Ahlak, sözlükte “huy, seciye, mizaç” gibi anlamlara gelen hulk veya huluk kelimelerinin çoğuludur. Ahlak, insanın iyi veya kötü olarak nitelendirilmesine yol açan huylar ve bunların etkisiyle ortaya çıkan söz ve davranışlar bütününe denir.1 Hz. Âdem’den itibaren gönderilen dinlerin hepsinde ahlak önemli bir yer tutmuştur. Bu ahlaki değerleri bugün yeryüzündeki dinlerin çoğunda görmek mümkündür. Ahlak kuralları son din İslam’la en güzel şeklini almıştır.
Ahlak, evrensel bir olgudur. Bu nedenle her milletin, topluluğun ve dinin bir ahlak anlayışı vardır. Bununla birlikte yeryüzündeki ilahî ve beşerî kökenli dinlerde bazı ortak ahlaki ilkeler vardır. Bunlar; doğruluk, temizlik, iyilik ve yardımseverlik, büyüklere saygı, zarar vermemek, öldürmemek, hırsızlık, zina ve yalancı şahitlik yapmamaktır.
Doğruluk; insanın özünde, sözünde ve davranışlarında tutarlı olmasıdır. İnsanın diğer insanlarla ilişkilerini belirleyen temel ahlaki ölçülerden biri olan doğruluk, aynı zamanda insan tabiatına uygun davranışları ortaya koymaktır. Bu nedenle doğruluk; yalan, hile, ikiyüzlülük ve sahtekârlığın zıddıdır. Bütün dinler doğruluğa büyük önem vermişlerdir. Yeryüzündeki dinlerin mesajının özü, insanın doğruluk üzere olmasıdır.
İslam dini doğruluğa büyük önem vermiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’deki “…Emrolunduğun gibi dosdoğru ol…” ayeti Hz. Peygamberin şahsında tüm müminlere her zaman doğru olmayı emretmektedir.
İslam, sadece doğru sözlü olmayı değil, doğrularla beraber yaşamayı da doğruluğun bir gereği olarak kabul etmiştir. Bu konu Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve doğrularla birlikte olunuz.”
Hristiyanlıkta da doğruluğa önem verilmiştir. İncillerde her zaman doğru olmak emredilmiş ve bu konuda şöyle denilmiştir: “En küçük işte güvenilir olan kişi, büyük işte de güvenilir olur. En küçük işte dürüst olmayan kişi, büyük işte de dürüst olmaz.”
İslam ve Hristiyanlıkta olduğu gibi doğruluk, Yahudiliğin de önem verdiği bir değerdir.
Bu konu Tevrat’ta şöyle ifade edilmiştir: “Çalmayacaksınız. Hile yapmayacaksınız. Birbirinize yalan söylemeyeceksiniz. Benim adımla yalan yere ant içmeyeceksiniz…”
Budizm ve Hinduizmde de doğruluk ahlaki erdemlerden sayılmıştır. Hinduizmdeki
karma inancı, insanın geçmişte yaptıklarının karşılığının gelecekte görüleceği esasına dayanır. Bu nedenle doğruluk insanın karmasını belirleyen en önemli ahlaki ilkedir.
Konfüçyanizmde ise doğruluk insanın mükemmel erdemlerinden birisidir. Buna
göre doğru olan insan, çok şeyi başarabilecek vasıftadır.
Doğruluk bireysel ve toplumsal hayatta olumlu sonuçlar doğuran ahlaki bir fazilettir.
Zira doğru davranışlar hem bireyi ahlaken yüceltir hem de sosyal hayatta huzur, düzen
ve barışı tesis eder. Bu nedenle amaçları birey ve toplumların hayatında barışı tesis etmek olan tüm dinler doğruluğu emretmiştir.
Temizlik bütün dinlerin ortak ahlaki ilkelerinden biridir. İnsanlık tarihi boyunca ortaya
çıkan tüm dinler insan ve toplum yararına olan temizliğe önem vermişlerdir. Dinler genelde temizliği maddi ve manevi olmak üzere iki kısımda ele almışlardır. Bazı dinlerde manevi temizliğe daha çok vurgu yapılırken bazılarında ise her ikisine de önem verilmiştir.
