası okunur. Kunut tekbiri almak ve Kunut duası okumak vaciptir. Hanefi mezhebinde Kunut duası sadece vitir namazında okunur. Şâfiî ve Mâlikî mezhebinde sabah namazının farzının ikinci rekâtında rükûdan sonra ayakta Kunut duası okunur. Bu, Şâfiî mezhebine göre sünnettir. Vitir namazı eda edilmediğinde kazasının kılınması gerekir.
Vefat eden bir Müslümanın cenaze namazını kılmak ve cenazesiyle ilgili işlemleri yürütmek, o yöredeki Müslümanların üzerine farzı kifâyedir. Cenaze namazının kılınabilmesi için ölünün bedeninin yıkanmış ve kefenlenmiş olarak, cemaatin önünde hazır bulunması gerekir. Mekruh olan üç vaktin dışında her zaman cenaze namazı kılınır. Cenaze namazı kılmak için abdest almak gerekir. Diğer namazları bozan şeyler, cenaze namazını da bozar.
Cenaze namazının rükünları dört tekbir ile kıyamdır. Selam vermek ise vaciptir. Cenaze namazı ayakta kılınmalıdır. Cenaze namazının rükû ve secdesi yoktur. Cenaze namazında cemaat şart değildir. Bir tek kadın veya bir erkek de yeterlidir. Cenaze için tekfin ve teçhiz işlemleri yapılır. Cenaze namazı kılındıktan sonra kabre defnedilir. Defin işi zaruret olmadıkça geceleri yapılmaz. Ölüm olayı herkesin başına gelecek olan kaçınılması imkânsız bir ilahî bir kanundur. Ölünün ardından üzülmek, ağlamak tabii bir davranıştır. Ancak
üstünü başını parçalayarak feryat figan etmek, taşkınlık yapmak ve dinde olmayan davranışlarda bulunmak doğru değildir. Dostları ve çevresi tarafından ölünün akrabaları teselli edilir. Başsağlığı içincenaze yakınlarına taziyeye gidilir.
İnsan, nafile ibadetlerle Allah’a yaklaşır. Bir hadis-i kudsîde Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “…Kulum, bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, neticede muhabbetime nâil olur. Onu bir sevdim mi, artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himâyeme alır, korurum…”(Buhârî, Rikâk, 38.)
Müstehap olarak kabul edilen nafile namazların belli başlıları şunlardır:
Teravih Namazı
Ramazan ayı boyunca yatsı namazından sonra kılınan nafile bir namazdır. Bu namaz ile Ramazan geceleri ibadetle değerlendirilir. Teravih kelimesi Arapça’da, oturmak, istirahat etmek anlamına gelen “terviha” kelimesinin çoğuludur. Teravih namazı, kılınırken her dört rekâtın sonunda oturulup biraz dinlenildiği için bu adı almıştır. Gelenek olarak camide kılındığı gibi evde de kılınabilir.
Teravih namazı, kadın erkek her Müslüman için sünneti müekkededir. Teravih namazının acele etmeden ve okunan Kur’an-ı Kerim ayetlerinin tefekkürü yapılarak sukûnetle kılınması müstehaptır. Teravih namazının vakti, yatsı namazından sonra başlar ve sabah namazı vakti girinceye kadar devam eder. Yatsı namazının farzı kılınmadan teravih namazı kılınmaz.
Teravih namazı, yatsı namazından sonra kılınır. Uygun olan şekli vitir namazından önce kılınmasıdır. Ancak vitirden sonra da kılınması caizdir. Teravih namazı, İslam ülkelerinin çoğunda cemaat ile, iki rekâtte bir selam verilerek toplamda yirmi rekât olarak kılınmaktadır. Hz. Ömer’in (r.a.) uygulamasına binaen bütün mezheplerde temel kabul edilen yirmi rekât kılma hükmünün yanında Mâlikî mezhebinde otuz altı rekât ve Şâfii mezhebinde ise 8 rekât da kılınabileceği şeklinde görüşler de bulunmaktadır.
