Müslüman olmak; Allah’ın (c.c.) varlığına, birliğine ve Muhammed’in (s.a.v.) Allah (c.c.) tarafından gönderilmiş son Peygamber olduğuna inanmak demektir. Peygamber Efendimizin Allah’ın (c.c.) seçtiği bir elçi olduğuna iman eden kişi, hayatının her alanında O’nu kendine rehber kabul etmiş sayılır. O’nu rehber edinen her Müslüman, inanç esaslarını, ibadetlerdeki kural ve ölçüleri, insanlarla ilişkilerinde dikkat etmesi gereken ilkeleri Resul-i Ekrem’den öğrenmelidir. Kendi hayat tarzını, Peygamberimizden (s.a.v.) öğrendikleri ile şekillendirmelidir.
Bir Müslüman, hayatını Peygamberimizin (s.a.v.) öğretileri ile şekillendirdiği ölçüde iyi bir Müslüman olur. Bu nedenle kadın, erkek her Müslümanın Peygamber Efendimizi yakından tanıması, doğru anlaması; Allah’ın (c.c.) istediği gibi bir kul olması ve Allah’ı (c.c.) hoşnut edecek bir hayat sürdürebilmesi bakımından olmazsa olmaz bir öneme sahiptir.
Hadis ilmi, tam da bu noktada yani Müslüman kimlik ve kişiliğinin oluşmasında ve korunmasında yapıcı bir görev üstlenir. Çünkü Hadis ilmi, Peygamber Efendimizi tanımak ve anlamak ile ilgilenen bir ilim dalıdır. Peygamber Efendimizin sözleri, tutum ve davranışları, güzel ahlakı hadis ilminin başlıca konusudur.
Hadisleri öğrendikçe Peygamberimizi (s.a.v.) daha yakından tanımaya başlarız. İnanç esasları ile ilgili bize neler anlattığını bilir, ahiret hayatını ondan öğreniriz. O’nun nasıl ibadet ettiğini, nasıl dua ettiğini, neleri sevip nelere kızdığını öğrenmiş oluruz. Nasıl bir baba olduğunu, nasıl bir eş olduğunu, nasıl bir öğretmen olduğunu, nasıl bir devlet adamı olduğunu kavrar, O’nu daha yakından tanımış oluruz. Resulullah Efendimizi tanıdıkça sever, sevdikçe onun yaşadığı gibi yaşamaya başlarız. Onun gibi inanır, onun ibadet ettiği gibi ibadet eder, onun güzel ahlakına benzeyen güzellikte bir ahlaka sahip olmak isteriz.
Allah Teâla Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ ف۪ى رَسُولِ الّٰلِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا الّٰلَ
وَالْيَوْمَ الْٰخِرَ وَذَكَرَ الّٰلَ كَث۪يراًۜ
“Allah’a (c.c.) ve ahiret gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı
(c.c.) çokça anan kimseler için, Allah’ın (c.c.) elçisinde size güzel
bir örnek vardır.”
Peygamber Efendimiz de:
بُعِثْتُ لُِتَمِّمَ حُسْنَ الَْخْلَقِ
“Ben ahlakî güzellikleri tamamlamak için gönderildim” buyurmuştur.
Hadis ilmi, bu içeriğiyle hayatlarında Peygamber Efendimizi örnek almak isteyenler için, Allah’ın (c.c.) Resulü ile ilgili doğru bilgi vermeyi amaçlar. Bunun için de O’nun hikmetli sözlerini ve yaşama biçimini tespit eder. Elde edilen bilgileri konularına göre sınıflandırır ve hadis kaynaklarında bir araya getirir. Böylece Peygamberimizi (s.a.v.) tanımak ve anlamak isteyenler bu kaynaklara başvurmak suretiyle gerekli bilgilere kolayca ulaşırlar.
Meselâ hadis kitaplarının namaz bölümlerine başvuranlar, Peygamberimizin (s.a.v.) nasıl namaz kıldığını bütün incelikleriyle öğrenebilirler. Ya da hadis kitaplarının tefsir bölümlerini okuyanlar, Peygamber Efendimizin Kur’an-ı Kerim ayetlerini nasıl yorumladığına dair birçok bilgi edinebilirler. Yahut hadis kaynaklarının edep bölümlerini inceleyenler, Resulullah’ın üstün ahlakının değişik yönlerine dair pek çok bilgiye ulaşırlar.