İslam dini temizliğe büyük önem vermiştir. İslam, hem maddi hem de manevi temizliği dinin önemli esaslarından saymış ve ibadetlerle ilişkilendirmiştir. Hz. Peygambere gelen ilk ayetlerde temizliğe vurgu yapılmış ve şöyle denilmiştir: “Ey bürünüp sarınan! Kalk ve (insanları) uyar. Sadece Rabb’ini büyük tanı. Elbiseni tertemiz tut. Kötü şeyleri terket.”
Maddi ve manevi temizliği bir bütün olarak gören İslam, maddi temizliği birçok ibadetin ön şartı kabul etmiştir. Nitekim namaza hazırlık olarak abdest ve gerekli durumlarda boy abdesti almak bu duruma örnektir. Ayrıca beden, elbise, gıda, mekân ve çevre temizliği de İslam’ın önemle üzerinde durduğu temizlik çeşitleridir.
Kötü duygu, düşünce ve davranışlar manevi kirliliği ifade etmektedir. İslam dini kötülüklerden sakınarak manevi yönden temiz olmayı emretmiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “… Kuşkusuz Allah, tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.” buyrulmaktadır. Buna göre dua, ibadet ve tövbe gibi davranışlar insanı manevi kirlerden arındırır.
Hristiyanlıkta maddi temizlikten çok manevi temizliğe vurgu yapılmıştır. Nitekim dış temizliğe daha çok önem verenlerle ilgili İncillerde şu benzetme yapılmaktadır: “Siz dıştan güzel görünen, ama içi ölü kemikleri ve her türlü pislikle dolu badanalı mezarlara benzersiniz. Dıştan insanlara doğru görünürsünüz; ama içte ikiyüzlülük ve kötülükle dolusunuz.” Hristiyanlığa göre kötü söz ve davranışlar insanı maddi şeylerden daha çok kirletir. Nitekim bu anlayış, İncillerde şöyle geçer: “İsa, halkı yanına çağırıp onlara, ‘Dinleyin ve şunu belleyin.’ dedi. Ağızdan giren şey insanı kirletmez. İnsanı kirleten ağızdan çıkandır.
Yahudilikte temizlik hem maddi hem de manevi yönüyle ele alınmakla birlikte maddi temizlik öne çıkar. Nitekim Tevrat’ta şöyle buyrulur: “Yıkanıp temizlenin, kötülük yaptığınızı gözüm görmesin. Kötülük etmekten vazgeçin. İyilik etmeyi öğrenin.” Maddi ve manevi temizliği emreden Yahudilikte her türlü kirli şeyden uzak durmak emredilmiştir.12 Yine Yahudilikte ibadet yapmak için temizlenmek önemlidir. İbadet yapacak kişi, el ve ayaklarını yıkarken ibadeti yönetecek kişiler de vücutlarını tümüyle temizlerler.
Budizm ve Hinduizmde de dış temizlikten çok iç temizliğe önem verilmiştir. Hinduizmde insanın kalbini her türlü kötü düşüncelerden arındırması emredilir. Bir Hindu, sabah şafaktan önce kalkar, tanrının adını anar ve yıkanır. Böylece sabah ibadeti öncesinde su ile temizlenmiş olur.
İnsanlar için maddi temizlik kadar manevi temizlik de önemlidir. Kalbini her türlü kötü düşünceden arındıran insan, maddi yönüyle de temiz olmalıdır. Bu sebeple tüm dinler, insanların hem madden hem manen temiz olmasını amaçlamıştır.
İyilik ve yardımseverlik tüm dinlerin ortak özelliklerindendir. Dinler mensuplarına iyi olmayı, iyilik yapmayı ve başkalarına yardımcı olmayı emretmiştir. Çünkü iyilik ve yardımseverlik dindarlığın bir gereğidir.
İslam dini iyiliği ve yardımseverliği güzel ahlaklı Müslüman olmanın bir gereği olarak
görmüştür. Bu nedenle her zaman iyilik ve yardımlaşmayı emretmiştir. Kur’an-ı
Kerim’de: “Bir kimse iyi bir iş yaparsa faydası kendisinedir.”14 buyrulmuş ve bir
Müslüman’ın iyilik yapmasının ona büyük faydalar sağlayacağı ifade edilmiştir: Yine,
“…İyilik ve takvada yardımlaşın, günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın. Allah’tan korkun…”15 şeklinde buyrularak Müslümanların iyilik konusunda yardımlaşmaları emredilmiştir.
