Karşılaştırmalı dinler tarihi, tarih boyunca yeryüzünde var olmuş bütün dinlerin diğer dinlerle münasebetlerini, benzer, farklı ve ortak yönlerini tarafsız biçimde karşılaştırmalı olarak ele alan bir bilim dalıdır.1 Bu bilim, konu olarak ele aldığı dini, tarihî açıdan karşılaştırma metodu ile inceler. Geçmişte ve günümüzde yeryüzünde var olan bütün dinler, karşılaştırmalı dinler tarihinin konusunu oluşturur. Bu bilim dalı, dinlerin doğuşlarını, gelişmelerini, birbirleriyle etkileşimlerini, karşılaştırmalı tarihlerini, inanç, ibadet ve ahlak sistemlerini, dinî kurumlarını, kültlerini ve mezheplerini hak-batıl ayrımı yapmaksızın inceler.
Dinler tarihi, herhangi bir dinin savunmasını yapmaz. Onun için ilahiyat bilimlerinden ayrılır. Hiçbir dini, üstünlük, gelişmişlik, doğru veya yanlışlık bakımlarından değerlendirmeye tabi tutmaz. Hepsini aynı kategoride, oldukları gibi değerlendirir. Karşılaştırmalı dinler tarihinin konusuna bütün dinler girdiği için İslam ve Hristiyanlık gibi bir dinin tarihini inceleyen bilim dallarından da ayrılır. Dinler tarihinin amacı, dinler hakkında en doğru bilgileri toplamak ve gerektiğinde bu bilgileri karşılaştırarak bir sonuca ulaşmaktır.
Her bilimin kendine has bir metodu vardır. Metot ise bizi gerçeğe götüren yoldur. Bilimler, sahasına giren konuları kendi metoduyla inceler. Dinler tarihinin de kendine has “nitelendirici” bir metodu vardır. Olayları, olduğu gibi ayrıntılarıyla nasıllığını tanıtır ve nitelendirir. Dinler tarihinde nitelendirici metot yanında, karşılaştırma metoduna da başvurulur. Bu bakımdan dinler tarihine “karşılaştırmalı dinler tarihi” de denir. Dinler tarihi, dinlerin doğuşu, gelişmesi, yok olması gibi konularda tarih metoduna başvurur. Bu sırada verilerini daima tarihten, yaşanan ve tecrübe edilen hayattan alır. Topladığı verileri bazen karşılaştırma metoduyla inceler. Buna, tarihî-karşılaştırmalı metot adı verilir. Dinler tarihi, bu metodu kullanarak bir dinin veya dinlerdeki bir özelliğin nasıl ortaya çıkıp geliştiğini tespit eder. Örneğin Hristiyanlıktaki teslise dayalı tanrı inancının tarihî sürecini, Hrıstiyanlığın irtibatta bulunduğu diğer dinlerdeki tanrı anlayışıyla karşılaştırarak ortaya koyar.
Din bilimleri, bütün dinleri inceleme konusu olarak ele alan bir grup bilim dalıdır. Din bilimlerinin yeryüzünde yaşamış ve yaşamakta olan bütün dinleri doğuşundan yok oluşuna kadar her yönüyle incelediği bir alanı vardır. Karşılaştırmalı dinler tarihi de din bilimleri çatısı altında yer alır. Bu geniş alan, genelden özele doğru alt dallara ayrılır. Örneğin dinler tarihi, din sosyolojisi, psikolojisi, fenomenolojisi ve felsefesi gibi dalların hepsi din bilimleri adı altında değerlendirilir. Bu bilim dalları dini incelerken hak, batıl, doğru- yanlış gibi herhangi bir değerlendirmeye gitmez. Diğer bir ifadeyle bu bilim dalları inceledikleri dinleri objektif olarak ele alır. Bu bilim dallarının da İslam ve Hristiyanlık tarihi gibi alt dalları vardır. Bunlar din bilimlerinin özel alanlarını oluşturur.