Hadis ilmi, Peygamber Efendimizi tanımayı ve anlamayı amaçlayan bir ilim olduğu için özellikle onun hakkında doğru bilgi edinmeye ve vermeye büyük özen gösterir. Gerçekte Resul-i Ekrem’in sözü olmayan herhangi bir cümlenin sanki onun tarafından söylenmiş gibi aktarılmasına izin vermez. Peygamberimizin (s.a.v.) gerçekten söyledikleri ile söylemediği halde o söylemiş gibi gösterilen sözleri birbirinden ayırmayı ilke edinir. Allah’ın (c.c.) Resulü’ne ait olmayan bir davranışın, O’nun tarafından yapılmış gibi anlatılmasına engel olur. Resul-i Ekrem’e (s.a.v.) ait olmayan söz ve davranışları ona aitmiş gibi gösterenlerin ve bunların uydurdukları haberlerin tanınmasını sağlar. Böylece Resulullah Efendimizin en doğru biçimde anlaşılması ve tanınması görevini yerine getirmiş olur.
Hadis ilmi, insan düşüncesini ve hayatını hurafelerden arındırmayı sağlar. Bir İslam alimi, hadis olmayan sözleri belirlemeye çalışırken sadece dinî bir görev yerine getirmiş olmaz, aynı zamanda insanî ve ahlakî bir sorumluluk da üstlenmiş olur. Çünkü bu çalışmasıyla, sağlıklı düşünmenin yollarını açar, batıl inançları ve uygulamaları hayattan temizlemiş olur.
Hadis ilmi, Peygamber Efendimizle ilgili doğru bilgileri tespit etmeyi amaçlayan bir ilim dalı olduğu için, onun sözlerine ve davranışlarına dair bilgileri aktarırken dikkat edilmesi gereken kuralları da belirlemiştir. Bu kurallar Peygamber Efendimizi görerek ona iman etmiş ilk Müslüman nesil olan Sahabe-i Kirâm tarafından belirlenmeye başlamıştır. Böylece henüz Peygamber Efendimiz hayatta iken onun sözleri, davranışları ve güzel ahlakı Müslümanlar arasında kurallı ve dikkatli bir biçimde, büyük bir titizlikle anlatılmaya başlanmış, her kuşaktan Müslümanlar bu yöntemleri muhafaza edip geliştirmeye gayret etmişlerdir. Dolayısıyla Peygamberimizle (s.a.v.) ilgili bilgi aktarma yöntem ve kuralları da sahabe döneminden itibaren hadis ilminin konuları arasında yerini almaya başlamıştır.
Not: Peygamber Efendimiz bir hadisinde “Benim ağzımdan bilerek hadis uyduran kimse cehennemdeki yerine hazırlansın” buyurmuştur.
(Buhârî, “İlim” 38; Müslim, “Zühd” 82)
Not: “Buhârî’nin hocası İshak b. Râhûye, bir derste sadece sahih (güvenilir) hadisler içeren küçük hacimli bir kitaba duyulan ihtiyaçtan söz etmişti. Buhârî o günlerde bir rüya gördü. Elindeki bir yelpaze ile Peygamber Efendimizin huzurunda onu serinletiyordu. Rüya tabircileri bunu, Allah’ın Elçisi’ni ona isnat edilen yalanlardan koruma şeklinde yorumladılar. Bunun üzerine Buhârî, el-Câmiu’s-Sahîh adlı eserini, topladığı 600.000 hadisten seçerek meydana getirdi. Eserin hacmini büyütmemek düşüncesiyle sahih hadislerin tamamını kitabına almadı.”
İslamî ilimlerde bilginin başlıca iki kaynağı vardır: Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şerif. Hadis ilmi, diğer İslamî ilimler için kaynak olma özelliği taşıdığı gibi yöntem bakımından da diğer İslamî ilimler üzerinde etkili olmuştur.
Hadis ilmi ile diğer İslamî ilim dalları arasındaki ilişkiden kısaca şu şekilde söz edebiliriz:
Tefsir ilmi, Kur’an-ı Kerim’in içerdiği mânaları tespit eder ve Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasını sağlar. Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’i sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) aracılığıyla bize ulaştırmıştır. Peygamber Efendimiz bize Kur’an-ı Kerim’i okuyarak öğrettiği gibi aynı zamanda ayetlerin anlamlarını da açıklamıştır. Çünkü Allah Teâlâ’nın Peygamberimize (s.a.v.) verdiği görev hem Kur’an-ı Kerim’i bize ulaştırmak (tebliğ etmek) hem de ulaştırdığı bu yüce kitabı nasıl anlayıp yaşayacağımız konusunda bizi aydınlatmaktır.
Peygamberimize (s.a.v.) Kur’an-ı Kerim’i açıklama ve yorumlama görevinin verildiğini şu ayet açıkça ortaya koymaktadır:
وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
“Sana da, kendilerine gönderileni insanlara açıklaman ve onların da üzerinde düşünmeleri için bu Kur’an’ı indirdik.”