İslam dini iyilik ve yardımlaşmayı kimseyi incitmeden, Allah rızası için yapmayı emretmiştir. Nitekim bu husus Kur’an’da şöyle ifade edilmiştir: “Ey iman edenler! Sadaka verdiğiniz kimselere başa kakmak, incitmek suretiyle o sadakalarınızı boşa çıkarmayın. Allah’a ve ahirete inanmadığı hâlde sırf insanlara gösteriş yapmak için malını harcayan kimsenin durumuna düşmeyin…” Hz. Peygamber de bu konuda şöyle buyurmuştur: “Kim kardeşine yardım ederse Allah da ona yardım eder. Kim bir Müslüman’ın sıkıntısını giderirse Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından
birini giderir. Kim bir Müslüman’ın ayıbını örterse Allah da kıyamet gününde onun ayıplarını örter.”
İslam’a göre iyilik çok yönlü bir davranıştır. Yolda kalmışa yol göstermekten hastayı ziyarete, bir yetimin başını okşamaktan bir insana tebessüm etmeye ve ihtiyaç sahibine yardım etmekten bir hayvana şefkat göstermeye kadar birçok davranış biçimi iyilik olarak tanımlanmıştır. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Dostunuzu güler yüzle karşılama şeklinde bile olsa iyiliği küçümsemeyin.”
İyilik ve yardımseverlik Yahudiliğin de önem verdiği ahlak ilkelerindendir. Yahudiliğin kutsal kitabı Tevrat’ta her Yahudi’nin imkânları ölçüsünde iyilik yapması gerektiği ifade edilir. Bu husus Tevrat’ta şöyle emredilir: “Elinden geldikçe iyiliğe hakkı olanlardan iyiliği esirgeme.”
Hristiyanlıkta iyilik ve yardımseverlik ebedi mutluluğa ulaşmanın yollarından biri olarak kabul edilmiştir. Ancak yapılan yardım ve iyiliklerin gösterişten uzak ve gizli olması tavsiye edilir. Nitekim Hristiyanların kutsal kitabı İncil’de şöyle emredilmiştir:
“ … Birine sadaka verirken bunu borazan çaldırarak ilan etmeyin. Siz sadaka verirken sol eliniz sağ elinizin ne yaptığını bilmesin. Öyle ki verdiğiniz sadaka gizli kalsın… Gizlice yapılanı gören babanız sizi ödüllendirecektir.
Budizm ve Hinduizm gibi Doğu dinlerinde de iyilik ve yardımseverlik emredilmiş ve mutluluğa ulaşmanın yolu kabul edilmiştir. Örneğin Budizme göre bütün canlılara ayrım yapmadan sevgi ve iyi niyetle yaklaşmak, her canlıya merhamet etmek ve başkalarının başarısından mutluluk duymak insanı mutluluğa ulaştıran yollardandır. Bu sebeple bir Budist tüm canlılara ve özellikle insanlara iyi davranmalıdır. Konfüçyanizme göre ise başkalarının duygularını paylaşabilmek, onlara şefkatle
davranmak olan iyilikseverlik, temel ahlaki faziletlerden sayılmıştır.
İyilik ve yardımseverlik dinî inanışın özünde olan bir ahlak duygusudur. Bir dine inanmak tüm varlıklara iyi davranmayı, iyilik yapmayı ve şefkatle muamele etmeyi zorunlu kılar. Bu nedenle tüm dinler, mensuplarına iyilik ve yardımlaşmayı emretmiştir.
Büyüklere yaş ve hayat tecrübeleri nedeniyle saygı gösterilmesi ve iyi davranılması gerekir. Her insanın kaçınılmaz bir evresi olan yaşlılık, insanların sevgi ve saygıya daha çok muhtaç oldukları dönemdir. Bu nedenle tüm dinler büyüklere saygı göstermeyi ahlaki erdemlerden saymıştır. Büyüklere saygı öncelikle anne babayla başlar. Tüm dinlerde anne babaya saygılı olmak ve güzel muamelede bulunmak emredilmiştir.
