Oruç, Yüce Allah’ın rızasını kazanmak için ibadet niyetiyle imsak vaktinden iftar vaktine kadar yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmaktır.( Hasan Serhat Yeter, Fıkıh, s. 175.)
Oruç kelimesi Farsça’dan dilimize geçmiş bir kelimedir. Bu kelimenin Arapçası(صوم,صيام)savm-sıyâm” kelimesidir. Sözlükte savm kelimesi “bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak, engellemek” anlamına gelmektedir.
Oruç, manevi dünyamızı inşa eder. Temel bir ibadettir, ilk insandan günümüze kadar emredilmiştir.
Rabbimiz (c.c.) şöyle buyurmaktadır: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ ”“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.” (Bakara suresi, 183. ayet.) Peygamberimiz Medine’ye geldiği zaman Yahudilerin aşura orucu tuttuklarını görmüş ve kendilerine bu orucu niçintuttuklarını sormuştur. Onlar “Bugün hayırlı bir gündür, bu günde Allah, İsrailoğullarını düşmanlarından kurtardı, Musa (a.s.) bu günde oruç tuttu.” cevabını vermişlerdir. Bunun üzerine Peygamberimiz “Biz Musa’ya sizden daha yakınız.” demiş ve aşura orucunu sahabiye de emretmiştir.(Buhârî, Savm, 69; Müslim, Savm 127.)
Allah Teâlâ, Ramazan orucunu farz kıldığında Resulullah (s.a.v.) “Aşure günü dileyen oruç tutsun dileyen de tutmasın.”(Ahmed bin Hanbel, C 4, 244.) demiştir. Ramazan orucu, “(Oruç) sayılı günlerdedir…”(Bakara suresi, 184. ayet) ve “…Sizden kim bu aya ulaşırsa oruç tutsun…”(Bakara suresi, 185. ayet. ) ayetleriyle hicretin ikinci yılında Bedir savaşı öncesinde Şaban ayında farz kılınmıştır. Ramazan orucunu tutmak, mükellef olan her Müslüman üzerine farz kılınmıştır. Orucun farziyeti kitap, sünnet ve icma ile sabittir. Orucu hafife almak veya farz olduğunu inkâr etmek, kişinin dinden çıkmasına sebep olur. Farz olduğuna inandığı hâlde özürsüz tutamayan kimse ise günahkâr olur.
Kur’an-ı Kerim’in inmeye başladığı hicri takvime görenyılın dokuzuncu ayı olan Ramazan dinimizce en kutsal ay kabul edilir. Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: “Ramazan ayı gelince cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincirlere vurulur.”(Buhârî, Savm, 5) Ramazan ayını iyi değerlendirmek gerekir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Bir kimse, Ramazan ayının faziletine inanarak ve mükâfatını Allah’tan umarak oruç tutarsa o kimsenin geçmiş günahları affolunur.”(Buhârî, Savm, 6; Müslim, Sıyâm, 203)
Ramazan ayında ortaya çıkan manevi atmosfer ve huzur bütün müminleri kuşatır. Rahmet yayılır, bereket ve mutluluk tecellisi, dünyada Müslüman toplumun bulunduğu her yerde hissedilir. Oruç tutulur, mukabeleler okunur, İftar edilir. Yatsı namazından sonra teravih namazı kılınır. Fakirlere fıtır sadakası verilir. Bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesi, bu ay içindedir. Dileyen Ramazan ayında, özellikle son on gününde itikâfa girer. Böylece Müslümanlar bu ayda manevi bir eğitimden geçerler. Oruç, Yüce Allah’ın emrine boyun eğmektir. Sırf Allah rızası için yerine getirilen çok faziletli bir ibadettir. Bu niyetle oruç tutanları Allah mükâfatlandıracaktır.