İşte bu nedenle Kur’an-ı Kerim’in ilk müfessiri Peygamber Efendimizdir. Peygamberimiz (s.a.v.) hayatta iken hiçbir Müslüman Kur’an’ı tefsir etmeye kalkışmamıştır.
Allah’ın (c.c.) Resulü Kur’an-ı Kerim’i hem sözleriyle açıklamış hem de ayet-i Kerimeleri bizzat hayatına aktararak Kur’an-ı Kerim’e uygun yaşamanın nasıl olacağını davranışlarıyla göstermiştir.
Peygamber Efendimizin sözleriyle ve davranışlarıyla Kur’an-ı Kerim’i nasıl tefsir ettiğini elbette Hadis-i şerifler vasıtasıyla öğrenebiliriz. Bu nedenle Tefsir ve Hadis ilimleri her zaman sıkı bir bilgi alış verişi içinde olmuştur. Nitekim tefsir kitaplarının bir bölümünü rivâyet tefsirleri oluşturmaktadır.
Fıkıh, ibadet ve hukuk ilmidir. İslam’ın bireysel ve sosyal hayat ile ilgili uygulamaları hakkındaki hükümlerini belirler. Bir diğer deyişle nelerin helal ve nelerin haram olduğunu belirler.
İslam fıkhında ibadetlerden sosyal hayata varıncaya kadar pek çok hüküm Kur’an ayetlerine ve Peygamberimizin (s.a.v.) hadislerine dayalı olarak belirlenmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de Resul-i Ekrem’in getirdiği hükümler ile ilgili olarak:
وَمَا اٰتَاكُمُ الرَّسوُلُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا
“…Peygamber (s.a.v.) size ne verdiyse alın; neyi yasakladıysa ondan kaçının” buyrulmaktadır.
Bu ayet Resulullah’ın (s.a.v.) “kanun koyucu” olduğunu açıkça ifade etmektedir. Bu nedenle fıkıh ilmi, Peygamberimizin
(s.a.v.) hayatı ve hadisleri ile doğrudan doğruya ilgilenmek durumundadır.
Kelam İlmi, Allah’ın zatından, sıfatlarından, isimlerinden, fiillerinden, başlangıç ve sonuç itibariyle tüm yaratılmışların durumlarından İslam dininin kurallarına göre bahseden ilimdir.
Akaid İlmi; Allah’ın varlığını, birliğini, sıfatlarını, fiillerini, yaratmada ve hükmetmede eşsizliğini, ahiretle ilgili konuları, meleklere, kitaplara ve peygamberlere imanı, kaza ve kaderle ilgili konuları ele alan ilim dalıdır.
İslam inanç esaslarının tanıtılması ve savunulmasında Peygamber Efendimizin hayatının özellikle Mekke döneminin bilinmesi oldukça önemlidir.
Öte yandan kelam ilminin “kader inancı” gibi bazı tartışmalı konularında bazen doğrudan doğruya bazen de dolaylı olarak Peygamberin (s.a.v.) hadisleri hakem rolünü üstlenmektedir.
Hadis kaynaklarının birçoğunda İman bölümü yer almıştır. Bu bölümlerde iman ile ilgili konularda çok sayıda hadis delil gösterilmiştir.
Siyer ilmi, Peygamberimizin (s.a.v.) hayatını ve kişiliğini konu edinir. Bu nedenle konu bakımından hadis ve siyer ilimleri birbirine çok yakındır. Her iki ilim dalının ortak hedefi, Peygamber Efendimizi tanımaktır.
Siyer ilmi, İslam tarihinin başlangıcı ile ilgilidir. Bir diğer deyişle, tarih ilminin bir bölümüdür. Bu nedenle siyer ve İslam tarihinde Peygamber Efendimizin hayatı özellikle kronolojik sırayla incelenir.
Hadisleri anlayabilmek ve doğru yorumlayabilmek için siyer ve İslam tarihinin tespit ettiği kronoloji oldukça önemlidir. Aynı şekilde, Peygamber Efendimizin şahsiyetini tanımak için de hadislerde yer alan bilgiler çok kıymetlidir. Bu nedenle siyer ve hadis ilimleri birbirine her zaman ihtiyaç duyan ve birbirini tamamlayan ikiz kardeşler gibidir.
Dil Bilim ile Hadis ilmi arasında da ilişki vardır.