Teravih namazı ikişer veya dörder rekât olarak kılınabilir.
Her dört rekâtta bir salavat, ilahi vb. okunarak tervihâ yapılır.
Dört rekât kılınırken ilk oturuşta Tahiyyat duasından sonra Salli ve Bârik duaları okunur ve 3. rekâtta kıraata Sübhaneke duası ile başlanır. Şâfii mezhebine göre ikişer rekât şeklinde kılınır, dört rekât şeklinde kılınmaz.
Ziyaret etme, itikâfta bulunma, ilim öğrenme gibi ibadet amacıyla camiye giren kimsenin oturmadan önce iki rekât namaz kılması müstehaptır. Bu namaz, Allah’ın mabedine saygı ifade eder. Resulullah şöyle buyurmuştur: “İçinizden biri, bir mescide girince oturmadan önce iki rekât namaz kılsın!”(Buhârî, Salat, 60) Özellikle bir camiye ziyaret amacıyla gidildiğinde tahiyyetül mescid namazı kılmaya gayret gösterilmelidir.
Duha (Kuşluk) Namazı
Güneşin bir mızrak boyu yükselmesinden yani güneşin doğuşundan takriben 45 dakika sonra başlayıp zeval vaktine kadar olan zaman içinde iki ile sekiz rekât arasında kılınan namaza Duhâ namazı adı verilir. Sekiz rekât kılınması daha faziletlidir. Âişe (r.a.) şunları söylemiştir: “Ben, Resulullah’ın bir defasında duhâ namazı kıldığını gördüm. Hayat boyu bir daha onu terk etmedim.”(Buhârî, Teheccüd, 5.)
Akşam ile yatsı namazı arasında kılınan iki, dört veya altı rekâtlı olarak kılınan bir namazdır. Hadis-i şerifte Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur: “Kim akşam ile yatsı arasında namaz kılarsa işte o evvâbîn (Allah’a yönelenlerin) namazıdır.”(Tirmizî, Salat, 32. )
Yatsı namazının ardından bir müddet uyuduktan sonra kalkıp kılınan gece namazına verilen addır. En azı iki, en çoğu sekiz rekâttır. İki rekâtta bir, selam verilerek kılınır. Gecenin son üçte birinde kılmak daha faziletlidir. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
“Her kim geceleyin uyanır, hanımını da uyandırır ve iki rekât namaz kılarsa Allah’ı çok zikreden erkekler ile kadınlardan yazılır.”( Ebû Davud, Salat 307.)
Küsuf namazı; güneş tutulduğu zaman cemaatle veya tek başına iki rekât olarak kılınan bir namazdır.
Husuf namazı; ay tutulduğu zaman iki veya dört rekât olarak kılınan bir namazdır. Bu namaz cemaatle değil, evde tek başına kılınır.
Düşman bombardımanı ve deprem gibi afetlerde, kişi güvenlikli bir yerde ise Allah’a sığınmak için güneş veya ay tutulmasında olduğu gibi namaz kılabilir.
Tesbih namazı, münferit olarak yılda veya ömürde bir kez kılınması tavsiye edilen dört rekâtlık bir namazdır. Her rekâtında yetmişbeş defa “Sübhânellâhi ve’l-hamdü lillahi
vela ilahe illallahu vallahu ekber” diye tesbih okunarak eda edilir. İlk rekatta Sübhaneke duasından sonra, diğer rekatlarda Fatiha suresinden önce 15 defa; rükûya eğilmeden önce, rükûda, rükûdan doğulunca, secdelerde ve celsede (iki secde arasında) ise 10’ar defa bu tesbih söylenir.
Bir Müslümanın günah işleyince pişman olup işlediği günahtan tevbe etmek için güzelce abdest alıp iki rekât namaz kılması menduptur. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Kul, bir günah işlediği zaman güzelce abdest alır sonra iki rekât namaz kılar ve günahtan bağışlanmasını dilerse günahı bağışlanır.”( İbn Mâce, Salât, 193.)