Dinlere ait inanç, ibadet ve ahlak sistemleri, kurumların oluşum süreçleri gibi konular din bilimlerinin inceleme alanına girer. Bunun yanında dinî değerler, tecrübeler, idealler, beklentiler, hisler, tavırlar, hayat ile din arasındaki bütün ilişkiler, bu bilim dallarının inceleme konusunu oluşturur.7 Örneğin din psikolojisi, ferdin dinî tecrübesini ve bu tecrübenin çeşitli tezahürlerini konu edinirken din felsefesi de dinin mahiyetini, insanın dinî hakikatlerle alakasını ele alır.
Din bilimleri çatısı altında yer alan din sosyolojisi, psikolojisi, fenomenolojisi ve felsefesi ile karşılaştırmalı dinler tarihinin ortak noktasını din oluşturur. Dolayısıyla bu disiplinlerle dinler tarihi yakın ilişki içindedir. Ayrıca tarih; yer ve zaman göstererek geçmişteki olayları ele alan bir bilim dalı olduğu için dinler tarihine malzeme verir. Bunların yanında dinler tarihi araştırmalarında filoloji, mitoloji, arkeoloji, sanat tarihi, folklor ve benzeri bilim dallarından da faydalanır.
Din bilimleri, dini bir olgu olarak inceler. Dinler tarihi de din bilimleri arasında yer aldığından hem yapısı hem de uyguladığı metot itibarıyla objektiftir. Temel İslam bilimleri ise İslam dininin çeşitli dallarını içine alan ve savunmasını yapan ilahiyat bilimleridir. Karşılaştırmalı dinler tarihi, konuve metot bakımından temel İslam bilimlerinden farklı olsa da malzeme bakımından birebir ilişki içindedir. Birçok konuda temel İslam bilimleri karşılaştırmalı dinler tarihi verilerinden faydalanır. Dolayısıyla karşılaştırmalı dinler tarihi ve temel İslam bilimleri arasında yakın bir ilişki vardır.
Temel İslam bilimlerinden olan tefsir, Kur’an ayetlerinin doğru anlaşılmasını ve yorumlanmasını konu edinir. Tefsir bilimi ayetlerin açıklanmasında birçok bilimin verilerinden yararlandığı gibi dinler tarihi verilerinden de yararlanır. Örneğin, Kur’an-ı Kerim, bazı ayetlerinde eski kavimlerden ve onların inançlarından söz eder. Fakat onların yer ve zamanını belirtmez. Tefsir bilimiyle uğraşanlar, Kur’an-ı Kerim’in bu tür ayetlerini yorumlarken karşılaştırmalı dinler tarihinin verilerinden yararlanmazlarsa tefsir usulünde “İsrailiyat” olarak bilinen mitolojik hikâyelerle ayetleri tefsir etme yanılgısına düşebilirler. Bu konuda dinler tarihinin verilerinden yararlanarak tefsir kitaplarına girmiş olan İsrailiyat türünden hikâyelerin aslı ortaya konulabilir.
Böylece dinler tarihinin sağladığı malzemeler vasıtasıyla Kur’an’daki bazı ayetler tarihî gerçeklere uygun olarak yorumlanır. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de “Garibü’l-Kur’an” denen Arapça kökenli olmayan kelimeler bulunmaktadır. Tefsir bilimcileri, bu kelimelerin çoğunun Sami dil grubundan olan Akatça, Asurca ve Ugaritçe gibi dillerden geldiğini dinler tarihi yardımıyla öğrenebilirler.10 Bu sayede o kelimelerle ilgili daha gerçekçi yorumlar yapılabilir. Diğer taraftan dinler tarihi de Kur’an-ı Kerim’deki bilgilerden yararlanır. Örneğin insanlığın ilk dini ile ilgili tarihî belgeler bulunamazken Kur’an bu alanda bilgiler verir. Dinler tarihi bilimcisi de bu bilgilerden faydalanır.