Peygamber Efendimiz Arap diline birçok yönden hâkimdi. Arapçanın farklı lehçelerini bilir, konuşurken edebi bir dil kullanırdı. Konuşmalarında benzetmelere, örneklere yer verir, mecazî ifadeler kullanır, edebi sanatlara yer verirdi. Bu nedenle hadis-i şeriflerden, Arap dilinin inceliklerine dair pek çok detay öğrenebiliriz.
Hz. Aişe’den nakledildiğine göre, Peygamber Efendimiz konuştuğunda herkes O’nu anlayabilirdi. Bununla birlikte, Resulullah’ın konuşması edebi bir özelliğe de sahipti. Bu nedenle dil, anlatım, edebiyat ve hitabet alanlarında Peygamber Efendimizin üslûbu her zaman dikkat çekmiş, hadis metinleri Arap edebiyatının mükemmel örnekleri arasında anılabilmiştir.
Her ilim dalının kendine has birtakım kavramları vardır. Bir ilim dalı hakkında bilgi sahibi olmanın en önemli göstergesi o ilim dalının temel kavramlarını tanımak ve doğru kullanabilmektir. Hadis ilminin başlıca kavramları ise hadis, sünnet, râvi, rivâyet, sened ve isnad kavramlarıdır.
Hadis; Peygamber Efendimizin sözleri, filleri (davranışları), onayları, ahlakı ve fiziksel özelliklerinin anlatıldığı metinlerdir. Üç gruba ayrılır:
Sözlü (kavlî) hadise şu örneği verebiliriz:
قَالَ رَسُولُ اللِّٰ صَلَّى اللّٰ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ :” إِنَّمَا الَْعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ وَإِنَّمَا لِكُلِّ امْرِئٍ مَا نَوٰى…“
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Yapılan işler niyetlere göre değerlendirilir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır…”
Yukarıdaki metinde Peygamberimizin (s.a.v.) bir sözü aktarılmıştır. Aktarılan bilginin sözlü hadis olduğunun en belirgin göstergesi metnin başında yer alan قَالَ رَسُولُ الّٰلِ صَلَّى الّٰلُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ifadesidir.
Hadis-i şeriflerin büyük bir kısmı sözlü (kavlî) hadistir.10 İnanç esasları, kıyamet alametleri, ölümden sonraki hayat, geçmiş peygamberlerin hayatları, Peygamberimizin (s.a.v.) duaları, zikirleri, emir ve yasakları, kendisine
sorulan sorulara verdiği cevapların hepsi sözlü (kavlî) hadise girer.
Fiilî hadise şu örneği verebiliriz:
عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ كَانَ رَسُولُ الّٰلِ -صَلَّى الّٰلُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- إِذَا عَمِلَ عَمَلاً أَثْبَتَهُ
Hz. Aişe dedi ki: “Resulullah (s.a.v.) bir iş yaptığı zaman sağlam yapardı.”
Bu hadiste Peygamberimizin (s.a.v.) bir davranışı (fiili) aktarılmaktadır.
Peygamberimizi (s.a.v.) görerek ona inanan ilk Müslüman nesil (sahabe), Allah’ın Elçisini dikkatle izlemiş, onun ibadet hayatından sosyal hayata kadar davranışlarının nasıl olduğunu anlatmışlardır. Bu tür hadislere fiilî hadis denir. Fiilî bir hadisin en bariz göstergesi, metnin baş kısmında كَانَ رَسُولُ الّٰلِ ifadesinin yer almış olmasıdır. Peygamber Efendimizin nasıl ibadet ettiği, ev hayatı, toplumsal, askerî ve siyasî ilişkileri fiilî hadisler olarak günümüze ulaşmıştır.
Resul-i Ekrem Efendimizin onayından ibaret olan Takrîrî Hadisler ise aslında kendisinin söylediği ifadeler olmayıp çevresindeki Müslümanların söz ve davranışlarının anlatıldığı hadislerdir. Peygamber Efendimiz ashabının bu söz ve davranışlarını susarak, gülümseyerek ya da tebrik ederek onaylamıştır.
Takrîrî hadise şu örneği verebiliriz:
عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ: :” لَقَدْ كَانَ رَسُولُ الّٰلِ صَلَّى الّٰلُ عَلَيْهِ
˝ وَسَلَّمَ يُصَلِّٖٖى الْفَجْرَ فَيَشْهَدُ مَعَهُ نِسَاءٌ مِنَ الْمُؤْمِنَاتِ
Hz. Aişe dedi ki: “Resulullah sabah namazını kıldırır, mü’min
kadınlar da onunla beraber kılarlardı.”