İslam dini büyüklere saygılı olmayı ahlaki bir görev sayar ve anne babaya iyi davranmayı emreder. Nitekim bir ayette şöyle denilmiştir: “Rabb’in, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi ve anne babaya iyilikle davranmanızı emretti. Şayet onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa, onlara: “Öf!.” bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle.” Diğer bir ayette ise “Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) Bana, sonra da ana babana saygılı ol diye tavsiyede bulunmuşuzdur.” buyrulmaktadır. Hz. Peygamber de anne babaya saygılı olmayı ve iyi davranmayı teşvik etmiştir. En fazla sevabı olan davranışlar kendisine sorulunca “… Anne babaya iyi davranmak…” cevabını vermiştir. Bir diğer hadiste ise “En çok kime iyilik etmeliyim?” diye sorulduğunda Hz. Muhammed şöyle cevap vermiştir: “Annene.” Adam iki kez daha “Sonra kime?” diye sorunca Peygamberimiz her defasında da “Annene.” demiştir. Adam dördüncü kez, “Sonra kime iyilik etmeliyim?” deyince ise “Babana.” cevabını vermiştir.
Hristiyanların kutsal kitabı olan İncil’de büyüklere saygı göstermek ve anne babaya iyi davranmak çok önemlidir. Nitekim bu hususta İncillerde şöyle denilmiştir: “… Rab yolunda anne babanızın sözünü dinleyin. Çünkü doğrusu budur. İyilik bulmak, yeryüzünde uzun ömürlü olmak için annene babana saygı göstereceksin.”
Konfüçyanizmde büyüklere iyi davranmak ve saygılı olmak, ailesine hizmet etmek kişinin bilge olduğunun işaretlerindendir.29 Budizm ve Hinduizm gibi dinlerde de büyüklere karşı iyi davranmak ahlaki erdemlerden sayılmıştır.
Bütün insanlar doğuştan birtakım haklara sahiptir. Yaşama, mülkiyet, inanma, düşünce, namus ve iffet bunların en başta gelenleridir. Bütün dinler insanların sahip oldukları temel hakları koruma altına alarak onlara yönelik her türlü saldırıyı yasaklamışlardır. Çünkü dinlerin hedefi insanların huzur ve mutluluğunu sağlamaktır. İnsanların canına, malına, kişiliğine, namusuna yönelik her türlü tehdit dindarlığa ve güzel ahlaka aykırı bulunmuştur.
İslam dini tüm canlılara şefkat ve merhametle davranmayı emretmiş ve zulmü büyük günahlardan biri saymıştır. Başkalarına zarar vermek ve zarar verene aynı şekilde karşılık vermek de İslam’da yasaklanmışıtr. Hz. Peygamber bu konuda, “Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kişidir.” buyurmuştur.
İslam, Yahudilik, Hristiyanlık, Budizm, Hinduizm ve Konfüçyanizm gibi dinlerin hepsi insanlarave diğer canlılara zarar verecek her türlü davranışı doğru bulmamıştır. Bu dinler başkalarına zarar vermemeyi dindarlığın ve güzel ahlakın bir gereği saymıştır. Bu nedenle başkalarına zarar vermemek tüm dinlerde ortak olan ahlaki ilkelerden biridir.
Budist inanışına göre tüm canlılar birbirinin akrabası sayıldığı için herhangi bir canlıyı incitmek doğru değildir. Bu nedenle bir Budist’in kan dökmemesi ve canlılara zarar vermemesi büyük önem taşımaktadır. Budist metinlerine göre “bütün varlıklar tehlike karşısında korkarlar ve hayat hepsi için de kıymetlidir. Bu durumu kabul eden bir insan, onları öldürmez ve öldürülmelerine de sebep olmaz.”
Dinî inancın özünde şefkat ve merhamet duygusu yatmaktadır. Herhangi bir dine inanan insan, hiçbir canlıya eziyet etmemeli ve zarar vermemelidir.
Tüm dinlerin yasaklamış olduğu kötü davranışların başında bir insanın canına kıymak gelir. Çünkü insanın sahip olduğu temel hakların ilki ve en önemlisi yaşama hakkıdır. Herhangi bir insanı haksız yere ve kasten öldürmek büyük bir insanlık suçudur. Bu sebeple cinayet işlemek bütün dinlerde büyük günah sayılmış ve yasaklanmıştır.