Bir kudsî hadiste şöyle geçmektedir: “Oruçlu kimse, benim rızam için yemesini içmesini, cinsi arzusunu bırakmıştır. Oruç sadece benim için yapılan bir ibadettir. Onun ecrini ben veririm.”(Müslim, Sıyâm, 162) Oruç, mümini içgüdülerinin pençesinden kurtarır ve ruhi olgunluğa kavuşturur. Gerçek anlamda oruç tutmak; ruhumuza, kalbimize ve azalarımıza da oruç tutturmaktır. Sadece yemeden içmeden uzaklaşmak değil, aynı zamanda nefsi terbiye etmektir. Cenâb-ı Hakk’ın (c.c.) hoşnut olmadığı haramlardan uzaklaşmak, günaha sevk eden şeylere bakmamak, kul hakkı yememek, kendimizi kavgadan ve yalan, dedikodu, küfür gibi şeylerden uzak tutmaya çalışmaktır. Bizim için en güzel örnek olan Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kim oruçlu iken yalanı ve kandırmayı terketmezse bilsin ki onun yiyip içmesiyi bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur.”(Buhârî, Savm, 8, Edeb 51; Ebû Dâvud, Savm, 25; Tirmizî, Savm, 16.) Oruç tutan kimse, Rabbine olan kulluk borcunu yerine getirmenin mutluluğunu yaşar. Oruç tutanların Allah katındaki mevkileri yüksektir.
Hz. Muhammed (s.a.v.) cennete girecek insanların dünyadaki amellerine göre değişik kapılardan cennete davet edileceğini bildirmiştir. O kapılardan biri de oruç tutmayı sevenler için ayrılmış olan reyyân kapısıdır. “Oruçlular nerede?” şeklindeki çağrı üzerine onlar bu kapıdan girecekler ve daha sonra bu kapı kapatılacak, başkaları oradan giremeyecektir.(bk. Buhârî, Savm, 4) Oruç tutan kimse nimetlerin kıymetini daha iyi anlar. Oruç, iradeyi güçlendirerek nefsin isteklerinin kontrol altına alınmasını sağlar. Oruç sabırlı olmayı yaşayarak öğretir. Allah Resulü (s.a.v.) “Oruç sabrın yarısıdır.”(İbn Mâce, Sıyâm 44.) buyurarak bu gerçeği dile getirmiştir. Oruç kötülüklerden uzaklaşmaya vesiledir. Allah Resulü (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmuştur: “Oruç bir kalkandır. Oruçlu kimse kötü söz söylemesin ve cahillik yapmasın. Eğer herhangi bir kimse kendisine çatar yahut kötü söz söylerse ona iki defa ‘Ben oruçluyum’ desin.”(Buhârî, Savm, 2)
Oruç, insan bedeninin dinlenmesini sağlar. Vücutta biriken fazla toksinler oruç sayesinde erir ve beden rahata kavuşur. Bunun için Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Oruç
tutun ki sıhhat bulasınız.”(Taberani, Mu’cemu’l-Evsat, C 8, s. 174; Münzirî, et-Tergîb, C 2, s. 206.)
Oruçla İlgili Kavramlar
Sahur: İmsak vaktinden önce oruca hazırlık amacıyla kalkılan vakte sahur, bu vakitte yenilen yemeğe sahur yemeği denir. “…Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun…”(Bakara suresi, 187. ayet.) mealindeki ayet-i kerimede sahur vaktine atıf yapılmıştır. Peygamberimiz sahur yemeğini çok önemsemiş, bir yudum suyla dahi olsa sahur yapılmasını tavsiye etmiş ve bir hadiste “Sahur yapınız. Zira sahur yemeğinde bereket vardır.”(Buhârî, Savm, 20; Müslim, Sıyâm, 45; Tirmizî, Savm, 17; Nesâî, Savm, 18) buyurmuştur.