Bu Hadis-i şerifin ilk kısmında Peygamber Efendimizin sabah namazını cemaatle kıldırdığı anlatılmıştır. Bu kısım fiilî hadistir. Ancak hadisin ikinci kısmında Hz. Aişe, kadınların da sabah namazında cemaate katıldığını aktarmıştır. Böylece, Peygamber Efendimiz döneminde hanım sahabilerin sabah namazını mescitte cemaatle kıldığını öğrenmiş oluyoruz. Öyle anlaşılıyor ki Peygamber Efendimiz kadınların sabah namazını kılmak için mescide gelmelerine izin vermiş, onların bu davranışını onaylamıştır. Eğer Peygamberimiz (s.a.v.) onaylamayıp yasaklasaydı hanımlar sabah namazında mescide gelmezdi. Bu nedenle hadisin ikinci kısmı bir onay hadisidir. Bu tür hadisler hakkında takrîrî hadis terimi kullanılır.
Yukarıda anlatılan sözlü, fiili ve takriri hadislerin bir kısmı Peygamber Efendimizin güzel ahlakı ile ilgilidir. Bu tür hadislere şöyle bir örnek verebiliriz:
كَانَ رَسُولُ الّٰلِ صَلَّى الّٰلُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ « : عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ
» أَجْوَدَ النَّاسِ، وَكَانَ أَجْوَدُ مَا يَكُونُ ف۪ى رَمَضَانَ
İbn Abbas dedi ki: “Resulullah insanların en cömerdiydi. Ramazan ayında daha da cömert olurdu.”
Bu Hadis-i şerifte Peygamberimizin (s.a.v.) cömertliğinden söz edilmekte, onun insanların en cömerti olduğu belirtilmektedir. Cömertlik ahlakî bir özellik olduğu için bu hadis, Peygamberimizin (s.a.v.) ahlakî özelliklerinin anlatıldığı bir hadistir.
Peygamber Efendimizin ahlakî özellikleri gibi yaratılışı ile ilgili fiziksel özellikleri de onu görme bahtiyarlığına eren sahabiler tarafından oldukça detaylı bir biçimde anlatılmıştır. Bu hadislere de bir örnek verelim:
كَانَ رَسُولُ الّٰلِ صَلَّى الّٰلُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَحْسَنَ النَّاسِ وَجْهًا وَأَحْسَنَهُ خَلْقًا، لَيْسَ بِالطَّوي۪لِ البَائِنِ، وَلاَ بِالقَصي۪رِ.
˝Resulullah (s.a.v.) sîma olarak insanların en güzeli, yaratılış olarak en mükemmeli idi. O ne aşırı uzun ne de çok kısa idi˝
Peygamberimizin fiziksel ve ahlakî özelliklerinin anlatıldığı bu tür hadislere Şemâil Hadisleri denir.
Sünnet; sözlükte yol, gidişat, kanun, hayat tarzı demektir. Terim olarak ise Peygamber Efendimizin yaşam biçimi anlamına gelmektedir.
İslam dininin iki ana kaynağı vardır. Birincisi Kur’an-ı Kerim ikincisi ise Sünnettir. Peygamber Efendimiz sünnetin önemini şöyle izah etmiştir:
تَرَكْتُ فٖي۪كُم أَمْرَيْنِ لَنْ تَضِلُّوا مَا تَمَسَّكْتُمْ بِهِمَا: كِتَابَ الّٰلِ، وَسُنَّةَ نَبِيِّه۪
“Size sıkı tutunduğunuz sürece sapıtmayacağınız iki şey bıraktım:
Allah’ın (c.c.) kitabı ve Resulünün sünneti.”
Sünnet de sözlü (kavlî), fiilî ve takrîrî sünnet olmak üzere üç kısma ayrılır.
Hadis ile sünnetin kapsamları konusunda farklı görüşler bulunmakla beraber bu iki terimin eş anlamlı olarak Resulullah’ın söz, fiil ve takrirleri için kullanılması özellikle hadis alimleri arasında daha fazla kabul görmüştür. Hadisleri tesbit, nakil ve anlamaya yönelik ilim dalına da Hadis İlmi denilmiştir.
Şunu da bilmemiz gerekir ki, fıkıhçılar “sünnet” terimine hadisçilere göre daha dar bir anlam yüklemişlerdir. Meselâ “kuşluk namazı kılmak sünnettir” cümlesinde sünnet kelimesi, “farz olmayan, ancak Peygamber Efendimiz tarafından yapıldığı için sevap kazandıran ibadet” anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla sünnet terimine hadisçilerin ve fıkıhçıların verdiği anlamlar birbirinden farklıdır.