İstihare, bir işin yapılmasının hayırlı olup olmadığı hususunda kalbin yatışması için iki rekât namaz kılmak ve ardından dua etmektir. İstihare, hayırlı olanı Allah’tan (c.c.) istemek demektir. Kişi, kendisi için önemli bir karar ve tercihte bulunacağı zaman, bazen eldeki verilerin yetersizliği sebebiyle dünya ve ahireti için hangi tercihin hayırlı olacağını kestiremez. İşte istihâre, bu durumlarda başvuracağı çarelerden biridir.(İlmihâl, Türkiye Diyanet Vakfı) İstihareden sonra ilk kalbe doğan şeyin hayırlı olduğu kabul edilerek ona göre hareket edilir. Câbir b. Abdillah şöyle bildirmiştir: “Allah Resulü (s.a.v.) bize Kur’an-ı Kerim’den bir sureyi öğretir gibi istihâreyi öğretirdi…”( Buhârî, Teheccüd, 28.)
İki rekât olarak kılınan bir namazdır. Allah Resulü (s.a.v.) kulun dünyevî ve uhrevî hacetlerine nâil olması bakımından Allah’a (c.c.) namaz ile ilticâ eylemesini beyan etmiş ve şöyle buyurmuştur:
“Her kimin Allah’tan bir dileği olursa yahut insanlardan herhangi birinden bir dileği bulunursa önce güzelce abdest alsın ve iki rekât namaz kılsın. Sonra Allah’a hamd ve senâda bulunsun. Sonra Resulüne salatü selam eylesin ve ihtiyacını istesin.”(Tirmizî, Salât, 348.)
Cemaat, namaz kılarken imama uyan kişi veya kişilere denir. İmam kelimesi; önder, lider gibi manalara gelir. İmam, namaz kılarken cemaatın kendisine uyduğu kişiye denir.
İslam dini, cemaatle namaz kılmaya büyük önem vermiştir. Cuma ve Bayram namazları da
ancak cemaatle kılınabilir. Beş vakit namaz ile cenaze namazında cemaat yapmak sünnettir.
Teravih ve güneş tutulması namazlarında ise cemaat ile kılmak menduptur. Cemaat ile namaz kılmaya devam etmek çok faziletlidir. Ebû Saîd el-Hudrî’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
“Mescidlere devam etmeyi alışkanlık hâline getiren bir adamı gördüğünüz zaman onun gerçek mümin olduğuna şahitlik ediniz.”(Tirmizî, Îman, 8; İbni Mâce, Mesâcid, 19)
Cemaat ile namaz kılan müminler, tek başına namaz kılanlardan daha çok sevap kazanırlar.
Bu konuda Sevgili Peygamberimiz şu müjdeyi vermektedir:
“Cemaatle kılınan namazın sevabı, tek başına kılınan namazdan yirmiyedi kat daha fazladır.”(bk. Buhârî, Ezan, 30; Müslim, Mesacid, 42)
Mescide gitmeye engel olacak derecede ağır hasta olanlar; yürüyemeyecek derecede ihtiyar olanlar; iki gözü görmeyen veya iki ayağı engelli olanlar; çamurlu ve çok karanlık bir yolda yürümek zorunda kalanlar; şiddetli soğuk, fırtına, sağanak yağmur ve aşırı sıcakta mescide gitmek zorunda kalanlar, hastaya refakat eden kişiler; Seferî olanlar; can veya mal emniyeti tehlikede olan kişiler namazlarını tek başına kılabilirler.
Beş vakit namaz ile cenaze namazını cemaat ile kılmak müekked sünnettir. Teravih namazı, hem tek başına hem de cemaatle kılınabilir. Vacip olan vitir namazı sadece Ramazan ayında cemaat ile kılınır. Namazların sadece farzları cemaat ile kılınır. Sünnet namazlar ise tek başına kılınır.