İmsak: Orucun başlama vakti olup tan yerinin ağarmaya başladığı zamandır. Hadislerde sahur yemeğinin imsak vaktine yakın bir zamanda yenilmesi tavsiye edilir. İmsakla beraber artık oruç ibadeti başlamıştır. Ülkemizde Ramazan ayında Müslümanların imsak vaktini bilmesi için sabah ezanı, imsak vaktinde okunur.
İftar: Akşamleyin güneşin batmasıyla orucun açılmasıdır. Akşam namazını bildirmek üzere okunan ezan, aynı zamanda iftar vaktini de bildirmektedir. Bu vakitten itibaren oruç tutan kişi yiyip içebilir. Hadislerde iftar için acele edilmesi tavsiye edilmiştir: “İnsanlar, iftarı yapmakta acele ettikleri sürece hayır üzere devam etmiş olurlar.”( Buhârî, Savm, 45.) Peygamberimiz iftarını, akşam namazından önce su ve birkaç hurmayla açmıştır.
Ru’yeti Hilal: Ramazan orucuna başlamak, bayramı belirlemek gibi durumları tespit etmek için ayın hareketlerini esas alan kamerî takvime göre hilalin gözetlenmesi işlemidir. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Allah Teâlâ hilalleri vakit ölçüleri kıldı. O hâlde hilali görünce oruca başlayın, onu tekrar görünce iftar edin.”(Ahmed bin Hanbel, Müsned, C 4, s. 321.)
Yevmi Şek: Şüpheli gün anlamına gelir. Kamerî ayların sonunu ve başını tespitte ihtilaf edilen gün demektir. Bu durum özellikle Şaban ayının 29. günü hava kapalı olup ertesi günün Ramazan ayının ilk günü olup olmadığı hususunda şüpheye düşülmesi ile Ramazan ayının 29. günü hilalin tespit edilememesi ve havanın kapalı olup ertesi günün Şevval ayının ilk günü olup olmadığı hususunda şüpheye düşülmesi durumunda yaşanır. Bu durumda bir önceki ay 30’a tamamlanır. Günümüzde bu konuda Astronomi bilimi verilerinden faydalanılmaktadır.
Mukabele: Kur’an-ı Kerim’i bir kişinin okuyup diğer insanların mushaftan takip etmesi şeklinde birlikte hatim yapılmasıdır. Mukabele geleneği Cebrâil’in (a.s.) Ramazan aylarında her gece Peygamberimizin yanına gelmesi ve o zamana kadar indirilmiş olan ayetleri karşılıklı okuyarak tekrar etmeleri şeklinde ortaya çıkmıştır. Ramazan ayında Kur’an-ı Kerim’in sesli okunması, dinleyenler üzerinde manevî bir huzur verir ve dinleyenlerin sevap kazanmasına vesile olur.
Kadir Gecesi: Kur’an-ı Kerim’in indirildiği mübarek gecenin adı, Kadir gecesidir. Allah Teâlâ, onu Ramazan ayının geceleri içinde gizlemiştir. Kadir gecesinin tam olarak hangi güne denk geldiği bilinmez. Ancak hadislerde bu gecenin Ramazan ayının son on günü içerisinde yer aldığı belirtilmiştir. Yaygın bir görüş olarak Kadir gecesinin Ramazan ayının 27. gecesine tekâbül ettiği düşünülmektedir. Sevap kazanmak amacıyla bu geceyi ihya etmek isteyenler, Ramazan gecelerini ibadet ile geçirmeye özen gösterirler.
İtikâf: Kelime olarak; bir yerde durmak, beklemek, sabretmek, bir yerden ayrılmamak anlamlarına gelir. Resulullah (s.a.v.) Ramazan ayının son on gününü itikâfta geçirirdi. Bu sebeple Ramazan ayının son on gününde ibadet niyetiyle bir insanın, belli kurallara uyarak ve bir mescidde itikâfa girmesi sünnettir. İtikâf sırasında kişi zamanını namaz kılarak, Kur’an okuyarak, zikrederek, dua ederek ya da dinî eserler okuyarak geçirmelidir.