Not: Fıkıh alimleri sünneti, farz veya vacip derecesinde olmaksızın yapılması dinen istenen fiiller, diye tarif ederler. Peygamber Efendimizin ashabı, kendi tutum ve davranışlarının gerekçesini belirtirken, “Biz Resulullah’tan böyle duyduk”, “Allah (c.c.) Resulünü böyle yaparken gördük”, “Allah’ın (c.c.) Resulü böyle yapılmasını onayladı” gibi sözleri, onların yaşayışlarında Peygamberin (s.a.v) sünnetine ne kadar ihtimam gösterdiklerinin delilidir. Belki bu sebepten dolayı ashab-ı kirâmın uygulamaları “sahabe sünneti”, bir sahabinin uygulaması o kişiye nispetle, mesela “Ebû Bekir’in sünneti”, “Ömer b. Hattâb’ın sünneti” gibi adlarla anılmıştır. Bu ayrımla, sadece Resul-i Ekrem’e has olan sünnetlerin korunmasına özel bir itina gösterilmiş olmaktadır. Daha sonraki nesiller de bir davranışın doğruluğunun veya yanlışlığının gerekçesini, delilini Peygamber Efendimizin sözlerinden ve uygulamalarından göstermeye büyük önem vermişlerdir. Resul-i Ekrem’e ait her türlü malzemeyi sonraki nesillere ulaştıran metinler hadis diye adlandırılmış, bundan dolayı hadis alimlerinin çoğunluğu sünnet ile hadisin eş anlamlı olduğunu söylemiştir.
Rivâyet, bir haberi aktarmak anlamına gelir. Rivâyet sözlü olabileceği gibi onu yazmak ve bu yazılı metni aktarmak şeklinde de olabilir.
Hadisi rivâyet eden kişiye Râvi denir. Peygamber Efendimizin sünneti, onu gören ilk Müslüman nesil tarafından rivâyet edilmeye başlanmıştır.
Hadis ilmi rivâyete dayalı bir ilimdir. Bir diğer deyişle tarih ilmi gibi nakilci bir yönteme sahiptir. Deneysel bir ilim dalı değildir. Bu sebeple de hadislerin “naklin kuralları” ile değerlendirilmesi gerekir.
Hadis ilmi, Peygamber Efendimiz ile ilgili haberlerin rivâyetini konu edindiği için bu rivâyetlerin sağlam olması, bozulma ve değişmeye uğramaması önemlidir. Konunun önemi sebebiyle hadis rivâyeti için bir takım kurallar konmuştur. Hadisler asla gelişigüzel rivâyet edilemez.
Peygamberimiz (s.a.v.) hadis rivâyetini teşvik etmiş, ancak rivâyetin dikkat ve titizlik gerektirdiğini de şöyle belirtmiştir:
نَضَّرَ الّٰلُ اِمْرَأً سَمِعَ مِنَّا حَدي۪ثًا فَحَفِظَهُ حَتّٰى يُبَلِّغَهُ غَيْرَهُ
“Bizden bir hadis işitip, üçüncü kişiye aktarana kadar ona sahip çıkan kişinin Allah (c.c.) yüzünü ak etsin.”
Dikkat edilirse, Peygamber Efendimiz, rivâyet etmeden önce hadisin iyice ezberlenmesi ve hiç değiştirilmeden aynen aktarılması gerektiğini ifade etmiştir.
Allah’ın (c.c.) Resulü (s.a.v.), bir kimsenin her işittiğini aktarmasını da yalancılık olarak görmüştür.18 Bu sebeple sahabe, doğruluğundan kesin surette emin olmadıkça Peygamberimizin (s.a.v.) herhangi bir hadisini asla rivâyet etmemişlerdir.
Rivâyet esnasında dikkat edilmesi gereken birtakım ilkeler bulunduğu gibi, hadis nakleden râvide de birçok özellik aranmaktadır. Takdir edilecektir ki; günlük hayatımızda bile, bilgi edinmeye çalışırken belli bir özen gösteririz. Her haber verene ve verilen her habere aynı değeri vermeyiz. Konu dinimizi öğrendiğimiz hadisler olunca çok daha dikkatli olunması gerektiği açıktır. Her râvinin naklettiği haber, güvenilir ve sağlam kabul edilmez. Ancak gerekli şartlara sahip olan râvinin rivâyet ettiği habere güvenilebilir.
Sened kelimesi “dayanılan güvenilen şey, belge” anlamına gelir. Bir hadis terimi olarak ise hadisi rivâyet eden râvilerin isim zincirine sened denir.
Râvi veya râvileri anarak hadis metnini ilk söyleyenine ulaştırmaya, hadis metnini nakleden râvileri rivayet sırasına göre sıralamaya isnad denir.