İmamın arkasında önce erkekler saf tutar. Sonra erkek çocuklar ve daha geride ise kadınlar saf tutarlar. Kadınların erkeklerin gerisinde saf tutması şarttır. Cemaat ile namaz kılınırken kadınlar, erkekler ile birlikte arada bir engel bulunmaksızın aynı safta, yan yana veya erkeklerin önünde bulunursa (muhâzat); kadınların sağında, solunda ve arkasındaki (yanında ve önünde kadın bulunan) erkeklerin namazları bozulur.
Cemaat ile namaz kılmak, ümmet bilincini ve birlik şuurunu güçlendirir. Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberliği sağlar. Sosyal dayanışmayı gerçekleştirir. Irk, renk, dil ve millet ayırımı gözetmeksizin müminlerin bir safta toplanmasına vesile olur. Cuma ve Bayram namazı gibi toplu namazlar sayesinde toplum bir araya gelir. Böylece beraberlik
ortaya çıkar ve düşmanlara karşı da birlik mesajları verilir.
Bir kimsenin cemaate namaz kıldıra bilmesi, imam olması için; kişinin Müslüman, ergen, akıllı, erkek olması, Fâtiha suresi ile namaz kıldıracak kadar bazı sure ve duaları doğru
bir şekilde ezbere okuyabilmesi, kendisinde özür durumu olmaması gerekli görülmüştür. Ayrıca yeterli ilmihal bilgisine sahip olması ve takva ehli olması da gerekir. Cahil ve fasığın
imamlığı mekruhtur. Bir yerde resmî görevli imam varsa namazı o kıldırır. Eğer
böyle bir görevli yoksa namaz kılmak üzere bir araya toplanmış olan cemaat arasında, imamlığa uygun olanlardan birisi imam tayin edilir. Kişi, başka mezhebe bağlı imamın arkasında namaz kılabilir.
İmama uymaya iktida ve imama uyan kişiye muktedi adı verilir. Muktedinin namazının fıkhen geçerli olabilmesi için şu şartlar gerekir:
1. Namaza ve imama uymaya niyet etmesi.
2. İmamdan geride durması.
3. Hanefi, Mâlikî ve Hanbeli mezhebine göre imam ile muktedi aynı namazı kılmalıdır. Şâfii mezhebine göre ise imam ile muktedinin namazlarının rekât sayısı bakımından birbirine benzemesi yeterlidir.
4. İki saf arasında kadın safı olmamalı.
5. İmam lâhik veya mesbuk olmamalı.
6. Muktedi, imamın tekbirlerini duymalı ve arada herhangi bir engel bulunmamalı.
7. İmam ile muktedi arasında makul mesafe olmalıdır. İmamın Arkasında Namaz Kılanların Durumu Muktedi olan kişi için üç durum söz konusudur:
1.Müdrik: Namazın her rekâtını imam ile beraber kılan kişiye denir. İmama birinci rekatın rükûsunda yetişen kişi de müdrik sayılır.
2.Lâhik: Namaza imam ile beraber başladığı hâlde uyuklama, sıkışıklık gibi sebeplerle imama uymayı tamamen veya kısmen kaçıran kimseye denir. Lâhik, sanki imamın arkasında namaz kılıyormuş gibi devam ederek namazını tamamlar.
3.Mesbuk: İlk rekâtın rukûsundan sonra imama uyan kişiye denir. Mesbuk, imam sola selam verdiğinde ayağa kalkar ve kılamadığı rekâtları kılarak namazını tamamlar. Bir kimse camiye girdiğinde cemaat ile farz namaz kılınıyorsa tek başına ayrı şekilde farz veya sünnet namaz kılmaya durmaz, hemen imama uyar. Cemaat sayısı bir kişi ise muktedi imamın sağında durur. Cemaat sayısı iki veya daha fazla ise muktediler imamın arkasında saf
tutar.site internet