Fidye: Sözlükte kurtuluş bedeli demektir. Dinî ıstılahta herhangi bir mazeret sebebiyle Ramazan orucunu tutmayan kimsenin yaşlılık ve hastalığından dolayı hiçbir zaman kaza edebilme ümidi yoksa tutamadığı oruçların yerine geçmek üzere bedel olarak fakirlere para, yemek vs. vermesidir.
Ramazan Bayramı: Ramazan ayındaki bir aylık oruç ibadetinden sonra kamerî aylardan şevval ayının birinci, ikinci ve üçüncü günlerinde Müslümanların kutladığı dinî bayramdır.
Kaza: Yerine getirme, ödeme demektir. Zamanında yerine getirilememiş olan dinî görevlerin sonradan yerine getirilmesi için kullanılan bir kavramdır. Esas olan, ibadetlerin vaktinde ve şartlarına uygun olarak yerine getirilmesidir. Hiçbir ibadetin kazası, vaktinde yapılan bir ibadetle aynı değerde değildir.
Kefaret: Yerine getirilmeyen bir ibadeti, işlenen bir günahı veya yapılan bir hatayı telafi etmek amacıyla yapılması gereken mali veya bedenî ibadettir. Özürsüz olarak bozulan Ramazan orucunun kaza edilmesi ve kefaretinin tutulması gerekir.
Oruç tutan kişilerin yerine getirmesi gereken şartlar, orucu bozan ve bozmayan durumlar, bozulması durumunda yapılması gereken şeyler, oruçla ilgili hükümleri oluşturur.
1- Yükümlülük Şartları:
• Müslüman olmak.
• Büluğ çağına ermiş olmak
• Âkil olmak Büluğ çağına ermemiş çocuğa ve akıl hastasına oruç farz değildir.
2- Geçerlilik Şartları:
•Oruç tutmaya gücü yetmek: Çok yaşlı ya da çok hasta olan kimselerin oruç tutmaya gücü yetmeyebilir.
•Mukim olmak: Dinen yolcu hükmünde olan kişinin orucu zamanında yerine getirme mecburiyeti yoktur. Bu durumda tutamadığı oruçlarını daha sonra kaza eder. Ancak bu kimse dilerse orucunu tutabilir.
3-Sıhhat Şartları:
•Niyet etmek: Tutulacak olan oruca kalben niyet etmek, orucun sıhhati için şarttır. Niyeti dille söylemek ise sünnettir. Nafile oruç, günü belli adak oruçlarına istivâ vaktine (öğle vaktine) kadar niyet edilebilir. Kaza, keffaret ve adak oruçlarına ise imsak vaktine kadar niyet etmek şarttır. Ancak Ramazan ayı orucu vakit ile sabit olduğu için niyet şartı aranmaz. Şâfii mezhebine göre Ramazan orucuna en geç imsak vaktinde niyet etmek zorunludur. Ramazan orucuna her gün kalben de olsa niyet etmek gerekir. Mâliki mezhebine göre Ramazan başındaki niyet yeterlidir. Oruç tutmak amacıyla sahura kalkmak da niyet sayılır.
• Orucu bozan hâllerden uzak olmak: Tutulan orucun geçerli olması için yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak gerekir. Ayrıca yalan, gıybet, küfretmek gibi günahlardan sakınarak dili muhafaza etmek, oruçtan sevap kazanabilmek için önemlidir.
• Kadının hayızlı ve nifaslı olmaması: Bu durumdaki kadın, Ramazan ayında tutamadığı oruçlarını uygun bir vakitte kaza eder.
Yeme, içme ve cinsel ilişkide bulunmak orucu bozar. Burada yeme ve içme ifadesi, yenilip içilmesi normal olan her şeyi ifade eder. Bunların dışında oruçluyken gıybet, dedikodu gibi işlenen günahlar, orucun faziletini ve sevabını zedeler. Oruç sadece aç ve susuz kalmak değil, günahlardan da sakınmaktır. Orucu bozan durumların bir kısmı hem kaza hem de kefaret gerektirmektedir. Bir kısmı ise sadece kaza gerektirmektedir.