Sened ve isnad kelimeleri birbirinin yerine de kullanılabilir.
Sened, hadisin bize hangi râviler aracılığıyla ulaştığını gösteren belgedir. Her hadisin başında mutlaka bir sened yer alır. Sened, güncel ifadesiyle kaynak göstermek anlamındadır. Senedsiz hadis rivâyet etmek, belgesiz ve dayanaksız bilgi aktarmak gibidir. Senedi olmayan bir rivâyet yok hükmündedir. Senedsiz rivâyetler “asılsız haber” kabul edilir, dinî ve ilmî bir değer taşımaz.
Sahabe, senedle hadis rivâyetinin temelini oluşturacak titizlikte hadis rivâyet etmeye başlamış, sahabeden hemen sonra her bir hadisin senedi oluşmaya başlamıştır.
Sened kavramını şu örnek üzerinden inceleyelim:
حَدَّثَن۪ى عَنْ مَالِكٍ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، عَنْ عَطَاءِ بْنِ يَز۪يدَ
اللَّيْث۪ي، عَنْ أَب۪ى سَعي۪دٍ اَلْخُدْر۪ى أَنَّ رَسُولَ الّٰلِ صَلَّى الّٰلُ عَلَيْهِ
» إِذَا سَمِعْتُمُ النِّدَاءَ فَقُولُوا مِثْلَ مَا يَقُولُ الْمُؤَذِّنُ « : وَسَلَّمَ قَالَ
Bana İmam Mâlik, İbn Şihâb’dan rivâyet etti. (İbn Şihâb ise) Atâ b. Yezîd el-Leysî’den nakletti. (Atâ ise) Ebû Saîd el-Hudrî’den rivâyet etti. (Ebû Saîd) Resulullah’ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu aktardı: “Ezanı işittiğiniz zaman, müezzinin söylediklerinin aynısını siz de söyleyin.”
Hadis metninden önce gördüğümüz isim zinciri, bu hadisin senedidir. Bu sened, okuduğumuz hadisin İmam Mâlik’in el-Muvatta’ adlı hadis kitabına hangi râviler aracılığıyla ulaştığını göstermektedir
Bu senedi şema üzerinde şöyle gösterebiliriz:
Şemadan da anlaşılacağı üzere bu hadisi Peygamber Efendimizden Ebû Saîd el-Hudrî isimli sahabi rivâyet etmiştir. Ebû Saîd’den bu hadisi işiten kişi ise öğrencisi Atâ b. Yezîd’dir. Atâ b. Yezîd’den rivâyet eden ise onun öğrencisi İbn Şihâb’dır. İmam Mâlik de bu hadisi İbn Şihâb’dan öğrenmiş ve el-Muvatta’ adlı eserinde rivâyet etmiştir.
Sened tablosundaki her bir râvinin isminin sonunda yer alan vefat tarihlerini incelediğimiz zaman, senedin, kronolojik/ tarihsel olarak geriye doğru gittiğini ve en son Hz. Peygambere ulaştığını görürüz. Bir hadisi senediyle okuduğumuzda, o hadisin Peygamber Efendimizden elimizdeki kitaba ulaşıncaya kadar kimler vasıtasıyla ve nasıl aktarıldığını öğreniriz. Bu yönüyle sened, elimizdeki hadisin Kimlik Belgesi gibidir.
Bir hadisin güvenilir olup olmadığı öncelikle senedine bakılarak tespit edilebilir. Sened ne kadar güvenilir râvilerden meydana geliyorsa, hadis de o kadar güvenilir bir hadis kabul edilir. Bu nedenle hadis alimleri senedleri pek çok yönden incelemişlerdir. Bu inceleme ve detaylı değerlendirmelerden dolayı senedle ilgili birçok ilim dalı ortaya çıkmıştır.
Müslüman ilim adamları, hadisleri her zaman senedle öğrenmeye ve senedle aktarmaya gayret etmişlerdir. Peygamber Efendimiz hakkında güvenilir bilgi elde edebilmek için bu yöntem
oldukça önemlidir. Bugün bizler de hadis okurken, hadisleri senedleriyle aktaran kitapları ya da bu kitapları kaynak gösteren eserleri tercih etmeliyiz. Bir yerde hadis naklettiğimiz zaman da mutlaka hadisi okuduğumuz kaynak eserin ismini belirtmeliyiz. Kaynağı belirtilmeden aktarılan rivâyetlerin güvenilirliğinin kuşkulu ve tartışmaya açık olduğunu unutmamalıyız.