İslam dini öldürmeyi yasaklamış ve büyük günah kabul etmiştir. İslam inancına göre her insan günahsız, hür ve yaşama hakkına sahip olarak doğar. Bu sebeple İslam, geçerli bir sebep olmaksızın bir insanın yaşama hakkını alan kimseyi, bütün insanları öldürmüş gibi sayar. Diğer taraftan İslam dini, bir insanın hayatını kurtarmayı da bütün
insanların hayatını kurtarmış gibi değerlendirir. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilir: “…Kim bir cana kıymamış ya da yeryüzünde bozgunculuk yapmamış bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de onu hayatını kurtarmak suretiyle yaşatırsa bütün insanları yaşatmış gibi olur…” Diğer bir ayette ise şöyle buyrulmaktadır: “Geçim endişesiyle çocuklarınızın canına kıymayın. Biz onların da sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek büyük bir suçtur.”
Hristiyanlığa göre sonsuz hayata kavuşmanın ve mutlu olmanın şartlarından biri de öldürmemektir. Doğu dinlerinde de öldürmek büyük günahlardan sayılmıştır. Buda’ya göre insanı nirvanaya ulaştıran yollardan biri de hiçbir canlıyı öldürmemektir. Budizm kutsal metinlerinde bu husus şöyle ifade edilir: “Bütün insanlar cezalandırılırken titrerler, bütün insanlar ölümden korkarlar; sen de onlara benzediğini hatırla ve ne öldür ne de öldürmeye sebep ol.”
Dinlerin ortak ahlaki ilkelerinden biri de hırsızlık yapmamaktır. Hırsızlık; hile, dolandırıcılık, yankesicilik, rüşvet ve yalancı şahitlik gibi yollarla başkasının malını elinden almaktır. Tüm dinler insanların yaşamını olduğu gibi malını da koruma altına almış ve hırsızlığı yasaklamıştır.
İslam dini hırsızlık yapmayı büyük günahlardan saymıştır. Çünkü hırsızlık yapmak hem insanların emeğine karşı saygısızlık hem de bir kul hakkıdır. Kur’an’da başkalarının mallarına haksız yere el uzatmak şöyle yasaklanmıştır: “Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hâli hariç, mallarınızı, batıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin.”
İslam dini Müslümanlara helal rızık kazanmak için çalışmayı emretmiştir. İslam’a göre bir Müslüman, eş ve çocuklarına alın teri dökerek kazandığı helal rızkı yedirmelidir. Başkalarının hakkından sakınmalıdır. İslam’da kul hakkı Allah tarafından affedilmeyen günahlardandır. Kul hakkının önemini Hz. Peygamber bir hadisinde şöyle ifade etmektedir: “Kimin üzerinde kardeşine ait namus veya başka bir şeye ait hak varsa paranın geçmediği (hesaplaşmanın olacağı ) gün gelmeden önce daha burada iken helalleşsin. Aksi takdirde o gün, salih bir ameli varsa o zulmü nispetinde kendisinden alınır. Eğer sevapları yoksa hak sahibinin günahları alınır, ona yüklenir.”
Hırsızlık yapmamak bir Hristiyan’ın ebedi mutluluğa ulaşması için uyması gereken Tanrı buyruklarındandır. İncil’e göre hırsızlık yapmak doğru bir davranış değildir ve yasaktır.
Yahudilikte de hırsızlık yapmak yasaklanmıştır. Yahudilikteki On Emir’den biri de
çalmamaktır. Tevrat’ta insanların mallarına göz dikmek, onları haksız yere almak günah sayılmış ve bu suçu işleyenlere karşı sert cezalar öngörülmüştür.
Hinduizm ve Budizmde de hırsızlık yapmak yasaklanmıştır. Budizmin beş ilkesinden biri de başkasına ait olan bir malı çalmamaktır. Bu dinlerde hırsızlık yapmak insanın iyiliğe ve doğruluğa ulaşmasını engelleyen bir davranış olarak görülmüştür. Arzularına uyarak başkalarının mallarına göz koyan kişiler manen kirlenmiş sayılmışlardır.
Hırsızlık yapmak, insanların emeğine ve mülkiyetine karşı bir saygısızlıktır. Hırsızlık yapmak bireylerin ve toplumların hayatında olumsuz sonuçlar doğurur. Kişilerin ahlaki duygularını köreltir. Toplumsal barışa zarar verir.