Oruç tutmakla yükümlü kimse, vaktinde niyetlenerek tutmakta olduğu bir Ramazan orucunu özürsüz olarak kasten bozarsa kefaret ve bozulan her gün için de kaza orucu gerekir.(bk. Buhârî, Savm, 30; Müslim, Sıyâm, 81.)
Kefaret sadece Ramazan ayında bozulan orucun cezasıdır. Ramazan orucunun kazasını yapan kişi, orucunu bozarsa kefaret gerekmez sadece günü gününe kaza eder. Ramazan orucunu bozan ve kefaret gerektiren durumlar şunlardır:
• Ramazan ayında oruçluyken kasıtlı olarak yenilip içilebilecek bir şeyi yemek veya içmek.
• Ramazan’da oruçluyken cinsel ilişkide bulunmak.
Kefaret; Ramazan ayında bozulan oruç için Ramazan orucunun hürmetini ihlal etmenin cezasıdır. Ramazan ayı dışında her hangi bir zamanda bozulan oruç için kefaret söz konusu olmaz. Orucu özürsüz olarak bozmanın cezası olan kefaret, bir köle azat etmektir. Ancak günümüzde köle ve cariye bulunmadığından, kefaret olarak iki ay peş peşe oruç tutulmalı ve bozulan orucun kazası yapılmalıdır. Bu mümkün olmadığı takdirde, 60 fakiri sabahlı akşamlı bir gün veya bir fakiri 60 gün doyurmak gerekir. Bu yemeğin parasını bir fakire vermek de mümkündür.
Kefaret orucu; oruç tutmanın mekruh olduğu günler dışındaya engel olmayan bir vakitte, iki hicri ay veya altmış gün peşpeşe tutulur.
• Ramazan dışında bir orucu kasıtlı olarak veya bir özür sebebiyle bozmak. (Nafile bile olsa başlanmış bir ibadeti kasıtlı olarak bozmak doğru değildir.)
• Sigara dumanını içine bilerek çekmek.
• Abdest alırken ağza ve burna verilen suyun hata ile yutulması.
• Ağza giren kar, yağmur ya da dolu tanesinin hata ile yutulması.
• Oruçluya gıda verici enjeksiyon, serum takılması ve kan verilmesi.
• Su almaksızın deva veya gıda veren bir hapı yutmak.
• Yolculuğa çıktıktan sonra orucunu bozmak.
• Kendi isteği ile zorlayarak ağız dolusu kusmak.
• Başkasının zorlaması ile orucu bozmak.
• İmsak vakti geçtiği hâlde geçmediğini zannederek yiyip içmeye devam etmek.
• İftar vakti gelmediği hâlde geldiğini zannederek orucunu açmak.
Bu şeylerden birini yapan kişinin orucu bozulur. Bununla birlikte orucu bozulan kimsenin akşama kadar oruçluymuş gibi devam etmesi müstehaptır. Özürlü veya özürsüz olarak oruç tutamayanlar günü gününe kaza ederler. Oruca niyet etmeyerek Ramazan günü yiyip içen kişi daha sonra kaza orucu tutar. Kaza orucunu bozmak, Ramazan orucunu bozmak gibi değildir. Ramazan orucunu kasten bozmak kefaret gerektirirken, kaza orucunu kasten bozmak ise yalnızca bir gün kazayı gerektirir. Ramazan ayında ve oruç tutmanın mekruh olduğu günler dışında yılın her günü kaza orucu tutulabilir. Kaza orucu, ayrı ayrı günlerde tutulabileceği gibi peş peşe de tutulabilir. Oruçluyken gündüz vakti hayız veya nifas olan kadının orucu bozulmuş olur. Hasta ve yolcu olarak oruç tutamayan kimselerin oruç tutanlara saygının bir gereği olarak Ramazan günü açıktan değil gizli olarak yemek yemeleri hoş bir davranıştır.