Hadisin asıl kısmı Metindir. İsnaddan sonra okunan ve Peygamberimizin söz, fiil ya da onayını anlatan bölümdür.
Bir hadis metni örneği verelim:
”حَقُّ المُسْلِمِ عَلَى المُسْلِمِ خَمْسٌ: رَدُّ السَّلَمِ، وَعِيَادَةُ
المَري۪ضِ، وَاتِّبَاعُ الْجَنَائِزِ، وَإِجَابَةُ الدَّعْوَةِ، وَتَشْمي۪تُ
الْعَاطِسِ“
“Müslümanın Müslüman üzerinde beş hakkı vardır: Selâma karşılık vermek, hasta ziyaretinde bulunmak, cenazeye katılmak, davete gitmek, aksırdığında rahmet dilemek.”
Hadis alimleri hadislerin senedlerini farklı yönlerden inceledikleri gibi metinlerini de birçok yönden değerlendirmişlerdir. Hadisin nasıl anlaşılması ve yorumlanması gerektiği, hayatımıza ne şekilde aktarılabileceği, hadisten hareketle hangi sonuçlara ulaşılacağı ancak metin üzerinde yapılan çalışmalar ile tespit edilmiştir. Bu nedenle hadislerin metinlerini konu edinen çok sayıda ilim dalı ortaya çıkmıştır.
Şimdi aşağıdaki üç örnek uygulamada sened ve metinleri okuyup inceleyelim:
ÖRNEK UYGULAMA-1
Aşağıda verilen hadislerin sened ve metin kısımlarını belirleyelim:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْعَلاَءِ، حَدَّثَنَا أَبُو أُسَامَةَ، عَنْ بُرَيْدٍ، عَنْ أَب۪ى بُرْدَةَ، عَنْ أَب۪ى مُوسٰى رَضِىَ الّٰلُ
عَنْهُ، عَنِ النَّبِىِّ صَلَّى الّٰلُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ:
» اَلْمُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِ كَالْبُنْيَانِ يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضًا «
“Bize Muhammed b. Alâ’ rivâyet etti, (dedi ki): Bize Ebû Üsâme, Büreyd’den, O Ebû Bürde’den, O Ebû Musa’dan, Ebû Musâ da Efendimizden (rivâyet ederek) tahdis etti. Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Mü’minin mü’mine karşı durumu, bir parçası diğer parçasını kenetleyip tutan binalar gibidir.”
ÖRNEK UYGULAMA-2
حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ زُرَارَةَ، أَخْبَرَنَا عَبْدُ الْعَزي۪زِ بْنُ أَب۪ى حَازِمٍ، عَنْ أَبي۪هِ، عَنْ سَهْلٍ، قَالَ رَسُولُ الّٰلِ
صَلَّى الّٰلُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:
وَأَشَارَ بِالسَّبَّابَةِ وَالوُسْطٰى، وَفَرَّجَ بَيْنَهُمَا شَيْئًا » وَأَنَا وَكَافِلُ الْيَتي۪مِ فِى الْجَنَّةِ هٰكَذَا «
Bize Amr b. Zürâre tahdîs etti, dedi ki: Bize Abdülaziz b. Ebî Hâzım babasından O da Sehl’den (rivâyet ederek) haber verdi. Sehl dedi ki, Resulullah şöyle buyurmuştur: “Ben ve yetimi himaye eden kimse cennette şöylece beraber bulunacağız.” Resulullah anlattığını işaret parmağıyla orta parmağının aralarını biraz açarak gösterdi.
ÖRNEK UYGULAMA-3
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرٍ مُحَمَّدُ بْنُ أَبَانَ قَالَ: حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ فُضَيْلٍ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ إِسْحَاقَ، عَنْ
عَمْرِو بْنِ شُعَيْبٍ، عَنْ أَبي۪هِ، عَنْ جَدِّه۪ قَالَ: قَالَ رَسُولُ الّٰلِ صَلَّى الّٰلُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:
» لَيْسَ مِنَّا مَنْ لَمْ يَرْحَمْ صَغي۪رَنَا وَيَعْرِفْ شَرَفَ كَبي۪رِنَا «
Bize Ebû Bekir Muhammed b. Ebân tahdîs etti, dedi ki: Bize Muhammed b. Fudayl, Muhammed b. İshak’tan, O Amr b. Şuayb’dan, (Amr) babasından, (Babası da) dedesinden (Abdullah b. Amr b. Âs’tan) (rivâyet ederek) tahdîs etti. Dede (Abdullah b. Amr b. Âs) dedi ki: Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Küçüğümüze şefkat etmeyen büyüklerimizin kadru kıymetini tanımayan bizden değildir.”