Aralarında evlilik bağı olmayan kimselerin cinsel birlikteliklerine zina denir. İnsan neslinin devamını tehdit eden, bireylerin iffet ve namus değerlerini yok eden zina, tarih boyunca toplumlar ve dinler tarafından zararlı bir davranış olarak görülmüştür. Hukuki, ahlaki ve siyasi sistemler zinaya karşı caydırıcı tedbirler almışlardır.
İslam dini zinayı büyük günahlardan biri olarak kabul etmiştir. Zina, insanları ahlaksızlığa sevk eder ve kul hakkına sebep olur. Bu nedenle Kur’an’ı Kerim’de insanı zinaya götürebilecek düşünce, söz ve davranışlar yasaklanmıştır. Nitekim bu konuda şöyle emredilir: “Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, şüphesiz bir hayasızlıktır, kötü bir yoldur.”
Yahudiliğe göre zina yapmak kötü ve yasak davranışlardandır. On Emir’den biri olan “Zina etmeyeceksin!” emri her Yahudi’nin uyması gereken temel ilkelerdendir. Tevrat’ta zinanın her türlüsü şiddetle yasaklanmış ve bunu yapanlara sert cezalar öngörülmüştür. Yine Tevrat’ta insanları zinaya düşürecek davranışlardan sakınmak gerektiği emredilmektedir.
Hristiyanlığa göre de zina yapmak büyük bir günahtır. Hristiyanlığa göre zina yapmak haram olduğu gibi herhangi bir kadına kötü duygularla bakmak da o kadınla zina yapmış gibi sayılmıştır. Yine İncil’e göre bir kişinin fuhuş dışındaki bir sebepten dolayı eşini boşaması doğru değildir.
Hint dinlerinde de zina yasaklanmıştır. Evliliğe dinî ve sosyal açıdan büyük önem verilen Hinduizme göre cinsî ihtiyaçlar meşru yollarla karşılanmalı ve zinadan uzak durulmalıdır. Budizmde ise zina yapmamak, uyulması gereken beş temel ilkeden biridir. Bir Budist, nefsini ve bedenini kontrol etmeli, her türlü şehvet ve kötü huydan kendini korumalıdır. Zira cinsî tatmin her türlü kötülüğün kaynağıdır.
Yalan söylememek ve yalancı şahitlik yapmamak dinlerin ortak ahlaki ilkelerindendir. Yalan, başkalarını kandırmak amacıyla gerçeğe aykırı beyanda bulunmaktır. Doğruluğu emreden dinler, yalan söylemeyi ve yalancı şahitlikte bulunmayı yasaklamışlardır. Çünkü yalan söylemek insanlar arasındaki güven duygusunu zedeler. Yalancı şahitlik yapmak ise hem adaletin gerçekleşmesini engeller hem de insanların mağdur olmalarına sebep olur.
İslam dini yalan söylemeyi ve yalancı şahitlik yapmayı yasaklamış ve büyük günahlardan saymıştır. Nitekim Kur’an’da, “…Yalan sözden sakının.” diye buyrulmuştur. Yalancı şahitlik yapmanın yasak oluşu ise Kur’an’da şöyle ifade edilmektedir: “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsizliğe itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah’a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.”
Yalancı şahitlik yapmak Yahudilikte de yasaklanmıştır. Yahudilikteki On Emir’den
biri de “Komşuna karşı yalan yere tanıklık etmeyeceksin!” buyruğudur. Bu konuda
Tevrat’ta şöyle emredilmektedir: “Yalan haber taşımayacaksınız. Haksız yere tanıklık ederek kötü kişiye yan çıkmayacaksınız!”
Hristiyanlıkta da yalancı şahitlik yapmak yasaklanmıştır. Mutluluğa ulaşmanın yollarından biri de Tanrı’nın buyruklarından olan “Yalan yere tanıklık etmeyeceksin.” emrine uymaktır.
Hint dinlerinde de yalancı şahitlik yapmak yasaklanmıştır. Budizm’in beş ilkesinden biri de yalan söylememektir. Budizme göre her zaman doğru konuşmak ve doğru hareket etmek insanın içine düştüğü ıztıraptan kurtulmasını sağlar.