Allah Teâlâ, kullarını güç yetiremeyecekleri şeylerden dolayı mükellef tutmamamıştır. Bu durum, oruç için de geçerlidir. Nitekim Allah Teâlâ, oruç için tanınan kolaylıkları ayetinde şöyle belirtmektedir:“Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (ihtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununlaberaber, kim gönüllü olarak hayır yaparsa bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.”(106 Bakara suresi, 184. ayet. )
Yolculuk; Ramazanda, on beş günden az kalmak üzere en az 90 kilometre mesafedeki bir yere yolculuk niyetiyle giden bir kimse oruç tutmayabilir. Ancak oruç tutması sıkıntı vermeyecekse Ramazan orucunu tutması daha hayırlıdır.
Hastalık ; Hastalığın zarar vermesinden veya iyileşme sürecinin uzamasından korkan kimse oruç tutmayabilir. Böyle durumlarda, tutmakta olduğu orucu da bozabilir. Oruç tuttuğu takdirde hastalığının kendisine zarar vereceğini mütehassıs bir doktorun bildirmesi veya doktora gitme imkânı yoksa bunu kendisinin iyice hissetmesi gerekir.
Yaşlılık; Oruca dayanamayan yaşlılar oruç tutmayabilirler. Tutamadıkları oruçları kaza etme ihtimali olmayan yaşlılar ise her günün orucu için bir fidye verirler.
Kadının emzikli veya hamile olması; Emzikli ya da hamile olan bir kadın, oruç tuttuğunda kendisine yahut çocuğuna zarar gelmesinden korkarsa oruç tutmayabilir. Daha sonra orucunu kaza eder.
Hayız veya lohusalık hâli; Bir kadın, oruçlu iken adet görmeye başlarsa veya doğum yaparsa orucunu bozar. Adet günlerinde ve lohusalığı süresince oruç tutmaz. Daha sonra orucunu kaza eder.
Düşmanla savaş hâli; Ramazan ayında düşmanla savaşan asker, oruç tuttuğu takdirde zayıf düşeceğinden endişe ederse oruç tutmayabilir. Orucunu uygun bir vakitte kaza eder.
Zorlanma veya tehdit altında kalma; Öldürülmek ya da yaralanmakla tehdit edilen kimse oruç tutmayabilir veya başladığı orucu bozabilir. Orucunu kaza eder.
Şiddetli açlık veya susuzluk; Oruçluyken açlık veya susuzluk sebebiyle aklına veya vücuduna ciddi bir zarar geleceğinden korkan kimse orucunu bozabilir. Sonra orucunu kaza eder.
• Oruçlu olduğunu unutarak bir şeyler yemek ve içmek: Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Bir kimse oruçlu olduğunu unutarak yer içerse orucunu tamamlasın,bozmasın. Çünkü onu, Allah yedirmiş ve içirmiştir.” (Buhârî, Savm, 7)
• Abdestten sonra ağızda kalan ıslaklık.
• Boğaza toz ve duman girmesi, kulağa su kaçması.
• Dişleri arasında sahur yemeğinden kalan ve nohut tanesinden küçük kırıntıyı yutmak.
• Kendi isteği olmayarak kusmak, ağızdan dışarı çıkmayan kusuntuyu geri yutmak.
• Misvak kullanmak, macunsuz diş fırçalamak. (Diş macununun tat vermesi veya suyun boğaza kaçması ihtimalinden dolayı imsaktan önce diş fırçalamaya özen gösterilmelidir.)
• Gül, çiçek, esans, misk gibi güzel kokuları koklamak, sürünmek.
• Göze sürme çekmek.
• Mideye etkisi ulaşmayan bir ilacı vücuda sürmek veya damlatmak.