Temel İslam bilimlerinden olan hadis, Hz. Muhammed’e (s.a.v.)11 atfedilen söz, fiil ve takrirleri inceler. Kur’an-ı Kerim’de olduğu gibi hadislerde de eski kavimlerden, onların başlarından geçen olaylardan ve inançlarından bahsedilir. Karşılaştırmalı dinler tarihinden elde edilen veriler, bu tür hadislerin daha doğru anlaşılması ve yorumlanmasında yardımcı olur. Karşılaştırmalı dinler tarihi, hadislerin sahih olup olmadığının tespit edilmesinde de önemli katkı sağlar. Kur’an-ı Kerim’in ruhuna ve genel olarak İslam’ın özüne ters düşen bazı hadislerin kaynağını karşılaştırmalı dinler tarihi verileriyle tespit etmek mümkündür. Örneğin ‘gayrimeşru bir evlilikten dünyaya gelen bir çocuğun cennete giremeyeceğini’ belirten hadis, Kur’an ve İslam’ın ruhuna ters düşmektedir. Dinler tarihi verilerine göre bu hadisin İsrailiyattan olma ihtimali yüksektir. Çünkü Yahudiliğe göre evlilik dışı dünyaya gelen çocuk, normal bir insan kabul edilmez. Bu çocuk, Yahudi olma hakkını kaybeder ve Yahudi din otoriteleri tarafından cemaatten atılır. Bu uygulama, kaynağını Tevrat’tan alır. Nitekim Tevrat’ta bu konuyla ilgili şöyle bilgi verilir: ‘Nâmeşru çocuk Rabb’in cemaatine girmeyecektir; kendinden olanlardan hiçbiri, hatta onuncu nesle kadar Rabb’in cemaatine giremeyecektir.’ Görüldüğü gibi hadislerin sıhhatinin tespit edilmesinde dinler tarihi verileri önemli katkı sağlamaktadır.
Diğer bir temel İslam bilimi olan fıkıh, kendine özgü metotlarla, Kur’an ve sünnetten çıkardığı hükümleri düzenler ve inceler. Bunu yaparken kural koyucunun amacını belirlemeye de çalışır.
Kur’an-ı Kerim’de bildirildiği üzere Allah, her toplum içinden bir elçi çıkarmış o elçileri aracılığıyla da bazı kurallar göndermiştir. Bu kuralları o dönemdeki insanlar anlamaya çalışmış ve bunun için yöntemler geliştirmişlerdir. Özellikle Yahudi ve Hristiyanların bu konudaki birikimleri fıkıhçılara bir veri kaynağı olabilir. Bu verileri ancak dinler tarihi ortaya koyar. Ayrıca karşılaştırmalı dinler tarihi, önceki toplumlara gönderilen ilahî kurallarla ilgili malumat vererek fıkıhçılara benzer kurallar arasınd mukayese yapma fırsatı sunar. Bu mukayese sonucu
fıkıhçılar kural koyucunun amacını, hangi kuralların değişim gösterdiğini öğrenebilirler. Örneğin Tevrat’ta “erkek evlat varsa kızlar vâris olamazlar. Oğul ve kız yok ise miras sırasıyla kardeşlere, amcalara, yakınlık derecelerine göre diğer akrabaya intikal eder.” denilir. Kur’an-ı Kerim’de ise “…ebeveyn ve akrabanın bıraktığında, ister az ister çok olsun, kadınların da bir payı olacaktır. Allah tarafından tayin edilen bir paydır bu.” buyrulur. Görüldüğü gibi Kur’an’da önemli bir değişiklik yapılarak erkeğin yanında kadına da miras hakkı tanınmıştır. Fıkıhçılar dinler tarihinin bu verilerinden hareketle zaman ve mekân açılarından bilgiler arası mukayese yapabilirler. Yine fıkıhçılar İslam öncesi toplumlarda hac, kurban, namaz ve oruç gibi ibadetlerin nasıl uygulandığı hususunda dinler tarihinin ortaya koyduğu bilgilerden yararlanabilir.
Temel İslam bilimlerinden kelam, İslam’ın inanç esaslarını Kur’an-ı Kerim çerçevesinde sağlam bir temele oturtmaya çalışan bir ilimdir. Kelamın temel konularını Allah’ın sıfatları, peygamberlik, vahiy, ahiret ve iman oluşturur. Karşılaştırmalı dinler tarihi, kelam konularının işlenmesi sırasında bu ilimle uğraşanlara birçok malzeme verir. Ayrıca dinler tarihi, diğer din ve kültürlerden geçen ve İslam’ın yapısına uygun olmayan inançların kökeni hakkında bilgiler de verir. Kelamcılar, dinler tarihinin vereceği bu malzemelerden hareketle sağlam, işlevi olan bir itikat sistemi ortaya koyabilirler. Allah’ın sıfatları, peygamberlik ve vahiy, Allah insan ilişkisi gibi önemli konularda çağın ihtiyaçlarına uygun fikir geliştirebilirler.