• Kan aldırmak, hacamat yaptırmak.
• Gündüz uyurken ihtilam olmak.
• Banyo yapmak. Geceleyin ihtilam veya cünüp olan kimsenin imsaktan sonra gusül alması orucu bozmaz. Orucu bozmayan durumlarda orucun bozulduğunu zannederek yiyip içmek, orucun kazasını gerektirir. Tükürüğü ağızda biriktirip yutmak, gıda verme ihtimali olan yemek kokusunu veya gül gibi güzel bir kokuyu içine çekmek, gusül ya da abdestte ağza ve burna su verirken aşırı gitmek mekruhtur. Oruçlunun oruç tutamayacak şekilde kendisini güçsüz duruma düşürecek kadar ağır iş yapması mekruhtur. Ancak ağır, işte çalışmak zorundaysa o kimsenin oruçluyken çalışması mekruh değildir.
Fidye, yaşlılık veya iyileşme ihtimali bulunmayan bir hastalık sebebiyle oruç tutamayan kişinin, tutamadığı her güne karşılık bir fakire, sabah ve akşam yemek yedirmesi veya bu yemeğin bedelini para olarak vermesidir. Bu hususta Kur’an-ı Kerim’de “…Oruç tutmaya güç yetiremeyenler, bir fakir doyumu kadar fidye öder…”(Bakara suresi. 184. ayet.) buyurulmaktadır. Oruç tutmaya gücü yetmeyen düşkün ve yaşlı kimseler ile iyileşme ümidi olmayan hastalar, Ramazan ayının her günü için birer fidye verir. Fidye verecek olanlar, dilerlerse fidyenin hepsini bir fakire topluca verebilirler veya ayrı ayrı fakirlere dağıtabilirler. Bu fidye, Ramazanın başlangıcında verilebileceği gibi, Ramazanın içinde veya sonunda da verilebilir. Fidye vermeye güç yetiremeyenler, tevbe edip Allah’tan af dilerler. Fidye veren kişi şayet sonradan iyileşirse fidye verdiği oruçlarının kazasını da tutmak zorundadır.
• Ramazan Orucu: Ramazan ayında oruç tutmak farzdır. Peygamberimiz, “Hilali (ramazan hilalini) görünce oruca başlayın; onu tekrar (şevval hilalini) görünce bayram yapın. Eğer hava kapalı ise içinde bulunduğunuz ayı otuz güne tamamlayın”(Buhârî, Savm, 11.)buyurarak bu orucun ne zaman tutulacağını açıklamıştır.
• Ramazan Orucunun Kaza veya Kefareti: Vaktinde tutulamayan ya da bir özürden dolayı bozulan Ramazan orucunun kazasını ve özürsüz olarak bozulan Ramazan orucunun kefaretini tutmak gerekir.
• Adak orucu: Adak orucu, bir kimsenin Allah rızası için tutmayı adadığı oruçtur. Bu oruç iki türlüdür:
a. Bir şarta bağlı olarak adanan oruç: Mesela; “Falan işim olursa Allah rızası için üç gün oruç tutacağım.” diyen kimsenin şart gerçekleştiğinde adadığı orucu tutması gerekir. İmsak vaktine kadar bu oruca niyet edilmesi gerekir.
b. Bir şarta bağlı olmaksızın adanan oruç: Eğer tutulacağı gün belirtilmişse o günde, gün belirtilmemişse istenilen bir zamanda tutulması vacip olur. Bu oruca kuşluk vaktine kadar niyet edilebilir.
• Yemin kefareti orucu: Yeminini bozan kimse kefaret olarak; bir köle âzat etmekle veya on fakiri sabahlı akşamlı doyurmakla ya da on fakiri giydirmekle yükümlüdür. Eğer bunlara gücü yetmezse üç gün oruç tutması gerekir. Bu oruç için imsak vaktine kadar niyet edilmesi gerekir.
Hanefi ve Hanbeliler’e göre bu üç gün orucun arka arkaya tutulması şarttır. Şâfiîlere göre ise bu orucun peşpeşe tutulması gerekmez.
• Nafile orucun kazası: Hanefi ve Mâliki mezhebine göre tutulmaya başladıktan sonra herhangi bir sebeple bozulan nafile bir orucun kazası vaciptir. Şâfii ve Hanbeli mezhebine göre vacip değildir. Bu oruçlar için imsak vaktine kadar niyet edilebilir.
c. Nafile Oruçlar
Farz ve vacip olan oruçların dışında tutulan oruçlara nafile oruç denir. Nafile oruçların sünnet, müstehap, mendup veya tatavvu olarak adlandırıldıkları da olur. Nafile oruç, mübah olan tüm günlerde tutulabilir. Ancak bazı günlerde oruç tutmak daha faziletli görülerek bugünlerde oruç tutmak sünnet veya mendup kabul edilmiştir.
Tutulması herhangi bir sebepten dolayı mekruh kabul edilen oruçlar vardır. Bunlar ikiye ayrılır:
Müslümanların sevinçlerini paylaştıkları bayram günlerinde oruç tutmak harama yakın mekruhtur. Bu oruçlar iki vakitte söz konusu olur;
a. Ramazan Bayramının birinci gününde,
b. Kurban Bayramının dört gününde.
Ebû Ubeyd (r.a.) şunları demiştir: Hz. Ömer (r.a.) ile birlikte bayram namazı kıldım. Hutbeden önce namaz kıldırdı. Sonra kalkıp hutbede şöyle hitap etti:
“Şüphesiz Resulullah (s.a.v.) bu bayram günlerinde oruç tutmayı nehyetti. Çünkü Kurban Bayramı günü kurbanlarınızın etinden yiyeceğiniz gündür. Ramazan Bayramı ise oruçlarınıza son verdiğiniz gündür.” (Buhârî, Savm, 66; Müslim, Sıyâm, 138)
a. Visal orucu tutmak. Yani; akşam iftar etmeksizin iki gün üst üste oruç tutmak.
b. Savm-ı dehr tutmak. Yani; oruca hiç ara vermeden bütün sene gündüzleri oruç tutmak.
c. Sadece aşure günü oruç tutmak.
d. Şaban ayının son günlerinde özellikle Şaban ayının son günü olan şek günü (yevm-i şek) oruç tutmak.
e. Hac yapmakta olan hacıların Terviye ve Arefe Günü (Zilhicce ayının 8. ve 9. günü) oruç tutması.
f. Cuma günü tek gün oruç tutmak.
Peygamberimiz belli günlerde nafile oruç tutmuş ve ümmetini de nafile oruç tutmaya teşvik etmiştir. Nafile oruçlarda kuşluk vaktine kadar niyet edilebilir. Günü belli olan nafile oruçlar şunlardır:
• Her hafta pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmak,
• Ayda üç gün, özellikle kamerî ayların 13, 14 ve 15. günleri oruç tutmak,
• Muharrem ayında özellikle aşure günü ve civarında oruç tutmak,
• Recep ve Şaban ayının bir kısmında oruç tutmak,
• Zilhicce ayının ilk günlerinde ve (hacda olmayanlar için) özellikle Arefe gününde oruç tutmak,
• Davud’un (a.s.) tuttuğu gibi bir gün tutup bir gün tutmamak (Savm-ı Davud). Kaza borcu olan kişi, nafile bir orucu tutmak yerine, önceliği kaza borcuna vermelidir. Günü belli olan ve
burada zikredilen nafile oruçlar, kaza borcu olsa bile Hanefi mezhebine göre tutulabilir. Şâfii mezhebine göre ise zimmetinde Ramazan orucunun kazası bulunan kişinin kaza orucunu tutmadan nafile oruç tutması mekruh görülmüştür.
Zilhicce orucu