Kur’an-ı Kerim, bilenlerle bilmeyenlerin asla bir olamayacağını belirtir, “Oku.” emriyle söze başlar ve bilmediğimiz konuları bilenlerden öğrenmemizi22 tavsiye eder. İnsanların zararına olmayan her türlü bilginin öğrenilmesini teşvik eder. Kur’an-ı Kerim’de, Allah katında tek geçerli dinin İslam olduğu belirtilmekle birlikte diğer dinlerin bir olgu olarak varlığı da kabul edilir. Örneğin “Kim İslam’dan başka bir din seçerse bu ondan kabul edilmeyecektir.”24 diyerek İslam dışındaki dinlere de dikkat çekilir. Dolayısıyla diğer dinler hakkında bilgi sahibi olmak, mensuplarını tanıma, anlama ve kendi inancımızla mukayese etme açısından önemlidir.
Diğer dinleri öğrenmenin İslam açısından hiçbir zararı bulunmadığı gibi tam aksine birçok yararı da vardır. “Diğer dinler hakkında bilgi sahibi olduğumuz zaman kendi dinimizin farkını daha iyi görür ve değerini takdir ederiz.
Kur’an-ı Kerim’de diğer din mensuplarının eleştirilen davranışlarının bizde de bulunup bulunmadığını
anlayabiliriz.” Diğer dinleri öğrenmenin İslam açısından başka bir faydası da İslam literatüründe “İsrailiyat”
olarak bilinen konuların tanınmasıdır. İslam, doğuşundan bugüne kadar değişik din ve kültürlerle karşılaşmıştır. İslam’a giren insanlar, eski kültürlerinden bazı unsurları İslam’a taşımışlardır. Zamanla bu yabancı unsurlar,
İslam’ın aslındanmış gibi algılanmaya başlanmıştır. Dolayısıyla diğer dinler hakkında bilgi sahibi olmak bu unsurların tanınması açısından önemlidir.
Dinler hakkında bilgi sahibi olmanın diğer bir yararı da misyonerlik (Hristiyanlar, Mormonlar, Yahova Şahitleri, Bahailer vs.) faaliyetleri ile ilgilidir. Misyonerlerin propagandalarına cevap verebilmek için önceden o dinleri tanımak gerekir. Son yıllarda, dinler arası diyalogla ilgili ülkemizde çeşitli toplantılar düzenlenmektedir. Dinler arası diyaloğun ne anlama geldiğini bilmek ve bu diyalog toplantılarında etkili olabilmek için yine diğer dinler hakkında önceden bilgi sahibi olmak önemlidir.
Diğer dinleri bilmek din hizmetleri açısından da önem taşır. Din hizmeti veren kişiler, bir noktada toplumun önder ve münevverleridir. Bundan dolayı insanlar, ister diğer dinlerle ister merak ettikleri çeşitli konularla ilgili olsun din hizmeti veren kişilere sorular sorabilir. Bu sorulara doğru, doyurucu ve tutarlı cevap verebilmek için İslam’ın dışındaki dinleri bilmenin önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Ayrıca din görevlisinin İslam’ı topluma daha iyi anlatabilmesi için onun diğer dinlerden farkının ne olduğunu bilmesi gerekir.
Küreselleşme ve iletişimin arttığı günümüz dünyasında farklı dinleri ve mensuplarını tanımak bir ihtiyaç hâline gelmiştir. Bundan dolayı insanlar farklı din ve kültürlerden insanlarla bir arada yaşamak zorunda kalmışlardır. Dolayısıyla farklı dinleri ve mensuplarını bilmek yaşadığımız dünyanın sosyolojik bir gerçeğidir.
Sonuç olarak genel kültür sahibi olmak, diğer din mensuplarıyla sağlıklı bir iletişim kurmak, misyonerlik faaliyetlerini tanımak ve önlem almak, İslam’ı diğer din mensuplarına daha iyi anlatabilmek, İslam’a karışmış hurafeleri ayırt edebilmek, eksik ve yanlışlarımızı tanımak; İslam’ı günümüz şartlarında daha iyi yorumlamak ve din hizmetlerini daha verimli hâle getirmek gibi nedenlerden dolayı diğer dinleri bilmek gerekir.
5. Türkiye’de Karşılaştırmalı Dinler Tarihinin Tarihçesi
Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamberin hadislerinde diğer dinler (Yahudilik, Hristiyanlık, Mecusilik, Sabiilik ve putperestlik) den bahsedilir. Kur’an ve hadislerde o dinlerden söz edilmesi bazı Müslüman bilginlerde merak uyandırmıştır. Zaman zaman o dinlere mensup kimselerle karşılaşma, konuşma ve çeşitli konularda yapılan tartışmalar onların inançlarının incelenmesini gerekli hâle getirmiştir. Ayrıca İslam’a giren bazı insanların önceki inançlarından bazı kalıntıları İslam’a taşımaları Müslümanlar arasında ciddi tartışmalara neden olmuştur. Bu ve benzeri sebeplerden dolayı Müslüman bilginler diğer dinleri inceleme ve öğrenmeyi önemsemişlerdir.
Ülkemizdeki dinler tarihi çalışmaları Osmanlı Devleti’nin son zamanlarına rastlar. İslam ve Batı dünyasında dinler tarihi ile ilgili yazılan eserlerden faydalanılarak Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde “tarih-i edyan” adı altında bazı kitaplar yayımlanmıştır.
Türkiye’de dinler tarihi dersi ise Osmanlının son dönemlerinde okutulmaya başlanmıştır. İstanbul’da Darülfünun Edebiyat Fakültesinin 1874 yılı ders programına “tarih-i umumi ve din-i esatiri’l-evvelin” dersleri konmuştur. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra “Ulum-ı Şeriyye” şubesinin dersleri arasına 6 saat “tarih-i din-i İslam” ve “tarih-i edyan” dersleri birlikte yer almıştır. Daha sonraki düzenlemelerde de dinler tarihi dersine ders programlarında yer verilmeye devam edilmiştir. Örneğin 1913 yılında açılan “Medresetü’l-Vaizin ve Medresetü’lİrşat” bölümlerinde de dinler tarihi dersleri okutulmuştur.30 1918 yılında “Darü’l-Hilafeti’l-İslamiyye” Medresesi köklü bir değişikliğe tabi tutulmuş ve “Medrese-i Süleymaniye” adıyla yeniden organize edilerek buranın ders programına “tarih-i edyan” dersi konmuştur. Medreselerin kaldırılmasından sonra adı geçen medrese İlahiyat Fakültesi adını almış ve programında dinler tarihine yer vererek öğretimine devam etmiştir. 1933’te İlahiyat Fakültesi kapatılmış ve yerine “İslam Tetkikleri Enstitüsü” açılmıştır. Bu enstitüde de “genel dinler tarihi” adı altında bu dersin okutulmasına devam edilmiştir. “İslam Tetkikleri Enstitüsü” 1936 yılında kapatılmış ve 1949 yılında Ankara Üniversitesine bağlı bir İlahiyat Fakültesi açılıncaya kadar Türkiye’de dinler tarihi öğretimi yapılamamıştır.
1950-51 öğretim yılından itibaren açılmaya başlayan İmam Hatip Okullarının 7. sınıflarında dinler tarihi tekrar okutulmaya başlanmıştır. Türkiye’de ilk Yüksek İslam Enstitüsü 1959 yılında İstanbul’da açılmış; I, II ve III. sınıflarında birer saat mukayeseli dinler tarihi dersi yer almıştır. Bunların dışında 1971 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesine bağlı olarak “İslami İlimler Fakültesi” açılmış ve burada da dinler tarihi dersine yer verilmiştir.
1982 yılında çıkarılan Yüksek Öğretim Kurumları Kanunu ile Yüksek İslam Enstitüleri İlahiyat Fakültesi adıyla yeniden düzenlenmiş ve dinler tarihi dersi bu fakültelerde yerini almıştır. Günümüzde ilahiyat fakültelerinde felsefe ve din bilimleri ana bilim dalına bağlı olan dinler tarihi bilim dalı bulunmaktadır.